> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Nurdan Damlalar > Sonsuz nur
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sonsuz nur  (Okunma Sayısı 415 defa)
20 Eylül 2010, 18:36:11
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 20 Eylül 2010, 18:36:11 »



SONSUZ NUR

Hz. Muhammed Mustafa (sav)’nın mümtâz ve muallâ şahsiyetinin anlatılması, anlatılmakdan da öte O’nun beşeriyetin kurtuluşu için bir çare, insanlığın onulmaz dertleri için bir iksîr olarak takdim edilmesi ve hayat-ı seniyelerinin O Yüce Kâmete uygunluk içinde tanıtılabilmesi, çoklarının olduğu gibi benim de düşünce ve his dünyamı baskı altına alan ve her yönüyle de önü alınamaz bir arzu ve isteğe dönüşen mühim mevzûlardan biri...

O, insanlığın iftihar tablosudur. On dört asırdan beri dünya çapındaki en büyük dâhiler, dev filozoflar ve her biri düşünce semâmızın yıldızı nice mütefekkir ve ilim adamları, hep O’nun arkasında el pençe divan durmuş ve O’na hitaben: “Sen, sana mensubiyetle övündüğümüz insansın” demişlerdir.

O’nun büyüklüğüne şu yeter ki, çağımızda bu kadar tahripten sonra hâlâ biz, minarelerden “Eşhedü enne Muhammede’r-Resûlullah” sadâsını duyuyor, Ruh-ı Revan-ı Muhammedî’nin her yanda şehbal açtığını müşahede ediyor ve rûhanî-lerle beraber günde beş kez coşuyoruz.. yine O’nun büyüklüğü adına diyebiliriz ki; nesilleri ifsât ve idlâl uğruna içte ve dışta bunca din düşmanının çalışıp gayret göstermesine rağmen, bugün hâlâ çiçeği burnunda ve daha tüyü bitmemiş pek çok delikanlı hem de “Hakîkat-ı Ahmediye”yi (sav) hakkıyla anlayıp, kavramaları çok zor olduğu halde, pervanelerin ışığa koştuğu gibi, Hz. Muhammed (sav)’e koşmaları, dünyada benzeri olmayan bir hâdisedir. Zaman, bizim içimizde, sînelerimizde O’na ait hakikatlerden hiçbirini eskitemedi.. evet O hâlâ taptazedir. Çok defa dostlarıma da söylediğim gibi, ne zaman Medîne-i Münevvere’ye gitsem, O’nun kokusu beni o derece sarar ki, neredeyse bir adım ötede bizzat kendisine kavuşacak ve diriltici sesiyle “Merhaben, ehlen ve sehlen” dediğini işitecek gibi olurum. İşte O, bizim içimizde bu kadar tazedir ve gün geçtikçe daha da tazelenmektedir.

Evet, zaman yaşlanıyor, ihtiyarlıyor; bazı düşünceler köhneleşiyor ve değerden düşüyor; fakat inananların sînelerinde Hz. Muhammed (sav), hergün daha da açan bir tomurcuk gibi daima yenilenip tazeleniyor.

Zannımca, başkalarının, başka şeyleri anlattığı kadar O’nu anlatabilseydik -ki anlatamadık- başkalarının anlatılmasına imkân verildiği kadar O’nun anlatılmasına imkân verilseydi ve san’ata, hayata ait müesseseler O’nu anlatmak için tam seferber olabilseydi, bugünkü nesillerin gönlünde sadece O taht kuracak ve sînelerde sadece O bulunacaktı.. yine de her şeye rağmen, cihanın şarkından garbına kadar gûnâ gûn herkes, elinde testisiyle o “Menhelü’l-Azbü’l-Mevrûd” sözüyle anlatacağım temizlerden temiz, pâklardan pâk kaynağa koşuyor ve o, güneşlere tâç giydiren Sultan’ın otağına varmaya çalışıyor.

Evet, bugün başta Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya olmak üzere, hemen bütün dünyada O’nun hesabına bir diriliş müşahede edilmekte ve hemen her yerde müslümanlar mekikleriyle harıl harıl O’nun düşüncelerini işlemekte ve İslâm hesabına incelerden ince dantelalar, kaneviçeler örmekte ve âdeta Müslümanlık yeni bir “Devr-i Saadet” ruhu yaşamakta. İslâm dünyasında da durum daha farklı değil... Bundan bir-iki asır evvel muhakemesiz ve safiyane Müslümanlığa ve Müslümanlara alâka duyan insanların yerinde bugün, İslâmî mes’elelerin ilmini yapan ve ilmin aydınlatıcı tayfları altında Hz. Muhammed Mustafa (sav)’ya iktidâ eden, okumuş insanlar var... Şimdiye kadar sürekli okumuş kesimi istismar edenler, üniversiteleri, fakülteleri ve diğer okulları bir kısım “izm”ler hesabına kullananlar ve millî müesseseleri küfür hesabına işletmeye çalışanlar, tıpkı aysberglerin çözülmesi gibi artık birer birer çözülüyor ve süratle O’na doğru kayıyorlar.

Yıllardan beri binlerce defa yer değiştirenler; yer değiştirip kendilerine tutunacak bir dal arayanlar; o sistemden bu sisteme; o ekolden öbür ekole koşuşup duranlar; bütün bu çırpınıp durmaların fiyasko ile neticelendiğini görüyor ve şimdiye kadar hiç fiyasko görmemiş Hz. Muhammed (sav) mektebine koşuyorlar. İşte M. Bucaille, R. Garaudy ve daha nice isimleri duyulmamışlar...

Ancak, acaba biz, o sultanlara sultanlığı öğreten Gönüller Sultanı’nı istenilen ölçüde bilebildik mi? Sizi ne diye karıştıracağım? Beş yaşından beri başını secdeye koyan ve O’nun boynu tasmalı, kapısının “kıtmir”i olduğunu söyleyen ben, O’nu tam anlatabildim mi? Veya bildiklerimi size tam duyurabildim mi? Bütün anlatma durumunda olanlara da soruyor ve kendimi de onların arasına katarak diyorum ki; yirminci asır insanlarının gönüllerini coşturacak kadar o gönüllere fer veren Efendiler Efendisi’ni acaba kendi kıymeti ölçüsünde anlatabildik mi?..

Hayır! Eğer beşeriyet O’nu tanısaydı, O’nun için mecnûn olur, yollara düşerdi; ruhları O’nun yâd-ı cemîli sarınca burnunun direği sızlar ve gözleri yaşlarla dolardı, dolardı da, O’nun pâk semtine, peygamberlik dünyasına, tertemiz iklimine girebilmek için ürperir, O’nun aşkının ateşiyle yanan kalbinin küllerine hayat gelsin diye rüzgarın önüne katılır ve hep oraya doğru sürüklenirdi...

İnsan sevdiğini, bildiği ölçüde severken, bilmediğinin de hep düşmanı olagelmiştir. Onun içindir ki, düşmanlarımızın hayat boyu kavga verdiği hususların odaklaştığı nokta, O’nun nâm-ı celîli’nin unutturulması ve yeni yetişen nesillerin hep İki Cihan Serveri’ne düşman olarak yetiştirilmesidir. Ne lütufkâr tecellidir ki, hasımlarımız, O’nun ismini sînelerden söküp atmak istemelerine rağmen, bugün, O’na varmaya engel bütün mânialar ve setler aşınmış ve bilhassa gençlik, tıpkı, günlerce çölün kavurucu sıcağında aç ve susuz ölümle pençeleştiği sırada, yanı başında âb-ı kevser beliriveren bir insan sevinciyle kendini O’nun kucağına salıvermiştir. Elbette ki, o şefkat dolu sîne, kendine bu iştiyakla koşanları bağrına basacak ve onları mahrum bırakmayacaktır.

Cuma günleri camileri lebâlep dolduran insanlara bilmem hiç dikkatle baktınız mı? Eğer dikkatle baktı iseniz, onların büyük ekseriyetinin gençler olduğunu görmüşsünüzdür. Dalâlet ve tuğyânın, kendi sistematiği içinde, bütün nesilleri o korkunç vakumuyla çekmesine mukabil, acaba bu gençleri karda kışta, soğuktan tir tir titredikleri halde, abdest aldırıp en zor şartlarda camilere koşturan nedir? İsterseniz ben söyleyeyim: Hz. Muhammed Aleyhisselâm’ın kudsî cazibesidir...

Akıl ve havsalamız alsa da almasa da, sîneler O Şem’aya, O Güneş’e pervanedir.. çok yakın bir gelecekte, şimdiye kadar bir türlü O’na koşamayıp da kış sinekleri gibi takılıp yolda kalan derbeder ve perişan akıllar, yolda kalışlarına pişman olacak ve ellerini dizlerine vurarak: “Biz niye pervane olup O’na koşmadık” diyeceklerdir. O zaman belki de birçoğu için her şey bitmiş olacak...

Cihan O’na koşacak, ilim mahfilleri O’nu araştıracak, düşünce iklimine açık sîneler O’nun arkasına düşecek; hasımların birçoğu ateşli birer dost olup O’na sığınacak ve sığınıyorlar da... Artık bugün karşı cephenin kıstasları içinde dahi, Hz. Muhammed Aleyhisselâm ağır basmakta ve O’nun büyüklüğü hasım dünya tarafından da itiraf edilmektedir.. Allah Resulü bir hadîs-i şerîflerinde: “Ümmetimden on kişi ile tartıldım, ağır geldim. Sonra yüz, sonra bin kişi ile tartıldım yine ağır geldim. O zaman muvazzaf iki melek dedi ki: Bırak, eğer bütün ümmeti ile tartılsa yine ağır gelecek” 1. Nitekim bu da gerçekleşmişti. Efendimiz (sav), gördüğü bir diğer rüyada şöyle anlatıyor: “Terazinin bir kefesine ben, diğerine bütün ümmetim konuldu ve ben ağır geldim.” 2

Evet, Hz. Muhammed Aleyhisselâm, sahâbe, tâbiîn, tebe-i tâbiîn ve onlardan sonra gelen, kıyamete kadar da gelecek olan en büyük insanlar, ruhlara nüfuz eden bütün sofî ve mistikler, evliyâ, asfiyâ, ebrâr ve mukarrabîn hepsi bir kefeye konulsa, yine O Gönüller Sultanı ve gözlerimizin ziyâsı ağır basacaktır. Çünkü varlık O’nun yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır.

O, kâinatın İlle-i Gâiyesidir.. ve hadîs diye meşhur olmuş bir sözde O şöyle anlatılmıştır: “Eğer sen olmasaydın varlığı yaratmayacaktım” 3. Evet, ma’nâsı anlaşılmayan bir kitabın yazılması abestir. Allah (cc) ise abesten münezzehtir. Dolayısıyla, zaman ve mekanın Efendisi gibi gür sesli bir dellâl ister ki, kâinatın ma’nâsını anlatsın. Yine O’nun gibi bir şârih, bir mübelliğ bulunması lâzımdır ki şu uçsuz bucaksız semâ, içindeki ay-güneş-yıldız ve bütün varlık emrine verilmiş olan insan, nereden gelir, nereye gider, neye namzettir.. izah ve ilân etsin ve varlığın perde arkasını ruhlara duyursun. Öyle ise O olmasaydı, kâinat da insan da ma’nâsız olurdu...

Hz. Muhammed Aleyhisselâm, eşyaya ma’nâ kazandıran insandır. O bizim için sevgililerden daha sevgilidir. Burada, -kendimi mü’minlerin en günahkârı gördüğümü itirafla beraber- bir hissimi anlatmadan geçemeyeceğim. Bunu anlatırken de niyetim şudur: Ben dahi Allah Resulü’nü bu derece sevebiliyorsam, kimbilir ehliyetli gönüllerde O ne derece sevgiyle tütüyordur... İşte; anlatacağım kendime ait hâlet-i ruhiye de bu açıdan değerlendirilmelidir. Yoksa, şahsıma ait bir mes’eleyi huzurunuza getirmekten teeddüp ederim. Cenâb-ı Hakk, o mübarek topraklara günahkar yüzümü sürmeyi nasip ettiği zaman, bana Allah Resulü’nün köyü öyle parlak öyle parlak geldi ve orada bulunmaktan öyle ruhânî bir haz aldım ki, eğer o anda, farz-ı muhal cennetin bütün kapılarından davet edilseydim, inanın hiçbirine gitmez, orada kalmayı tercih ederdim. Aslında cennet hepimizin arzusudur, oraya girmeyi istemeyen tek bir müslüman dahi düşünülemez. Her sabah ve akşam duâlarımızda, cehennemden korumasını ve cennetine almasını Rabbi-mizden isteyip durmuyor muyuz? Bütün bunları kabulle beraber diyorum ki; o anda, şayet nasip olacak olan o yüce pâye verilmek üzere çağrılsaydım, ihtimal, Rabb’imden müsâde ister ve Allah Resulü’nün Ravza-i Tâhire’sinde kalma arzumu söylerdim....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sonsuz nur
« Posted on: 28 Mart 2024, 20:25:03 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sonsuz nur rüya tabiri,Sonsuz nur mekke canlı, Sonsuz nur kabe canlı yayın, Sonsuz nur Üç boyutlu kuran oku Sonsuz nur kuran ı kerim, Sonsuz nur peygamber kıssaları,Sonsuz nur ilitam ders soruları, Sonsuz nurönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes