> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Çeşitli Konularda Eserler > İslamda Hükümet > İslâmî Hareketin Çalışma Tarzı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslâmî Hareketin Çalışma Tarzı  (Okunma Sayısı 526 defa)
20 Eylül 2010, 19:35:07
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 20 Eylül 2010, 19:35:07 »



İSLÂMÎ HAREKETİN HUSUSÎ ÇALIŞMA TARZI

Şimdi kısa tarihî bir bahisle, İslâmî inkılap ile, içtimaî yaşayışın esaslarını değiştirmek ve yeni baştan nasıl kurulacağı hususunu, huzurunuzda aydınlatmak istiyo­rum. Bu yolda çalışmak için hususî bir çalışma tarzı (Technique) nedir ve bu tarzla nasıl maksada ulaşılabilir ve ne dereceye kadar muvaffak olunabilir?

Hakikatte İslâm, öyle bir hareketin ismidir ki, bu ha­reketin esası yalnız ve biricik olan Allah hâkimiyeti naza­riyesi üzerine insan yaşayışının temelini kurmuştur. Bu hareketin liderleri halkın dediği gibi, Allah'ın Resulleridir. Biz de bu harekete katılmak istersek, hiç olmazsa, bu liderlerin gittikleri yoldan gitmeliyiz. Onların hareket tarz­larına uymalıyız. Çünkü böyle bir işte O'nlardan başka yol gösterici bulunamaz. Bu bakımdan böyle bir harekete katılmamız için Enbiya Aleyhisselâmın ayak izlerini izle­meliyiz. Kadim zamanın enbiyasının izleri hakkında bizim fazla malumatımız yoktur. Ancak Kur'an-ı Kerim'de bun­lar hakkında bazı İşaretler vardır. Bib-le'in "Ahd-i Cedid": (İncil) kısmında, Hazretti Mesih Aley­hisselam'ın bazı isti­natsız dayanaksız sözleri bize ulaşmıştır. Fakat bunların hakikatlerini öğrenmek imkânı elimizde değildir. Orada İslâmî hareket için açık bir şekilde ne yapılması icabettiği hakkında bir şey anlamak mümkün değildir. Hazret-i Mesihin işaretleri, sonraki devirlere safiyetiyle intikal et­memiştir. Bu hususta yegane mükemmel ve aydın bir yol varsa o da Hazret-i Resulullah Muhammed Mustafa Sal­lal­lahu Aleyhi ve Sellem'in gösterdiği yoldur. Bunun için bu yola yönelmek sadece bir akideye istinat etmez. Belki bu yol, inişi yokuşu ve dolambaçlı tarafları malum olan bir yoldur ki, bizim de bu yoldan gitmemiz gerekir. Buna göre bu liderler arasında sadece Hazret-i Resulü Ekrem Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sel­lem'in önderliğinin teferruatı malûmdur. İslâmın ilk hareketinin başlangıcından, bu İslâm hükümetinin tees­süsüne kadar, Anayasa, haricî ve dahilî siyaset, memle­ketin düzen ve intizamı ve yaşayışın her merhalesinin tafsiline kadar noktası noktasına, malumat almak müm­kündür. İslâmî hareketin çalışma planı ancak bu önderin çizdiği plan üzerinde görünebilir.

Allah Resulünün Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in İslâm davetine memur olup, bu işle vazifelendirildiği zamanki dünyada ahlakî, medenî, iktisadî ve siyasî meseleleri nasıl halletmek yoluna gittiğini elbette ki, siz de çok iyi bilmektesiniz. O zaman, Roma ve İran emperyalizmi or­tada idi. Zümre ve sınıf imtiyazları da hüküm sürüyordu. Caiz olmayan gayrı meşru menfaat edinmek (Economic Exploitation) dahi mevcut idi. Bunun yanı başında ahlakî düşüklükler de cemiyeti pençesine almıştı. Memleketin içinde ve dışında öyle meseleler vardı ki, biribirinden karışık bir durumda idi. Bunlar ancak bir liderin tedbiri ile çözülebilirdi. Millet de cehalet denizinde yüzüyordu. Ah­lâkî düşüklük, fakirlik ve sefalet, derebeylik, dahili çekiş­meler ve çeşitli kargaşalıklar halkı bir girdap gibi içine almıştı. Bahreyn'den Yemen'e kadar bütün Arap ülkeleri, Irakın verimli toprakları da dahil olmak üzere hep iranlıların tasallutu altında idi. Kuzeydeki mıntıkalar da Hicaz'a kadar Bizans sultası altında bulunuyordu. Hicaz­'ın içindeki Yahudi kapitalizmi de iktisaden ülkeyi hâkimi­yeti altına almıştı. Bunlar tefecilikle Arapların kanlarını emiyor ve iliklerini sömürüyorlardı. Habeş hükümeti de Hicaz'a saldırmış Mekke'yi tahrip için harekete geçmişti. Bu hükümete mensup bir zümre tam bir sulta ve tam bir kudret ile Hicazla Yemen arasındaki Necran mıntıkasına yerleşmiş bulunuyorlardı.

İşte o zaman Hak Taalâ bir Önder ve bir rehber gön­derdi. Bu Önder kendi ülkesinden itibaren bütün dünyaya şu cihanşümul davette bulundu: İlk önce bir ve tek olan Allahu Taalâdan başkasına kul olunmayacaktır

Ancak ve yalnız Allah'ın kulluğu kabul edilecektir.

Önce bu hususa ehemmiyet vermesi, başka husus­lara ehemmiyet vermemesi ve alâka göstermemesi de­mek değildir. Belki Zatı Risaletpenahileri bütün mesele­leri her cephesinden mütalâa ederek halletmek yolunu tutmuştur. İlk önce vahdaniyeti öğretti. Sonra insanların ahlakî ve medeni yaşayışlarındaki bozuklukları düzeltip, ortadan kaldırdı. Bunun da ilk şartı, insanın kendi başına buyruk müstakil (İndependent) ve gayrı mes'ul / sorum­suz (Ir­respon sible) olmadığını ortaya koymak oldu. Başka tabirle in sanın kendi kendisini ilâh kılmasına son verdi. Yahut da insanın "İlâh ül - âlemin" den gayrı başka birine bu başka biri ister insan olsun yahut da in­sandan gayrısı işlerini teslim edemiyeceğini öğretti. Bu gibi şeylerin kökü tamamen kazınmadıkça, İslâmî nazari­yeye gö­re ve yukarıda bahsettiğimiz gibi, her ne olursa olsun, bir ferdi ıslah mümkün olmazdı. İçtimaî bozukluk­lar da ortadan kalkmazdı. Bunun için ıslah yolunda ilk yapılacak iş, insanı kendi başına buyruk olma zihniyetin­den kurtarmak ve dünyanın sahipsiz olmadığını ona an­latmaktı. Dünyanın hakikî Sahibi ve Padişahını tanıma­sını ve O'nun emrine teslim olmak ihtiyacında bulundu­ğunu öğrenmeliydi. Ancak bu şekilde bu Padişahın koy­duğu had ve hududu aşmaya yeltenmez ve kendi başına buyruk olduğu zaman uğrayacağı zarar ve ziyanı kavra­yabilirdi.

Akıl ve hakikatin (Realism) iktizası da budur ki, doğru bir usul ile, O'nun karşısında boyun bükülür ve O'na itaat edilir.

Diğer taraftan şunu da öğretti ki, mevcut olan dünya­nın Hükümdarı ve Padişahı bulunan bir tek Mâlik vardır. Ancak bu Mâlik ihtiyar ve buyruk sahibidir. Başka bir kimsenin ve başka hiçbir varlığın hüküm yürütmeye ve buyruk sahibi ol­maya hakkı yoktur. Hakikatta da O'ndan başka bir ilâh bulunmamaktadır. Bunun içindir ki, O'ndan başka bir kimseye kul olunmaz ve olunamaz. Başkasının hükmü dinlenmez. Kimsenin karşısında da baş eğilmez. Orada artık hiç bir "Majeste: (Hi Majesty: Haşmetlu, Devletlu Hazretleri) filan yoktur. İzzet sahibi bir tek Majesty olan O varlık ancak bu hakka sahiptir. Orada herhangi bir Ekselans: (Hi Hignes: Asaletlû, Fahametlû Hazretleri) falan da yoktur. Bu lakap yalnız temiz ve gü­zel iş yapan kimselerindir. Orada yine herhangi bir Lord cenapları (Lordship: Asaletmeâb Hazretleri) de yoktur. Herkes asaletmeaplıktan, Lordluktan bir hisseye mâliktir. Orada herhangi bir kanun koyucu da yoktur. Kanun koy­mak O'nun hakkıdır ki, kanun koymak salahiyeti vardır. Orada ne ağa, ne patron ne velinimet, ne raca, ne maharaca, ne ebedi şef, ne millî şef, ne herhangi bir şef veya ne de koruyucu vardır. İktidarın anahtarı da kimse­nin elinde değildir. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Yerden semaya kadar ne var ne yoksa hepsi de köledir ve kuldur. Rab ve Mevlâ ancak bir tek varlıktır.

Buna göre, o zaman, her türlü kulluk, her türlü itaat, her türlü bağlılığı bırakıp da bu varlığa kul olmak, bu bir varlığa itaat etmek, bu bir varlığa bağlanmak O'nun hük­müne boyun bükmek icapeder. İşte bu, bütün ıslahatın aslı, esası ve köküdür. Bu esâs üzerine ferdi davranış ve içtimaî nizama ait binanın yeni baştan plânı çizilir ve ku­rulur. Bulunduğumuz yer yüzünde Adem Aleyhisselam'dan bu güne kadar ve bu günden kıyamete kadar insanî yaşayışın meseleleri bu nizam üzerine de­vam edip gider.

Hazreti Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'dan gayrı kimse bu temel ıslahı hazırlamak İçin davette bu­lunmamıştır. Siyasi ve içtimaî işlerde, halk üzerinde bu kadar tesirli olan kimse de yoktur ve çıkmamıştır. Halkın üzerinde tesir icra ederek, halkı böyle bir yolda çalış­maya başka bir yola kimse sevk etmemiştir. Görüyoruz ki, o bir tek kimse olduğu halde kalkıp Lâilâhe illallah mefhumunu ilân etti. Bu sadece peygamberane bir şe­kilde ileri atılmak için değildi. Hakikatte İslâmî hareketin ne şekilde olacağını ilân etmek içindi. Bu ıslahat husu­sunda kimse O'na yardım etmiyordu. Hatta halk, bu keli­meleri bile kabul etmek istemiyordu. La­i­lahe illâllah'ı te­mel olarak kabul edenler de Zat-ı Risalet­penahilerinin yanı başında tahammülü çok güç sıkıntılara katlanıyor ve bu esası yerleştirmek için uğraşıyorlardı. Fakat çok geç­medi, Lâilâheillallah sesini duyup gelenler Zat-ı Saadetle­rinin etrafına toplandılar. Bir hayli zahmet, meşakkat ve mücadelelerden sonra bu binayı da kurmaya muvaffak oldular. Bu bakımdan İslâmî hareketi yürütmek için hu­susî tedbire ve amelî hikmete ihtiyaç vardı ki, bunun da başı Tevhidi sağlamlaştırmaktı.

Tevhid akidesi sadece bir dinî mesele değildir. Arz ettiğim gibi içtimaî yaşayış nizamı da tam olarak ancak bunun üzerine kurulabilir. İçtimaî yaşayışta, insanın kendi başına buyruk ve Allah'tan gayrısına kul olmaktan kur­tulması icabediyordu.

Bugün dünyanın her tarafında minarelerden "Eşhedü En la ilahe illallah" sesleri yükseliyor. Ne bunu söyleyenler buna dikkat ediyorlar, ne de bunu işitenler bu mukaddes kelimede ne derin bir mana bulunduğu üze­rinde düşünüyorlar. Fakat bu ilândan asıl maksadın ne olduğu anlaşılırsa ve bunu söyliyenin de şu manada söylediğini kabul edelim: "Benim Hak Taalâ'dan başka bir hükümdarım yoktur. Ben hiçbir hükümdara boyun eğmem; hiçbir buyruk altına girmem, hiçbir kanunu kabul etmem; hiçbir adalet (Jurisdiction) a eğilmem; kimse bana hükmedemez; kimsenin nizam ve kaidesine evet demem; hiçbir imtiyaza hak ve hukuk tanımam; hiçbir hükümet, hiçbir mukaddeslik farkı ve ihtiyârât sahibi ka­bul etmem; sadece ve ancak bir ve tek olan Allah'tan başka birşey tanımam." O zaman siz de göreceksiniz ki, birçok idrâk yoksunları böyle bir anlayışı kabul etmi­ye­ceklerdir. Aç gözlüler bu esasa inanmak yoluna gitmeyeceklerdir.

Siz isterseniz dövüşün, isterseniz dövüşmeyin. Dün­yanın kendisi sizinle savaş halindedir. Şunu da anlaya­caksınız ki, yerden semaya kadar ne var ne yoksa sizinle düşmandırlar. Her tarafta sizin için yılan, ejderha ve yır­tıcı canavar mesabesinde bulunan düşmanlarınız vardır...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslâmî Hareketin Çalışma Tarzı
« Posted on: 28 Mart 2024, 15:53:32 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslâmî Hareketin Çalışma Tarzı rüya tabiri,İslâmî Hareketin Çalışma Tarzı mekke canlı, İslâmî Hareketin Çalışma Tarzı kabe canlı yayın, İslâmî Hareketin Çalışma Tarzı Üç boyutlu kuran oku İslâmî Hareketin Çalışma Tarzı kuran ı kerim, İslâmî Hareketin Çalışma Tarzı peygamber kıssaları,İslâmî Hareketin Çalışma Tarzı ilitam ders soruları, İslâmî Hareketin Çalışma Tarzıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes