> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Nübüvvetin Sona Erişi İle İlgili Bazı Aklî Deliller
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Nübüvvetin Sona Erişi İle İlgili Bazı Aklî Deliller  (Okunma Sayısı 1842 defa)
30 Ağustos 2012, 09:32:24
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 30 Ağustos 2012, 09:32:24 »



Nübüvvetin Sona Erişi İle İlgili Bazı Aklî Deliller

Hâtmü'n-nübüvvetle ilgili Kur'ân kaynaklı kesin delilleri ve bunların ayrıntılı açıklaması şeklindeki hadisler ortaya konulmuştu. Bu­nun haricinde ashabın icmaını ve din büyük­leri ve âlimlerin konu ile ilgili yüzlerce beyan ve tefsiri de aktarılmıştı. Akaid ve fıkıh ile il­gili genel kural ve esaslar başlıca bu üç kay­nağa dayanmaktadır. Dördüncü esas ise âlimlerin Kur'ân, hadis ve icmadan Öğrendik­leri ilmin yardımıyla kıyasta (akıl yürütme) bulunmalarıdır. Ancak kıyas akaidle değil, fı­kıhla ilgilidir. Kıyasın bir fıkhı hüküm tesis edebilmesi için Kur'ân'da, hadislerde ve icma-i ümmette konu ile ilgili hüküm buluna­mamış olması gereklidir. Bir diğer ifadeyle, ancak ilk üç esas konu hakkında sessiz kal­mışsa kıyasa başvurulabilir. Kıyas akaid ile ilgili konulara uygulanamaz. Nasların ve as­habın söyledikleri akaid konusunda ele alınır ve değerlendirilir.

Konu Kur'ân ve hadislerden getirilen deliller ve selef-i sâlihin'in beyanları ile ispat edilmiş olduğundan muttaki müminler gönüllerinin derinliklerinden şöyle söylerler:

Kalbim ilim hakikati ile doldu sırlar hazinesidir şimdi o Filozofların safsataları artık nazarımda bir kuruş bile değil Mesih olan meleğin tatlı sesi kulaklarımda çınlarken Bir eşek anırtısı beni korkutabilir ya da çevirebilir mi yolumdan?

Gerçek şu ki akide ile ilgili bir hususun kalp itminanı ile kabul edilebilmesi ancak nübüv­vet ve vahiy ışığı ile mümkün olabilir; akıl yürütme ve delil getirme yolu hiçbir zaman kesin tatmin sağlamaz. İnanç konularında akıl yürütme yolu ile sonuca varmak isteyen­ler başarıya ulaşamamıştır. Celâleddin-i Rûmî şöyle demektedir:

Ne zaman akla son haddine kadar başvurdurma Divâne buldum kendimi sonunda Kısaca, bir müslüman Kur'ân'a, Sünnet'e ve ashabın icmaına baktıktan sonra başka bir şe­yin ihtiyacını duymaz. Bazı inanç esaslarının ardındaki hikmeti araştırma yoluna gitmez. Bütün bu zahirî hikmet, akıl ve mantık pırıltı­larını yüce Peygamberimizi bütün insanlığı aydınlatıcı meşale olarak yaratan Allah Teâlâ'mn mutlak hikmet ışığı hatırına feda eder. Belli bir inanç esasının altında yatan hikmet veya sebebi araştırma isteği duymaz. Çünkü, Hz. Peygamber bütün akıl ve mantıkların üstündeki Akil-i Mutlakm gösterdiği yolu izlemektedir.

Hz. Peygamber'in gönlü, dünyadaki bütün akıl ve idrakin sadece bir yansıma olduğunu gösteren İlahi hikmete açıktır.

Kısacası, kendimizi meşru ve kesin nass ve delillerle tatmin ettikten sonra, aslında bu beyhude düşünce deryasına dalmaya gerek yoktur. Buna belki şu iki sebepten dolayı ihti­yaç duyulabilir: Birincisi, bir mesele mantık yoluyla açıklandığında etkili olur ve onu ka­bul etmek ve ona göre amel etmek kolaylaşır.

İkincisi, Mirzâîler Kur'ân ve hadiste geçen özel terimlere değişik ve uzak anlamlı yo­rumlar getirerek hâtmü'n-nübüvvet doktrini­nin mantıkla uyuşmadığını ima etmektedirler ve bu doktrinin Hz. Peygamber'in mevkii­ni düşürdüğünü iddia etmektedirler. (Farsça beyit):

Haİn kimseler daima (iyi şeyleri) yok eder FaziJetleri saklar, serleri açık eder

Bundan dolayı, Mirzâîlerin hilelerini etkisiz kılmak ve düzenlerini bozmak arzusu İle ha­reket edilmiştir. Böylece hâtmü'n-nübüvveh akıl ve mantık yoluyla ispat edilmeye, bunun Hz. Muhammed'e has ek bir mükemmeli­yet olduğu gösterilmeye çalışılmaktadır. Hâtmü'n-nübüvve Hz. Muhammed'in di­ğer peygamberlere nazaran sahip olduğu bir mazhariyettir.

Rasûlullah'den sonra her ne zaman, Al­lah'ın peygamberi ya da elçisi oldukları iddia­sıyla ortaya çıkanlar, Müslümanları dalâlete yöneltmek için türlü çeşit hileler hazırlamış­lardır. Onların çabalan üç nokta üzerinde odaklanmıştır: Birincisi, nübüvvet rahmet kaynağıdır. Eğer Hz. Muhammed ile birlikte nübüvvet sona ermiştir denirse bu rahmeten li'î-âleminln zuhuru ile rahmetin sona erdiği ve kıyamete kadar rahmet kapılarının kapan­dığı anlamına gelir ki böyle bir şeyin olama­yacağı bellidir.

İkincisi, ezelden ebede Allah'ın hükmü de­vam etmektedir, çünkü "Allah'ın yasasında bir değişme bulamazsın." (33: 62; 35: 41; 48: 23). Dünyada kötülük ve sapkınlık çoğaldı­ğında ve insanlar Allah'ın sırat-ı mustakimindenn döndüklerinde, Allah onlara rah­metinden olmak üzere peygamberler gönde­rir. Şimdi dünyada zulüm ve adaletsizlik bu derece yaygınken ve inançsızlık ve kötülük taraftar buluyorken, peygambere ihtiyaç du­yulmaktadır. Allah'ın rahmeti sonsuz oldu­ğundan, Allah sözü gereği dünyanın herhangi bir yerinde peygamber çıkabilir.

Üçüncüsü, geçmişte büyük peygamberleri daima şeriatlarını devam ettiren ve tebliğleri­ni sürdüren bir dizi kendilerine kitap ya da sahife verilmeyen peygamberler izlemiştir. Bu onların büyüklüğünü belirlemektedir. Bu­na benzer olarak pek çok devleti hükmü al­tında bulunduran, özerk ya da yarı-özerk top­raklara sözünü geçiren krallara imparator de­nir. Kıyas yaparsak Peygamberlerin Önderi olan bizim peygamberimizin de altında en az diğer peygamberlerin olduğu kadar takipçi peygamberleri olmalıdır. Nübüvvetin sona ermemesi onun şanına yakışmaz, vb...

Bunlar, kendi görüşlerine kuvvet kazandır­mak için istismar ettikleri fikirlerdir ve bu kisve altında peygamberlik ya da rasûllük id­dialarına zemin hazırlamaya çalışmaktadırlar.

Bu iddiaları en kısa ve gene) şekilde reddet­mek, onlara hâîmü'n-nübüvvet fikrinin kay­nağının bizler olmayıp kulu Muhammed'i fahr-i kâinat olarak yaratan Allah Teâlâ ol­duğunu söylemekle mümkündür. Ve bu yüce Peygamber bize Rabbinden ne getirmişse bizler onu seksiz şüphesiz kabul ederiz Meselâ, eğer hâtmü'n-nübüvvet doktrini Hz. Muhammed'in kemalâtmdan değilse, Al­lah'ın Rasûlünün kemalâtına kim nasıl karar verecektir? Bu kemalât Allah'ın, Rasûlüne bizzat vermiş olduğundan daha mı üstündür?

Gerçekte makul bir idrak seviyesi olan her insan hâtmü'n-nübüvvet'in Hz. Peygamber için ne derece büyük bir kemalat ve fazilet olduğuna ve kendisi için bundan daha iyi bir şey tahayyül edilemeyeceğine kendi kendine hükmedebilir. Ama yine de bu iddiaları ele alalım.

Birincisi, nübüvvet kesinlikle bir rahmet ve selâmet kaynağıdır. Hz. Muhammed'in bu rahmeti elinde tutan son kimse olduğuna da inanıyoruz. Ancak rahmeten li'l-âlemin'in zuhur etmiş olmasının zahmet haline gelmiş olduğu, çünkü Allah'ın rahmet sıfatının bun­dan dolayı dünyada artık tecelli etmeyeceği görüşü kabul edilemez.

Buna cevap olarak, küçük rahmet kapıları ka­panmış olmakla beraber dünyanın payına dü­şeni kolayca alabileceği büyük bir rahmet ka­nısının açılmış olduğu, bunun da zahmet ola­rak nitelendirilemeyeceğidir. Bu rahmet, bü­tün insanlığın her devirde ulaşabileceği bü­yük bir rahmetttir. Mumların söndürülüp ye­rine büyük bir elektrik lambası yakılırsa ve bu lamba parlaklık ve güzellik itibariyle bü­tün diğer eski ışıklara üstün gelirse, bu ışık karanlığın kaynağı olarak gösterilebilir mi? Daha açık olmak gerekirse, göz kırpan bütün yıldızlar gökyüzünden kaybolup yerini güne­şin parlak ışığına bıraksalar, bu, gece gibi ka­ranlık menbaı mı sayılacaktır? "...Bunlara ne oluyor ki hiç bir sözü anlamaya yanaşmıyor­lar..." (4: 78).

Dünyanın kuruluşundan beri nebevi rahmet yalnızca yeryüzünün belli bir bölgesine, belli bir dönem için ve belli bir kavme has olmak üzere zuhur ediyordu. Hz. Musa, kavmine rahmet olmak üzere belli bir coğrafyaya gön­derilmişken, Şuayb da aynı çeşit bir hizmet için gönderilmişti. Eğer Halilullah Hz. İbra­him bir bölgeye Allah'ın rahmetini ulaştırmak için gönderilmîşse Hz. Lût da ayrı bir bölge­ye gönderilmişti. Aynı şekilde Âdem aleyhisselâm belli bir dönem belli bir millete gönderilmişken Hz. Nuh da başka bir dönem­de başka bir millete gönderilmişti. Hz. İbra­him, Allah'ın tebliğini vazetmek için bir asır­da gönderildi ise bir diğer asırda aynı vazife­leri yapmak İçin Hz. Musa bir diğerinde ise Hz. İsa gönderilmiştir.

Sonunda, Allah'ın rahmetini bütün insanlığa ve bütün devirlere şamil olmak üzere ulaştı­racak olan bir şahsiyetin Allah tarafından halk edildiğini görüyoruz. Bütün nur ve rah­metin gerçek ve aslî kaynağı olan bu kimse Hz. Muhammed'dir. Şairin dediği gibi:

Allah için imkânsız değildir Bütün faziletleri bir zâtta biraraya getirmek!

Bu evrensel rahmet kaynağı önceki peygam­berlerin önderi ve peygamberlerin sonuncusu

olan Hz. Muhammed'dir. O kendisinde bü­tün peygamberlere ait kemâlâtı toplamıştır:

Sen Yusuf un güzelliğine,

İsa'nın mucizelerine

ve (Musa'nın) Yed-i Beyza'sına sahipsin Diğer mükemmel insanlar neye sahipse, Sen bütün o faziletlere tek başına sahipsin. Önceki peygamberler kendi devirlerinde, kendi yörelerinde ve kendi toplumlarına ön­derlik yapmışlardı. Ancak bu parlak ay zuhur ettiğinde diğer ışıklar gözden kayboldu. Ve bu ay bütün devirlerde, bütün insanlığa yol göstermeye yetecek derecede parlaktı.

Veya, diğer bir ifadeyle, önceki peygamber­ler küfür karanlığını kendi bölgelerinde ve kendi toplulukları içinde kendilerine has yol­larla gidermeye çalıştılar. Sonunda peygam­berlerin sonuncusunun irhasat (ir kas'ı çoğu­lu) ışığının [irhas, kelime anlamı olarak 'te­meli koyan' demektir. Teknik olarak ise bir peygamberdeki peygamberlik gelmeden önce peygamber olacağına yorulabilecek olağandı­şı haller anlamına gelir, meselâ Hz. Muham­med'in atalarının alnında bir parlaklığın varlığı gibi. Nübüvvetten sonra gösterilen olağandışı haller ise mucize'dk] zuhur zama­nı yaklaştı. Ve bunu nübüvvet güneşinin do­ğuşu takip etti. Şİmdi bu göz kırpan yıldızlar görülmüyor. Güneş ışınları bütün kâinatı tüm parlaklığı ile doldurdu.

Artık sönen yıldızlardan dolayı dünyanın ka­ranlıkta kaldığına belki üzülen çıkabilir. Hal­buki bilge kişiler "evrensel nûr"un öze...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Nübüvvetin Sona Erişi İle İlgili Bazı Aklî Deliller
« Posted on: 23 Nisan 2024, 10:42:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Nübüvvetin Sona Erişi İle İlgili Bazı Aklî Deliller rüya tabiri,Nübüvvetin Sona Erişi İle İlgili Bazı Aklî Deliller mekke canlı, Nübüvvetin Sona Erişi İle İlgili Bazı Aklî Deliller kabe canlı yayın, Nübüvvetin Sona Erişi İle İlgili Bazı Aklî Deliller Üç boyutlu kuran oku Nübüvvetin Sona Erişi İle İlgili Bazı Aklî Deliller kuran ı kerim, Nübüvvetin Sona Erişi İle İlgili Bazı Aklî Deliller peygamber kıssaları,Nübüvvetin Sona Erişi İle İlgili Bazı Aklî Deliller ilitam ders soruları, Nübüvvetin Sona Erişi İle İlgili Bazı Aklî Delillerönlisans arapça,
Logged
21 Mart 2015, 21:21:36
İkraNuR
Öğrenci Grubu
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 3.427



« Yanıtla #1 : 21 Mart 2015, 21:21:36 »

bilgiler için teşekkür ederim Allah sizden razı olsun. bu bilgileride öğrenmiş oldum.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes