Namaza Durmak By: reyyan Date: 15 Ekim 2011, 06:41:01
Namaza Durmak
Ekim 2006 - 94.sayý
Ali YURTGEZEN kaleme aldý, KAPAKTAKÝLER bölümünde yayýnlandý.
Durmak gerek. Zira durmayýnca, “tevakkuf etmeyince”, arada bir “vakfe” yapmayýnca hakikate “vâkýf” olamazsýnýz. Durmayýnca durulamazsýnýz. Durulacak yer Allah’ýn huzurudur.
Yunus Emre’nin “Dur erte namazýna” nakaratlý bir salâtnâmesi var. “Erte” veya “irte namazý” sabah namazý demektir. Bu þiirinde Yunus’un “kýl erte namazýný” yerine “dur erte namazýna” ifadesini tercih etmesi hayli manidardýr.
Türkçenin eski metinlerinde de, halk arasýnda da “namaza durmak” tabiri çok kullanýlýr. Bu öyle lâf olsun diye söylenmiþ bir söz deðildir. Ecdadýn, her sahada olduðu gibi dili tasarruf ederken de dinin en ince çizgilerini gözetmekteki titizliðini, ibadet þuurundaki derinliðini gösteren mühim bir misaldir. Öyleyse þu “namaza durmak” ifadesi üzerinde biraz durup düþünmelidir.
Durmak, durulmaktýr
Kur’an-ý Kerim’de müslümanýn alâmet-i farîkasý olarak namazýn maksadýna uygun kýlýnmasý “yusallûne” veya “sallû” fiillerinden ziyade, mesela Bakara Suresi’nin baþýnda olduðu gibi “yukîmûne’s-salâte” ibaresiyle verilir. “Namazý ikâme ederler” demektir.
“Ýkâme etmek”, lügatte kaldýrýp dikmek, düzeltip doðrultmak, kýymetlendirmek, ara vermeden devam ettirmek, bir þeyi dikkatle ve itina ile yapmak, bir yerde veya bir þeyde karar kýlmak, oradan oraya taþýnmaktan vazgeçmek, durmak.. manalarýna gelir. Böyle çok manalý kelimelerin seçilmesi Kur’an-ý Kerim’in i’câzýndandýr. Tek baþýna “ikâme” lafzý, çok sayýdaki manalarýndan her birinin bir vechesini karþýlamasý neticesinde “namaz”ý hakkýyla izah etmektedir. Nitekim mealen umumiyetle “namazý dosdoðru kýlarlar” cümlesiyle karþýlanan “yukîmûne’s-salâte” ifadesi, “ikâme”nin manalarýndan hareketle müfessirlerce uzun uzun tefsir edilmiþ, namazýn her bir mana ile irtibatýna dikkat çekilmiþtir.
Ýþte “namaza durmak”, “salâtý ikâme”nin neredeyse bütün nüanslarýný karþýlayacak þekilde bir tercümesidir ki “durmak” fiilinin mana zenginliðinden istifade edilmiþtir. “Namaza durma”yý bugün akla gelen ilk manasýyla sadece “namaz kýlmaya baþlamak, namaz için kýyam etmek” diye anlayarak bunun harc-ý alem bir söz olduðunu, bir takým incelikleri ifade için bil-iltizam kullanýlmadýðýný düþünmek hatadýr. Zira daha Kur’an-ý Kerim’in bugün bilebildiðimiz en eski Türkçe mealinde (ki büyük âlim Molla Fenârî olmasý kuvvetle muhtemel Muhammed bin Hamza isimli bir zatýn 1424’te istinsah edilmiþ bir “satýr-arasý” mealidir) Bakara Suresi’nin baþýndaki bahse konu ibare “namazý durudurlar, yani dâyim kýlurlar” þeklinde karþýlanmýþtýr.
“Durudurmak” yahut “durutmak” bugünkü “durmak” fiilinin 15. asýr Türkçesindeki telaffuzudur ve “durmakta ýsrar etmek” ile “durulmak”, yani duru, saf, temiz, berrak, rakît hale gelmek gibi birbiriyle irtibatlý iki mana daha taþýr. Zira durmayýnca, durmakta devam etmeyince durulmak mümkün deðildir. Böylece sanki devamlýlýða itina ile mâsivâdan arýnan, letafet kesbeden müminin, namazýný miraç eyleyebileceði anlatýlmaktadýr.
“Fahþâ”dan korunmak için
“Durmak” kelimesinin týpký “ikâme etmek” gibi her biri namazla alakalý, “kýyam etmek, ayaða kalkmak, baðlanmak, kendini vermek, mülâzemet eylemek..” vb. birçok manasý vardýr Türkçede. Fakat þüphesiz bunlar içinde en baskýn olaný, diðerlerini de kapsayan “tevakkuf etmek, hareketsiz kalmak, bir müddet duraklamak” manasýdýr. Zannýmýz odur ki bu mana, namazýn bugün en fazla ihtiyaç hissettiðimiz bir fonksiyonuna iþarettir.
Meâric Suresi’nin 19. ayetinde beþerî bir zaaf olarak “helû’”dan bahsedilir ki farklý davranýþlarý bir arada barýndýrdýðý için tarifi hayli zor ve karmaþýktýr. Nitekim müfessirler umumiyetle müteakip iki ayetteki açýklamayý, yani insanýn “kendisine bir kötülük dokunduðu zaman sýzlanmasý”ný ve “bir hayýr dokunduðu zaman da bencillik etmesi”ni “helû’”un iki tezahürü olarak zikretmekle yetinirler. Helû’, bir taraftan hýrsla ve “durmaksýzýn” bir þeyler tedarik eyleme iþtihasýný, bir taraftan açgözlülüðün denâetini, bir taraftan da istikbal korkusunu bünyesinde taþýyan; temelinde telaþ, acelecilik ve çabukluk manasýný bulunduran bir “huy”dur. Neticede dünyalýk için insanýn kendini ve asýl vazifesini unutturan yahut ihmal ettiren bir “koþuþturma”yý yansýtýr.
Calib-i dikkattir, mezkur surenin bahsettiðimiz ayetlerinden hemen sonra “namazlarýný ikâme edenlerin bu kötü huydan istisna olduðu” (Meâric, 22-23) beyan buyurulmuþtur. Helû’, beþerî ihtiyaçlar için Allah Tealâ’nýn tayin ettiði hududu tecavüz olduðundan “fahþâ” hükmündedir. Bu sebeple yine Kur’an-ý Kerim’de baþka bir ayette (Ankebût, 45) “Namazýn fahþâ ve münkerden alýkoyacaðý” bildirilmiþtir. Peki bu nasýl olmaktadýr?
Dünya dedikleri bir gölgelikse..
Adýna ister modernizm, ister aydýnlanma, ister “çaðdaþ uygarlýk” deyin, bugün dünyada bütün insanlýðý habis bir ur gibi sararak felakete sürükleyen bir anlayýþ var. Tüketmeyi, kazanmayý, sahip olmayý, bunun için durup dinlenmeden koþturmayý gerektiren bir anlayýþ bu. Ýlerleme ideolojisinin sorgulanmayan dogmalarýyla ve teknolojideki geliþmelerle körleþen kalabalýklar bu anlayýþa toz kondurmuyor.
Temelde, müteâlî bir varlýðýn insana rehberliðini reddeden, beþer aklýný tek ve mutlak referans gören Batý “uygarlýðý”, önce “dünyayý cennete çevirme” vaadiyle ve bunun illüzyonlarýyla itibar buluyor. Sonra “insanî” deðil ama “beþerî” olmanýn, nefsaniyeti esas almanýn neticesi “evrensel bir nitelik” arzetmesini faikiyet hücceti gibi sunuyor insanlýða. Fýtratýmýzdaki ebedilik arzusunu müslümanlar gibi Allah’a râm olarak, O’nun varlýðýnda kendini eriterek deðil, adeta ilâhlaþmaya çalýþarak karþýlama isteði, sürekli “geliþme” yahut “ilerleme”yi getiriyor yedeðinde. Ama hep bir rekabet, husumet, bencillik ve gözü dönmüþlük mecraýnda akarak...
Uzun söze gerek yok. Bütün cazibesine raðmen modernizmin inþa ettiði insan tipi ortada: Nesneleþmiþ, dünyaya mahkûm edilmiþ, nefes nefese koþuþturmaktan “Peki ya sonra?” diye sormaya fýrsat bulamayan, hiç durmadan çalýþmak, kazanmak ve tüketmek zorunda olan bir makine! Ýnsanýn izzetini kaybetmesi bir yana, nihayet kýsa bir süre “gölgeleneceði aðacýn altý”na, menzilini unutturacak kadar emek vermesinin ne manasý var? Mütemadiyen hareket ederek, telaþ ve endiþe ile oradan oraya koþturarak, kendini çaðýn hýzýna kaptýrýp sürüklenerek bu hengâmenin manasýzlýðýný anlamak mümkün deðildir. Durmak gerek. Zira durmayýnca, tevakkuf etmeyince, arada bir “vakfe” yapmayýnca hakikate “vâkýf” olamazsýnýz. Durmayýnca durulamazsýnýz. Durulacak yer Allah’ýn huzurudur.
Namaz “müslümanýn duruþu”dur
Namazýn belli aralýklarla günün beþ vaktine serpiþtirilmesinin bir hikmeti de budur ve akýntýya kapýlýp kendimizi kaybetmememiz için ihsan buyurulmuþ büyük bir nimettir. Bunun için Efendimiz s.a.v. “En faziletli amel vaktinde kýlýnan namazdýr.” hadislerinde “vakt”i bilhassa zikretmiþtir. Hususen durmak için belirlenmiþ vakitleri, duramayýþýmýzý sebep göstererek zayi’ etmek akýl almaz bir gaflettir!
Hatta namazdaki “duruþ”un sýhhati için farzlarýn hemen öncesinde bir “ikâme” daha vardýr. Halk arasýnda “kâmet getirmek” þeklinde adlandýrýlan bu “hazýrlýk vakfe”si de bir “ikâmet”tir. Gönlümüzde kalmýþ son dünyevî kýrýntýlar da nihayet bu hazýrlýk duruþu esnasýnda terk edilmeli, mücerret halde tekbir ile Huzur’a varýlmalýdýr. Bu, yalan dünyada sýkýþtýðýmýz, bunaldýðýmýz, dünya ile kýstýrýlýp kuþatýldýðýmýz anlarda kurtulmanýn, barikatlarý aþmanýn bir temrinidir ayný zamanda. Durarak, baþ döndürücü bir deveranýn yörüngesinden çýkýyor, “felâh”a eriyoruz. “Felâh”, hususen “bir çemberi, bir fasit daireyi kýrarak kurtulmak” manasýnadýr ve bu sebeple hem ezanda hem de ikâmette “hayye ale’l-felâh” daveti seslendirilmektedir.
“Dünya” ile “denî” (alçak, aþaðý) kelimeleri ayný kökten gelir. Müslüman namaza durarak, namaz için durarak, denî olan alemden arþa irtifa eder, Âlemlerin Rabbi’ne mülaki olur. Zaten vakýf olunmasý gereken, günde beþ kez de olsa hatýrlanmasý gereken Mutlak Hakikat de O deðil midir?
Peki “durma”dan, “durulma”dan namaz kýlýnamaz mý? Þeklen kýlýnabilir elbet. Ama durmadýðýmýz, durulmadýðýmýz için namazda deðil, dünyadayýz demektir. Miraç tahakkuk etmez. Yukarýlara çýkmayýnca da aþaðýdaki meþgalelerin kaydýndan kurtulamaz insan.
Modern telakki neyi ne kadar tüketeceðimiz, nasýl yapacaðýmýz hususunda bizim ölçülerimizi esas almýyor. Hýzla dönen bir çarkýn hegemonyasý, durup akletmemize, ölçüleri hatýrlamamýza, “Bunun için mi bu dünyadayýz?” muhasebesine mani oluyor. Beþeri nefsinden yakalayan Batý uygarlýðý gözleri kamaþtýrýyor, zihinleri karýþtýrýyor. Çok kiþi dünya telaþýnýn insaný sürekli meþgul eden tahakkümünü nasýl kýrarýz diye soruyor ümitsizce.
En pratik çare, günde beþ kere, ne olursa olsun vakti geçirmeden namaza durmak, namaz için durmak, namaz ile durmak, namazda olsun durmak ve bu “duruþ”u son nefese kadar devam ettirmek!