> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hazreti Muhammed a.s.v > Mucize Ve Büyük Özellikleri > Peygamberimizin Vefatını Müteakib Vukua Gelen Fevkaladelikler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Peygamberimizin Vefatını Müteakib Vukua Gelen Fevkaladelikler  (Okunma Sayısı 1159 defa)
08 Ocak 2010, 18:25:47
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 08 Ocak 2010, 18:25:47 »



Peygamberimizin Vefatını Müteakib Vukua Gelen Fevkaladelikler


Peygamber´in (s.a.v.) vefatını müteâkıb, ashâb-ı kirâm´in savaşla rında ve diğer benzeri yerlerde de birtakım fevkalâde olaylar vukua gelmiştir. Buna daîr çeşitli haber ve rivayetler bulunmaktadır. Şimdi bunları sırayla zikredelim:

Ebû Nuaym´in rivayetine göre; Ebû Hüreyre şöyle demiştir: Ben, Alâ bin el-Hadramî ile birlikte sefere çıktım. Bu seferimiz esnasında kendisinden öyle şaşılacak fevkalâdelikler gördüm ki, bunların hangisi diğerinden daha üstün idi bilemem... Dicle kıyısına vardığımız zaman, karşı tarafa geçmek için gemimiz yoktu... O bu sırada dedi ki: "Haydi, besmele çekip yüce Allah´ın adım anarak, develerimiz üzerinde karşı tarafa geçiyoruz!" O, bu enirini verdi. Bizler de ona uyarak "Bismillah!" deyip develerimizi suyun üzerine sürdük. Salimen karşı tarafa geçtik... Baktık ki, sâdece develerimizin ayaklarının altı ıslanmıştı... Seferden dönüş sırasındaydı. Çölde gidiyorduk... Suyumuz kalmamıştı. Kendisi ne durumu haber verdik... O hemen iki rek´at namaz kılıp dua etmeye başladı. Derken kalkan büyüklüğünde bir bulut belirdi. Sonra kırbadan dökülürcesine yağmur yağdı. Biz de hem suya kandık, hem de bütün su kablarımızı doldurduk... Hayvanlarımızı da bir güzel suya kandırdık... Derken Alâ bin el-Hadramî vefat etti... Biz de onun namazını kılıp def nettik. Sonra yolumuza devam etmeye başladık... Derken, yırtıcı hay vanların gelip onun kumsaldaki kabrini deşerler ve cesedini yerler diye endişe edip geri döndük... Ne kadar aradıksa da onun kabrini bulama dık..."

(îbni Sa´d´ın rivayetinde de Ebû Hüreyre´nin: "Aradık fakat kabri nin yerini bulamadık" dediği kaydedilmiştir.)

Ebû Nuaym Îbnü´d-Dakîl´den nakleder. O şöyle der: îslâm başku mandanı Sa´d Ibni Ebu´l-Vakkâs, trân fütuhatına giriştiği zaman, Neh-reşîr´e vardığında karşı tarafa geçebilmeleri için gemi bulamadı. Emir verdi ise de, hiç bir gemi te´mîn edilemedi. Safer ayının bâzı günlerini beklemekle geçirdiler, Birgün rü´yâsında islâm askerinin atlarının Dicle suyu üzerinden karşı tarafa geçtiklerini gördü... Dicle´de o günlerde büyük bir medd olayı yaşanmakta idi. Suyu çok kabarmıştı... Sa´d, gör düğü rü´yâ üzerine hayli düşündü. Sonra askerlerini toplayıp onlara dedi ki: "Ben, bu nehrin üzerinden geçmeye kesin karar verdim! İnşâallah salimen nehri geçip Medâin´i fethedeceğiz!" Askerlerin ileri gelenleri de onun bu kararını iyi ve yerinde buldular. Bütün askerlere ilân edildi ve denildi ki:

"Haydi hepiniz, "Allah´a sığınıp O´na tevekkül ettik! Allah bize kâfidir! Ve O, ne güzel vekildir!... Bütün güç ve kuvvet, sâdece ve sâdece yüce ve büyük olan Allah iledir" deyiniz."

Bütün askerler; böyle diyerek Allah´a sığınıp tevekkül ettiler. Sonra atlarını Dicle´nin azmış ve kabarmış suyuna sürdüler. Sanki on lar, atlarına değil de kabaran ve coşan dalgalara binmişlerdi. Dalgalar, etrafa köpük saçıyordu. Suyun yüzü, koyu karanlık idi. Müslümanlar ise, sanki karada gidiyorlarmış gibi, birbirleriyle konuşup şakalaşarak, neşe ve huzur içinde karşıya geçiyorlardı ve geçmişlerdi bile... Tabiî karşı tarafın hesabında böyle bir şey yoktu... Netice islâm askerlerinin kesin zaferiydi. Tek ve kesin bir hamle ile Medâin´i ele geçirmişlerdi. Iran kralının (Kisrâ) Şîrîn´in ve daha sonrakilerin köşklerindeki bütün mallar, müslümanların ganimeti oluvermişti. Artık, Kisrâ´nm başşehri diye bir Medâin yoktu... İşte müslümanlar, Sa'd´ın kumandasında bu şekilde bu şehri; hicretin on altıncı yılında, Safer ayı içinde fethetmiş o-luyorlardı. [39]

Ebû Nuaym, Ebû Osman en-Nehdî´den, Sa´d´ın, askerlerini atları nı suya sürerek Dicle´yi geçmeye davet edişiyle ilgili olarak şöyle nakle der: "Atlarımızı ve bütün hayvanlarımızı Sa´d´ın daveti (emri) üzerine Dicle suyuna sürdük. Dicle´nin yüzünü öylesine kapladık ki, bu taraftan öbür tarafa kadar asker dolu idi. Hiç kimse suyun yüzünü göremiyordu. Öbür tarafa geçtiğimiz zaman, atlarımız yelelerini silkeliyor, kişneyerek karşı tarafa ses veriyordu. Bunu gören iranlılar, hiç arkalarına dönüp bakmadan kaçıyorlardı. Biz bu şekilde Dicle´den geçerken, hiç bir zâyiât da vermedik... Sâdece askerin birinin su kabı, bağı koparak düşmüştü... Aynı asker, suyun Öbür tarafına çıktığı zaman, su kabını kenarda gör müş ve eğilip almıştır..."

Ebû Nuaym´ın, Ebû Bekir bin Hafs bin Ömer´den rivayeti de şöy ledir: Biz bu şekilde Dicle´nin karşı tarafına geçerken, komutanımız Sa´d´m yanında Selmân gitmekteydi. Sa´d şöyle diyordu: "Hasbünallahü ve ni´melvekîl! Allah bize yeter, O ne güzel vekîl´dir! Vallahi, Allah kendi dostlarına yardım edecek, kendi dînini muzaffer kılacak, düşmanı hezimete uğratacaktır!... Eğer, bu orduda, sevablanmıza baskın çıkan günahlar yoksa, muhakkak bu böyle olacaktır!... Sa´d´ın bu sözünden sonra Selmân da şöyle diyordu: "Vallahi, Allah´ın bu dostları (evliyası) için, denizlerin bu şekilde itaat etmesi kadar lâyık ve güzel bir şey ola maz! Baksanıza, deniz kendilerine bir kara parçası gibi itaat etmekte dir" işte onlar; böylece karşıya geçtiler. Salimen öbür yakaya çıkıp hiç bir zâyiât vermediler. Suyun yüzünden geçerken konuşup şakalaşmaları da, karada giderken yaptıkları konuşmalardan hiç de az değildi..."

Yine Ebû Nuaym, Umeyr el-Sâidî´den şu nakilde bulunur: "Müs lümanlar komutanları Sa´d´ın emriyle, atlarını suya sürdüler. Selmân, Sa´d´ın yambaşmda idi. Sa´d: "Bu, hiç şüphesiz, Azız ve Alîm olan Al lah´ın bir takdiridir!" diyordu. Dicle ise, son derece coşkun, dolup taş makta idi. Atlarımız ise elbette yoruluyordu. Dalgalar sanki küçük tepecikler gibiydi. Yorulan atım da, sanki kara parçasında topraktan bir tepecik üzerinde dinlenircesine bu dalgalar üzerinde istirahat ediyor, sonra yüzmeye başlıyordu. İşte bizim Medâin seferimizde; bundan daha hayret verici bir fevkaladelik olmamıştır. Bu sebeptendir ki, bizim bu seferimize ve günümüze "Yevmü´l-Cerâsîm" denilmiştir ki bununla, Dicle´nin kabaran dalgaları anlatılmak istenilmiştir. Zira yorulan atla rımız, sanki önlerine çıkan bir küçük tepe üzerinde dinleniyor, sonra yüzmeye devam ediyordu..."

Ebû Nuaym´in rivayetine göre, Habîb bin Sahbân da bir noktayı belirtmek üzere şöyle demiştir: "İslâm askerinin Medâin seferi sırasında, atlarını suya sürerek Dicle´nin öbür yakasına geçtiklerini gören iran lı´lar; gördüklerine inanamayıp şaşırmışlar ve: "Bunlar, insan değildir! Olsa olsa cinler ve perilerdir" demekten kendilerini alamamışlardır..."

Ahmed el-Zühd adlı kitabında, Beyhakî sahihtir kaydıyle Sü leyman bin Mugîra´dan şöyle rivayet ederler: "Humeyd´in dediğine göre, Ebû Müslim el-Havlânî Dicle´ye geldiği zaman, Dicle´nin suyu kabarmış, dalgalar odun taşımakta ve atmakta imiş... Buna rağmen Ebû Müslim suyun üzerinden geçip gitmiş... Ahmed´in rivâyetindeki ifâde şöyledir: "Dicle´nin kenarına geldiği zaman durup Allah´a ham´d ü senada bulun muş ve Allah´ı zikretmiş... Sonra Isrâîl Oğullarının denizi geçmelerini Allah´ın nasıl kolaylaştırdığım yâdetmiş... Sonra hayvanını suya süre rek selâmetle karşı tarafa geçmiştir.... Tabiî arkasındaki insanlar da ona tabî olarak hayvanlarını Dicle´ye sürmüşler ve onunla birlikte geçmislerdir. Karşıya geçildiği sırada Ebû Müslim, arkadaşlarına dönmüş ve demiştir ki: "Bir şeyiniz zayi olduysa söyleyiniz: Allah´a dua edeyim de neyiniz kayıpsa iade etsin."

Ebû Yâlâ, Beyhaki ve Ebû Nuaym Ebû´s-Sefer´den şöyle nakleder ler: Hâlid bin Velîd, el-Hîra´yı ele geçirdiği zaman, kendisine: "Sakın buranın ânında insanı öldüren zehirleriyle düşmanlar, bir hilesini yapıp seni Öldürmesinler!" şeklinde bir uyarıda bulundular. Hâlid: "Peki siz şimdi bana, o dediğiniz zehirden getiriniz!" dedi. Getirdiler. Halid zehiri eline aldı ve: "Bismillah!" diyerek içti... Zehirin ona hiç bir zararı do­kunmadı."

(Bu haberi, Ebû Nuaym, diğer vecihlerden de rivayet etmiştir.)

Yine Ebû Nuaym´ın çıkardığı bir habere göre, el-Kelbl şöyle demiş tir: "Hâlid bin Velîd, Ebû Bekr´in halifeliği zamanında el-Hîra´yı fethet mek üzere yürüdüğü zaman, Hıra´lılar Abdü´l-Mesîh adındaki adamı ona elçi olarak gönderdiler. Abdü´l-Mesîh yanında, insanı ânında öldü ren zehir taşıyordu. Halîd´i bu hususta uyarıp dikkatli olmaya çağır­mışlardı. Hâlid ona: "Yanında, insanı ânında öldüren zehirden var mı?" dedi. Abdü´l-Mesîh de "evet" karşılığını verdi. Hâlid: "Peki onu bana ver bakayım!" dedi. O da verdi. Hâlid, ondan aldığı zehire baktı, sonra "Bis millah" diyerek o zehiri içti... "Bismillah!" diyerek Allah´a sığınan bir kimseye, Allah´ın adıyla birlikte hiç bir şeyin zarar veremeyeceğini de söyledi. Baktılar ki, Hâlid´e içtiği bu zehir, hiç bir zarar vermedi. Bunu böylece ve şaşkınlıkla izleyen Abdü´l-Mesîh, derhal kavminin yanına döndü ve onlara hitaben şöyle dedi: "Ey kavmim, sizin beni elçi olarak gönderdiğiniz müsllümanlann lideri ve sahih adamları; bizce meşhur olan o ânında adamı öldüren zehiri alıp içti de, kendisine hiç bir zarar vermedi!... Bu, onlara bahşedilmiş fevkalade bir şey değil midir?"

îbni Ebü´d-Dünyâ da sahih bir senedle Hayseme´nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Adamın biri Hâlid bin Velid´in yanına geldi. Adamın yanında şarap tulumu vardı. Hâlid adama hitaben: "Tulumunda ne var?" dedi. Adam: "Sirke var" dedi. Hâlid de: "Allah onu gerçekten sirke kılsın!" dedi. Açıp baktılar, hakîkaten içindeki sirke olmuştu... Halbuki o, sirke değil, şarap idi." (Bir defasında da birinin şarabı, Halid´in duası ile bala dönüşmüştü.)

Muharib bin Disâr´dan îbni Sa´d´ın naklettiği haber de şöyledir: "Bir gün şikâyeti olanlardan biri Halid bin Velid´e gelip: "Senin askeri nin içinde şarap içen var!" dedi. Bunun üzerine Hâlid, derhal askerin i-çine teftişe çıktı... Dolaşırken, tulumunda şarap olan birinin yanma geldi. Ona dedi ki: "Senin şu tulumunun içinde ne var?" Adam: "Bunun içinde sirke var" cevabını verdi. Hâlid de dedi ki: "Ey Allah´ım, şu kulunu yalan...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Peygamberimizin Vefatını Müteakib Vukua Gelen Fevkaladelikler
« Posted on: 24 Nisan 2024, 18:29:26 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Peygamberimizin Vefatını Müteakib Vukua Gelen Fevkaladelikler rüya tabiri,Peygamberimizin Vefatını Müteakib Vukua Gelen Fevkaladelikler mekke canlı, Peygamberimizin Vefatını Müteakib Vukua Gelen Fevkaladelikler kabe canlı yayın, Peygamberimizin Vefatını Müteakib Vukua Gelen Fevkaladelikler Üç boyutlu kuran oku Peygamberimizin Vefatını Müteakib Vukua Gelen Fevkaladelikler kuran ı kerim, Peygamberimizin Vefatını Müteakib Vukua Gelen Fevkaladelikler peygamber kıssaları,Peygamberimizin Vefatını Müteakib Vukua Gelen Fevkaladelikler ilitam ders soruları, Peygamberimizin Vefatını Müteakib Vukua Gelen Fevkaladeliklerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes