> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kutul Kulub > Zühd Makamının Şerhi
Sayfa: 1 [2]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Zühd Makamının Şerhi  (Okunma Sayısı 3300 defa)
04 Ocak 2010, 16:45:57
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #5 : 04 Ocak 2010, 16:45:57 »



Ömer (ra), ´Doğrusun ey Umeyr, Allah Teala sana merhamet buyur­sun´ dedi.

Halife Humus halkına bir mektup yazarak şehirdeki fakirlerin isimlerini kendisine bildirmelerini istemişti. Onlar da fakirlerin isimlerini yazdıkları mektuba Said b. Cüzeym -hatta denir ki Umeyr b. Sa´d´m- ismini de yazmışlardı. Ömer (ra) ´Said b. Cüzeym de kim? diye sorduğu zaman, ´Bizim emirimiz ey müminlerin emiri´ demişlerdi. Bunun üzerine Ömer (ra) ´O da mı fakir?´ diye sorunca, ´Evet, şehrimizde ondan daha fakiri yoktur´ demişlerdi. Ömer (ra), Teki maaşını ne yapıyor?´ diye sorunca, Humuslular, ´Onun tama­mım dağıtır, kendisi ve ailesi için hiçbir şey alıkoymaz´ dediler.

Bunun üzerine ona dörtyüz dinar göndererek kendisi ve ailesi­nin ihtiyaçları için kullanmasını istemişti. Para Umeyr´e (ra) ula­şınca, derhal onu alarak hanımının yanma gitti. Sürekli ağlıyordu. Hanımı, ´Neyin var? Yoksa müminlerin emiri mi Öldü?´ diye sordu. Umeyr ´Daha da kötü!´ diye cevap verdi. Hanımı, Toksa müslüman-larda parçalanma mı oldu?´ diye sorunca, ´Daha da beter1 dedi. Te­ki ne oldu?´ deyince şöyle dedi: ´Bana dünya/hk geldi. Allah Resulü (sav) ile beraberken dünya bana açılmamıştı. Ebu Bekir´in (ra) dev­rinde de dünya bana açılmamıştı. Ama Ömer´in (ra) günlerine bıra­kıldığımda iş değişti. En kötü günler, Ömer´in (ra) günleri´.

Sonra da Halifenin kendisine gönderdiği paradan sözetti. Hanı­mı, ´Canım sana fedadır. Onu dilediğin gibi harca´ dedi. Umeyr (ra), Teki yapmak istediğimde bana yardım eder misin?´ diye sorunca, hanımı ´Tabii ki´ dedi. Umeyr (ra), ´Öyleyse bana şu hırkayı ver  de­di. Sonra hırkayı parçalamaya başladı. Parçaları kese şeklinde dü-ğümlüyor, içlerine üçer, beşer, onar dinar para koyup düğümlüyor-du. Sonunda paranın tamamını keseciklere ayırarak bitirdi. Sonra da onları bir torbaya koyarak koltuğunun altına aldı ve dışarı çıktı. Yolda müslüman askerlerden oluşan bir orduyla karşılaştı. Bun­lar cihada giden erlerdi. Askerlerin durumlarına göre keseleri onla­ra dağıttı ve Ömer´in (ra) gönderdiği paradan tek bir dinarı dahi ai­lesi için alıkoymadı. İşte Allah Resulü´nün (sav) ashabı ve ihsan üzere onlara tabi olanlar böyle yüksek sıfat ve erdemlere sahiptiler. Iyaz b. Ganem , ümmetin iyileri hakkında Allah Resulü´nden şu hadisi rivayet etmiştir:

"Ümmetimin iyileri arasında, Mele~i A´la´nm bana bildirdiğine göre öyleleri vardır ki onlar, Rablerinin rahmetinin genişliğinden dolayı açıktan güler, O´nun azabının korkusuyla da gizli gizli ağlar­lar. Onların rızkı halka çok hafif gelirken, kendilerine çok ağır ge­lir. Eski elbise giyer ve ruhbanlara uyarlar. Bedenleri dünyada, gö­nülleri ise arştadır".

Ebu´d-Derda´nm (ra) abdal zümresini vasfedişi esnasında ken­disine şunu sormuştuk:
´Bu sıfatlara biz nasıl sahip olabiliriz?, On­lardan biri olmam için ne yapmam gerekir?´ Dedi ki: Ey kardeşimin oğlu, seninle bu yolun başı ve ortası arasında şunlar vardır: Dün­yada zühd sahibi olman, ahirete bütün kalbinle yakinen inanman ve onun için amelde bulunman´. Bir hadiste ise Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Muhakkak ki Allah Tea­la giydiğini önemsemeyen üstbaşı, dökük kimseyi sever".

Sevri ve Fudayl (ra) şöyle demişlerdir: Allah Teala şerrin tama­mını bir ev kılmış ve dünya düşkünlüğünü de onun anahtarı yap­mıştır. İyiliğin tamamını da bir ev kılmış ve dünyada zühdü onun anahtarı yapmıştır.

Yusuf b. Esbat ve Süfyan-ı Sevri´ye (ra), ´Amellerin hangisi da­ha üstündür?´ diye sorulmuştu. Onlar da, ´Dünyada zühd sahibi ol­mak´ demişlerdir. İsa´dan (as) rivayet edilen sözün zahiri de bu me-yandadır. Biz bu sözü, Allah Resulü´nden (sav) öğrenmiş bulunuyo­ruz: "Dünya sevgisi, her türlü günahın başıdır".

Bunun üzerinde düşünüldüğü zaman, dünyayı sevmemenin de bütün sevapların başı olacağı anlaşılmaktadır. Seleften bir zat şöy­le derdi: "Günah olarak, asla bağışlanmayan dünya sevgisi yeter". Bundan daha ağır bir söz Süfyan´dan (ra) rivayet edilmiştir. Yahya b. Süleynı et-Taifi, merfu olarak Allah Resulü´nün (sav) şöyle bu­yurduğunu nakletmektedir: "Eğer bir kul, bütün sema ve arz ehli­nin ibadeti kadar ibadette dahi bulunsa, kalbinde dünya sevgisi bulunduğu zaman Allah Teala ahirette onu öyle bir mevkiye yerleş­tirir ki onu, bütün yaratılmışlara teşhir eder: Muhakkak ki falan oğlu falan Allah Teala´mn buğzettiğini sevmiştir".

Yahya b. Cabir et-Ta´i, Amr b. el-Esved el-Anesi´nin (ra) şöyle dediğini nakletmiştir: Asla dikkat çekici bir elbise giymem. Asla üs­tümde dinar varken uyumam. Asla boş işe girişmem ve asla karnımı tamamen doldurmam". Ömer (ra) şöyle demiştir: Allah Resu­lü´nün (sav) hidayetine bakmaktan hoşlanan kimse, Amr b. el-Es-ved´e baksın.

Allah Resulü (sav) bir sefer dönüşünde Fatıma´mn (ra) yanma uğramıştı. Kapısında bir perde ve kollarında da gümüşten iki bile­zik gördü ve geri döndü. Bir süre sonra Ebu Rafı´ (ra) onun yanma gittiğinde ağladığına şahit oldu ve nedenini sordu. Fatıma (ra) da, Allah Resulü´nün (sav) geri dönüşünü anlattı. O da Allah Resulü´ne (sav) eve girmeyiş sebebini sordu. Allah Resulü (sav) de kapıdaki perde ve iki bilezik yüzünden girmediğini söyledi.

Bunun üzerine Fatıma (ra) perdeyi yırttı, iki bileziği de Bilal (ra) ile Allah Resulü´ne (sav) gönderdi. Onları sadaka olarak verdi­ği ve dilediği gibi tasarrufta bulunabileceği haberini iletti. Allah Resulü (sav) de, Bilal´e (ra) onları pazarda satıp parasını Suffe as­habına dağıtmasını söyledi. O da iki bileziği iki buçuk dirheme sat­tı ve parayı Suffe ashabına sadaka olarak verdi. Allah Resulü (sav) kızı Fatıma´mn (ra) yanına giderek, ´Babam sana feda olsun, en gü­zelini yaptın´ buyurdu.

Bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
"Şöhret uyandıran giysi giymiş hiçbir kul yoktur ki, Allah katında sevgili bir kul olsa dahi onu çıkarıncaya kadar Allah Teala ondan yüz çevirmiş olmasın"[94]

Süfyan-x Sevri ve diğerleri şöyle demişlerdir: Öyle bir elbise gi­yin ki sizi alimler nezdinde meşhur, cahiller nezdinde hakir göster­mesin. Yine o, şöyle derdi: Ben dua ederken yanıma bir fakir uğrar­sa, onun geçmesine karışmam. Ama ehli dünyadan bir kişi uğradı­ğında, üstündeki gösterişli elbiselerden dolayı hiddetlenerek onun geçmesine izin vermem.

Bir zat şöyle demiştir: Zenginlerin hiçbir mecliste Sevri´nin meclisindeki kadar zelil kılındığını görmedim. Fakirlerin de hiçbir mecliste Sevri´nin mecilisindeki kadar aziz kılındığını görmedim. Başka biri ise şunu söylemiştir: Bizler Sevri´nin meclisine oturdu­ğumuzda, onun iltifat ve taziminden dolayı fakir olmayı arzu eder­dik. Diğer bir zat ise şunu söylemiştir: Alim ancak o kimsedir ki, fa­kir onun yanından zengin, zengin de fakir olarak ayrılır. Yine birzat şöyle demiştir: Süfyan-ı Sevri´nin (ra) giysilerine ve ayakkabı­larına sadece bir dirhem dört kuruş değer biçtim.

İbni Şübrüme şöyle derdi
: Giysilerin en hayırlısı, bana hizmet eden; en kötüsü ise benim hizmet ettiğimdir. Seleften bir zat ise şöyle demiştir: Benim için giysilerin en güzeli beni kullanmayan­dır. Yemeklerin en lezzetlisi ise, kendisi için ellerimi yıkamak zo­runda kalmadığımdır. Ulemadan bir zat şunu söylemiştir: Seni sı­radan insanlara karıştıracak giysiler giy, seni şöhretli kılarak sana bakılmayı sağlayacak giysiler giyme. Ömer´in (ra) giysisinde ondört yama saydık ki bunların bir kısmı deridendi. Başka bir zat ise şöy­le demiştir: Adem oğlunun sırtındaki giysilerin çokluğu, Allah Tea-la´dan ona bir cezadır.

el-Havvas (ra) iki parça izardan veya bir gömlek ile altında bir etekten fazlasını giymezdi. Gömleklerinin ucuyla da başlarını ör­terlerdi. Fakir için müstehap olan bu olduğu gibi, giysinin sınırı da budur. Ebu Süleyman ed-Darani (ra) şöyle derdi: "Giysi üç türdür: Allah Teala için giyilen giysi; Nefs için giyilen giysi ve halk için gi­yilen giysi. Allah Teala için giyilen,avret mahallini örtüp içinde farzları eda edebildiğiniz giysidir. Nefs için olan ise, yumuşaklık ve şıklık aradığınız giysidir. Halk için olan da, gösterişli ve süslü giy­sidir. Bir giysi, hem Allah Teala, hem de nefs için olabilir".

Ulemadan bazıları kırk dirhemin -başka bir görüşe göre yüz dirhemin- üstünde değere sahip olan giysilerin giyilmesini mekruh görürlerdi. Bu değerlerin üstünde olan giysileri, israf ve aşırılık olarak görürlerdi. Ulemanın çoğunluğu ve tabiunun ekseriyetine baktığımızda giysilerinin değerlerinin yirmi ile otuz dirhem arasın­da olduğunu görürüz. İlk sahabilerin giysileri ise on iki dirhem ci­varındaydı. Onlar genellikle yirmi küsur dirhem kıymetinde iki parçalı elbise giyerlerdi.

Allah Resulü (sav) de dört dirheme bir elbise satın almıştı. O´nun iki elbisesinin değeri de on dirhem ile bir dinar arasındaydı. Allah Resulü´nün (sav) izarınm boyu dört buçuk arşın idi. O, üç dir­heme de birkaç şalvar almıştı. Yünden dokunmuş iki adet beyaz ih­ram giyerdi. Bunlar, aynı tür iki bölümden oluştuğu için hülle ola-rakta anılırdı. Belki, aynı cinsten iki esvap da giymişti. Muhteme­len Yemen işi hırkalardan veya kaba olan Sehuli´lerden de iki tane giymişti.

Bir hadiste Allah Resulü´nün (sav) gömleğinin iki giysi gibi dur­duğu söylenmiştir. Allah Resulü (sav) hayatında yalnız bir gün, iki-yüz dirhem değerinde ince ve saf ipekten yapılmış sarı çizgili bir hırka giymişti. O gün ashabı hırkaya dokunuyor ve beğenilerinden ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Zühd Makamının Şerhi
« Posted on: 20 Nisan 2024, 05:35:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Zühd Makamının Şerhi rüya tabiri,Zühd Makamının Şerhi mekke canlı, Zühd Makamının Şerhi kabe canlı yayın, Zühd Makamının Şerhi Üç boyutlu kuran oku Zühd Makamının Şerhi kuran ı kerim, Zühd Makamının Şerhi peygamber kıssaları,Zühd Makamının Şerhi ilitam ders soruları, Zühd Makamının Şerhiönlisans arapça,
Logged
04 Ocak 2010, 16:58:06
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #6 : 04 Ocak 2010, 16:58:06 »

Zahidi dünyadan uzak tutan ve zenginlikten meneden herşey, onun için uhrevi bir rızık ve Allah Teala´nın nasip ettiği doğru ira­de ve tedbirli düşünce ile yüksek dereceler olur. Nitekim ulemadan bir zattan da bu meyanda bir olay nakledilmiştir: Ona bir bakkal gelerek şöyle dedi: Benden başka bakkal bulunmayan bir semtte dükkan işletiyor ve iyi satış yapıyordum. Sonra aynı semtte başka bir bakkal daha açıldı. Acaba bu, benim rızkımı eksiltir mi? Alim, ´Hayır, ama satışını azaltabilir dedi.

Oyun oynaşta olup Allah Teala´nın hükümlerini geçersiz kılan biri, kendi arzularına teslim oluş ve servetindeki genişliği açıkla­mak ve dost edindiği ehli dünyaya kendini haklı göstermek için şöyle diyebilir
: Dünyada zühd, benim rızkımdan hiç bir şeyi eksilt­mez. Bu nedenle de, zenginlik, rahatlık, zevklere dalma, mal birik­tirme ve nimetlerden fazlasıyla yararlanma özelliklerine rağmen zühd makamı da olabilir. Çünkü benim yediğim, sadece benim için takdir edilen rızıktır ve ben kendi kısmetimi yemekteyim. Bu du­rumda da benim için zühd makamı, tevekkül ve rıza halleri sözko-nusu olabilir.

Bu tarz düşünen biri şöyle de diyebilir:
Zühd, servet ve dünya süsleriyle birlikte de olabilir. O, bu tür konuşmalarla zühdü bilme­yenlere zenginliği yaldızlamakta ve zahidlerin yollarını bilmeyen­leri aldatmaktadır. O, dünyalık uğruna dinini satanlardan veya yaldızlı sözlerle gafillere aldatıcı bilgiler sunanlardan biri de olabi­lir. Bu gibi insanlar hakkında, Ali´nin (kv) "Allah´dan başka hakem yoktur" diyen Hariciler hakkında söylediği şu söz geçerlidir: "Hak bir sözle, batıl murad edilmiştir".

O, bu teşhisinde gerçekten de doğruyu dile getirmiştir. Çünkü Hariciler, üstteki sözleriyle imamların hüküm ve hakemliklerim iskât ederek adil imama itaati terketmek istemişlerdir. ´Ben, yal­nızca kendi rızkımı yiyor ve eşyadan da kendi kısmetimi alıyorum´ diyen kimse de, asıl itibarıyla nevasına bahane aramakta ve cahil­lerin kendisini kınamaları endişesiyle onlar nezdinde bir özür bul­maya çalışmaktadır.

Aldanan kişi, aldanış hastalığını bilemez. Bu gibi iddialarda bu­lunan kimse, dünyadan rızkını yerken ve Allah Teala´nın bahşet­tiklerinden kısmetini alırken, bunu eksilme ve ilahi rızadan uzak­laşma hükmü gereği, aşırı düşkünlük ve hırs sıfatıyla yapmakta­dır. Çünkü hırsız ve gaspedici de kendi rızıklarmı yemekte ve ken­di kısmetlerini almaktadırlar. Ama bunu gazap ve kötü tercih hük­müyle yapmaktadırlar. Zira Allah Teala, zalimlere rızkın haramını verirken, takva sahiplerine de onun helalini nasip etmektedir. Bu iki zümre arasındaki fark; Allah Teala´nın düşmanlarına kötü kaza ve bedbahtlığı eriştirirken, velilerine de güzel başarı ve mutluluk tercihini ihsan etmesidir.

Bu tür iddiada bulunan kimse, zühd rızkından kendini mahrum etmiş, fakirlik sevgisi adına da büyük kısmetinin önemini bilme-miştir. Böylelikle ahiretteki en faziletli nasibini de eksiltmiştir. Çünkü dünya, ahiretin zıddıdır. Allah Teala kulun dünya uğruna harcadığını ve onun uğradığında sarfettiği çabaları zahidlerin yol­ları karşısındaki derecesinin alçalma sebebi kılmıştır.

Kul, dünya ile sınanmış ve bu meyanda kendisine bütün nimet­lerin kapıları açılarak samimiyetinin yalancılığından ayrışması murad edilmiştir. O da bu fitneye kapılarak, geçirdiği imtihanı far-ke dem emiştir. Sonuç itibarıyla eğer bu müşahedesinde samimi ise, ulaştığında yalancı olmamış olur. Ama bu hali, onun için günahtan korunmuş ariflerin ilimlerine karşı bir perde olur ve o, bu ilmiyle azaba derece derece yaklaştırılmış olur. Çünkü bu ilim, dünya ilim­lerinden olup dünyanın yokolmasıyla yokolup gidecek ve ahirette hiçbir meyvası olmayacaktır. O, bu ilmiyle tuzak kurmuş ve bunu korku ehlinin ilimlerine denk tutmuştur.

Vera´ ehli zahidlerin müşahedesine gelince; onlar helale titizlik­le yaklaşan ve hakkıyla amelde arzu ve hırslarını terkederek sıdk sahibi olan kimselerdir. Yukarıdaki zümrenin ikinci kısmına gelin­ce; eğer müşahedelerinde samimi değilseler, nefslerine zulmetmiş olurlar. Çünkü ulaştıkları noktaya dair iddiaları bunu gerektirmektedir. Bunlar, şeytanların dostları ve dalalete sevkedenlerin imamlarıdır. Allah Teala oyun ve eğlencede olanlar için bir fitne ha­zırlamış ve onları bu fitneye doğru sürüklemiştir. Onlar, asla tak­va sahiplerinin imamı olamazlar. Aksine gafil ehli dünyadan ve in­sanları saptıran dalalet imamlarından olurlar. Onlar, imansızlık ve tamahkarlıktan dolayı selef yollarına kıymet vermez, dünyaya rağ­bet ederler.

Allah Teala, yakin sahiplerinin ilimlerine ve müşahedelerinin hakikatlerine denk tuttukları hususta onlara tuzak kurmuştur. Onlar böylelikle Allah Teala´nın murad ettiği şekilde dönüp dur­makta ve kendilerine kurulan tuzağı farketmemektedirler. Kendi­lerinin sunulan nimetler sayesinde derece derece azaba çekildikle­rini görememektedirler. Gerçi bunu bilmeleri de mümkün değildir. Zira Allah Teala bu meyanda şöyle buyurmaktadır: "Biz onları, bil­meyecekleri bir yönden derece derece (azaba) yaklaştıracağız". (A´raf/182); "Onlar bir tuzak kurdular. Biz de onların hissetmedik­leri yönden bir tuzak kurduk". (Neml/50)

Allah Teala´nm tuzak kurduğu kimsenin bunu farketmesi ya da azaba derece derece çekilenin bunu bilmesi, ne kadar uzak bir ihti­maldir! Çünkü tuzak kuran, tuzak kurucuların en titizi, azaba çe­ken de hüküm sahiplerinin en hikmetli olanıdır.

Zahir ilmiyle aldanmaktan Allah Teala´ya sığınır, O´ndan Resu-lü´ne ve ailesine salat-ü selamda bulunmasını ve bizi tahkik ilmi­nin müşahedesine en güzel şekilde muvaffak kılmasını niyaz ede­riz. Bu söylediklerimiz anlamında nakledilen birçok hadis ve haber mevcuttur. Mesela dünya ile ahiretin iki kuma gibi oldukları ve bi­rinin rızasının diğerinde öfke doğurduğu söylenmiştir. Başka bir haberde ise, bu ikisi doğu ile batıya benzetilmiş ve birine yönele­nin, diğerine sırt çevirdiği bildirilmiştir. Üçüncü bir haberde ise, te­razinin iki kefesine benzetilmişler ve birinin ağır basmasının diğe­rinin hafiflemesine yolaçtığı söylenmiştir.

Ömer (ra) şöyle derdi: Allah´a yemin olsun ki dünya ve ahiret, si­ze ait iki bardak gibidir. Birini doldurmanız, ancak diğerini boşalt­manızla mümkün olur. Yani eğer dünya ile dolarsanız, ahiret bakı­mından boşalır; ahiret bakımından dolarsanız, dünya bakımından boşalırsınız. Eğer ahiret bardağınızın üçte biri dolu ise, dünya bardağınızın üçte ikisi dolu olur. Eğer ahiret bardağınızın üçte ikisi do­lu ise, o zaman da dünya bardağınızın üçte biri dolu olmuş olur. Bu güzel bir benzetmedir. Ama zorluk ve incelik içermektedir.

Seleften bir zat şöyle demiştir: Dünya nimetlerinden yararlan­makla birlikte zühd sahibi olan kimse, ellerindeki suyu balıkla yı­kayan kimseye benzer. Başka bir zat ise şöyle demiştir: Dünyayı ta­lep etmesine rağmen zühd gösteren kimse, çıra ağacıyla ateş sön­dürene benzer. Şam halkının zahidlerinden bir zat, insanlara züh­dü anlatırdı. Reca b. Hayye de Şam´ın en tanınmış fıkıh alimlerin­den biriydi. Bir gün o zahid camiye gelmedi. Caminin müezzini onun yerine konuşmaya başlayınca, Reca sesin sahibini yadırgadı ve ´Bu da kim?´ diye sordu. Konuşan kişi de, ´Ben falanım´ diyerek kendisini tanıttı. Bunun üzerine Reca şöyle dedi: ´Sus, Allah sana afiyet versin. Bizler zühdü, ancak ehlinden dinlemek isteriz. Bu olayın değişik bir naklinde ise, ´Biz vaazı, ancak zühd ehlinden din­lemek isteriz´ dediği bildirilmiştir.

İsa (as) rivayete göre şöyle buyurmuştu:
"Dünya ehlinin malla­rına bakmayın. Çünkü onların mallarının pırıltısı, sizin imanınızın nurunu söndürür". Ulemadan bir zat ise şöyle demiştir: Mala çok bakmak, imanın tadını emip bitirir. Bir hadiste ise, Allah Resu-lü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her ümmetin bir buzağısı vardır. Bu ümmetin buzağısı ise dinar ve dirhemdir". Bu­zağının aslı, süs takılarmdandır.

Allah Teala buyurdu ki: "Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte erittikleri şeylerden de bunun gibi bir posa (çıkar)". (Ra´d/17) Bu ayet-i kerimeyi dinleyen kişi şu hadisi de rahatlıkla anlayacak­tır: "Doğan hiçbir gün olmaz ki dört melek çıkarak dört farklı sesle ufuklarda nida etmesinler. Onların ikisi batıda ikisi de doğudadır. Doğudaki iki melekten biri şöyle nida eder: Ey hayır dileyen gel/yap. Ey şer dileyen sakın yapma. Diğer melek de şöyle nida eder: Allahım, infak edene iyi nesil, cimriye soy kopukluğu ver. Ba­tıda olan meleklerden biri şöyle nida eder: Ölüm için doğup harap olması için bina yapın. Diğeri de şöyle nida eder: Hesabınızın uza­ması için yiyin, zevk alın".

Ulemadan bir zat şöyle demiştir
: Allah Teala, itaat edenlerin aşinalığını Zatı´na has kılmak için dünyayı yalnızlıkla damgalamıştır. Ebu Bekir-i Sıddık´m (ra) şöyle dua ettiği rivayet edilmiştir: "Aliahım, Sen´den nefsimin yarısı için zillet, aynı miktarda da zühd niyaz ederim". Ariflerden bir zat şöyle demiştir: Marifetle birlikte varolan fakirlik dışında herşey hazinelere atılmış haldedir. O da hüküm altına alınmış ve mühürlenmiştir. Allah Teala onu ancak şehidlerin tabiatıyla tabiatlanmış olanlara verir.

Dünya alimlerinden bazıları zenginliğin fakirlikten üstün oldu­ğu yönündeki iddialarını teyid etmek için Allah Teala´nm "Bu, Al­lah´ın lütfudur ve onu dilediğine verir" (Hadid/21) buyruğunu tevil edebilirler. Halbuki akıl sahipleri nezdinde burada kasdedilenler bizatihi fakirlerdir. Çünkü ayetin başında fakirlere hitaben şöyle buyrulm...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

04 Ocak 2010, 17:01:47
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #7 : 04 Ocak 2010, 17:01:47 »

Ebu Süleyman ed-Darani (ra) şunu söylemiştir: Kadınlar konu­sunda zühd, alt seviyedeki veya yetim kadını, güzel veya itibarlı bir kadına tercih etmenizdir. Malik b. Dinar (ra) da bu görüşteydi. Sehl b. Abdullah (ra) dedi ki: "Kadınlar hususunda zühd göstermek sahih olmaz. Çünkü kadınlar, zahidlerin öncüsü olan Allah Resulü´ne (sav) sevdirilmişlerdir. Ibni Uyeyne de onun bu görüşüne katılarak şöyle demiştir: Kadınların çokluğunda bir sakınca yoktur. Çünkü Sahabe´nin en zahidi olan Ali b. Ebi Talib´in (kv) bile dört hanımı ve on küsur cariyesi vardı.

Cüneyd (ra) şöyle demiştir: Yolun başındaki müridin kalbini şu üç şeyle meşgul etmemesini isterim. Aksi takdirde hali değişir: Mal kazanmak, konuşmayı sevmek ve evliliği düşünmek. Yine o, başka bir vesilede şunu söylemiştir: Sufmin okuma yazma ile uğraşması­nı isterim. Çünkü bu, kalbini toplamasını sağlar.

Bir hadislerinde de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir:
"Zühd, Allah Teala´mn elindekine, kendi elinde-kinden daha sıkı sarılmandır". Bu, tevekkül makamıdır. Ulemadan bir topluluğa göre zühd, mal biriktirmeyi terketmektir. Onlara gö­re dünya, mal toplamaktan ibarettir. Bir zat ise şöyle demiştir: Dünya, kalbi meşgul eden ve ilgi gösterilen herşeydir. Sufılerden bir topluluk, bu görüşü esas alarak zühdü dünya ile ilgilenmeyi ter-kederek, nefsi Allah Teala´mn hükümlerine teslim etmek olarak anlamışlardır. Bu da tafvîz yani Allah´a havale ve O´nun hükümle­rine rızadır.

Ahmed b. Ebi´l-Havari dedi ki
: Ebu Süleyman ed-Darani´ye şöy­le dedim: Malik b. Dinar (ra) Muğire´ye, ´Eve git ve bana hediye et­miş olduğun su kırbasını geri al. Çünkü şeytan bana onun çalına­cağı yönünde vesvesede bulunuyor dedi. Malik b. Dinar (ra), kırba­yı bu şekilde geri verdi. Ebu Süleyman dedi ki: Bu, suiîlerin kalp­lerinin zayıflığındandır. Dünyada zühd sahibi olan, onu kimin aldı­ğım umursamaz´. Ebu Süleyman, bu sözüyle ilahi hükümlere haki­ki anlamda rıza göstermenin gereğine işaret etmişti. Malik b. Di­nar (ra) ise, o dünya malına gösterdiği ilgiyi bitirerek zühdün ha­kikatine ermek istemişti.

Ulemadan bir zat şöyle demiştir: Dünya, rey ve akıl ile amel et­mektir. Zühd ise, ilme tabi olmak ve sünnetten ayrılmamaktır. Bu konuda Hadis Ehli´nin izlediği yol budur. Bu söz, zahiri manada olup zahir ulemasının sözlerine benzemektedir. Bu meyanda Süf-yan-ı Sevri´den de şu hadiseyi naklederler: Zühri´ye, ´Zühdün ne ol­duğunu´ sordular. O da şu cevabı verdi: ´Sabrı harama baskın çıkmayan, şükrü de helale mani olmayan şeydir. O, bu sözüyle şunu kasdetmekteydi: Zühd; kulun, haram arzusu nefsine baskın çıkın­caya kadar haramdan uzak durmada sabretmesi, helal nefsine bas­kın gelerek şükürden alıkoyacak dereceye gelmeden helalde şükre­den olmasıdır.

Hasan el-Basri (ra) ise şöyle demiştir: Zahid, birini gördüğü za­man, ´Bu, benden daha faziletli´ diyebilendir. O, bu sözüyle zühdün tevazu olduğunu ifade etmiş olmaktadır. Fudayl ise şöyle derdi: Zühd, kanaattir. Ebu Süleyman ed-Darani ise, ´Vera´, zühdün başı­dır1 demiştir. Ahmed b. Ebi´l-Havari dedi ki: îbni Hişam el-Muğazi-li´ye, ´Zühd nedir?´ diye sordum. Dedi ki: Emelleri terketmek, çaba­yı tamamen sergilemek ve rahatlıktan uzak durmaktır. Yusuf b. Esbat ise şöyle derdi: Her kim eziyete karşı sabreder, arzuları ter-keder ve ekmeği helalinden yerse zühdün esasına sarılmış olur.

Ahmed dedi ki: Ebu Safvan er-Ru!ayni´ye, Allah Teala´mn Kur´an´da zemmettiği ve akıllı kimsenin de sakınması gereken dünyanın ne olduğunu sordum. Bana şu cevabı verdi: ´Dünyada dünyalık isteyerek yaptığın herşey zemmedilmiştir. Ahireti murad ederek yapmayı başardıkların ise, dünyadan değildir. Onun bu sö­zünü, Mervan´a naklettiğimde şöyle dedi: ´Ebu Safvan´m sözünün gerçek anlamı şudur: İhlas dışında herşey dünyadır. Bunlardan il­me uygun düşenler mubah, ters düşenler ise hevadır. Heva, nefsin arzusu, ihlas ise Allah Teala´mn arzusudur. İhlaslı kullar, Allah Te­ala´mn düşmanı olan şeytana karşı açık delilleridir. Onlar, dünya­daki ahiret ehlidirler.

İbnu´s-Semmak şöyle derdi: Zahid, kalbinin sevinç ve hüzünle­rden arındığı kimsedir. O, kendisine gelen hiçbir dünyalığa sevin­mediği gibi, hiçbir dünyalık için de üzülmez. Rahatlıkla mı yoksa sıkıntıyla mı sabahladığını önemsemez. Ebu Said b. el-A´rabi sun şeyhlerinden naklederek şöyle demiştir: Suiî büyüklerine göre zühd; hiçbir şey olan dünyanın kıymetinin kalpten atılmasıdır. Kul, hiçbir şey olanı nefsinden atmadıkça gerçek zahid olamaz.

İşte zühd içinde zühd de budur. Çünkü bu zühde sahip olan kimse, zühd gösterdikten sonra, zühdde bulunduğu şeye bakmaz. Çünkü o, onun nazarında zaten hiçbir şey yani yoktur. Bu, zühdün hakikatinin nefste zühd olduğuna dair söylediklerimize benzeyen bir ifadedir. Bunun aksine kişi, dünyevi konularda karşılık talebiy­le nefsi için zühd sahibi de olabilir. Bu durumda belli bir sıfata ra&-bet edilmiş olur. Halbuki nefste zühd sahibi olup bedel olarak züh­dü gören kimsenin zühdü, hakiki zühddür.

Bu da, şu söze benzemektedir: ´Fena yani yokoluşta zühdün ha­kikati, bekada zühddür5. Çünkü kul, fenada zühd sahibi olduğu halde bekada zühd sahibi olmayabilir. Bu durumda da içinde bir rağbet ve arzu bulunmuş olur. Oysa bekada zühd sahibi olduğu za­man, fenada da zühdün hakikatine ermiş olur. Zira fena, ancak be­ka için murad edilebilir. [111]







[1] İbni Hanbel, V/319 IV/385

[2] Buharı, Bed´ül-vahy/1 İman/41 Nikah/5 Talak/11 Menakıb-i Ensar/45 Itk/6 Eyman/23 Hi-yel/1; Müslim, İmaret/155 Ebu Davûd, Talak/11; Tirmizî, Feza´ilü´l-cihad/16 Nesa´î, Ta­haret/59 Talak/24 Eyman/19; İbni Mâce, Zühd/26 İbni Hanbel, 1/25.

[3] Benzer hadisler için b. Nesa´î, Cum´a/30 ´Iydeyn/27; Ebu Davûd, Salat/227; Tirmizî, Me-nakib/30; îbni Mâce, Libas/20; îbni Hanbel, V/354

[4] îbni Mâce, Edeb/3; İbni Hanbel, IV

[5] Tirmizî, Da´avat/79

[6] Ebu Davıid,Edeb/7; Tirmizî, Birr/58; İbni Mâce, Mukaddime/7.

[7] Butiârî, Cenaiz/32, 43 Ahkam/11; Müslim, Cenaiz/14, 15; Ebu Davûd, Cenaiz/23; Tirmi­zî, Cenaiz/13; Nesa´î, Cenaiz/22; İbni Hanbel, III/130 143, 217

[8] Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb (Kalplerin Azığı), İz Yayıncılık: 2/ 206-226..

[9] Ebu Davûd, Edeb/11; Tirmizî, Birr/35; îbııi Hanbel, IT/258, 295. 303, 388

[10] Bu manadaki hadisler için b. Buhârî, Enbiya/35; Müslim, Fazail/159; İbni Hanbel, 111/41

[11] Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb (Kalplerin Azığı), İz Yayıncılık: 2/ 226-237..

[12] Buhârî, Et´ıme/56; Tirmizî. Kıyamet/43; tbni Mâce, Siyam/55; Dârimi, Et´ıme/4 İbni Han­bel, 11/283, 289 IV/323.

[13] Bu manadaki hadisler için b. Tirmizî, Tefsir-i Suret-i 9/9; İbni Mâce, Nikah/5; îbııi Han-bel, V/278, 282

[14] İbni Mâce, Edeb/55 Dııa/5; Tirmizî, Da´avat/84, 112; Muvatta´, Hanbet, 11/127, 515. Hac/246; İbni

[15] Tirmizî, Da´avat/91; İbni Hanbel, V/231, 235

[16] Bıthârî, Teheccüd/6 Tefsir-İ Suret-i 48/2; Müslim, Münafıkun/79-81; Tirmizî, Salat/187; Nesa´î, Kıyamü´l-leyl/17; İbni Mâce, îkamet/200; İbni Hanbel, IV/251

[17] Buhâri, Rikak/1 Cihad/33, 110 Menakıbu´l-Ensar/9 Megazi/29; Müslim, Cihad/126, 129; iırmızî, Menakıb/55; İbni Mâce, Mesacid/3; İbni Hanbel, 11/381 III/172, 180, 216, 276 V/332

[18] Tirmizî, Kıyamet/58

[19] Bu manada bir harlis için b. İbni Mâce, Fiten/16.

[20] Buharı, Rikak/1; Tirmizî, Zühd/1; İbni Mâce, Zühd/15; Dârimî, Rikak/2

[21] Bu manada bir hadis için b. Tirmizî, Da´avat/93

[22] Tirmizî, Zühd/34; İbni Mâce, Zühd/9

[23] Buharı, Tevhid/44; Ebu Davûd, Vîtr/2O; Dârimî, Salat/171, Fezailü´l-Kur´an/34

[24] Buhâri, Cihad/112, 156 Temenni/8; Müslim, Cihad/20; Ebu Davûd, Cilıad/89; Tirmizî, Da´avat/84, 101, 128; İbni Mâce, Dua/5; Dârimi, Siyer/6.

[25] Tirmizî, Kader/7, Da´avat/89,124; îbni Mâce, Dua/2.

[26] Ebû Tâlib el-Mekkî, Kûtu’l-Kulûb (Kalplerin Azığı), İz Yayıncılık: 2/ 237-267.

[27] İbni Mâce, Zühd/34; Tbni HanbeL IV/402

[28] Tirmizî, Da´avat/93

[29] Tirmizî, Birr/85; îbni Mâce, Fiten/2; Dârimî, Menasik/76

[30] Ebu DavÛd, Cenaiz/13; İbni Hanbet, m/293, 325. 330, 345, 390

[31] Bnhârî, Tevhid/15, 35; Miisiim, Tevbe/1, Zikir/2, 19; Tirmizî, Zühd/51, Da´avat/131; İbni Mâce, Edob/58; Dârimî, Rikak/22; tbni Hanbel, 11/251

[32] Benzer bir hadis için b. Tirmizî, Da´avat/114; Muvatta´, Kur1 an/36.

[33] İbniHanbel, V/319

[34] Ebu Davûd, Edeb/81; Tirmizî, Da´avat/115; İbni Hanbel, 11/297, 304, 359

[35] Benzer bir hadis için b. Buhârî, Enbiya/54; Müslim, Mttsakat/31; Nesa´î, Btıyu´/104; İbni Hanbel, 11/263, 332, 339, 361

[36] Benzer hadisler için bakınız: Buhârî, İman/4, Rikak/26; Ebu Davut, Vitr/2, 11, 12; Nesa´î, İman/9; İbni Mâce, Fiten/2; İbni Hanbel, 11/163, 192, 193, III/154

[37] Tirmizî, Fiten77; İbni Hanbel, 1/18, 26 III/446.

[38] Benzer bir hadis için b. İbni Mâce, Edeb/57; İbni Hanbel, VT/129, 145

[39] Tirmizî, Da´avat/99; îbni Mâce, Mukaddime/13, Zühd/35; İbni Hanbel, 11/381

[40] Benzer hadisler için bakınız. Buhârî, Tevhid/24, 36 Cihad/IG, îman/9; Müslim, İman/147, 149, 185, 302 Bir/150; Tirmizî, Bi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes