Medeni Hukuk By: saniyenur Date: 15 Haziran 2012, 19:20:20
MEDENÝ HUKUK
Ýslâm medenî hukuku gayet þümullü olup fertlerin fertlere karþý olduðu kadar devlet veya yönetime karþý olan haklarýný ilgilendiren her tür olayý içine alýr. Vakýf, sahibi bilinmeyen bulunmuþ define, kefalet-rehin, kira {kare), satýþ, ortaklýk (þirket), mudarebe, tarým sözleþmesi (müzara'a), bahçývanlýk akdi (müsakât), baþkalarýndan önce satýn alma hakký (þufa), borçlarýn devri (havale), emanet (vedia), karþýlýklý yardým ve dostluk akdi (veiâyi müvâlât), zorla alma (gasp), boþ topraklarýn ekilmesi (mevaî), avlanma, cezalarýn tanzim edilmesi (mevakil), vasiyet, iflas vd. gibi çok deðiþik problemlerle ilgili hükümler barýndýrýr. Bir ferdin þahsî iliþkileri ve mülkiyet ile ilgili önemli kurallar aþaðýda verilmiþtir.
Borçlarýn Devri (Havale): Havale kelimesi herhangi bir þeyin bir yerden baþka bir yere nakledilmesi anlamýný taþýr ve hukukta borcun kefalet ve tasdik yoluyla asýl borçludan diðer bir þahsa devredilmesini ifade eder. Borcun devri Rasûlullah'ýn sünnetiyle meþru kýlýnmýþtýr: "Ne zaman fert, borcunu zengin birine devreder ve o da bunu kabul ederse artýk hak zengin olandan talep edilmelidir." Borcu üzerine alan -yani borcun devredildiði - kiþinin bunu ödeyecek güçte olmasý esastýr. Eþyaya deðil borca uygulanan naklin hukuken ideal kabul edilmesi nedeniyle devrin borçla sýnýrlandýrýldýðý burada ayrýca zikredilmelidir. Bu tip bir akitte hem alacaklýnýn hem de borcu üzerine alan kiþinin muvafakati gereklidir. Havale olunanýn rýzasý þarttýr, çünkü borcu ödemeyi o taahhüt «etmektedir. Borçlunun rýzasý þart deðildir; zira bu iþlem onun yararýnadýr; alacaklý borcu artýk ilk borçluya döndüremez (Hidaye).
Rehin ve Ýpotek (Rehn): Hukuk dilinde rehin, deðeriyle karþýlanabilecek bir alacak adýna eþyanýn muhafaza edilmesi anlamýný taþýr. Borçluluk durumunda uygulama alanýna girmekte olup Kur'ân-ý Kerim'in þu ifadeleriyle hukukî kýlýnmýþtýr: "... Ahitleþtiklerinde ahitlerine vefa gösterenler., iþte bunlar, doðru olanlardýr, muttaki olanlar da bunlardýr." (2: 177). "Antlaþma yaptýðýnýz zaman, Allah'ýn ahdini yerine getirin ve Allah'ý üzerinize þahit tutarak, pekiþtirdikten sonra yeminleri bozmayýn. Þüphesiz Allah, yapacaðýnýz þeyleri pek iyi bilir." (16: 91). "...Verdiðiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sarumluluðu gerektirir." (17: 34).
Âyet-i kerime hukukî sonuç doðuracak iliþki ve antlaþmalarýn mutlaka yazýlý hâle getirilmesini öngörmektedir: "Eðer seferde olur da yazacak birini bulamazsanýz, alýnan rehinler (yeter). Birbirinize güvenirseniz, kendisine güvenilen kimse emaneti (borcunu) ödesin, Rabb'Ý (olan) Allah'tan korksun. Þahitliði (gördüðünüzü) gizlemeyin, onu gizleyenin kalbi günahkârdýr. Allah, yaptýklarýnýzý bilir." (2: 283). "Allah, size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasýnda hükmettiðiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.AUah size ne güzel öðüt veriyor. Þüphesiz Allah iþitendir, görendir." (4: 58).
Kiþi, Ödünç paraya ihtiyaç duyar da bunu teminat olarak bir þey vermeden saðlayamazsa, rehin verme yoluyla saðlamasý tamamen meþrudur. Rasûlullah'ýn bir yahudiden ücreti belirli bir tarihte ödenmek üzere tahýl aldýðý ve teminat olarak zýrhýný rehin verdiði rivayet edilir. (BuharÝ ve Müslim). Bu yüzden bütün fakihler, rehinin meþruiyeti hakkýnda ittifak etmiþlerdir. Aynen kefalette olduðu tarzda rehin, uygulamasý zorunlu ve sonuç olarak meþru bir olaydýr. Rehin iþlemi icab (teklif) ve kabul ile tesis edilip rehin konacak teminatýn borcu verecek kiþice alýnmasý (kabý) ile teyid edilir (Hidaye).
Öncelikli Satýnalma (Þüfa) Hakký: Müba yaa fýrsatý diðer insanlara tanýnmadan önce bir mülkü satýn alma hakkýdýr. Bu Rasûlullah'den Önce dünyanýn hiçbir yerinde bulunmayan yeni bir uygulamadýr. Hukuk lisanýnda þüfa hakký, satýlýk bir mala ortak veya komþu olanýn, ayný para ile satýn almak üzere baþkalarýna tercih olunmasý hakkýdýr. Bu uygulama "þüfa" kelimesiyle ifade edilmiþtir. Zira þüfa kelimesinin türediði kök (þûfe) birleþ-me-birleþtirme anlamýný taþýmakta olup burada satýmý söz konusu olan topraklar þuf inin -. yani öncelikli satýn alma hakkýna sahip kimsenin- topraklarýna birleþik-bitiþiktir. (Hidaye).
Ýslâm Hukuku'na göre þüfa hakký; satýlan arazinin mülkiyetine ortak olan kiþiye, arazinin yol ve su gibi ilavelerinde pay sahibi olana ve komþuya aittir. Þüf a hakký henüz bölünmemiþ ve kendi hissesini almamýþ olan ortakta saklýdýr. Bu þekilde Rasûlullah tarafýndan belirtilen bu kural bir çok hadislerinde de yer almaktadýr: "Rasûlullah, komþu mülkleri alma hakkýnýn ayrýlmamýþ-bölünmenin bütün mülklere uygulanabilir olduðunu, ancak sýnýrlar tesbit edilip ayrý ayrý yollar oluþturulduðunda tercih hakkýnýn artýk bulunmadýðýný beyan etti." (Buharý). Rasûlullah, tercih hakkýnýn ister oturulacak bir konut olsun isterse bir bahçe; paylaþýlmamýþ hisseli her tür mülkle ilgili olduðunu ifade etmiþti. "Kendi arzusuna göre isterse alacak, isterse satýlmasýna izin verecek olan ortaðýna haber vermeden birinin kendi hissesini satmasý gayrýmeþrûdur. Þayet haber vermeden satacak olursa diðeri bu hisseyi almaya daha çok hak sahibidir." (Müslim).
Ýbni Abbas Rasûl-ü Ekrem'in, "Ortak, komþu mülkü almaya ilk hakký olandýr; þüf'a hakký herþeyi kapsar.'1 buyurduðunu rivayet eder. (TÝrmizi). Osman b. Affatý þöyle der: "Toprakta sýnýrlar yükseltildiðinde artýk komþu topraklarý satýn alabilmek için seçme hakký yoktur. Þüf'a hakký kuyu ve hurma aðaçlarýna uygulanmaz." (Mâlik).
Komþunun bu hakký Rasûlullah'in hadislerinde de yer alýr. Ebû Rafý', Allah Rasulü'nün; "Komþu, yakýn olmasý dolayýsýyla þüf'a hakkýna en çok sahip olandýr" buyurduðunu rivayet eder. (Buhari).
Ebu Hüreyre, Rasûl-ü Ekrem'in, "Kiþi, komþusunun duvarýna kriþ koymasýný engellememelidir" buyurduðunu nakleder (Buhari ve Müslim). Ebu Cabir tarafýndan yapýlan rivayette Rasûlullah, "Komþu, tercih hakkýna en çok sahip olandýr. Yollarý ortak ise komþu gaib bile olsa, þüf'a yüzünden gelmesi beklenir" buyurmuþtur. (Ahmed, Ebu Davud, Tir-mizi, Ýbn-i Mace ve Darimi).
Arazi Kiracýlýðý: Zâlim ve adaletsiz olmalarý yahut da faizin bazý niteliklerini barýndýrmalarý sebebiyle Rasûlullah @ arazi kiracýlýðýnýn birkaç çeþidini gaynmeþrû ilan etmiþ, bu niteliklerden uzak diðer türleri serbest býrakmýþtýr.
Pay Kiracýlýðý ÝMüzara'aY mn Gayrmeþrû Formlarý: Ýnsanlar arasýnda anlaþmazlýða sebep olmasý yahut taraflardan herhangi birinin haklarýna zarar vermesi muhtemel olan pay kiracýlýðýnýn her formunun gaynmeþrû olduðu Rasûlullah tarafýndan bildirilmiþtir.
Mahfuz Tutulmuþ Arazi Hissesi: Bazen toprak sahibi, arazinin en iyi bölümünün mahsulünü kendisi için saklardý. Rasûlullah bu uygulamayý gaynmeþrû ilan etmiþtir. Rafi' bin Hadîc demiþtir ki, "Medine'de verimli topraklara sahiptik; mal sahibi, bir parça ürününün kendisinin, diðer parça ürünün iþleyene ait olmasý þartýyla topraklarýný ekilmek üzere kiraya verirdi. Ancak bir taraf mahsûl verirken diðer tarafta ürün görülmezdi. Ýþte bu yüzden Rasûlullah bizi bundan men etti." (Buhari ve Müslim).
Bununla birlikte, her iki tarafa eþit ve âdil olduðunda Peygamber, pay kiracýlýðýna izin vermiþtir. Allah'ýn Rasulü, Hayber yahudilerine Hayber arazisini ve hurmalarým, kendi mallarý ile iþletmek ve mahsulün yansýný müslümanlara vermek þartý ile müsâkat yapmýþtý. (Müslim). Buhari'nin naklinde meyvelerin yansýný vermeleri karþýlýðýnda Rasûlullah'in Hayber'i yahudilere býraktýðý kaydedilir. Cabir'in rivayetine göre, muhacirler arasýnda üçte bir veya dörtte bir nisbetiyle arazi kiralamayan aile neredeyse yoktu. Ebu Bekir, Ömer ve Ali'nin ailelerini de içeren bu aileler topraklan iþleme karþýlýðýnda mahsulün bir kýsmýný vermek üzere anlaþmalar yapmýþlardý. Bazý aileler ise tohumlarý kendilerinin saðlamalarý halinde ürünün yamsýra, tohumu kiralayanýn temin etmesi durumunda anlaþmaya baðlý belirli bir oranýný almak üzere muhacirleri çalýþtýrmýþlardýr. (Buhari).
Nakit Mukabili Kiralama: Peygamber pay kiracýlýðýnýn gaynmeþrû formlarýný yasaklamýþ ancak altýn veya gümüþ karþýlýðýnda arazilerin tarým amacýyla kiralanmasýna izin vermiþtir. (Buhari).
Ýzinsiz Ekim: Baþka birinin topraklarýný onun rýzasýný almadan ekmek doðru deðildir.
Rafi' b. Hadîc, Rasûlullah'ýn, "Kim diðer insanlarýn arazilerini onlardan izin almadan ekerse mahsûlden bir hakký yoktur; ancak masrafýný alabilir" buyurduðunu nakleder. (TirmizÝ ve Ebu Davud).
Tercih Edilen Toprak Sahibidir: Rasûlullah, toprak sahiplerinin kendi topraklarýný kendilerinin iþlemesini daha uygun gördü. Rasul-ü Ekrem'in, 'Arazisi olan onu eksin, yahud da din kardeþine versin; kardeþi buna razý olmazsa, bunu reddederse topraðýný alýkoysun" buyurduðunu Cabir rivayet eder. (Buhari ve Müslim). Râfi' b. Hadîc, amcasý Züheyr'den nakleder ki, Rasûlullah'ýn "Tarlalarýnýzý nasýl Ýdare edersiniz?" sorusuna amcasý "Sulak tarafýnda yetiþen ürünün bizim olmasý kaydýyla ve hurmadan, arpadan vesk (denilen ölçek)ler karþýlýðýnda kiraya veriyoruz" cevabýný verdi. Allah'ýn rasûlü; "Öyle yapmayýnýz! Bunlarý ya kendiniz ekiniz veya baþkasýna (ücretsiz verip) ektiriniz ya da boþ tutunuz!" buyurdu. (Bu hadisi amcasýndan iþiten) Râfi': "Ýþittik ve itaat ettik" dedi (Buharî). Ve Ebû Hureyre Hz. Peygamber'den þöyle nakletmiþtir: "Tarlasý ve topraðý olan kimse, onu ya kendisi eksin veya (ekmekten âciz ise mümin kardeþine) versin, ektirsin, bunu da yapmazsa (kiraya vermeyip) tarlasýný âtýl tutsun!" (Buharî). Hz. Peygamber, benzer þekilde gayrýmeþrû biçimde ziraat yapmayý men etmiþ ve buna herhangi bir faiz, kumar ve þüphe unsuru taþýyan þeyi de ilâve etmiþtir.
Kýraç Topraklar: Hz. Aiþe Rasûlullah'in: "Her kim, kimseye ait olmayan harap bir topraðý imar ederse, o kimse o yere lâyýktýr" buyurduðunu rivayet etmiþtir (Buharî).
Kamu Mülkü: Ýbni Mâce, Hz. Peygamber'in "Üç þey asla men edilemez: su, ot, ateþ"; yine Hz. Aiþe'den nakille: "Ýhtiyaçtan fazla su men edilemez; kuyudan istifadeden de kimse men edilemez" buyurduðunu kaydeder.
Ebyad b. Hammal el-Ma'ribî, Hz. Peygam-ber'den Ma'rib'deki tuz ocaðýný kendisine tahsisini istediðini, ancak bir baþka zâtýn söz konusu yerin bir su kaynaðý olduðunu bildirmesi üzerine Rasûlullah'in bu su menbaýný geri aldýðýný nakleder (Tirmizî, Ýbni Mâce ve Ebu Davud)
Tabii Sularýn Kullanýmý: Peygamber; su, pýnar ve kanallarýnýn kullanýmýyla ilgili talimatlar da tevzi etmiþtir. Ebu Hureyre'nin nakline göre Rasûlullah, "Ýhtiyacýnýzdan fazla suyu, ihtiyaç sahiplerinden esirgemeyiniz. Bu men ile neticede ot fazlasý esirgenmiþ olur." buyurmuþtur. (Buhari ve Müslim). "Kýyamet gününde Allah'ýn yüzlerine bakmayacaðý ve konuþmayacaðý üç (grup) insan vardýr... üçüncüsü, ziyade suyu alýkoyandýr. Allah ona, kendi gayretinle üretmediðin fazla suyu esirgediðin gibi, bugün Ben de senden lûtfumu esirgeyeceðim' diyecek!" sözleri de Hz. Peygamber'den rivayet olunur (Buhari ve Müslim).
Urve'nin rivayetine göre, Zübeyr ensardan biriyle lav ovasýndakÝ anlaþmazlýða düþtüðünde Rasûlullah, "Ey Zübeyr, topraðýný sula, sonra suyu komþuna sal" sözüne ensarînin "Bu, Zübeyr'in senin yeðenin olmasýndandýr" karþýlýðý üzerine Rasûluilah @'in yüz ifadesi deðiþti ve "Topraðýný sula, Zübeyr, su tekrar yuvasýna dönene kadar bekle, sonra suyu komþuna sal" buyurdu. Rasûlullah , meseleyi her iki taraf için kolaylaþtýran öðüdü verdikten sonra, ensarînin kendisini kýzdýrmasý üzerine Zübeyr'in hakkýný tam gözetmiþtir. (Buhari ve Müslim).
Peygamber benzer bir kararý el-Mahzur akarsuyu için vermiþtir: Topuklara eriþÝnceye dek su tutulacak, bunun üstüne çýkan suyun daha alt bölümlere akmasýna izin verilecektir. (Ebu Davud ve Ýbni Mace). Þöyle buyurduðu rivayet olunur: "Kim daha önce baþka bir müslümanm ulaþmadýðý bir suya ulaþýrsa o su ona aittir." (Ebu Davud). Semûre b. Cündeb nakleder ki, ensardan bir zatýn bahçesinde kendime ait bir dizi hurma aðacým vardý; bu yüzden de sýk sýk bahçeye girerdim. Ailesiyle birlikte kalan ensar bundan rahatsýz oldu ve Rasûlullah'e giderek meseleyi anlattý. Rasûlullah benden hurma aðaçlarýmý satmamý istedi, ben kabul etmedim; baþka bÝrþeyle deðiþmemi teklif etti, razý olmadým. Aðaçlarý ona vermem karþýlýðýnda beni memnun edecek bazý þeylere sahip olacaðýmý anlattý, ben yine reddettim. O zaman ensara döndü ve benim bir sýkýntý olduðumu ifade ederek, "Git ve onun hurma aðaçlarýný kes!" buyurdu. (Ebu Davud).
Gasp: Birçok hadisinde açýklýkla dile getirildiði üzere Allah'ýn Rasulü, baþka bir þahsýn mülkünü izinsiz almanýn gayri meþru olduðunu belirtmiþtir. Said b. Zeyd'den rivayet edildiðine göre þöyle buyurmuþtur; "Her kim zulüm ile bir karýþ yer alýrsa onun büyüklüðü kýyamet gününde boynuna dolanacaktýr." (Bu-hari ve Müslim). Diðer rivayetler de þöyledir; "Zalimce hareket etmeyin; kiþinin malý ancak rýzasýyla alýnabilir." (Beyhaki ve Darekutni). "Kim haksýz yere bir yer alýrsa kýyamet gününde yedi kat yerin dibine batýnlýr." (Buha-ri), "Kim haksýz olarak bir yer alýrsa, o yerin topraðýný taþýma zahmetine katlanmasý kýyamet günü kendisine emrolunur." (Ahmed), "Her kim zulmen bir karýþ yer alýrsa, Allah o yeri ta yedi kat yerin dibine varýncaya kadar kazmasýný kendisine emreder. Sonra o yeri insanlarýn muhakeme olacaðý kýyamet gününe kadar onun boynuna dolar." (Ahmed).
Peygamber, diðer insanlara ait herhangi bir þeyi onlarýn rýzasý olmadan almayý da yasaklamýþtýr. Þöyle buyurmuþtur: "Hiç kimse izni olmadan baþkasýnýn hayvanlarýný saðmasýn. Sizlerden biriniz en önemli odasýna girilmesine, anbannin (kasasýnýn) soyulmasýný ve yiyeceklerinin alýnmasýný hoþ karþýlar mý?" (Müslim).
Rafi' b. Amr el-Gýfari anlatýr: Küçük çocukken -Ensar'm hurma aðaçlarýný taþlardým. Bu yüzden Rasulullah 'ýn huzuruna götürüldüm. Bana sordu; "Hurma aðaçlarým niye taþlýyorsun oðlum?" , "Yiyecek birþey elde etmek için" diye cevapladým. "Taþlama, fakat onlardan düþen her þeyi yiyebilirsin" buyurdu. (Tirmizi, Ebu Davud ve Ýbn-i Mace). Yine Allah'ýn Rasulü buyurmuþtur ki, "Bahçeye giren kimse ondan yiyebilir, ancak elbiseleri içerisinde hiçbir þeyi alýp götüremez." (Tirmizi ve Ýbn-i Mace): "Bahçe sahipleri onu gündüz kollamakla yükümlüdürler; fakat gece boyunca hayvanlar tarafýndan yapýlabilecek herhangi bir zararda sorumluluk hayvan sahipleri-nindir." (Malik, Ebu Davud ve Ýbn-i Mace).
Ýcâre (Kira): Ýþ yaptýrmak için herhangi bir kiþiyi ücret karþýlýðý kiralamak meþrudur. Kiralayan acir, ücreti alacak kiþi müstacir olarak adlandýrýlýr. Bu tür bir icare, iþ ve ücret açýklýkla belirtilip bilinir kýlmmadýkça gayri meþrudur. Bu hususlar Rasulullah'ýn hadisle-riyle açýklanmýþtýr.
Rasulullah, üründen bir hisse ile kiþilerin çalýþtýrýlmasýný yasaklamýþ ve onlarýn ücret mukabilinde çalýþtýrýlmalarýný emretmiþtir. (Müslim). Ýbn-i Abbas demiþtir ki, "Rasulullah kan aldýrdý ve hacamat yapana ücretini verdi." (Buhari ve Müslim). Ebu Hüreyre Rasulullah'ýn "Allah, çoban olarak çalýþmamýþ hiçbir nebi göndermemiþtir" buyurduðunu; bunun kendisi için de geçerli olup olmadýðýný ashabýn sormasý üzerine, "Evet, ben de birkaç kýrat mukabilinde Mekke halký namýna çobanlýk yaptým" cevabýný verdiðini nakleder. (Buhari). Rivayet olunur ki, Rasulullah Ta Sin Mim Suresini Musa'nýn kýssasýna gelene kadar okumuþ ve Musa iffetini muhafaza etmek ve yiyeceðini saðlamak mukabilinde sekiz yahut on yýl süreyle çalýþtý" buyurmuþtur. (Ahmed ve Ýbn-i Mace).
Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Allah'ýn Rasulü, "Allah azze ve celle buyurdu ki; Kýyamet gününde hasýmlarý olacaðým üç kiþi vardýr... üçüncüsü, çýrak tutarak kendisinden istifade ettiði halde ücretini vermeyen adamdýr" demiþtir. (Buhari ve Müslim). Ve Abdullah Ýbn-i Ömer, Allah Rasulü'nün, "Ücretlinin ücretini teri kurumadan ödeyin" buyurduðunu nakleder. (Ýbn-i Mace).
Hediye ve Hibe: Rasul-ü Ekrem, insanlar arasýndaki yakýnlýðý ve muhabbeti arttýrmak için hediyeleþmelerinÝ teþvik etmiþtir. Hediye üç unsurla geçerli kýlýnýr: Teklif, kabul ve hediye edilen þeye iyelik. Hz. Aiþe nakleder ki Rasulullah "Birbirinize hediye verin, zin hediye kini çekip uzaklaþtýrýr. Bir kadýn, yarým koyun parçasý dahi olsa hediyesi dolayýsýyla komþusunu sakýn hor görmesin" buyurduðunu rivayet eder. (Tirmizi).
Rasulullah, insanlardan hediyeleri reddetmemelerini, aksine veren kiþiye teþekkür etmelerini istemiþtir. Ebu Hureyre'nin rivayetine göre Rasulullah þöyle buyurmuþtur; "Kendisine hasýl (bir tür bitki) bile sunulsa kiþinin reddetmemesi gerekir, Hasilin hem taþýmasý kolaydýr, hem de güzel kokar." (Müslim). Yine buyurmuþtur ki, "Kendisine hediye verilen kimse eðer imkaný varsa mukabelede bulunsun. Ýmkaný yoksa takdirini dile getirsin, zira takdir eden teþekkür etmiþtir." (Tirmizi ve Ebu Davud).
"Kendisine iyilik yapýlan kimse bu iyiliði karþýlýðýnda hayýr sahibine güzel bir mükafat vermesini Allah'tan dilerse ve bunu hayýr sahibine açarsa þükrünü tamamiyle ifa etmiþ olur." (Tirmizi).
Hediyelerini geri alan þahýslarý Peygamber lanetlemiþtir. Þöyle buyurmuþtur: "Hediyesini geri almaya çalýþan kiþi kustuktan sonra dönerek kustuðunu yiyen köpek gibidir." (Buhari), "Babadan baþka hiç kimse verdiði hediyeyi geri alamaz." (Nesei ve Ibn-i Mace),' "Hibe edip de sonra ondan dönmek kiþiye helal olmaz; yalnýz babanýn evladýna verdiðinden dönmesi müstesna." (Ebu Davud, Tirmizi, Nesei ve Ýbn-i Mace). Mamafih baba hibe olarak verdiðini ancak ayný durumda ise alabilir, durumu herhangi bir þekilde deðiþmiþ ise artýk geri almak için onda hak iddia edemez. Mesela, bir arazi söz konusu Ýse ve þayet onun üzerine bir bina yapýlmýþ ise, arazinin durumu deðiþtiðinden veren kiþi artýk talepte bulunamaz.
Bununla birlikte, hediye ve benzeri baðýþlar hususunda varisler arasýndaki ayýrýmý Rasulullah kýnamýþtýr. Bu tür davranýþlarýn varisler arasýnda husumet ve çekiþme oluþturmasý muhtemeldir. Nu'man b. Beþir'den rivayet olunduðuna göre, babasý kendisini Rasu-lullah'a getirerek, "Ben, bir kölemi bu oðluma baðýþladým" demiþ. Peygamber, "Her çocuðuna bunun gibi bir köle baðýþladýn mý?" diye sormuþ, babanýn hayýr demesi üzerine Allah'ýn Rasulü, "O halde onu geri al" buyurmuþtur. Bir baþka rivayette Rasul-ü Ekrem, "Çocuklarýnýn sana itaatte müsavi olmalarý seni memnun eder mi?" diye sormuþ "Evet" deyince, "O halde yapma" buyurmuþtur. Bundan sonra Beþir dönerek hediyesini geri almýþtýr. Diðer bir rivayette ise Peygamber, "Allah'tan korkun ve çocuklarýnýz arasýnda adil olun" buyurmuþ ve devam etmiþtir: "Ben zulme þahitlik yapmam." (Buhari ve Müslim).
Vakýf: Ebu Hanife'ye göre hukuk terminolojisinde vakýf, belirli bir eþyanýn mülkiyet itibarýyla vakfeden kimsede kalacak, ancak saðlayacaðý menfaatin týpký ariyyede olduðu gibi tasadduk edilecek tarzda alýkonulmasýný belirtir. Ýki talebesi nezdinde ise vakýf, o mülkün sahiplik hakkýný vakfeden þahsýn kaybedeceði, menfaati Allah'ýn kullarýna ait olmak üzere Allah'ýn mülkü olacaðý ve artýk ilahi mülkiyet kurallarýna baðlý kalacaðý türden bir alýkoyma anlamýna gelir. Onlar bu iþlemi mutlak olarak deðerlendirirler, bu yüzden de vakfedilen mal hediye, sadaka veya satýþ yoluyla ne uzaklaþtýrýlýr ne de yeniden sahiplenir; ona varis de olunamaz. (Hidaye).
Muhammed b. Ka'b'dan rivayet olunur ki, Ýslam'daki ilk vakýf bizzat Rasulullah'ýn mülkünden yapýlandý. Ve o dönemden bu yana vakýf müslümanlara özgü olarak deðerlendirilir. Ölümü halinde bütün mal varlýðýnýn Rasulullah'a verilmesini vasiyet eden Muhuri, Uhud Savaþý'nda þehit olmuþ, Rasul-ü Ekrem de Muhuri'den kendisine kalan mülkü vakýf mülkü haline getirmiþtir. Geliri (Devlet Baþkaný olarak) Peygamber'ýn genel masraflarýný karþýlamakta kullanýlan bu ilk vakf Beni Nadir'in yedi bahçesini de kapsamaktaydý: (1) el-A'vef, (2) es-Safiye, (3) ed-Delal, (4) el-Musib, (5) Bürgi, (6) Hüsna ve (7) Müþrebe-i Ummü Ýbrahim. Bu sonuncusu Ýbrahim'in annesi Meryem Kýbti'nin ayný bahçede yaþamasýndan dolayý böyle adlandýrýlmýþtýr. Muhammed b. Ka'b el-Kurazi bu yedi bahçenin Allah Rasulü'nün vakýflarýnýn bir parçasý olduðunu nakleder. Ömer b. Hattab, Rasulullah'ýn savaþ ganimetleri arasýnda üç özel ve güzide arazisi bulunduðu anlatýr; Ýlki, genel ve arazi harcamalarýný karþýlamak üzere tutulan Beni Nadir arazisi; ikincisi, misafir ve yolculara has kýlýnan Fedek arazisi; üçüncüsü, halkýn Ýstifade ettiði Hayber vakfý. Rasul-ü Ekrem ganimetin beþte birlik kýsmýndan oluþan humusu da üç kýþýma ayýrýr, bunlardan ikisini genel olarak müslüman halka ayýrýr, üçte birlik bölümünü kendi ev masraflarýný karþýlamakta kullanýrdý. Eðer artan olursa bunu da yoksul muhacirler arasýnda bölüþtürürdü. (Tabakat).
Rasulullah herhangi bir arazi ya da mülkün hayat boyunca veya Ýlelebet tasadduk edilmesine izin vermiþtir. Ýbn-i Ömer'den rivayet olunduðuna göre, babasý Hayber'de bir arazi almýþ ve Peygamber'e gideren, By Allah'ýn Rasulü, Hayber'de öyle bir yer ele geçirdim ki, þimdiye kadar kazandýklarýmdan daha deðerlidir. Bu arazi hususunda ne yapmamý emredersiniz" demiþtir. O da, "Ýstersen aslýný satýlmayacak, baðýþlanmayacak bir mülk kýlar ve ürününü sadaka olarak daðýtýrsýn" buyurmuþtur. Bunun üzerine Ömer b. Hattab o yeri, aslý satýlmamak, baðýþlanmamak ve varis olunamamak þartý ile vakfederek gelirini yoksullar, yakýn akrabalar, köleler, Allah yolunda olanlar, yolcu ve misafirler arasýnda tasadduk etti. Arazi mütevellisinin vakýftan ma'ruf üzere doymasýnda yahut bir baþkasýný doyurmasýnda biriktirmemesi kaydýyla bir beis olmayacaktý. (Buharý).
Vakýfla ilgili bir misal olmasý bakýmýndan Sa'd b. Ebu Vakkas'ýn mal varlýðýný tasadduk etmekle ilgili isteði bu bölümde "Vasiyetler" baþlýðý altýnda zikredilmiþtir; Sa'd bütün mal varlýðýný hayýr amacýyla vasiyet etmek için peygamber'dan izin istemiþ, ancak Peygamber müsaade etmemiþtir. Bunun üzerine malýnýn üçte birini hasenat yolunda vermeyi teklif ettiðinde Rasulullah rýza göstermiþ ve üçte birlik bölüm tasadduk edilmiþtir. Bunlar; gelirleri ister belirlenmiþ, isterse belirlenmemiþ olsun hayýr-hasenat gayesine yönelik harcanmasý kaydýyla insanlarýn mülk ve varlýklarýný vakýf formu altýnda baðýþladýklarý Rasulullah dönemine ait bir kaç örnektir. Bir kýsmý sürekli vakýf hükmünde iken diðer bir kýsmý yalnýzca hayat boyu verilmiþ olup vakfedenin ölümünden sonra onun varislerine kalmaktaydý.
Rasulullah ömür boyunca verilen baðýþlan da tasvip etmiþtir. Þu ifadeler O'ndan nakledilir:. "Bir evin ömür boyunca kullanýma verilmesi hibedir" (Buharî ve M,üslim). "Böyle bir mal, hibe edilen þahsýn mirasýnýn bir parçasýdýr" (Müslim). Ve: "Kim kendisine ve furu'una verilmiþ bir mülke sahipse, o mülk verilene aittir; verene geri dönmez, zira miras . olabilecek bir hibe vermiþtir" (Buhari ve Müslim). Cabir, Rasulullah'ýn caiz gördüðü umrânm ancak ve ancak "Bu (hane) senin ve senin çocuklarýna aittir" diyerek yapýlan oldu-
ðunu; "Yaþadýðýnýz müddetçe bu (hane) senin olsun" diyerek yapýlanýn ise ölümden sonra sahibine,(hibe eden þahsa) döneceðini rivayet eder. (Buhari ve Müslim). Ayrýca Rasul-ü Ekrem insanlarýn rukbâ (veren ve alandan birinin ölümü üzerine malýn hayatta kalana ait olmasý þartýyla yapýlan baðýþ) ve Umrâ (mülkün verilen þahsa ait olacak tarzda yapýlan baðýþ) yapmalarýný kerih görmüþtür, zira her iki Ýþlemden herhangi biri yapýldýðýnda mülk artýk verilenin varislerine kalmaktadýr. (Ebu Da-vud).
Buluntu (Lukata): Rasulullah yerde bulunan ve emanet kastýyla bir baþkasý tarafýndan saklanýlan eþyalarla ilgili düzenlemeler de getirmiþtir. Zeyd b. Halid-i Cuheni rivayet eder ki, bir adam gelerek lükatanm hükmünü sordu. Rasulullah, "Onun kabýný, baðým ve içindekini iyice öðren; sonra onu bir sene boyunca ilan et. Eðer sahibi gelirse iade edersin, gelmezse dilediðin gibi hareket et" buyurdu. Adam, "Ya bulunan koyunlar?" dedi. Rasul-ü Ekrem, "Onlar ya senin, ya din kardeþinin, ya da kurdundur" buyurdu. Adam, "Ya bu develer?" diye sordu. "Onlardan sana ne, onlarýn su tulumlarý ve tabanlarý yanlarýndadýr. Sahipleri onlarý buluncaya kadar suya gelir ve aðaçtan otlarlar" buyurdular. (Buhari ve Müslim). Yine Zeyd b. Halid'den rivayet olunur ki Rasulullah, "Her kim bir kayýp hayvaný barýn-dýrýrsa, o hayvaný bildirmedikçe kendisi dalalettedir" buyurmuþtur. (Müslim).
Rasulullah'ýn þöyle buyurduðu nakledilir: "Lukata büyük bir kasabada ve iþlek bir yolda bulunmuþsa, onu bir yýl süreyle ilan edin. Þayet sahibi gelirse onu iade edin, sahibi gelmezse o artýk sana aittir; bulunma yeri kadim zamanlardan beri boþ kalmýþ bir yerse yahut kalýt, cahiliye dönemine ait saklanmýþ bir hazine ise beþte bir oranýnda tediyeye tabidir.(Nesei ve Ebu Davud).
Ýyad b. Himar'dan rivayet edilmiþtir ki Rasulullah, "Her kim bir kayýp bulursa hemen adaletli iki kimseyi þahit tutsun ve bulunan þeyin kabýný, baðým iyice öðrensin. Sonra gizlemesin, kaybetmesin. Þayet sahibini bulursa ona versin. Sahibi ortaya çýkmazsa o mal Allah'ýndýr; onu dilediðine verir." buyurmuþtur.
(Ahmed, Ebu Davud ve Darimi). Peygamber'ýn baston, kamçý, ip ve benzeri sýradan eþyalarý bulanýn kullanmasýna ruhsat verdiði nakledilir. (Ebu Davud).
Borç, Ýflas ve Kefalet: Rasulullah, borçlarýný alacaklý kiþilere ödemeleri için, borçlarýný ödeyemeyen insanlarýn mallarýnýn satýlmasý gerektiðini belirterek ilgili kurallarý ortaya koymuþtur. Ebu Hüreyre'den Rasulullah'ýn, "Bir kimse iflas etmiþ birinin yanýnda kendi malýný bulursa, onu en fazla hakedendir" dediðini nakleder. (Buhari ve Müslim). Ebu Said-i Hudri'nin rivayetine göre, Rasulullah devrinde bir zat satýh aldýðý yemiþlerde zarar etmiþ ve borcu çoðalmýþtý. Rasul-ü Ekrem, "Ona sadaka yeriniz" buyurdu ve halk o þahsa tasad-dukta bulundu, ancak bunlar da borcu karþýlamaya yetmedi. Bunun üzerine Peygamber alacaklýlara, "Ne bulursanýz alýn; lakin saðlayacaðýnýz hepsi bu kadardýr." buyurdu. (Müslim).
Ebu Rafi'den rivayet olunduðuna göre, Rasul-ü Ekrem bir þahýstan ödünç bir deve almýþ, sonra kendisine sadaka develerinden gelmiþti. Rasulullah, o þahsa küçük deveyi iade etmesini Ebu Rafi'ye emretti. Ebu Rafi'nin, "Yedi yaþýnda yetiþkin develerden baþkasýný bulamýyorum" demesi üzerine, "Onlardan birini ver; zira insanlarýn en hayýrlýsý borcunu en iyi tarzda ödeyendir" buyurdu. (Müslim). -
Sa'd b. el-Etvel, kardeþinin geride üçyüz dinar ve birkaç genç çocuk býrakarak vefat ettiðini, kendisinin'bu parayý çocuklarýn yetiþtirilmesi için kullanmak istediðini anlatýr ve devam eder; ancak Rasul-ü Ekrem, "Kardeþin borcundan dolayý baðlýdýr, onun adýna borçlarýný öde" buyurdu. Ben de bu emri yerine getirdim ve dönerek Rasulullah'a kardeþimin borçlarýný biri dýþýnda ödediðimi, ancak iki dinar alacaklý olduðunu söyleyen fakat delil gösteremeyen bir kadýnýn arta kaldýðýný haber verdim. "Onu ver, çünkü o kadýn doðru söylüyor." cevabýný verdi. (Ahmed). Anlatýlýr ki, Muaz b. Cebel çok alicenap bir karektere sahipti; bütün mülkünü borca baðlamýþtý. Rasu-lullah'a giderek alacaklýlarý ile konuþmasýný rica etti, fakat Allah'ýn Rasulü onun mallarým satýþa çýkarttý ve sonuçta Muaz'a hiçbir þey kalmadý.
Rasulullah, borçlularýn borçlarýný baðýþlamalarýný yahut tehir etmelerini alacaklý durumundaki kiþilere tavsiye etmiþtir. Þöyle buyurduðu rivayet edilir: "Darlýk içinde bulunan kimsenin borcunu erteleyen veya affeden kiþiyi Allah kendi korumasý altýna alýr." (Müslim). Kur'an-ý Kerim bu davranýþý þu ifadeleriyle alacaklýlara öðütler:
"Eðer (borçlu) zorluk içindeyse, ona elveriþli bir zamana kadar süre (verin). (Borcu) sadaka olarak baðýþlamanýz ise; eðer bilirseniz sizin için daha hayýrlýdýr." (2:280). Bu ayet-i kerime, borcun ödenmesi için daha fazla süre vermeye alacaklýyý icbar etme selahiyetini mahkemelere tanýmaktadýr. Bazý özel durumlarda borcun tamamýný ya da bir kýsmýný baðýþlama mahkemelerin yetkileri arasýndadýr. Bununla birlikte Rasul-ü Ekrem, insanlarý borçlarýný ödemeleri hususunda þiddetle uyarmýþ, aksi takdirde Allah'ýn gazabýný üzerlerine çekeceklerini bildirmiþtir. Alacaklý tarafça baðýþlanmadýðý müddetçe borç her kayýt ve þart altýnda ödenmelidir; bu müslümanlann yükümlülükleri arasýndadýr. Burada hem Rasulullah'ýn þu sözleri zikredilebilir: "Kim baþkalarýna ait olan mallarý ödemek amacýyla alýrsa Allah onun adýna borcunu öder, fakat kim israf etmek kasdýyla alýrsa, Allah da onu itlaf eder." (Buhari), "Gerçekten þehidin borçtan baþka her günahý affedilir." (Müslim), "Müminin ruhu ödenene kadar borcuna baðlýdýr." (Ahmed, Tirmizi, Ýbn-i Mace ve Darimi) ve "Men ettiði günah-ý kebair'den sonra Allah'ýn indinde insanýn huzuruna getireceði en büyük günah, karþýlayacak bir þey býrakmadan borç içerisinde Ölmesidir." (Ahmed ve Ebu Davud).
Borçlarýn ödenmesi o derece önemlidir ki, müminler vefat eden bir þahsýn mallarýný daðýtmadan önce borçlarýný temizlemekle emrolunurlar:"Yapacaklarý vasiyetten ya da borçtan sonra geriye býraktýklarýnýzdan dörtte bir onlarýndýr... yapacaðýnýz vasiyetten ya da borçtan sonra geriye býratýklarýnýzdan sekizde biri onlarýndýr..." (4: 12).
Borçlarý ifanýn vasiyeti yerine getirmeye göre bir önceliðe sahip olduðu hususunda bütün müslüman ümmet tam bir fikir birliði içerisindedir. Diðer bir deyiþle, önce borç ödenmeli, sonra vasiyetler yerine getirilmeli ve tereke bölünmelidir. "Ticari muameleler" baþlýðý altýnda açýklandýðý üzere borçlanma þartlarýnýn yazýýmasý mutlaka gereklidir. (2:282).
Kefaret: Rasulullah ödünç verme, borçlanma yahut suç iþleme durumlarýnda borçlunun borcunu ödemek üzere, suçlunun ise cezalandýrýlmak veya para cezasýný çekmek amacýyla belirli bir yer ve zamanda hazýr bulunmasýný garanti etmek için zatý veya malýnýn kefil veya rehin alýnmasýna müsade etmiþtir. Hamza b. Amr Eslemi'nin anlattýðýna göre Halife Ömer b. Hattab kendisini sadaka toplayýcýsý olarak göndermiþti. Hanýmýnýn cariyesi ile gayri meþru bir iliþki kuran þahsýn cariyeyle birlikte Ömer'in huzuruna gelmesini saðlamak amacýyla Hamza zanilerden özel teminat almýþtýr. (Buhari). Cerir ve Es'ad mürtedlerle ilgili olarak Ýbn-i Mesud'a, "Býrak piþman olsunlar; onlar için (þahsi) kefaret al yeter" demiþler, akrabalarý tarafýndan kefil olunan mürtedler de piþmanlýk duyduklarýný ifade etmiþlerdir. Hammad'a göre, kefil olunan þahýs vefat ettiðinde ketýl olan þamstan sorumluluk düþerken Hakime göre bu sorumluluk devam eder. (Buhari).
"Ana-babanm ve akrabalarýn geride býraktýklarý mirasa hak sahibi varisler atadýk. Yeminlerinizin baðladýðý kimselere paylarýný verin." (4:33) ayet-i kerimesi hakkýnda Sa'd b. Cü-beyr Ýbn-i Abbas'tan þu rivayette bulunur: "Muhacir Medine'ye geldiðinde Rasulullah'm muhacir ve ensar arasýnda kurduðu kardeþlik baðý nedeniyle Ensar'a varis olurlardý ve En-sar'in akrabalarý mirastan payý olamazdý." "Ana-babanýn ve akrabalarýn ..." (4:33) ayetinin nüzulü Ensar ve Muhacir arasýndaki mirasla ilgili kardeþlik baðýný kaldýrdý. Ayetin "Yeminlerinizin baðladýðý kimselere paylarýný verin" kýsmý, karþýlýklý öðütleþme, anlaþma ve iþbirliðinin devam ettiðini açýklýyordu." (Buhari). Hz. Aiþe, "Rasulullah'm vefat ettiði zaman, zýrhý 30 sa' arpa karþýlýðý rehinde idi" der. (Buhari). Rasulullah'ýn þöyle buyurduðu rivayet edilir: "Binit hayvaný rehin olduðu zaman, nafakasý (verilmek þartýyla) binilir.
Saðým hayvaný rehin olduðu zaman onun sütü de nafakasý verilerek içilir. Rehin býrakýlan hayvanýn nafakasý ona binen, sütünü içen kimse üzerine vaciptir." (Buhari), "Zamanýnda fidyesi ödenmeyen rehin mal, sahibi açýsýndan kaybedilmiþ deðildir. Rehinin deðerindeki her artýþ sahibinindir; her düþüþe katlanacak yine sahibidir." (Þafii).
Enes, "Hiç þüphesiz, Rasulullah kendi zýrhýný arpa taneleri karþýlýðýnda rehine verdi" demiþtir. Hz. Aiþe'de; "Allah'ýn Rasulü belirli bir süre ile bir parça yiyeceði veresiye aldý ve karþýlýðýnda zýrhýný rehin verdi" demiþtir. Ebu Hüreyre'nin rivayetine göre Rasul-ü Ekrem s.a.v. þöyle buyurmuþtur: "Rehin olan hayvana nafakasý mukabilinde binilebilir, kendisine yapýlan harcama karþýlýðýnda sütü içilebilir. Hayvana binen yahut sütünü içen kiþi masrafý tedarik etmelidir." (Buhari).
Mal ve Mülke Verilen Zarar: Haram b. Sa'd b. Muhayysia'mn naklettiðine göre. Berh Azib'e ait diþi bir deve bir bahçeye girin hasara yol açtýðýnda Allah'ýn Rasulü bançe sahiplerinin bahçelerini gün boyu korumakla sorumlu olduklarýný, fakat geceleri hayvanlara yapýlan zararda mesuliyetin hayvan sahiplerine ait olduðunu belirtti. (Malik, Ebu Davud ve Ýbn-i Mace). Ebu Hureyre de, bir yiyecek ayakla çiðnenmiþse tazminat ýstenemeyeceðini, yangýn durumunda da ayný þeyin soz Konusu olduðunu Rasulullah'ýn beyan ettiðini rivayet eder.
Yönetimle Ýlgili Kurallar: (Ayrýntýlý bilgi için I. ciltte 'Yönetici ve Devlet Adamý' bölümüne bakýnýz).
Rasulullah yönetim ve yöneticinin hali ile ilgili birçok kural ve düzenlemeler koymuþ, bizzatihi uygulamalarýyla bunun en iyi bir misalini oluþturmuþtur. Yönetimdeki mevkiler için aþýrý hýrslý olan ve peþine düþen insanlarý bu görevlere getirmemiþ ve þöyle buyurmuþtur: "Hayýrlý insanlar içerisinde öyleleri vardýr ki, bu göreve gelene kadar ondan hiç mi hiç hoþlanmazlar." (Buhari ve Müslim). Sahtekarca hareket eden yöneticiyi en kötü yönetici olarak deðerlendirmiþtir; "Müslümanlar üzerinde yetki sahibi iken onlara karþý hýyanet üzre ölen her yöneticiye, Allah cennetini haram kýlar." (Buhari ve Müslim). Adil yöneticilerin þeref sahibi kýlýnacaklarýný haber vermiþtir: "Allah'ýn indinde Kýyamet günü kullan arasýnda en güzel makam sahibi adil ve þefkatli emir olacaktýr: Allah'ýn indinde. Kýyamet günü en kötü makam sahibi ise zalim ve insafsýz yönetici olacaktýr." (Beyhaki). Ayrýca emir sahiplerine meseleleri insanlar için kolaylaþtýrmalarýný, zorl aþtýrmamalarýný emretmiþtir. (Buhari ve Müslim).
Rasulullah, kanun ve düzenin korunmasý ve emir sahiplerine itaat edilmesi üzerinde ýsrarla durmuþ, lakin yaratýcýya isyanýn söz konusu olduðu durumlarda bunlarýn geçerli olmadýðýný belirtmiþtir. (Müslim, Buhari ve Þer-hüs Sünne). Buyurmuþtur ki: "On ya da daha fazla kiþiyi yönetmiþ her kimse kýyamet gününde Allah'ýn huzuruna elleri boynuna zincirli olarak gelecek, ya iyilikleri ile serbest býrakýlacak ya da günahlarý yüzünden mahvolacaktýr." (Ahmed). Ýyi bilinen bir hadisinde de þöyle buyurmuþtur: "Her biriniz çobansýnýz ve her biriniz güttüðünüzden mesulsünüz." (Buhari ve Müslim). Yetki sahibi insanlara Allah'tan korkmalarýný ve adilane hareket etmelerini tavsiye etmiþtir. (Ahmed).
Adlî Kurallar: Rasulullah, insanlar arasýndaki anlaþmazlýklarýn mahkemelerde çözümlenmesi için belirli kurallarý ve hakimler tarafýndan adaletin uygulanmasý ile ilgili hukuki prosedürü ortaya koymuþtur.