> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Çeşitli Konularda Eserler > İslamda Hükümet > İslâmi Hükümetin Durumu
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslâmi Hükümetin Durumu  (Okunma Sayısı 1522 defa)
21 Eylül 2010, 07:59:22
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 21 Eylül 2010, 07:59:22 »



İSLÂMI HÜKÜMETİN DURUMU
İslâmî hükümetin hususî bir durumu vardır. Bu hü­kümet davet edici bir özelliğe sahiptir. Kendi salâhiyeti hududları dahilinde ve idare ettiği ülkelerin dairesi içinde "Din" i kaim kılmak için çalışır. Bütün dünya milletlerine karşı İslâmın gerçeklerini açıklamak yolunu tutar. Ve dünyanın diğer bütün milletlerini de İslâm yoluna davet eder. Bu hükümetin ayrı hususiyetlerinden biri de tebliğci (misyoner), ve öğretici (muallim) oluşudur. Bu hükümet, bütün icraatını muhabbet, kardeşlik, müşavere, acıma, merhamet ve dert ortaklığı esaslarını gözönünde tutarak yürütür. İşte İslâmî hükümetin esas hususiyet ve vasıfları bunlardır.

A. "Eğer Allah isteseydi, herhalde onlar da Allaha ortak koşmazlardı. Biz de seni onlara koruyucu dikmez­dik. Sen de onlara gözcülük etmezdin. Ve Allah'tan baş­kasını çağıranlara sövmeyiniz. Çünkü onlar da bilmedik­leri için düşmanlıklarından Allah'a söverler."

(En'am: 107 - 108).

Mesele şudur: O, sizi davetçi ve tebliğci (misyoner) kılmıştır. Sizi belediye başkanı, komiser, polis müdürü tayin etmemiştir. Sizin vazifeniz, halkı aydınlatmak, Hakkı belirtip, halka Hakkı gözetmeği Öğretmek, halka doğru yolu göstermek için çalışmaktır. Şayet bir kimse, hakkı kabul ederse ne âlâ, aksi takdirde kabul etmeyebilir de. Siz, halka zorla hakkı kabul ettirmeye vazifelendirilmiş bulunmuyorsunuz ki, halka hakkı zorla kabul ettiresiniz. Zira onların bu inkârları size bir mesuliyet yüklemiş ol­maz. Size denmemiştir ki, nübüvvet dairesi cahilinde, bâtıl peşinde koşan hiçbir kimse kalmayacaktır. Böyle kimseleri bırakmıyacaksınız. Yine size denmemiştir ki, illa Allah yolunda çalışmayanları yok edeceksiniz. Onlara zorla hakkı öğreteceksiniz. Acaba bir ilahi işaretle bütün insanlar Hak yolunu tutmazlar mıydı, Fakat maksat bu değildir. Maksat şudur ki, insanlar Hak ile batıl arasını ayırt etmekte serbest olsunlar. Sonra Hakkın aydınlığını göz­önü­ne alarak batılın karanlığına bakıp bunların han­gisinin iyi olduğunu seçsinler. Bu bakımdan sizin de esas çalışma şekliniz, bu aydınlığın size göstermiş buluduğu yolda da yürümeniz olmalıdır. Karanlıkta yolunuzu şaşı­rıp sapıtmamalısınız. Başkalarına da bu yolu gösterip, onları da karanlıktan kurtarmalısınız. Bu daveti kabul eden halkı da kendi başına bırakmamalı ve birlikte ça­lışmalısınız. İsterse bunlar ehli dünya gözünde hakir gö­rünen kimseler olsun. Bu daveti kabul ettikleri takdirde sizin gibi olurlar ve sizin yolunuzdan yürürler. Aksi halde bu daveti kabul etmeyenlere de gücenmek yoktur. On­larla yumuşaklıkla geçinme yolunu tutacaksınız. Olabilir ki, gittikleri yolun kötülüğünü anlarlar da doğru yola gi­derler. Fakat kendi yolları üzerinde gitmekte ısrarlı olur­larsa, o zaman da onları kendi hallerine bırakırsınız.[280]

B. "Allahın rahmet ve keremi itedir ki, sen onlara yu­muşak davranırsın. Yoksa, seıı kaba ve katı yürekli ol­saydın, herhalde onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Şimdi onları bağışla ve kendileri için de mağfiret dile. İş hakkında kendileriyle müşaverede bulun. Karar verir sen Allaha tevekkül et. Elbette ki, Allah tevekkül edenleri se­ver."

(Âl-i İmran: 159).

 

C. "Ehl-i kitab ile ancak güzellikle tartışınız. Ancak onlar arasından zulmeden zâlimler hariç."

(Ankebût: 46).

Yani tartışırken edilirken makul delillere istinat edil­melidir. Terbiyeli bir şekilde ve en uygun kelimelerle ko­nuşma devam etmelidir. Şiddet gösterilmez ve iğnele­meye kalkışılmaz. Yumuşaklık gösterilerek karşı tarafın düşüncesini düzeltmek mümkün olur. Tebliğci ve davetçi (misyoner) in vazifesi öyle bir şekilde söz söylemektir ki, muhatabının gönül kapılarını açabilsin. Hak sözler. ora­dan içeri girebilmelidir. Doğru yol en canlı şekilde göste­rilmelidir. Davetçi "pehlivan" değildir ki, güreşerek ve dövüşerek rakibini alt etmek yoluna gitsin. Belki o bir hekim gibi, bir doktor ve tabib gibi, hastanın mizacını yoklayarak nabzına göre şerbet vermesi gerekir. Her zaman da şunu düşünmek icabeder: Acaba verilen ilâçlar da bir yanlışlık var mıdır, yoksa yok mudur, İlâçların yan­lış olmamasına dikkat edilecektir. Çünkü yanlış ilâç has­talığı tedavi edeceğine bilakis hastalığı arttırır. Şu mese­leyi de gözönünde bulundurmak lâzımdır: Hastaya öyle ilâç verilmelidir ki, hasta fazla sıkıntı çekmeden hastalık­tan bir an evvel kurtulsun, iyileşsin. Bu hidayet, ehli kitab ile tartışırken gözönüne alınmalıdır. Fakat illâ ehl-i kitapla böyle olacak da diğerleri ile olmayacak değildir. Bu usul, din tebliği için Kur'an-ı Kerimin koymuş olduğu umumî bir kaidedir. Kur'an-ı Kerim muhtelif yerlerde bu hususu tek­rar tekrar bildirmiştir:

"Rabbının yoluna, hikmetle, güzel öğütle davet et ve kendileriyle en güzel şekilde tartış."

(Nahl: 125).

"İyilikle fenalık aynı değillerdir. Muhaliflerin hücu­muna karşı) müdafaada, öyle bir usul tutmalısın ki, en iyisi olsun. Sen göreceksin ki, seninle aranızda düşman­lık bulunan kimse bile bu şekilde sıkı bir dost olup gider."

(Secde: 34).

"Siz fenalığı iyilikle karşılayın. Bâz onların ne gibi va­sıflar (ona muhalefet için) uydurduklarını biliyoruz."

(Müminim: 96).

"Afv ile işe giriş, iyiliğe emr et, cahillerden yüz çevir. (kendi hallerine bırak).

Eğer şeytan vesvese düşüncesini sana iletmek is­terse, o zaman Allah'a sığın."

(A'raf: 199 - 200)

Yani zulm yolu tutmuş bulunanlara karşı, onların zu­lümlerinin çeşidine göre muhtelif tavır ve hareketlerde bulunulacaktır. Asıl mesele yine her zaman, her kavimle, her milletle yumuşaklık ve tatlılıkla geçinilecektir. Dün­yada Hak yolu davetçisinin izzet ve şerefi, birine karşı yumuşak davranmakla ortadan kalkmaz ve zillet olmaz.

İslâm kendi tabileri, izzet ve şerefin bulunmasını za­rurî saymıştır. Fakat tatlı söz söylemek, acizlik ve miskin­lik değildir. Ancak herhangi bir zâlim, izzet ve şerefle oynamaya kalkarsa o zaman onu kendi haline bırakırlar. Yumuşatmanın çaresini ararlar.[281]

 

D. "İşte Firavun yeryüzünde dik kafalılık etti. Ve yer­yüzü halkını bölük bölük ayırdı."

(Kasas: 4)

Yani onun hükümetinin usulü şu değildi ki, devletinin hudutları içinde yaşayan halk hukuk bakımından eşit olup, birbirleriyle aynı olsunlar. Belki onun medeniyet ve siyasetinin gereği şu idi ki, ülkesinin sakinleri gurup gu­rup, bölük bölük ayrılsınlar. Bir kısmına imtiyazlar tanın­sın, üstün haklar verilsin; diğerlerine aynı hak ve imti­yazlar verilmesin! Bir kısmı hüküm sürsün, diğerleri ise mahkûm durumda bulunsunlar.

Şimdi şüphe yoktur ki, İslâmda da Müslüman ve zimmî ara­sında fark gözetilir. Hukuk ve salâhiyetler ba­kımından bu iki camia aynı değillerdir. Fakat burada fark meselesi başka bir şeydir. Firavunî fark meselesi, bam­başka bir şeydir. Buradaki fark, Firavnî farkın tamamen aksine, tamamen onun zıddına, soy-sop, renk, lisan ve sınıf imtiyazları üzerine değildir. Bir usul ve meslek (meşreb) farkı meselesidir. İslâmî hü­kümet nizamında zimmîlerle müslümanlar arasında kanun bakımından hiçbir fark yoktur. Kanun karşısında bunlar eşittirler. Fark ancak siyasî bir farktır. Bu farkın menşei de şundan başka bir şey değildir. Bir hukuk usulü hükümetinde, hü­kümetin idaresini elde tutmak, bu usule inanmış olan kimselerden oluşmuş bulunan cemaatin hakkıdır. Her kim bu cemaate girerse ve bu usulü kabul ederse, o da bu hükümeti yürütmeye hak kazanmış olur. Yoksa her­hangi bir kim­se bu usulü kabul etmediği takdirde, o za­man bu cemaatin dışında kalır ve hükümeti yürütmeye iştirak edemez. Şimdi bu tefrik ile Firavunî şekildeki tefri­kin arasında benzerlik acaba nerededir? Orada bir zümre hâkim, diğer bir zümre de mahkûm durumdadır. Mahkûm zümre ise, siyasî ve kanu­nî haklardan hatta insanî hak­lardan bile mahrum vaziyette bulunuyor. Hiçbir şey onla­rın haklarını tekeffül garanti etmiyor. Bütün gelir, men­faat, hep hükümran bulunan hâkim züm­renindir, bu züm­reye hastır. Hak hukuk denilen şey de yine bu hâkim zümreye aittir. Diğerlerine bir şey verilmez. Verilirse de ancak hâkim zümre tarafından merhameten verilir.

 

E. "Ey halk, sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da onun eşini halk eden ve ikisinden de bir hayli erkekler ve kadınlar üretip her tarafa dağıtmış bulunan Rabbiniz den çekininiz."

(Nisa: 1)

Yukarıdaki bahislerde, insanların eşit haklarından bahsetmiştik. Bilhassa aile ve hanedan nizamın iyiliği ve sağlamlığı için zarurî olan kanunların konulmuş olduğunu işaret edelim. Bu mukaddimede bir taraftan Allah kor­kusu, O'nun rızasının hilafına bir harekette bulunmaktan kaçınmak, diğer taraftan da şu meseleyi gözönünde bu­lundurmak lâzımdır: İnsanların aslı birdir. Ve bunlar bir­birlerinin kanlarından, etlerinden, kemiklerinde ve derile­rinden ortaya çıkmışlardır.

"Sizi bir tek nefisten yarattık" demek, insanların asıl hilkatlerinin bir tek fertten olduğunu bildirir. Başka yerde Kur'an-ı Kerim bu meseleyi kendisi açıklamaktadır:

"Yeryüzünde bulunan ilk insan Adem'di. Dünyadaki insanların nesli ondan gelmiştir." Diye bilgi verilmiştir.

"Bu tek nefisten de onun eşini halkettik." Bu husu­sun tafsilatı hakkında bilgimiz yoktur. Bu tek nefisten onun eşinin nasıl yaratıldığı mevzuunda malumat sahibi değiliz ve olamayız da. Tefsir Ehlinin beyanı bu kadardır. Bible (Kitab-i Ahdi Atik) de böyle beyan eder. İlk önce Adem Aleyhisselâm, sonra da Havva yaratılmıştır. Fakat Allah'ın Kitabı bu hususta bir şey söylemez ve bir şey açıklamaz. Hadis-i Şeriflerde bu mevzu hakkında bazı açıklamalar vardır. Bunlar da halkın anlayacağı vaziyette değildir. Bu bakımdan bu mesele üzerinde fazla durup Havva nasıl yaratıldı diye vaktimizi boşuna zayi etmeye­lim. (!) Ancak şunu bilmeli...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslâmi Hükümetin Durumu
« Posted on: 29 Mart 2024, 18:49:26 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslâmi Hükümetin Durumu rüya tabiri,İslâmi Hükümetin Durumu mekke canlı, İslâmi Hükümetin Durumu kabe canlı yayın, İslâmi Hükümetin Durumu Üç boyutlu kuran oku İslâmi Hükümetin Durumu kuran ı kerim, İslâmi Hükümetin Durumu peygamber kıssaları,İslâmi Hükümetin Durumu ilitam ders soruları, İslâmi Hükümetin Durumuönlisans arapça,
Logged
03 Ocak 2017, 19:55:53
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 03 Ocak 2017, 19:55:53 »

Esselamu aleyküm.Rabbim müslüman yöneticilerin ülkelerini allahın izni dairesinde,peygamber efendimizin ve şeriatin kurallarına göre yöneten kullardan eylesin inşallah...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes