Bilgi By: saniyenur Date: 03 Ocak 2012, 20:46:33
1. Bilgi
“Hakikatlarla Ýigili insan bilgisi gerçektir”
Buradaki “insan bilgisi” tabiri hakikatlann tasavvurunu da, tasdik edilmesini de ve diðer hallerini de içine almaktadýr.
Denilmiþtir ki, buradaki insan bilgisi ve ilim sözünden maksat, bu çeþit bilgilerin (hepsinin) var ve sabit olduðunu kabul etmektir. Zira hakikatlann tümü hakkýnda insanlarýn bilgi sahibi olmadýklarý kesindir.
Buna verilen cevap þudur: Burada maksat (eþyanýn hakikatlarýnýn hepsi deðil) cinsidir. Böylece (Hakâik-i eþya sabittir, o hakâike de ilim mutehakkýktýr sözü ile) “Eþya ile ilgili hiç bir hakikat sabit deðildir”, “Hakikatin var olduðu konusunda da yok olduðu hususunda da' bilgimiz yoktur”, diyenler reddedilmiþ olmaktadýr.
“Sofistlerin aksine, eþya hakkýnda insanlar gerçek bilgi sahibidirler” [12].
Sofistlerden bazýlarý, eþyanýn (ve maddenin) hakikatlanný inkar eder, bilgi sanýlan þeylerin birtakým bâtýl hayal ve vehimlerden ibaret olduðunu iddia ederler. Bunlara, “înâdiye” ismi verilir.
Bazý sofistler, eþyanýn, hakikatinin var olduðunu reddeder ve bunun inanca tabi olduðunu iddia ederler. Hatta, bir þeyin cevher olduðuna itikad etsek o þey cevher, araz olduðuna inansak araz, kadîm ve ezelî olduðuna inansak kadîm ve ezeli, hadis ve sonradan olduðuna iman etsek hadis ve sonradan olmadýr, derler. Bunlara da “Ýndiye” ismi verilir.
Bazý sofistler eþya hakkýndaki ilmin var olduðunu da var olmadýðýný da inkar eder, þübhe içinde olduklarýný, þübhe içinde bulunduklarýndan da þübhe ettiklerini... iddia ederler. Bunlara da “lâedriye” (agnostizm) adý verilir.
Bu konudaki hakikî delilimiz þudur: Biz eþyanýn var olduðuna zarurî olarak kesinlikle apaçýk þekilde hükmediyor ve biliyoruz. Bazý þeylerin var olduðunu ise açýklamalarla biliyoruz.
îlzamî delilimiz, yani muhalifi susturmak için kullandýðýmýz delil de þudur: Eðer “Eþyanýn hakikati yoktur” tezi gerçekleþmez ve ispat edilemezse, “eþyanýn hakikati vardýr” tezi gerçekleþmiþ ve ispat edilmiþ olur. Eðer “eþyanýn hakikati yoktur” tezi gerçekleþir ve ispat edilirse, “yoktur” þeklindeki olumsuz (menfi, negatif) bir hüküm gerçekleþir ki, bu da hakikatlardan bir hakikattir. Zira bu da bir nevi hükümdür. Þu halde hakikatlardan bir þey, bir hakikat sabit olmuþtur. O sebeple hakikatleri mutlak surette (ve kökten) inkâr etmek doðru deðildir. Aþikârdýr ki, bu ispat tarzý tadece inadiye için eksiksiz olarak ileriye sürülebilir.
Sofistler derler ki: Zarurî bilgilerin bir kýsmý his ve duyumlara dayanýr. Hisler ise ekseriya yanýlýr. Meselâ þaþý, biri iki görür, safra hastalýðýna tutulan, tatlýyý acý bulur. Diðer bir kýsmý bedihi ve apaçýktýr. Bu çeþit bilgilerde de bazen ihtilaflar ve þüpheler meydana gelir. Bunlarý halletmek için ince fikirlere ve nazariyelere ihtiyaç hasýl olur. Nazarî bilgiler zarurî bilgilerin bir koludur. O sebeple zarurî bilgilerdeki bozukluk ve yanlýþlýk nazarî bilgilerin de bozuk ve yanlýþ olmasý manâsýna gelir. Nazarî konularda fikir adamlarýnýn çokça ihtilaf etmesinin sebebi budur.
Biz deriz ki: Cüz'î ve özel birtakým sebeplerden dolayý duyu organlarýnýn yanýlmalarý (galât-ý hiss), yanýlma sebeplerinin mevcut olmadýðý bazý konularda kesin hüküm vermemize ve kati bilgi sahibi olmamýza engel deðildir, Bedihî olan hususlarda ihtilaf edilmesi, tasavvurda açýk olmayan bazý hususlarýn bulunuþundan ve alýþkanlýðýn mevcut olmamasýndan ileri gelmektedir. Bu ise bedahete ve apaçýklýða aykýrý deðildir. Nazar ve fikirdeki yanlýþlýklardan ileri gelen ihtilaf çokluðu, nazarî ve teorik olan bazý meselelerin hakikat olmasýna mani deðildir.
Gerçek þudur ki, sofistlerle, özellikle bunlarýn laedriye kýsmýyla tartýþmaya girmenin bir yolu yoktur. Zira onlar hiç bir malum ve bilgi kabul etmiyorlar ki, ona dayanýlarak bir meçhul ve bilinmeyen bir husus kendilerine ispat edilebilsin. Bunlara gerçeði kabul ettirmenin yolu kendilerine ateþte iþkence etmektir. Bu sayede ya gerçeði itiraf ve kabul ederler veya yanmaya razý olurlar.
Sofesta hayalî þekle sokulan hikmetin ve süslenmiþ bilginin ismidir. “Sofa” (Sophia) ilim ve hikmet, “asta” süslenmiþ, yaldýzlý laf ve galat manâsýna gelir. Felsefe “Hikmeti seven” (muhibb-i hikmet) manâsýna gelen “Filosofiâ” (Philo-sophe, philo-sophie) dan türetildiði gibi “safsata” da “sofista” kökünden türetilmiþtir.[13][12] Bilgi teorisi (Marifet nazariyesi, Epistemoloji) bahsi, kelâma felsefeden geçmi§tir. Burada bilgi teorisi ile ilgili sadece iki felsefî ekol bahis konusu edilmiþtir:
1. Dogmatizm (Ýkâniye, Cezmiye, Nassiye). Bunlar itiraz ve reddedilmesi Ýmkânsýz bazý bilgilerin ve gerçeklerin var olduðunu kabul ederler, îlk filozoflarýn kanaati budur. Kelâm kitaplarýnda “Hak ehli” denildiði zaman bunlar anlaþýlýr. Kelâmcýlar da esas itibariyle dogmatik sayýlýrlar. Dogmatizmin zýddý Sophîsme, Scepticisme, Pyrrohonisme ve eriticisine (Hisbâniye, Reybiye, Ehl-i þek ve întikadiye) gibi felsefî mekteplerdir.
Safsata ve mugalataya dayanan Sophisme, Sokrat'tan Önce birçok filozof tarafýndan savunulmuþ ve bu görüþler Piron'da sistemlegerek Scepticisme halini almýþtý.”Ýnsan her þeyin ölçüsüdür”, diyen eski Yunan filozofu Protarogas Indiyedendir.
“Her müetehid isabet halindedir”, diyen bazý fýkýh âlimleri de bilgilerin ve hakikatlann -ictihad konusu olmak þartiyle- kiþilere tabi olduðunu kabul etmiþlerdir.
Kelâm âlimleri Sophisme ve Scepticisme þiddetle ve kararlý bir biçimde karþý çýkmýþlardýr. Zira kelâmcýlar âlem ve kâinat dediðimiz dýþ dünyanýn hakiki ve reel bir varlýða sahip olduðuna, bu dünyanýn tamamý ný ve künhünü doðru bir þekilde bilmek ve kavramak mümkün olmasa bile, dýþ dünyadaki eþyalardan bazýlarý hakkýnda doðru, saðlam, gerçek, deðiþmez ve kesin bilgi sahibi olmanýn mümkün olduðuna inanýrlar. Bu gerçek dünyadan ve onunla ilgili birtakým kesin bilgilerden - hareket ederek âlemin yaratýcýsýna ulaþmaya çalýþýrlar. Bu âlem; sebep, illet, sanatkâr, hâlýk ve muhdis olarak kabul edilen Hakk Taâlâ' nýn neticesi, ma'lûlu, eseri, mahlûku ve muhdesi olduðuna itikad ederler. Eser ve eserle ilgili þeyler hakkýndaki bilgimiz kesin olmaz da þüpheli olursa Allah'ýn varlýðýný aklî delilerle ispat etmek imkâný ortadan kalkar. Onun için îsbât-ý vacýb konusunda yapýlacak ilk ve en Önemli þey þübheciliði red ve iptal etmektir.
Ömer Nesefî ve Taftazânî'nin eserlerine sofistleri ve septikleri reddetmekle baþlamalarýnýn sebebi budur.
Þu bir, gerçektir ki, bütün dinler için sofist ve septik adý verilen þüpheci düþünce her zaman en büyük ve en ciddi tehlike olmuþtur. Onun için sâdece müslümanlar deðil, bütün din mensuplarý bu düþünce tar-zýyle sürekli olarak mücadele etmiþlerdir.
Bk. Fennî Ýsmail, Lugatçe-i felsefe, (Ýst. 1341/1922); s. 613, 647. îzmir-ÝÝ, a.g.e., I, 62.
[13] Sadreddin Taftazani, Kelâm Ýlmi ve Ýslâm Akaidi (Þerhu’l-Akaid, Hazýrlayan Süleyman Uludað), Dergâh Yayýnlarý: 102-105.