Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Tasarrufun devam etmesi ne demektir? By: sümeyra Date: 04 Kasým 2011, 12:59:27
TASARRUFUN DEVAM ETMESÝ NE DEMEKTÝR?


Peygamberimiz (asm) vefat edeli asýrlar geçmesine raðmen, bütün
ümmetini nasýl tanýyacak. Yýllar evvel vefat etmiþ evliyalar nasýl
olurda bu gün bizlere yardýmcý olabilir?


“Tasarrufun devam etmesi ne demektir? Öldükten sonra her
þey bitmez mi. Tasarrufu devam eden evliyâ var mý? Meselâ, Abdülkadir-i
Geylânî’nin (ks) tasarrufu devam ediyor mu? Bu konu için Kur’ân’dan veya
sünnetten delil gösterilebilir mi?”


Konuyu birkaç yönüyle ele almakta fayda var:
1-
Evliyânýn tasarrufunun devam edip etmemesi konusu tamamen gayb alanýna
giriyor. Bu alan, eþyanýn görünen deðil; görünmeyen iç yüzü ile ilgili
bir alandýr.
2- Eþyanýn iç yüzü, her zaman delil ile gösterilebilecek
cinsten bir seyir izlemez. Çünkü melekûttur. Çünkü ledünnî alandýr.
Çünkü bize kapalýdýr. Dýþyüz olaylarýný delillerle hükme baðlayan
Þeriat, eþyanýn iç yüzünün seyri hakkýnda çok kesin delillerle
kavranabilecek bilgi vermez. Çünkü amel bakýmýndan bizimle doðrudan
ilgili bir alan deðildir. Ancak Þerîât, iþâretlerle, remizlerle,
keþiflerle, müþâhedelerle ve kerâmetlerle görülebilecek ölçüde içyüz
kapýsýný açýk býrakýr. Ne var ki, bu açýk kapýdan herkes giremez.
Þüphesiz keþif ve müþâhedeler sonucunda ulaþýlan bilgiler, âyet ve
hadislerin ruhuna ters düþmemelidir.
3- Kur’ân, varlýklarýn dýþ
yüzüne hâkim bir þeriat sahibi olan Hazret-i Mûsâ (as) ile varlýklarýn
içyüz bilgisine sahip Hazret-i Hýzýr (as) arasýnda geçen bir yolculuktan
ve yolculuk esnasýnda geçen olaylardan bahsederek; içyüz bilgisinin
kapýsýný Müslümanlara aralar. Fakat bu kapý tenkit ile, þüphe ile,
itiraz ile, tartýþma ile, delil öncelikli bir arayýþla açýlmaz. Ýçyüzde
yürümek için itimad, teslimiyet, baðlýlýk ve sadâkat lâzýmdýr.
4-
Öldükten sonra tasarrufun devam etmesi: Tasarruf sahibinin kendisi ölmüþ
olsa da, Allah’ýn izniyle dünyevî olaylarla ilgi ve irtibatýný devam
ettirmesi ve Allah’ýn inâyetiyle Allah’ýn dilediði kadar hayra
yönlendirmelerde bulunabilme yetkisine sahip olmasý demektir. Bu bir tür
gaybî yardýmdýr. Fakat her þey âdetullah ve teklif sýrrý prensipleri
çerçevesinde cereyan eder.
Tasarrufta:
I- Allah’ýn izni, rýzâsý, emri, irâdesi, inâyeti, rahmeti ve kudreti esastýr.
II-
Tasarruf sahibinin kendi kiþisel irâdesi ile deðil; Allah’ýn irâdesine
boyun eðerek hareket ettiði ve tasarrufta bulunduðu göz ardý edilmez.
III- Hiçbir tasarruf;
a) Tevhid inancýný zedeleyecek biçimde algýlanmaz,
b) Âdetullaha aykýrý olacak þekilde gerçekleþmez,
c) Teklif sýrrýný ihlâl edecek derecede abartýlmaz.
d) Kiþiselleþtirilmez. Yani Cenâb-ý Hakkýn emir ve irâdesini yok sayýp, kula mal edilmez.
5-
Tasarrufun yukarýdaki þartlarda halk arasýnda çok sýk kullanýmý da
vâkidir. Meselâ insanlarýn, bir darlýk esnasýnda söyledikleri “Kul
daralmayýnca Hýzýr yetiþmez” sözünde Hazret-i Hýzýr’ýn tasarrufuna vurgu
vardýr.
6- Gaybî yardýmýn örnekleri Kur’ân’da vardýr. Meselâ:
*
Bedir savaþýnda üç bin meleðin Ashab-ý kirâma Allah adýna yardým ettiði
Kur’ân’da zikredilir. Bu, düþmanýn üçte bir gücüne ancak sahip olan
Bedir ashabýnýn galip gelmeleri için Allah’ýn izniyle ve emriyle
Meleklerin kullandýklarý bir tasarruftan (savaþýn seyrini hayra
yönlendirmekten) baþka bir þey deðildir.
* Kur’ân, peygamberlerin
mahþerde, ümmetleri hakkýnda birer þâhit olarak getirileceðini,
Peygamber Efendimizin de (asm) hepsine þâhit kýlýnacaðýný bildirir.
*
Yine Kur’ân Peygamber Efendimizin (asm) “hakîkî bir þâhit, gerçek bir
müjdeci ve ciddî bir uyarýcý” olarak gönderildiðini kaydeder. Müzemmil
Sûresinde, nasýl Fir’avun’a bir elçi gönderilmiþ idiyse, bize de
hakkýmýzda þâhitlik edecek bir Peygamber gönderildiði bildirilir.
Bilindiði
gibi þâhit olmak; müþâhede etmek, izlemek, görmek, tanýklýk etmek,
haberdâr olmak demektir. Öldükten sonra herþey bitmiþ olsa idi eðer,
peygamberlerin ümmetleri hakkýnda böylesine “gerçek tanýklýk”
yapmalarýna imkân kalýr mýydý? Çünkü bu durumda yalnýz kendi çaðlarýnda
yaþayanlardan ve kendi zamanlarýndaki inananlardan haberdar
olabilecekler; kendilerinden sonra gelen ümmetten bîhaber olacaklardý.
Oysa âyetlerden, peygamberlerin ümmetleri hakkýndaki þâhitliklerinin,
ümmetlerinden tek bir fert kalýncaya kadar sürdürdükleri
anlaþýlmaktadýr. Her peygamber kendi zamanýnda yaþamýþ olsun olmasýn;
kendi ümmetinden haberdardýr, ümmetinin kötülükleri aleyhinde ve
iyilikleri lehinde þahittir ve ümmeti üzerinde tasarruf sahibidir.
Binâenaleyh,
üzerimizde çok müþfik ve bize çok düþkün bir Peygamberin (asm) bizimle
“gerçek tanýklýk” derecesinde yakýn ilgisi olduðunun Kur’ân’daki beyaný,
tasarrufunun üzerimizde kýyâmete kadar devam ettiðinin de ifâdesidir.
Kur’ân,
mü’minleri de insanlar hakkýnda “þahitler” olarak vasýflandýrýr. Kur’ân
bazý insanlara “þâhit” sýfatýný vermekle, “Peygamberlerin vârisleri
olan” ve “ilimde söz sahibi olan” âlimleri diðer insanlarýn önüne
çýkarmýþ olur. Demek âlimler, Allah’ýn izin ve emrine baðlý olarak
peygamberlerin ilimlerine vâris olduklarý gibi, Allah’ýn dilediði kadar,
peygamberlerin yetkilerine de vâristirler. Yani insanlar üzerinde
þâhitlik yaptýklarý gibi, Allah’ýn izniyle tasarrufta bulunurlar ve
Allah dilerse þefaat ederler.
7- Bilindiði gibi; Kur’ân bizi,
öldüðünde “diri kalan” bir zümrenin varlýðýndan da haberdâr etmiþtir.
Kur’ân’a göre, Allah yolunda öldürülenler “ölü” deðillerdir. Onlar
diridirler. Fakat biz hissetmiyoruz.
Yine Kur’ân’a göre, bu dünya
hayatý sadece bir oyun ve eðlenceden ibârettir. Asýl hayat ise âhiret
hayatýdýr. Âhiret hayatý bütün varlýðýyla ve bütün benliðiyle capcanlý
bir hayattýr. Bedîüzzaman Hazretlerine göre bu âyet, hakîkî hayatýn
âhiret âlemindeki hayat olduðunu; âhiret âleminde cansýz hiçbir maddenin
bulunmadýðýný, orada hiçbir zerrenin ölü olmadýðýný îlân etmektedir.
8-
Baþta peygamberler olmak üzere bir kýsým Allah dostlarýnýn, Allah’ýn
vazifeli kýldýðý âlimlerin ve þehitlerin öldükten sonra tasarruflarýnýn
devam etmesi demek, Allah’ýn þahit kýldýðý kimselerin, dipdiri âhiret
hayatýna geçtiklerinde de, oyun ve eðlenceden ibâret olan dünya
hayatýnda “hayra kýlavuzluk etme ve yönlendirme” yetkilerini
sürdürmeleri demektir.
Nitekim Bedîüzzaman Hazretleri, bir mektubunda
þöyle der: “Gavs-ý Âzam gibi, memattan (öldükten) sonra hayat-ý
Hýzýrî’ye yakýn bir nevî hayata mazhar olan evliyalar vardýr. Gavs’ýn
hususî Ýsm-i Âzamý, ‘Yâ Hayy’ olduðu sýrrýyla, sair ehl-i kuburdan fazla
hayata mazhar olduðu gibi, gayet meþhur Mâruf-u Kerhî denilen bir
kutb-u âzam ve Þeyh Hayâtü’l-Harrânî denilen bir kutb-u azîm, Hazret-i
Gavs’tan sonra mematlarý hayatlarý gibidir. Beyne’l-evliya (evliya
arasýnda) meþhur olmuþtur.”
Yine Bedîüzzaman Hazretleri, þehitlerin
efendisi olan Hazret-i Hamzâ’nýn (ra) kendisine sýðýnan kimseleri
Allah’ýn izniyle muhafaza ettiðini ve dünyevî iþlerini gördüðünü, ölümle
melekût âlemine ve ruhlar âlemine geçmiþ insanlarýn bizimle alâkadar
olduklarýný, bizim duâlarýmýzýn ve mânevî hediyelerimizin onlara
gittiðini, onlarýn da nurânî feyizlerinin bizlere geldiðini, onlarla
aramýzda “mânevî âlemdeki mânevî havada çok mânevî elektrikler ve mânevî
radyolar” bulunduðunu, fakat nuranî feyizlerin tenkit ve itirazla
hissedilmeyeceðini ve kaçacaðýný; Peygamber Efendimiz’in (asm) Hazret-i
Hasan’ýn (ra) baþýný öpmesinde, Hazret-i Hasan’ýn (ra) mübârek neslinden
gelen Gavs-ý Azam Þeyh Geylânî gibi çok mehdî-misal peygamber
vârislerinin de hissedâr olduklarýný; yine Peygamber Efendimizin (asm)
Hazret-i Hüseyin’e (ra) karþý fevkalâde ehemmiyet göstermekle, Hazret-i
Hüseyin’in (ra) nurânî silsilesinden olan Zeynelâbidin, Câfer-i Sâdýk
gibi mehdî-misal Peygamber vârislerini ehemmiyetle kucaklamýþ
bulunduðunu kaydeder.
Bu tasarruf silsilesinin bir devamý olarak;
Bedîüzzaman Hazretleri küçüklüðünden beri Abdülkadir Geylânî’nin (ks)
ilgi ve yardýmýna mazhar olmuþ, ve Peygamber Efendimizin (asm) kudsî
tasarrufu altýnda istihdam edilmiþtir; Mevlânâ Hâlid Baðdâdî de Baðdad
dâiresinde Þâh-ý Nakþibend ve Ýmam-ý Rabbânî’den sonra Þâh-ý Geylânî’nin
tasarrufu altýnda irþad hizmetlerinde bulunmuþtur.
Binâenaleyh,
tasarruf meselesi abartýlmamak þartýyla tevhid inancýna aykýrý deðil;
tamamen Cenâb-ý Hakka ait bir rahmet tecellîsinden ibârettir.
Hidâyet
edici Cenâb-ý Allah’týr. Gerçek tasarruf sahibi Cenâb-ý Allah’týr.
Allah’ýn rýzâsýna ulaþmýþ peygamberler, âlimler, þehitler ve Allah
dostlarý ise ancak Cenâb-ý Hakkýn izni çerçevesinde bu yetkiyi
kullanýrlar.

Süleyman KÖSMENE


radyobeyan