Sufilerin Hadis Anlayýþý
Pages: 1
Nafile Namazlar By: saniyenur Date: 16 Ekim 2011, 20:33:02
a. Nafile Namazlar

Nafile kelimesi, esasen ziyade fazlalýk mânasýna gelir. [564] Þer'î mânasý ise Bursevî'nin ifadesiyle; "Nevâfil-i a'mât odur ki ferâiz ve uâcibât üzerine ziyâ­de ota ve þer'de asl-ý sahihi buluna. Mendûb, rnüstehap tatavvu onda dahil­dir. Meselâ, cehrle zikrullah etmek ve salât-ý regâib, berât ve kadir kýlmak nafiledir. Zira salât-ý hayra mevzudur. Ferâiz ve vâcibâttan sonra her ne denli namaz kýlarsa cümlesi þer'de dahildir. Þâir umûr-s muhdese dahi ona kýyas oluna. [565]

Bursevî'ye göre þeriatta sahih bir aslý bulunan takarrüb, yani Allah'a yaklaþmak maksadýyla ortaya çýkarýlan þeylere bidat-ý basene denir. Bunla­ra hades denmez, aksine sünnet denir. Zira ulemânýn sünnetidir, makbuldür. Fakat halk arasýnda bu meselede ihtilaf-ý fahiþ vardýr. [566]

Bidat problemi sözkonusu edildiði zaman hangi þeylerin bidat olup ol­madýðý gündeme gelir ve üzerinde bir türlü uzlaþmanýn gerçekleþmediði ilmî tartýþmalara giriþilir. Bu durum dün olduðu gibi bugün de böyledir. Kimileri­ne göre güzel olan bir þey diðerlerine göre çirkindir.[567] Asýrlardan beri Berât, Regâib ve Kadir gecelerinde kýlýnan namazlar, Hz. Peygamber adýna oku­nan mevlidler, âlimleri sürekli meþgul etmiþtir. Nitekim Bursevî, bu durumun kendi asrýnda da halký ikiye böldüðünü, halkýn bu namazlar hakkýnda pek çok þey söylediðini, zahir âlimlerden bazýlarýnýn bu namazlarýn hicri IV. asýr­dan sonra ortaya çýkmasýna ve bunlarla ilgili naklî bir delil bulunmamasýna bakarak bu namazlarý bidat kabul ettiðini, bazýlarýnýn da bu namazlarýn mesnun yani sünnet olduðunu söylediklerini, insaflý olanlarýn da bunlar ol­duðunu haber vermektedir.[568] Bursevî, Gazâlî (ö.505/llll)'nin Regâib na­mazýný Ýhyâ'da zikrettiðini, velilerin bu namaza devam edegeldiklerini, bun­dan dolayý da bu uygulamanýn doðru olduðunu belirtmektedir. [569] Nitekim Gazali Ýhyâ'da; "Bu namaz müstehaptýr. Ahâd tarikiyle rivayet edilmiþtir. Ben Kudüs halkýnýn bu namaza devam ettiklerini, terkine müsamaha gösterme­diklerini gördüðümden bu namazý anlatmayý uygun buldum [570] demiþtir.

Bursevî, Regâib namazýnýn bidat-ý seyyie olduðunu söyleyen meþhur muhaddis Nevevî (ö.676/1277)'yi þiddetli bir þekilde ret ve tenkit etmiþtir. Nevevî, bu namazýn içinde bir çok münkeri bulunan son derece çirkin bir bidat olduðunu, bundan yüz çevirmenin ve yapana da engel olunmasýnýn gerektiðini, ulemânýn bu namazýn zemmine dair kitaplar yazdýðýný, deðiþik bölgelerde bu namazý kýlanlann çokluðuna ve bu namazýn Kûtu'l-kulûb'da ve Ýhyâ-i ulûm'da zikredilmesine bakarak bunlara aldanýlmamasý gerektiðini söylemiþ, iddiasýný þu hadislerle de desteklemeye çalýþmýþtýr. "Kim dinimiz­de olmayan bir þey Ýcat ederse o merdûttur [571] ve "Her bidat dalalettir.[572] Nevevî'ye göre Allah Teâlâ ihtilaflý meselelerde kitabýna baþvur­mayý emretmiþ, cahillere ve gafillere uymayý yasaklamýþtýr. [573]

Bursevî Ferahu'r-rûh adlý eserinde Ýmam Nevevî'yi övmüþ, ona karþý kanaatini þu sözleriyle ifade etmiþtir:

"Ýmam Nevevî'nin musannefât-ý celilesi vardýr. Sahih-i Müslim'i þerhey-Ýemiþtir, meþhurdur. Kanaatkar, vera sahibi þehvetleri terkeden, ibadet ve korku sahibi, sarýðý küçük, sâný büyük, ilim ve amele düþkün bir zât idi. [574] Ne var ki Nevevî'nin Regâib namazý hakkýnda bu namazýn bidat olduðunu söylemesi ve bunda da biraz ileri giderek; "Bunu ortaya çýkaraný Allah kah-netsin [575] demesi þimþekleri üstüne çekmesine sebep olmuþtur. Bursevî, bizzat þerhettiði Nevevî'nin Erbaîn'Ýnde müellife karþý aðýr sayýlabilecek bazý sözler sarfederek þöyle demiþtir:

"Hadisten Nevevî dedikleri muhaddis Salât-t Regâib'in seyyie olmasý­na zâhip olup "Kâtelallahu uâdýahâ" dediði bâtýl ve cehl-'ý mahzdýr. Salata vakt-Ý mekrûhe ve muharremde olmadýkça dalâlet demek hata-ý fahiþ ve ayn-ý dalâlet ve cehalet ve lanet ile beddua etmek aks-i dindir. Nitekim muhaddis-i mezkûrdan sâdýr olmuþtur. [576]

Bursevî, ayný eserin bir baþka yerinde ise:

"Nevevî (Ö.676/1277) nâm muhaddisin Regâib hakkýnda "Kâtelallahu uâdýahâ" dediði kendi eimmesinden olan Ýmam Gazâlt (Ö.505/llll)'ye râddir. Zira Gazâlî, kitab-t Ýhyâ'da salât-ý mezkûreyi mukarrer kýlýp salât-ý müstehabbedir demiþtir. [577] Takrir dahî vaz' hükmündedir. Kendi imamýna lanet edenin hâli bellidir. Husûsan sahib-i mezhebi olan Ýmam Þafiî (6.204/819)-ye sâridir, Zira Þafiî demiþtir ki: "Men istahsene fekad þerraa: yani din içinde müstahsen olan nesne meþrûâttandtr [578] Salât-ý mezkûre ise müstahsenât-ý meþâyýhtýr. Fedâil-i a'mâlda haber-i vahid ve amel-i ulemâ kafi olduðu cümle erbâb-ý ictihad ve erbâb-ý hakâik indinde müttefekun aleyh iken Nevevî, Ýbn Teymiyye (6.728/1327), Sübkî (6.756/1355) ve Bikaî (6.885/1480) gibilerin reddi ile þehâdet-i udûl cerh olunur mu?" [579]

Bursevî'nin bu sözleri içinde dikkatimizi çeken en önemli nokta istihsan konusunda onun Ýmam Þafiî'den nakledilen "Men istahsene fekad þerraa" ibaresine deðiþik tarzda bir mâna vermesidir. Ýmam Þafiî'nin istihsan hakkýn­daki görüþlerini ele alýp inceleyen usûl-i fýkýh kaynaklarý, Þafiî'nin bu ifadesi­ne menfi mâna vererek bunu "Ýstihsanla amel eden, yeni din icat etmiþ gibi olur" þeklinde anlamýþlardýr. [580] Ne var ki Bursevî'nin Ýmam Þafiî'ye ait olan bu sözü, deðiþik þekilde yorumlayarak meseleye farklý bir þekilde yaklaþma­sýnda onun tamamen yalnýz olmadýðýný görüyoruz. Nitekim Ýbn Arabî de I-mam Þafiî'nin bu ibaresinin yanlýþ anlaþýldýðý kanaatindedir. Ýbn Arabî bu konuda þöyle demektedir:

"Hz. Peygamberden sonra insanlar tarafýndan güzel görülmüþ þeriatlar (eþ-þerâiu'l-müstahsene) olan sünnetlere gelince, bu Þafiî'nin istihsan dediði þeydir. Fakihler bu konuda, Þafiî'nin "Men istahsene fekad þerraa" sözü­nü menfi anlamda deðerlendirmiþlerdir. Halbuki Þafiî, bununla meþru bir gerçeði anlatmak istemiþtir. Zira o, dört evtad'dan biri idi... Peygamber (a.s.)'nin "Kim iyi bir çýðýr açarsa bu kiþiye onun ve onunla amel edenlerin sevabý vardýr [581] hadisi Þafiî katýnda da sabittir. Hiç þüphesiz þeri­at ona iyi bir çýðýr açmayý mubah kýlmýþtýr. Bu ise ulemanýn peygamberlerden tevarüs ettiklerindendir. O, ayný zamanda da iyidir. Çünkü onu sâri de güzel bulmuþ ve sünnet olarak görmüþtür. Þu halde kim istihsan yaparsa, yani iyi ve güzel bir çýðýr açarsa þeriat koymuþ demektir. Ýnsanlarýn bu konuda Þafi­î'nin sözünü anlamamalarý ne gariptir'. Halbuki onlar gerçekte hatalý da olsa müctehidin verdiði hükmü kabul etmektedirler. Zira o hükmü kanun koyucu da kabul etmiþ, makbul ve meþru saymýþtýr. [582]

Ýbn Arabî'nin bu fikirlerini çok iyi tahlil edip benimseyen ve eserlerinde hararetle müdafa eden Bursevî, bu vesileyle zahir âlimlere karþý açýkça bir tavýr koymakta, ulemâ-i rüsumun ulaþtýklarý ilmi noktanýn yetersizliðini be­lirtmekte, onlarýn Kur'an'ý anlamak hususunda gafü ve murad-ý nebeviyi kav­ramak konusunda cahil olduklarýný söylemektedir.[583] Halbuki ona göre Allah Teâlâ Kur'an'da; "Bir de ruhbanlýk ihdas ettiler. Biz onu üzerlerine farz kýlmamýþtýk, ancak Allah rýzasýný aramak için bunu yaptýlar [584] buyurmuþtur. Bursevî, bu âyette hristiyanlarýn ortaya çýkardýklarý ruhbanlýk­tan dolayý zemmolunmadýklarýný, aksine gereðine riâyet etmediklerinden do­layý yerildiklerini ifade etmiþtir. Dolayýsýyla ona göre bidat olan þeylerin tamamen gayr-i meþru olduðunu iddia etmek yanlýþ bir anlayýþtýr.[585] Nitekim Bursevî'deki ayný anlayýþ Ýbn Arabî'de de vardýr. Ýbn Arabî, yukarýda zikretti­ðimiz âyeti tefsir ederken, "Bunu Allah rýzasý niyetiyle icat ettiler" ifadesin­den, iyi niyetleri sebebiyle hakkýna riâyet edenleri Allah Teâlâ'nm övdüðünü belirtmiþ, ardýndan bidat kavramýný "Ýyi bir çýðýr açma [586] hadisi iie irtibatlandýrarak bunu þöyle açýklamýþtýr:

"Bu ruhbaniyetin bizim þeriatýmýzdaki bir benzeri "Kim iyi bir çýðýr açar­sa [587] hadisidir. Bu da yeni bir þey icat etmenin aynýsýdýr. Nitekim Hz. Ömer (r.a.), teravih namazý için "Bu ne güzel bir bidattir [588] demiþ, bunu bir bidat olarak isimlendirmiþtir. [589] Ýbn Arabî, sözlerinin devamýnda sabit bir hükmü neshetmediði sürece, kýyamete kadar yeni bir çýðýr açma ve raðbet edilen bir ibadet çýkarma þeklinde þeriat koyma devam etmektedir. Bu hükmün bu ümmet için sünnet olarak isimlendirilmesi bir þereftir. Kim, kanun koyucunun sünnet dediði bir uygulamaya bidat derse, sünnete isabet edememiþ de­mektir. [590]

Tekrar Bursevî'ye dönecek olursak Bursevî, Hadid Sûresi'nde söz ko­nusu bu yirmiyedinci âyetten de ilham alarak, [591] nezrin meþru bir ibadet ol­duðunu, bunu yapanlarýn bu iþe devam etmeleri gerektiðini, zira bu durumda nezrin vacip mertebesine yükseldiðini, Regâib, Berât ve Kadir namazlarýný kýlanlarýn da bu namazlarý kendilerine vacip gördüklerini belirtmiþ, [592] bu na­mazlarýn meþruiyetini bir baþka yolla da takviyeye çalýþarak þu tezi ileri sür­müþtür:

Osmanlý padiþahlarýndan Fatih Sultan Mehmet zamanýnda akdedilen bir ilim meclisinde, dönemin fukahasmdan sayýlan Molla Hüsrev (0.885/ 1480), Molla Gürâni (Ö.893/1488) gibi âlimlerle, bir çok ilimde mahir, zevk ve mükâþefe ilimlerinde hâli bahir olan Þeyh Akþemseddin (ö.864/1459)'in de hazýr bulunduðu bir yerde Regâib namazýnýn sýhhati üzerine icma edildik­ten sonra, vakfiyede yer almasý için sultan tarafýndan emir verilmiþ ve caiz olan bu namaz ülû'Ý-emrin emriyle vacip mertebesine eriþmiþtir. Durum böyleyken; "Umûr-ý þer'iyyede ülû'l-emre itaatin lüzumu malûm-ý sabýk ve lâhýk iken evham ve hayalâta tabi olan eþhasýn akvâl-i mûzifesiyle amel kýlýnýr mý?" [593]

Bursevî'nin bidat hakkýndaki görüþlerini hülâsa edecek olursak nihaî noktada þunlarý söyleyebiliriz.

Bidatlar Kur'an ve sünnetle çeliþir, onlarla bir tearuz içinde olursa bun­lara bidat-ý kabiha denir. Dinde hades dedikleri budur, bunlar merdurtur. Böyle deðil de bidatin þeriatta bir aslý olur ve tekarrup yani Allah rýzasýný ka­zanmak için ortaya çýkarýlýrsa, o zaman buna bidat-ý hasene derler.[594] Buna hades deðil, "sünnet" tabir ederler ve bunlar makbuldür. Zira bu nevi uygu­lamalar, ulemânýn sünnetidir. Bunlar sünnet-i tahire-i nebeviyyeye dahil­dirler. Zira mutlak sünnete muhalif olmayan muhdes, yani sonradan ortaya çýkarýlmýþ þeyler kapsamýnýn diþýndadýrlar. Nitekim, "Her kim Ýyi bir sün­net koyarsa [595] hadisinde bidat-ý hasene sünnetle tabir edilmiþtir. Bun­dan dolayý bidat-ý hasene, sünnet bâbýndandýr. Özellikle meþayth ve evli­yanýn tatbikatlarý bu açýdan son derece önemlidir. Bu gerçeðe þu hadis-i þerif açýkça iþaret eder: "Benim sünnetime ve hidâyete erdirilmiþ raþid halifelerin sünnetine yapýþýn. [596]

Bursevî, bu hadise dayanarak her asýrda, "Hulefâ-i maneviyye ve aktâb-ý bâtýn [597] bulunduðunu, onlarýn sünnetlerine ittiba gerektiðini, zira bu zatiann "Ýnsilahla meclis-i nebeviye dahil olup [598] bu vesileyle bir çok iþlere vâkýf olduklarýný, bazý sünnetlerin zuhurunun bu zevatýn yaþadýðý vakte baðlý bulunduðunu, bundan Resulün þeriatýný deðiþtirmek gibi bir þeyin lazým ol­mayýp belki onun gizli taraflarýný açýklamanýn söz konusu olduðunu, bu açýk­lamanýn ise ayn-ý hidâyetten ibaret bulunduðunu belirtmiþtir. [599] Dolayýsýyla onlarýn tarikatlarý indî olmayýp seridir. Onlarýn tatbikatlarý sünen-i hüdâ çer­çevesinde mütâlâa edilmelidir. Halbuki; "Bazý ulemâ-i rüsum zîk-ý fehminden nâþi nice umûr-ý þer'Ýyyeyi umûr-t bid'iyyeden addedip dâl ve mudil olmuþ­lardýr. [600]

Görülüyor ki Bursevi'de sünnetin kapsamý ve sýnýrlan bilinen tarifler­den daha geniþtir. O kâmil vârislerin, âlimlerin uygulamalarýna büyük deðer vermekte, onlarý mutlak sünnet kapsamýnda görerek bunlarýn uygulanmasýna teþvik etmektedir. Þeriat, nafile ibadetler konusunda herhangi bir sýnýrlandýr­ma koymamakla birlikte, insanlan zahmet ve meþakkate sokacak fazla iba­detlere de sýcak bakmamýþtýr. Tasavvufun nafile ibadetlere önem vermesi, olumlu bîr anlayýþ ise de bunun zamanla mutlak sünnet gibi algýlanmasý doð­ru deðildir.

Bursevî'nin nafile namazlarla ve mukayyed sünnetlerle ilgili görüþlerini burada incelemiþ bulunuyoruz. Bursevî, bu baðlamda mevlidleri de ayný sta­tüde görmekte ve onun da aslî delillere uygun bir uygulama olduðunu iddia etmektedir. Dolayýsýyla onun mevlidlere yaklaþýmý üzerinde de durmak is­temekteyiz.


[564] Serahsî, I, 114; Ýbnü'1-Esîr, V, 99; Cürcânî, s. 245.

[565] Tuhfe-i Ha/î/ryye, s. 49-50; Bursevî'ye göre, cehri zikir, tasliye ve tarziye de hep bu kabil­dendir, a.g.e., s. 49.

[566]Þerh-i Pend, s. 304.

[567]Þâbbî, frisam. I, 36; Ýbn TeyfnÝyye, Ýktkâu's-sýrâtý'l'mûshdam, s. 267-272; Yaran, Rahmi, "Bi­dat", D/A, VI, 129-131.

[568] Makölât, s. 22-23. Receb ayýnda kýlýnan Regâib namazý h. 448/1057'den sonra ortaya çýk­mýþtýr. Regâib namazýný Mekke-i Mükerreme'de yaþamýþ Þeyhu's-sûfîyye olarak bilinen Ýbn Cehzam (Ö.414/1023) uydurmuþtur. Ýbnü'l-Cevzî (6.597/1200), Ýbn Kayyým el-Cevziyye (Ö.751/1350) ve Aliyyü'1-Kari (Ö.1014/1605) de bu görüþtedir. Ýzmirli, s. 92-98.

[569] Receb ayýnýn ilk perþembe günü akþam ile yatsý arasýnda kýlýnan bu oniki rekat namazla ilgili hadisi Ebû Rezîn rivayet etmiþ, fakat Ýrâkî (Ö.806/1403) bunun uydurma olduðunu söyle­miþtir. Ýhya, I. 203; Ýbnü'l-Cevzî, II, 124; Kari, Esrar, s. 414.

[570] Gazâlî, 1,203.

[571] Buhârî, itisâm 20; Müslim, akdiye 17,18; Ebû Dâvûd, sünnet 5; Ýbn Mâce, mukaddime 3.

[572] Müslim, cuma 43; Ebû Dâvûd, sünnet 6.

[573] Nevevî, Fetâuâ, s. 62-63. Bu konudaki âyet için bk. Nisa (4), 59.

[574] Ferah, 1, 163, Nevevî, 631/1233'te Þam'a baðlý Neva nahiyesinde dünyaya gelmiþ, Ýslâmî ilimlerin hemen hemen bütün dallarýnda haklý bir þöhret kazanmýþ büyük muhaddis ve fakihlerdendir. Sözü fukahâ arasýnda sened kabul edilen Nevevî, çok erken bir çaðda daha elli yaþýna varmadan 676/1277'de vefat etmiþtir. Zehebî, IV, 1470-1476; Ýbnü'1-Imâd, V, 354-356. Süyûtî, Nevevî Ýle ilgili Minhâcü's-sevî fi tercemeti imam en-Neveuî adlý müstakil bir eser yazmýþtýr. Beyrut 1988.

[575] Ferah, I, 163; Þerhu'i-Erbam, s. 16-17, 94.

[576]Þerhu'l-Erbaîn, s. 94; Eyyühe'I-bülbül, vr. 85b.

[577] Gazali, I, 203.

[578]Þerhu'l-Erbaîn, s. 16-17. Þerhu Nuhbe, nr. 36 vr. 72a, 98a; Müteferrikti, vr. llla-b.

[579]Þerhu'l-Erbaîn, s. 16-17; Yukarýda ismi geçen âlimlerden baþka Regâib, Þaban ayý namazla-rýyla ilgili hadislerin uydurma olduðunu savunan daha baþka âlimler de vardýr. Ebû Ýsmail Ensarî,    Sem'ânî    (Ö.562/1167),    Ýbnü'I-Cevzî   (Ö.597/1200),    Ýbn   Nasýr,    Ýbn   Dýhye (Ö.633/1236), Tartûþi (ö.?), Ýbnu's-Salâh (643/1245), Ýzz b. Abdüsselam (Ö.660/1262), Ebû Þâme (Ö.665/1207), Ýbn Kayyým (Ö.751/1350), Ýbn Receb (6.795/1392), Irâkî (Ö.806/1403) Ýbn Hacer (852/1448), Süyûtî (Ö.911/1505) ve Aliyyü'1-Karî (Ö.1014/1605) bunlar arasýn­dadýr. Hatta Ýbn Kayyým, "Sünnet ilmini koklayanlarýn bu gibi hezeyan ve nakillere aldan­malarý þaþýlacak þeydir" demiþtir. Ýzmirli, s. 92. bk. Îbnü'l-Cevzî, II, 124-127; Karî, Esrar, s. 414.

[580] Bursevî'nin Ýmam Þafiî'den istihsanýn lehinde gibi naklettiði bu söz kaynaklarda; "Ýstihsan yapan þeriat koyuyor" demektir þeklinde istihsanýn aleyhinde anlaþýlmýþtýr. Nitekim Þafiî'nin bizzat kendisinin Kitabü'l-Ümm'de Ýstihsanýn iptali unvaný adý altýnda bir bahis açarak; "Ýstihsan bir çeþit zevktir" dediði, istihsaný þahsi bir anlayýþ olarak gördüðü ve onu kullanma­yý doðru bulmadýðý belirtilmiþtir. Þafiî, Risale, s. 220; Ebû Zehre, Þafiî, s. 274-281; a. mlf., Ebû Hanife, s. 376; a. mlf., Usûlü'l-fýkh, s. 270.

[581] Müslim, ilim 6, 16; Ebû Dâvûd, sünnet 7; Tirmizî, ilim 15; Nesâî, iman 16; Dârimî, mukad­dime 44; Müsned, II, 397, 505, 520.

[582] Fütuhat, II, 168.

[583]Þerhu'l-Erbaîn, s. 94.

[584] Hadid (57}, 27.

[585]Þerhu't-Erbaîn, s. 94.

[586] Müslim, ilim 6, 16; Ebû Dâvûd, sünnet 7; Tirmizî, ilim 15; Nesâî, iman 16; Dârimî, mukad­dime 44; Müsned, II, 397,505,520.

[587] Müslim, zekat 69; Ýbn Mâce, mukaddime 14.

[588] Buhârî, teravih 1.

[589] Fütuhat, II, 533.

[590] Fütuhat, 1,329.

[591] Nitekim Þâtýbî (Ö.790/1388) de bu âyetle ilgili olarak; "Ruhbanlýða riayet etmemelerinden maksat baþladýktan sonra terkedip býrakmaktýr" demiþ, sûfiierin kendi kendilerine yüklendik­leri belli vakitlerdeki evrâd ve ezkârýn hükmünün buradan çýkarýlacaðýný, onlara bu virdlerini mutlak surette devamlý olarak yerine getirmelerinin emredileceðini, zira þâriin amellerde gö­zetmiþ olduðu maksatlardan birinin de mükellefin amellerde devamlýlýk göstermesi olduðunu belirtmiþtir. Nitekim bununla ilgili hadisler de vardýr. Buhârî, rikak 18; Müslim, müsafirîn 141,215, 217; Ebû Dâvûd, tatavvu 27. bk. Þâbbî, Muvafakat, (trc. Mehmet Erdoðan), II, 242.

[592] Ferah, I, 153. Hz. Ömer de Ramazanda gece ibadetini âdet edinenlere karþý buna devam etmelerini emretmiþ ve onlara Hadid Sûresi'nin ruhbanlýkla ilgili bu ayetini hatýrlatmýþtýr. Onun bu emri bidat-i hasene olduðu takdirde ona devam edileceðine delil sayýlmýþtýr. Leknevî, Ýkâme, s. 46.

[593] Hadis-i Erbain, s. 14; bk. a.g.e., s. 80-88.

[594]Þeriatta aslý bulunan bir þeye kelime itibariyle bidat denilirse de gerçekte o §ey bidat sayýlmaz. Ýbnü'l-Cevzî, Telbîs, s. 15-17; Ýbnü'1-Esîr, I, 106; Ýbn Receb, Câmiu'l-ulûm, s. 252; Cürcanî, s. 43; Leknevî, Ýkâme, s. 56; Karaman, Günün Meseleleri, II, 248-261.

[595] Müslim, zekat 69; Ýbn Mâce, mukaddime 14.

[596] Ebû Dâvûd, sünnet 5; Tirmizî, Ýlim 16; Ýbn Mâce, mukaddime 6; Dârimî, mukaddime 16.

[597] Hadis-i Erbain, s. 226.

[598] a.g.e., s. 226.

[599] Hadis-i Erbaîn, s. 226; Kitabü'n-Netice, I, 232.

[600]Þerhu'l- Erbain, s. 16. Bursevî, Nevevî için; "Salâî-i Regâib hakkýnda "Kâtelallahu uâdýahâ" diyen budur. Müteehhirîn ve niceler bu hususta ona tebeiyyet eyleyip, salât-ý mezkûre musallJsine taktidde ifratlar etmiþlerdir" demekte ve bu gibi âlimler için Allah'tan af dilemek­tedir. Ferah, I, 163.



 


radyobeyan