Leke By: reyyan Date: 07 Haziran 2012, 16:27:38
Leke
Hasan Akçay | Nisan 2012 | DÝÐER YAZILAR
Kullandýðýmýz eþyalar üzerinde herhangi bir þekilde oluþmuþ lekeler bizleri ne kadar da rahatsýz ediyor. Bir an önce o lekeyi temizlemek ve o cismi asýl görüntüsüne kavuþturmak için gereðini yapýyoruz. Ya kalbimize, ruhumuza hücum eden, her gün karþý karþýya kaldýðýmýz lekeler karþýsýnda özümüzü korumak için neler yapýyoruz?
Onunla ilk karþýlaþmamýz, hayatla ilk tanýþmamýzla birliktedir. Adýmlarýmýzý korunduðumuz, kollandýðýmýz yuvadan dýþarýya attýðýmýz anda artýk her þey deðiþmeye baþlar. Etrafýmýzý çepeçevre saran varlýklar, nesneler kimi zaman yaradýlýþýmýza kimi zaman da içinde bulunduðumuz duruma uyumsuzluk gösterir. Bazýlarýný kabullenmek kolay olsa da bazýlarýyla uyum saðlamak mümkün olmaz. Varlýklarý her zaman bir yük gibi durur üzerimizde. Yorulur, ezilir, deðiþiriz; istemesek de…
Topraðýn altýndan yerin yüzeyine çýkýp, orada bir müddet kalarak bir gölcük oluþturduktan sonra bulduðu bir mecra içinde akýp giden sular gibiyiz. Topraðýn yüzeyine çýktýðý yerde duru ve tertemiz olan sular, uzaklara doðru akýp gittikçe, kaynaðýndan uzaklaþtýkça, berraklýðýný, duruluðunu yitirmeye baþlar. O tertemiz sular, kaynaðýndan uzaklaþtýðý ölçüde de, daha çok kire ve toza bulaþýr, asýl özelliðini kaybetmiþ olur. Kaynaðýnda pýrýl pýrýl parlayan, duruluðu ve serinliði ile seyretmeye de içmeye de doyulmayan sular, kaynaðýndan uzaklara akýp, özellikle de insanlarýn yerleþtiði yerlerden geçtikçe bütün o güzelliðini yitirdiði gibi, artýk “su” olma özelliðini de kaybeder. Sularýn yeryüzünde süzüldüðü ve insanýn da hayat yolunda yürüdüðü müddetçe öz duruluðunu muhafaza etmesi oldukça güç olsa gerek.
Önce toprak ve çimen
Çocukluðumuzun ilk coþkunluklarý ya çimenler ya da topraklar üzerinde oyun alanlarý bulur kendine. Çocuk dünyamýzýn renklerini en çok oyunlar çoðaltýr. Onun için oyunlar büyük haz verir, birkaç dakikalýðý için bile nice diller dökeriz büyüklerimize. Çocuk dünyamýzýn dört bir yanýna sarmalanmýþ bir ip sürekli bahçeye, sokaða çeker bizi. Çünkü çocuk demek oyun demektir. Oyun vakitleri çocuðu içinde bulunduðu mekandan ve zamandan baþka âlemlere götürür. Bundan dolayýdýr ki, kolu yaralanýr, dizi paralanýr; üzerindeki elbiseler toza çamura bulanýr da farkýna varmaz olup bitenin. Bir büyüðünün karþýsýnda buluncaya kadar kendini habersizdir sýzýsýndan, yarasýndan. “Bu ne hal?” sorusuna muhatap olduðunda mahzunlaþan bakýþlarýný karþýsýndakinden çekip, kendi üzerinde gezdirir ve o zaman neler olduðunun farkýna varýr.
Artýk o lekeli elbiseyle dýþarýya çýkmasý hele okula gitmesi mümkün deðildir çocuðun. Buna raðmen aklý hep sokaktaki seslerdedir. Oyunlar gizli ve büyülü bir güçle onu çaðýrýr durur.
Çimenlerden veya topraktan bulaþmýþ lekelerden dolayý azarlar iþitse de her þeyi çabucak unutur. Elinde deðildir oyunlar içinde lekelenmemesi gömleðin, pantolonun. Hem umurunda da deðildir o kadar. Oyunun cazibesi ve ruhuna verdiði haz, sonrasýnda olacaklarý aklýna getirmesine engeldir. O aný yaþar ve mutlu olur. Sonrasý…
Utanç duygusu
Ýlk leke elbisemize bulaþýr. Aðýrlýðý olmasa da üzerimizde, her an göze görünür bir yerlerde bulunmasa da varlýðýndan dolayý rahatsýzlýk verir bizlere. Çünkü o leke üzerimizdeki elbiseye ait deðildir. Sonradan bulaþmýþtýr ve görüntüsü, bizi olduðu kadar baþkalarýný da rahatsýz eder. Bir an önce o lekeden elbisemizi kurtarmaz isek, lekeli elbisemizle toplum içine çýkamayýz. Baþkalarý görmesin, o lekeyi fark etmesin diye çareler ararýz. O lekenin varlýðýný düþündükçe karþýmýzdaki bütün bakýþlarýn üzerimize odaklandýðýný hissederiz, utanýrýz.
Ayný þekilde her cismin üzerine hariçten bulaþmýþ olan, asýl olanla ilgisi olmayan, asýl olana zýt izler bir leke kabul edilir. Ve o lekeler kirliliðin baþlangýcý sayýlýr. Leke temizlenmez ise artýk o zemin veya nesne için “kirli” sýfatýný kullanmaya baþlarýz. Kullandýðýmýz eþyalar üzerinde herhangi bir þekilde oluþmuþ lekeler bizleri ne kadar da rahatsýz ediyor. Bir an önce o lekeyi temizlemek ve o cismi asýl görüntüsüne kavuþturmak için gereðini yapýyoruz.
Ya kalbimize, ruhumuza hücum eden, her gün karþý karþýya kaldýðýmýz lekeler karþýsýnda özümüzü korumak için neler yapýyoruz? Korunmakta aciz kaldýðýmýz lekeler için hangi temizleyicileri kullanýyoruz?
Gönül leke kabul etmez
Ýnsan fýtrat olarak temiz yaratýlmýþtýr. Fakat temiz fýtratý bozacak meyil ve arzular da insanýn yapýsýnda mevcuttur. Gönül saf bir ayna olma özelliðini korumak isterken, nefsanî talepler o aynanýn saflýðýný bozmak, cilasýný dökmek için her an pusuda bekler. Zýtlar çatýþmasýnda güçlü olan tarafýn kazanmasý kaçýnýlmazdýr. Vicdan, akýl ve gönül her zaman doðruyu ve güzeli isterken, onlarýn karþýsýndaki duygular da geçici heves ve arzular için tutuþturur kandilini.
Genel ahlâk kaidelerine aykýrý davranýþlar ve günahlar karþýsýnda kalbin ve vicdanýn büyük bir rahatsýzlýk duyduðu kesindir. Denizin sularýna düþen yabancý bir cismi dýþarýya atmak için çýrpýndýðý gibi, vicdan da fýtrata uygun olmayan düþünce ve davranýþý bünyesinde barýndýrmak istemez. Rahatsýz olur, rahat býrakmaz, uyutmaz, unutturmaz.
Ayný þekilde insan iþlediði bir günahýn baþkalarý tarafýndan da bilinmesini istemez. Çünkü her günahýn gönülde býraktýðý lekenin rengi siyahtýr. Siyah renk ise hiç de olumlu olmayan çaðrýþýmlarýn imgesidir.
Lekeler çoðalmadan
Hiçbir günahý küçük ve önemsiz görmek doðru deðildir. Önemsiz saydýklarýmýzýn bir araya gelmesiyle ruhumuzun pencerelerine kalýn ve karanlýk perdeler çektiðini fark ettiðimizde, artýk aydýnlýðýn rahatsýzlýk verdiðini görürüz.
“Ýnsan bir günah iþlediðinde kalbinde küçük bir siyah leke olur. Günahlarýna devam ettikçe lekeler büyür ve zamanla bütün kalbi kaplar.” nebevî uyarýsý doðrultusunda küçük lekelerin büyümesine meydan vermeden, piþmanlýk ve tövbe ile o lekeleri silmek iki cihan saadeti için biricik gayemiz olsa gerek. Koca ormanlarýn tutuþup yok olmasýna sebep olan çoðu zaman küçük bir kor ya da kývýlcým deðil midir?
Gözyaþýyla yýkan gönül
Ufacýk da olsa elbisemize sinmiþ küçük bir leke ile toplum içine çýkmaya utanýrýz. Evimizin kapýsýndan çýkmadan aynada seyrederiz kendimizi. Bir kusur varsa görünürde, onu hemen gidermeye çalýþýrýz.
Ýnsan sadece ayna karþýsýndaki görüntüsü ile mi insan? Eðer dilimizden dökülen kelimeler dilde leke oluyorsa, yüreðimizi karartýyorsa ne yapmak gerek? Gönlün sevmek için var edildiðini bile bile, sýrf bizi uçurum kenarlarýna götüren ses öyle istiyor diye, nefret, kin, düþmanlýk dikenlerine su vermenin, onlarý büyütmenin anlamý var mý?
Ýðne ucu kadar bir leke ile toplum içine, hele de bir makam sahibi kiþinin huzuruna rahatlýkla çýkamazken, kirlenmiþ, paslanmýþ, günahlarla kararmýþ bir gönül ile Alemlerin Sultaný’nýn karþýsýna hangi yüzle çýkýlabilir ki?
Sadece birkaç gün temizlemediðimiz evimizin penceresinin camýndan çevremizi düzgün bir þekilde göremezken, her an üzerimize yaðan günah kirlerinden dolayý hayatý gönül gözüyle, vicdan aydýnlýðý ile yaþamamýz, güzeli çirkini fark edebilmemiz mümkün mü?
Gönül ve vicdan, hayata baktýðýmýz penceremiz. Onlar ne kadar parlak ve temiz olursa hayatýn ve insan olmanýn gayesini o kadar eksiksiz görmüþ oluruz. Kirlenmiþ vicdan ve gönüllerin gün ýþýðýný inkâr etmesi, güzellikleri çirkin görmesi ve simsiyah bir pencereden seyrettiði hayatý bir vahþet yeri olarak algýlamasý bundan dolayýdýr ve kaçýnýlmazdýr.
Ömür topraklarýmýzdan akýp giden dupduru ýrmaklarda her dem yeniden dirilmek, durulmak üzere sularýna dalmak ve içimizdeki günah lekelerini piþmanlýk ateþiyle yakmak ve o yangýnýn izlerini de nedamet gözyaþlarýyla yýkamak olsun dileðimiz, duamýz. Ve bizim gönlümüze bakacak olan Zat-ý Zülcelâl, “Bu ne hal?” sualiyle zorda koymaz bizleri. Ýnþallah…