Sened By: saniyenur Date: 17 Ekim 2011, 22:11:20
1. Sened
Hadisi nakleden raviler zincirine sened, bu ravilerin isimlerinin zikredilmesi, kimin kimden rivayet ettiðinin belirtilmesine de isnad denilmektedir. Hz. Peygamber'e varýncaya kadar hadislerin kesintisiz bir þekilde güvenilir kimseler tarafýndan rivayet edilmesi demek olan isnad, baþka milletlerde bulunmayan Allah Teâlâ'nýn yalnýz müslümanlara ihsan ettiði bir sistemdir. [398] Hadislerin doðru ve güvenilir bir þekilde nakledilmesinin amaçlandýðý bu sistemde kiþi için nesep ne ise, hadis için de isnad ayný önemi taþýmaktadýr. Hadis ve hadis usûlü eserlerinde, isnadýn dindeki önemi ve deðeriyle ilgili selef ulemâsýnýn pek çok sözüne yer verilmiþtir.
Ýbn Sirîn (ö.l 10/728), "Bu ilim dindir, dininizi kimden aldýðýnýza dikkat edin [399] tavsiyesinde bulunmuþ, Zührî (6.124/742), isnadsýz hadis rivayet edenin çatýya merdivensiz çýkan kiþi gibi olduðunu söylemiþ, [400] Süfyân es-Sevrî (6.161/778), "Ýsnad, mü'minin silahýdýr. Silahý olmayan ne yapabilir? [401] demiþtir. Þu'be (6.160/777), isnadý olmayan her hadisi deðersiz bir eþyaya benzetmiþ, [402] Ýbnü'I-Mübarek (6.181/797), isnad olmasaydý isteyenin Ýstediðini söyleyeceðini belirtmiþ, [403] Ýmam Þafiî (6.204/819) de isnadstz hadis öðreneni gece odun toplayýpta içinde ne olduðunu bilmeyen birine teþbih etmiþtir. [404] Biþr el-Hâris (6.227/841), hiç kimsenin sahih olduðunu bilmeden bir hadisi rivayet etmesini doðru bulmamýþ, [405] Hatîb el-Baðdâdî (6.463/1071) de isnadlarýn þer'î hükümlerin sahih olarak bilinmesinde tek yol olduðunu söylemiþtir. [406] Bütün bu bilgilerin vurgulamak istediði ana ilkeyi ise Hâkim en-Neysabûrî (6.405/1014) þu sözleriyle dile getirmiþtir:
"Eðer isnad ve muhaddislerin isnada olan düþkünlüklerimle isnadýn korunmasýna yönelik faaliyetleri olmasaydý, Ýslâm çizgisi muhafaza edilemez bir hale gelir, bunun neticesinde de iihat ve bidat sahipleri için hadis uydurmak ve isnadlan deðiþtirip bozmak tehlikesi söz konusu olurdu. Zira haberler, isnadlardan soyulduðu zaman son derece beter bir durum ortaya çýkardý.[407]
Muhaddisler isnada böylesine büyük bir deðer verirken, isnada bu kadar önem vermeyen hatta zaman zaman onu tenkit eden çevreler de olmuþtur. Bu eleþtiriler genellikle ilimlerini kalp ve feyiz yoluyla alan sûfiler tarafýndan gelmiþtir. Gerçi onlar isnadý tamamýyla dýþlamamakta, isnadýn gereksiz olduðunu savunmamaktadýrlar. Nitekim Bursevî, ilim alma yollarýný açýklarken buna iþaretle þöyle demektedir: "Birincisi ahz-ý hadistir ki, ona ahz-ý zahir derler. Bunda silsile muteberdir. Nitekim Kütüb-i Sitte'den malûmdur ki Câbir (r.a.) bir hadis için Medine-i Müneuvere'den Mýsýr'a varýp, ravinin lisanýndan o hadisi tashih etti. Ýlim için sefer ve seyahat etmek oradan kaldý.[408]
Ýkincisi ahz-ý bâtýndýr ki, Kur'an ve hadisin hakikatleri ve zevk ilimleridir. [409]
Görüldüðü gibi Bursevî ravi silsilesine, yani isnada itibar etmekte ve Ýsnad için yapýlan seyahatlerden bir örnek vermektedir. Bursevî'nin hadis seyahatleri konusunda iþaret ettiði bu rivayetin mahiyeti þudur:
Câbir b. Abdullah (ö.78/697), üzerinde mazlum hakký bulunan kimsenin cennete giremeyeceðine dair hadisi Hz. Peygamber'den duyan Abdullah b. Üneys'in bizzat kendisinden öðrenebilmek maksadýyla deve sýrtýnda Þam'a kadar bir ay süren uzun bir yolculuk yapmýþtýr. [410] CâbÝr (r.a.)'ýn bu Ýlmi fedâkârlýðý üzerinde bir deðerlendirme yapan Hâkim en-Neysâbûrî (Ö.405/1014), "Câbir b. Abdullah (r.a.) çok hadis rivayet etmesine ve Resûlullah (s.a.) ile uzun zaman birlikte olmasýna raðmen bir hadis için kendisi gibi ya da kendisinden daha aþaðýda bulunan insanlann ayaðýna kadar gitmiþtir [411] demek suretiyle, onun bütün müslümantara ömek olan bu tutumunu takdirle karþýlamýþtýr.
Hadislerin Hz. Peygamber'e ulaþtýðýný gösteren isnadlarýn Ýlmi deðeri genelde kabul görmekle birlikte, mutasavvýflar tarafýndan Ýsnad metodunun yanýnda ondan daha kesin ve güvenilir bir yol daha kabul edilmiþtir. Bu yol, deðiþik kavramlarla adlandýrýlsa da bunun genel anlamda keþif yolu olduðunu söyleyebiliriz. Keþif yolunun kurucusu olarak bilinen ve eserlerinde keþif yoluyla elde edilen bilgilere büyük deðer veren Ýbn Arabi'nin eserlerinde, isnad sisteminin tenkit edildiði bir gerçektir. Bununla birlikte Ýbn Arabi'nin hadisleri isnadlarýyla rivayet eden muhaddisleri öven, onlarý hayýrla yadeden sözleri vardýr. Ýbn Arabî, bu konuda þunlarý söylemektedir:
"Verasette, risâletten bir pay vardýr. Bu nedenle Muâz {r.a.} ve diðerleri için Allah Resulünün Resulü tabiri kullanýlmýþtýr. Bu mertebeye ve kýyamette peygamberlerle birlikte dirilme hakkýna, ancak her ümmet Ýçinde peygamberlerin hadislerini muttasýl isnadlarla rivayet eden muhaddisler ulaþacaklardýr. Onlar vahyin nâkilleri ve tebliðde nebilerin vârisleri olduklarýndan risâletten nasipleri vardýr. [412]
Bunun da ötesinde Ýbn Arabî, ulemâ deyimini de yalnýz ehl-i hadis için kullanmakta ve gerçek anlamda imamlarýn hadisçiler olduðunu söylemektedir. [413] Ne var ki Ýbn Arabî, Füsûsu'l-hÝkem adlý eserinde keþif yoluyla hadis rivayet etmenin daha saðlam bir yol olduðunu, hadisçilerin kullandýðý isnad sisteminin keþiften daha aþaðý mertebede bulunduðunu belirterek þöyle demektedir:
Bozan doðrudan doðruya Allah'tan hüküm alan halife (kutub) makamýndaki kiþiden mevcut hadislere ters düþen bir uygulama görülebilir. Halifenin hadise aykýrý gibi görünen bu tatbikatýnýn bir ictihaddan kaynaklandýðý zannedilir. Halbuki durum böyle deðildir. Halka göre sahih sanýlan o hadis, halife nazarýnda keþif yoluyla Hz. Peygamber'den sabit olmamýþtýr. Eðer o hadis, halifeye göre sabit olsaydý, muhakkak ki o hadisle hükmederdi. Her ne kadar o hadisin isnadlan âdil ravilerden bile meydana gelse durum yine böyledir. Zira âdil bir râvî, yanýlma ve unutmanýn kaynaðý olan vehimden, tevil ve tahrifin sebebi olan mâna ile rivayetten korunmuþ deðildir. Bu gibi durumlar, bugün halife makamýndaki kiþilerden zuhur edebilir [414] demek suretiyle isnadýn zaaf noktasýna dikkat çekmektedir.
Ýbn Arabi'ye ait olan bu görüþ, Bursevî'nin Rûhu'l-beyân tefsirinde ve diðer eserlerinde, "Tartk-ý isnad ne kadar adi ani'l-adl olsa yine meb-de-i sehv ve nisyân olan vehimden ma'sum deðildir [415] þeklinde tekrar edilmektedir. Bursevî'nin Ýbn Arabi'ye ait olan bu fikri benimsemesi ve eserlerinde kendi fikri gibi zikretmesi sebebiyle, biz bu görüþü ona nispet etmekte bir sakýnca görmemekteyiz.
Buna göre isnad sisteminde yani senedde, hadisi rivayet eden raviler ne kadar adalet ve zapt sahibi olurlarsa olsunlar, yanýlma ve unutma gibi beþeri zaaflardan asla korunmuþ deðillerdir. Her kelimesi ve cümlesi dinî birer hüküm ifade eden ResûlulÝah (s.a.)'in hadislerini nakledenler bu hadisleri daha çok hafýzalarýndan aktarmýþlar, sonraki nesillere bu yolla ulaþtýrmýþlardýr. Kitabetü'l-hadis dediðimiz hadislerin yazýya geçirilmesi, tarihi bir gerçekse de bu yazma iþi hiç bir zaman Kur'an ayarýnda olmamýþtýr. Hadis hafýzlarý ve ravileri ne kadar güvenilir olurlarsa olsunlar nihayet onlar da birer Ýnsandýrlar, hata ve unutmadan kurtulamamýþlardýr. Nitekim hadis kitaplarýnda büyük ölçüde olmasa da sika ravilerin birbirlerine aykýrý rivayetleri, hadislerin sened ve metinlerindeki ihtilaf çeþitleri görülmektedir. Gerçekten sahabe baþta olmak üzere hadis ravilerinden kaynaklanan bir çok ihtilaf sebebi bulunmaktadýr. Ihtilâfu'l-hadis veya muhtelifti hadis diye anýlan ilim dalý, bu tür problemlerin çözümünü konu edinen en zor ilim dallanndandýr.[416] Bu gibi eserlerin tetkiki Bursevî'nin isnadla Ýlgili yukarýdaki iddiasýna bir haklýlýk payý çýkarýr gibi görünüyorsa da ravilerin nakillerdeki kusur ve yanýlgýlarý beþer olmalarýnýn tabii bir sonucudur ve bu durum sünnetin tespitine gölge düþürecek mahiyette deðildir.
Mutasavvýflar tarafýndan kabul gören, zamanla isnad sistemine karþý yeni bir alternatif olarak ileri sürülen keþif metodunda hadislerin doðrudan doðruya Hz. Peygamber'in ruhaniyetinden alýnmasýnýn mümkün olduðu belirtilmiþtir. Ebû Tâlib el-Mekkî (Ö.386/996), Ýbn Arabî (Ö.638/1240), Sadreddin Konevî fö.673/1274), Abdü'l-vehhab eþ-Þa'rânî (973/1565), Ýbn Hacer el-Heytemî (Ö.974/1566), Abdülaziz ed-Debbað (Ö.1132/1720) ve Aclûnî (ö.1162/1149) gibi mutasavvýf ve âlimler bu görüþtedirler.[417] Nitekim hicri IV. asýrda yaþamýþ meþhur sûfilerden Ebû Tâlib el-Mekkî (Ö.386/996) bu konuda þunlarý söylemiþtir:
"Bir takým hadisçilerin zayýf bulduðu bazý raviler vardýr ki, onlar ahiret âlimlerinden ve marifet ekimdendirler. Bu insanlarýn hadis rivayetinde kendilerine mahsus rivayet metodlarý vardýr. Rivayetlerinde ona göre hareket ederler. Hadisçiler bu tür rivayetleri nakledenlerin aleyhinde bir delil deðil, esasýnda bu çeþit rivayetleri nakledenler hadisçiler aleyhinde delil olurlar. Zira bu rivayet metodunu muhaddisler dýþýnda hiç kimse zayýf kabul etmemiþtir.[418]
Ebû Tâlib el-Mekkî'nin bu açýklamalanna benzer açýklamalarý Bursevî'de de görmekteyiz. Bursevî, Kenz-i Mahfî adlý risalesinde keþifle hadis meselesiyle ilgili olarak þu bilgileri vermektedir:
"Hujfâz sened ite naklederler, mükâþifler ise bizzat fem-i nebeviden alýp söylerler. Bir nesnenin senedinin malum olmamasýndan gerçekte o þeyin sabit olmamasý lazým gelmez. Belki keþif sahih olunca esah olur. Zira keþifte vehim ve hayat olmaz [419]
Araþtýrmanýn ikinci bölümünde de görüleceði üzere Bursevî bu sözleri "Küntü kenzen mahfiyyen: Ben gizli bir hazine idim [420] hadisine yapýlan itirazlara cevap verirken, mezkûr hadisin isnadýnýn bulunmadýðýný ve sahih olmadýðýný iddia edenlere karþý söylemiþtir. [421] Fakat onun bu anlayýþý, hadislerin tespitinde en Önemli ilim yollarýndan biri olmuþtur. Ýçinde vehim ve hayal bulunmayan keþif metodu Bursevf ye göre her zaman isnaddan üstündür, ondan önce gelir. Keþifte vehim ve hayal olup olmadýðý meselesine, keþif konusunda yer verilecektir. Bursevî, bir baþka yerde semâ yoluyla öðrenilen ilimieri, keþifle elde edilen bilgilere denk görmez ve þöyle der:
"Bir kimsenin ki muallimi Allah Teâlâ ola, Hak'tan bana þöyle geldi demeye kudret bula, bazý fak i tileri þöyle söylerken iþittim diyen ite beraber olmaz. [422] Þerhu'1-kebâir adlý eserinde ise; "Zahirin si/ý-hatÝ bâtýnýn sýhhatim mûcib deðildir [423] demek suretiyle dýþ görünüþ bakýmýndan isnadý sahih olan bazý hadislerin, gerçekte sahih olmadýklarýný ifade etmektedir. Baþta Ýbn Arabî ve ona baðlý olarak Bursevî bunu iddia etmelerine raðmen, muhaddisler tarafýndan sahih olduðu halde mutasavvýflara göre zayýf veya uydurma olan bir örnek tespit edebilmiþ deðiliz. [424] Ýleride bununla ilgili daha detaylý bilgiler gelecektir.
Bursevî'nin isnad hakkýndaki bu görüþleri genellikle eserlerine yansýmýþtýr. Eserlerinde kullandýðý binlerce hadisin isnadlarý yer almaz. Bursevî için hadisÝerin isnadlannin bulunup bulunmamasý o kadar da önemli deðildir. Hadis konusunda Bursevî'nin en çok dikkat ettiði nokta bir hadisin kendi Ölçülerine göre otorite tanýdýðý, manevi ilimlerle temayüz etmiþ velilerin eserlerinde zikredilmiþ olmasý yeterlidir. Ýster o hadislerin isnadlan bulunsun, ister bulunmasýn o kadar büyütülecek bir mesele deðildir. Hadislerin senedleri olursa tabii ki iyidir. Þayet gayeye ulaþtýracak hadislerin isnadlan yoksa, o takdirde mevcut sözlerin mânalarýnýn doðru olmasý yeterlidir. Burada asýl söylemek istediðimiz Bursevî'nin isnad yönünden tenkit edilmiþ, leh ve aleyhinde sözler söylenmiþ hadisler üzerinde daha çok mânaya bakmasý, geçmiþ ulemânýn eserlerinde zikredilmesi sebebiyle sýrf onlara hüsn-Ý zanda bulunarak hadislerin sýhhati meselesinde bunlarla yetinmesidir. Hatta daha da ilerisi, isnadý bulunsun ya da bulunmasýn güzel gördüðü her rivayeti kullanmasýdýr. Böyle bir anlayýþ, bir yandan dinî eserlerin her çeþit hadislerle doldurulmasýna yol açmýþ, diðer yandan da zahirî ilimlerle fazla meþgul olmayan mutasavvýflarýn eserlerindeki bir çok hadisin, otorite muhaddisler tarafýndan tenkit edilmesine sebep olmuþtur. Bu durum ise, mutasavvýflarýn eserlerindeki hadislere güven ve itimat problemini doðurmuþtur. Bundan dolayý muhaddisler, tasavvuf ve ahlâk kitaplarýndaki hadislere fazla itibar etmezler. Nitekim
Ýsmail Hakký Ýzmirli (ö.1365/1946), ilm-i hadis ve nakd-i rical Ýle meþgul olanlarýn bu gerçeði kabul ettiklerini, bunu kavâid-i müsellemeden saydýklarýný belirterek, "Tasavvuf ve ahlâk kitaplarýnda mevzuat, aslý olmayan ehâdis vardýr. Ehl-hadis, "adem-i itimat" sözünü de sarf ederler" demekte, muhaddis-lerin sözlerinden örnekler vermektedir. [425] Meselâ Atîkî, Ebû Tâlib el-Mekkî (ö.386/996)ýnin Kûtu'l-kulûb dîye adlandýrdýðý eserinde aslý olmayan hadisler zikrettiðini, Ýbnü'l-Cevzî (6.597/1200) ve Tartuþî (ö.?), Gazâlî (6.505/1111)-nin Ýhya'sini mevzu hadislerle doldurduðunu, Dervîþü'1-hût el-Beyrutî, Esne'l-metâlib adlý eserinde "Kadrinin yüceliði ve mertebesinin yüksekliði ve ilminin derinliðine raðmen" Gazâlî'nin hadislerine güvenilemeyeceðini, Hakîm TÝrmizî (ö.320/932)'nin kitaplarýnda da mevzu hadislerin bulunduðunu, Ýbn Kesîr (ö.774/1373), Muhammed b. Tahir'in tasavvufla ilgili bir kitap tasnif ettiðini, bu kitabýnda gerçekten münker bir çok hadis zikrettiðini, yine Ýbn Kesîr (6.774/1373) ve Aynî (6.855/1451), Abdülkadir Geylanî (6.561/1165)-nin Gunye Ýle Fütûhu'1-ðayb adlý eserlerinde uydurma hadislere yer verdiðini belirtmiþlerdir. [426] Aslýnda burada, yani sened konusunu iþlerken hadislerin isnad ve keþif yoluyla rivayeti meselesini daha geniþ olarak deðerlendirmek, keþfi iddia eden þahýslan gerektiði kadar tanýmak, keþifle ilgili leh ve aleyhteki görüþleri tartýþmak gerekirdi. Fakat biz, konu bütünlüðünü bozmamak için keþif konusunu "Bilgi Kaynaklan" kýsmýnda ahz-ý bâtýn kavramý üzerinde dururken ele alacaðýmýzdan þimdilik bu kadarýyla yetiniyoruz,
Bursevî'nin Ýsnad hakkýndaki bu olumsuz düþüncelerinin sebebi, keþfin daha güvenilir bir yol olduðuna inanmasýdýr. Keþfe dayanan bilgileri ön plana alan Bursevî'nin bu tavrý, metin konusuna da sirayet etmiþ, bundan dolayý da Bursevî, keþif yoluyla alýnan hadislerin orijinal Peygamber ifadeleri olduðunu, bunlarýn lafzan rivayet kapsamýna girdiðini savunmuþtur, [427] Bu düþünceden hareketle hadis metinlerinin olduðu gibi nakledilmesini benimseyen Bursevî, mâna ile rivayet meselesine pek taraftar olmamýþtýr.
[398] Hatîb, Þeref, s. 43; Süyûtî, II, 159; Kâsýmî, Kavâid, s. 2; Koçyiðit, Talat, Hadis Istýlahlarý, s. 170.
[399] Müslim, mukaddime 5; Kadý Iyâz, Ýlmâ, s. 59. Süyûtî, Tenvîru'l-havâlik, s. 3. Ýbn Sirîn tarafýndan söylenilen bu söz, Enes b. Malik'ten hadis olarak da rivayet edilmiþtir. Kadý Iyâz, s. 59
[400] Süyûtî, II, 160.
[401] Hatîb, Þeref, s. 41; Süyûtî, II, 160; Abdülfettah Ebû Gudde, Lemehât, s. 76.
[402] Ebû Gudde, s. 76.
[403] Müslim, mukaddime 5; Hatîb, Þeref, s. 41.
[404] Münâvî, Feyzu'Mcadfr, I, 433; Leknevî, Ecvibe s. 22.
[405] Hatîb, VII, 71-72.
[406] Hatîb, Þeref, s. 41; bk. Ýbn Hacer e!-Heytemî, Fetâoâ, s. 128. Ýsnadla ilgili geniþ bilgi için bk. Müslim, mukaddime; Süyûtî, II, 159-160; Koçyiðit, s. 170-174.
[407] Hâkim, Ma'rife, s. 6
[408] Buharý, ilim 19. Câbir b. Abdullah en çok hadis rivayet edenler arasýnda olup 1540 hadis rivayet etmiþ, hicretin 74. senesinde Medine'de vefat etmiþtir. Ýbnü'1-Esîr, Üsdü'I-ðabe, 1, 307-308. Hadis tahsili için yapýlan seyahatlerle ilgili geniþ bilgi Ýçin bk. Ýbn Hacer, Fethu'l-faârî, 1,174; Süyûtî, II, 160; Subhi Salih, s. 39-44; Koçyiðit, s. 427.
[409] Silsile-i Celvetiyye, s. 10.
[410] Buharý, ilim 19, tevhit 32; Müsned, III, 495. CâbÝr (r.a.)'in gittiði yeri Bursevî Mýsýr olarak kaydetmekle birlikte, bazý kaynaklarda bu yer Þam olarak geçmektedir. Hâkim, s. 7- Subhi Salih,s.42;Koçyiðii,s.423;Kandemir>M.Yasar,"Câbirb.Abdullah",DM VI 531
[411] Hâkim, s. 8-9.
[412] Fütuhat, III, 50 (313. bâb)
[413] Fütuhat, III, 50.
[414] Füsûsu'l-hikem, (çev. Nuri Gençosman), s. 230.
[415]Þerhu'l-Erbaîn, s. 92; Þerhu Nuhbe, nr. 35, vr. 46b; Ferah, II, 6; Temam, vr. 193b; Rûh, III, 548.
[416]Çakan, Hadislerde Görülen Ýhtilaflar ve Çözüm Yollan, s. 120-136. Bu konuda Ýmam Þafiî'nin Ihtilâfu'l-hadis (Beyrut 1986) ve Ýbn Kuteybe'nÝn Te'uilü muhtelifi'l-hadis (Kahire 1966) adlý eserlerinde konu ile ilgili pek çok Örneðe rastlamak mümkündür. Tevîl, M. Hayri KýruâÞoðK] t^r^fýndan Hadis Müdafasý adýyla Türkçeye çevrilmiþtir. Ýstanbul 1979.
[417] Bu âlimlerin tanýtýmý, keþifle ilgili görüþleri için "Keþfi Kabul Edenler" baþlýklý konuya bakýnýz.
[418] Yýldýrým, Ahmet, Tasavvufun Temel Öðretilerinin Hadislerdeki Dayanaklarý, Ankara 2000 s. 40 (Kûtu'l-kulûb, 1,177'den).
[419] Kenz-i Mahfî, s. 2; Þerhu Nuhbe, nr. 37, vr. 4a.
[420] Zerkeþî, s. 136; Ýbn Arrâk, I, 148; Sehâvî, s. 327; Hindi, Tezkira, s. 11; Karî s 141-142-AdÛnî, II, 173.
[421] Küntü kenzen" hadisi Ýçin Süyûtî, bu hadisin aslýnýn olmadýðýný {ed-Düreru'l-münteþira, s. 193). Süyûtî'nin hadis hakkýndaki bu olumsuz kanaatini nakleden Bursevî, her ne kadar muhaddislere göre sahih olmasa da ehl-Ý keþfe göre bu hadisin sabit olduðunu savunmuþtur. Kenz-i Mahfî, s. 2.
[422]Þerhu'lErbatn, s. 92.
[423]Þerhu'l-kebâir, s. 50.
[424] Bu konuda bk. Fütuhat, 1, 150 (14. bab). Fütuhat, II, 376 (187. bab). Karî, s. 273 (Ebû Gudde'nÝn dipnotu); Adûnî, 1, 9; Mübarekpûrî, Mukaddimetü Tuh/eti 7-û/ýuczf, s. 308-309.
[425]Ýzmirli, Ý. Hakký, Mustasuife Sözleri, s. 20.
[426]Ýzmirli, s. 20; Aydýnlý, Tasavvuf ve Hadis, s. 170-172.
[427] Kenz-i Mahfî, s. 2.