Adalet By: sidretül münteha Date: 12 Ekim 2011, 20:08:24
Adalet:
Sözlükte doðrultmak, ayný seviyeye getirmek, insaflý ve dürüst hareket etmek, hakký gözetip yerine getirmek, doðru hüküm vermek gibi geniþ ve þümullü manalara gelir. Hadis usulü ilminde, hadisleri nakleden ravilerin rivayetlerinin kabul edilebilmesi için taþýmalarý þart olan özelliklerden biri ve en önemlisidir. Adâletu'r-Râvi þeklinde de kullanýlýr. Ýster kýsaca adalet denilsin, isterse adâletu'r-râvî, rivayet ettikleri hadislerin makbul sayýlabilmesi için ravide aranan þartlarýn baþýnda gelir.
Ýslâm alimlerinin bir kýsmýna göre adalet, genel manada, insaný kebâ'ir denilen büyük günahlarý iþlemekten, bir demet bakla çalmak gibi önemsenmeyen küçük günahlarda ýsrar etmekten alýkoyan bir melekedir. Bazýlarýna göre de, insana þahitliðinin ve rivayetinin kabul edilmesini gerektirecek þekilde ta'at ve mürüvvetin hakim olmasýdýr; zira iþlerinde daha çok ta'at ve mürüvvet görülenlerin þahitliði de rivayeti de makbuldür. Ýþlerinde ta'atsizlik ve günah iþlemek daha çok görülenin ise ne þahitliði kabul edilir, ne de rivayeti.30
el-Hatîbu'1-Baðdâdî'nin naklettiðine göre þahit ve ravide aranan adalet, kiþinin dininde istikameti, mezhebinde selameti, adaleti iptal ettiðinde ittifak edilen fýsk ile fýsk yerine geçen kalp ve organlarýn men edilmiþ iþlerden uzak durmalarýný gerektiren adalettir. Buna göre adalet, Allah'ýn emirlerine uymak adaleti yok eden men edilmiþ iþlerden kaçýnmaktan ibarettir. Bununla birlikte bilinen bir gerçektir ki, mükellef insanlar çeþitli günahlardan, emrolunduklarý þeylerin bir kýsmýný terk etmekten kurtulamazlar. Öyle olunca da üzerlerine düþen her þeyi Allah için yapýp çýkamazlar. Bu, oldukça zordur. Buna göre adalet sahibi insan, üzerine farz olan vazifelerini yerine getiren, emrolunduðu þeylere sýmsýký sanlarý, men edilenlerden kaçýnan, kendisini adeletten düþürecek kötülüklerden uzak kalan, davranýþlarýnda hak ve vacip olaný araþtýran, nihayet dinine ve mürüvvetine ters- düþen sözlerden dilini korumakla tanýnan kimsedir. Böyle birinin adaletli olabilmesi için iþleyenlere fâsýk denmesine yol açan büyük günahlardan sakýnmasý yetmez. Bunun yanýnda büyük günah olduðu þüpheli olan, hatta bir buðday tanesi kadar bile olsa yanlýþ tartmak, deðersiz de olsa bir þey çalmak büyük günah olmayan bir þeyle müslümanlarý kandýrmak gibi küçük günah olduðu söylenebilecek hususlardan da kaçýnmasý gerekir. 31
Gazali'ye göre rivayet ve þehadette adalet, kiþinin dinî gidiþatýnýn (siretinin) doðruluðundan ibarettir. Bu, kýsaca ruh metanetine racidir ve ruhun, bütünüyle takva ve mürüvvete ayrýlmaz bir þekilde baðlanmasýný saðlar. Sonunda böyle bir insanýn doðruluðu hakkýnda nefislerde güven duygusu uyanýr. Böyle olduðu içindir ki, yalan söylemesine mani olacak þekilde Allah'tan korkmayanýn sözüne güvenilmez. Þu da var ki, bir kimsenin adaletli olabilmesi için sadece günahlardan kaçýnmasý þart deðildir. Böyle birinin büyük günahlardan sakýnmasý yetmez. Bir soðan tanesi çalmak veya bir buðday tanesi kadar bile olsa, kasýtlý olarak noksan tartmak gibi kýsaca dünya menfaati için yalan söyleyecek kadar din duygusunun gevþekliðine delalet eden küçük günahlardan uzak durmasý gerekir. Bunda görüþ birliði vardýr. Kaldý ki, yolda bir þeyler yemek, sokaklarda su dökmek, rezillerle sohbet etmek ve aðýr þakalar yapmak gibi mürüvveti zedeleyen azý mubah iþlerden kaçýnmak da adaletin þartýdýr.32 Görüldüðü gibi Ýslâm alimlerinin anlayýþýna göre bir kimsenin adaleti, onun dininde dürüst olmasýyla, önemsiz bile olsa adaleti yok eden hallerden, özellikle büyük veya küçük, bütün günahlardan kaçýnmasýyla gerçekleþir. Adil veya adi denilen ve adalet sahibi olduðuna hükmedilen kiþi ise Allah'ýn kendisine farz kýldýðý vazifeleri eksiksiz yerine getiren, emrolunduklanna sýký sýkýya baðlý, günahlardan ve kötülüklerden uzak kalan, kendisini adaletten düþüren her türlü günahtan sakýnan, iþ ve davranýþlarýnda üzerine düþeni araþtýran ve yerine getiren, nihayet mürüvvetini yok eden kötü sözlerden ve yakýþýksýz hareketlerden uzak duran kimsedir.
Bir haberin doðru oluþu, önce onu nakledenin doðruluðuna baðlýdýr. Hadislerin sýhhati ise öncelikle ravilerinin adalet sahibi olmalarýyla mümkündür, Ravilerin adaleti, onlarýn gerek dinî hayatlarýnýn, gerekse dünya iþlerindeki tutumlarýnýn inceden inceye takip edilip araþtýrýlmasýyla bilinir. Böyle bir araþtýrma sonunda ravinin adalet vasfýna sahip olup olmadýðýna dair galip zandan ibaret bir bilgi hasýl olur. 33
Ýmam Þafiî, Ahmed b. Hanbel ve öteki bazý Ýslâm alimlerinin büyük çoðunluðu adaleti bilinmeyen ravilerin rivayetlerinin makbul sayýlamayacaðý görüþündedirler, Ýmam-ý A'zam Ebu Hanîfe ve ona tabi olanlar ise rivayetin kabulü konusunda ravisinin Ýslâm oluþunun açýða çýkmasýný yeterli görmüþlerdir. Bunlara göre kiþinin adaleti, Ýslâm olduðunun bilinmesi ile görünür bir fýsktan uzak olmasýndan ibarettir. Bu görüþü savunanlarýn delili, bir Arab’ýn Hz. Peygamber (s.a.s)'in huzurunda Ramazan ayýnýn girdiðine dair þahitlik ediþi hakkýndaki hadistir. Ýbn Abbas'dan rivayet edildiðine göre çölden gelen bir Arap, Ramazan hilalini gördüðünü söylemiþtir. Hz. Peygamber ona
“Allah'tan baþka hak ilah olmadýðýna þehadet eder misin?” sorusunu sormuþtur. Adam:
“Evet, ederim” cevabýný verince
“Muhammed'in O'nun Resulü olduðuna þahitlik eder misin?” diye sormuþ,
“Evet” cevabýný alýnca orada bulunan Bilal'e,
“Halka duyur Bilal, yarýn oruca baþlasýnlar” emrini vermiþtir.”34 Kiþinin adaletinin gerçekleþmesi için müslüman olduðunu açýklamasý ile açýk bir fýsk halinin görülmemesini yeterli görenler bu hadisi þöyle yorumlamýþlardýr: “Hz. Peygamber (s.a.s) çölden gelen Arab’ýn haberini, müslümanlýðýný söylemesi üzerine kabul etmiþtir. Bu ise doðrudan doðruya onun adaletli olduðuna hükmetmesinden ibarettir. Bu görüþte olanlar ayrýca sahabilerin, kadýnlarýn, kölelerin, küçük yaþta hadis öðrenip erginlik çaðma erdikten sonra rivayet edenlerin haberleriyle amel ettiklerini, bunda da sadece islâmiyet'in açýða çýkarýlmasýna dayandýklarýný delil olarak almýþlardýr.
Bu delillere itiraz eden el-Hatîbu'l-Baðdâdî þunlarý söylemiþtir: “Ramazan hilâlini gördüðünü söyleyen kiþinin çölden gelen bir Arap oluþu adaletine mani teþkil etmez. Ayný þekilde Hz. Peygamber (s.a.s)'in onun adaletine vakýf olmasýna yahut halkýn bu Arab’ýn halini Allah Resulüne arz etmiþ olmalarýna, yahut da bu adamýn söylediklerinin tasdik edilmesine dair o anda belki de bir vahiy gelmiþ olmasýna da mani deðildir. Kýsacasý Hz. Peygamber (s.a.s) 'in o Arab’ýn haberini sadece müslümanlýðýný açýklamasýyla yetinerek kabul ettiðini bilmiyoruz. Sahabilerin kadýnlarýn, kölelerin, küçük yaþta hadis öðrenip erginlik çaðýna girdikten sonra rivayet edenlerin haberleriyle amel ettiklerine gelince bu, sahih deðildir. Ayrýca biliyoruz ki sahabe, bir kimsenin haberini ancak onun halini araþtýrdýktan ve güvenilir olduðuna, hal ve gidiþatýnýn doðruluðuna kesin kanaat getirdikten sonra kabul etmiþlerdir.” 35
“Bir hadis ravisinde adaletin sabit olmasý için bazý delillere ihtiyaç vardýr. Bu deliller, ya iki âlimin o ravinin adaleti hakkýnda þehadette bulunmasýdýr ki, sonradan bu þehadet hadisciler arasýnda þayi olur; ya da ravinini adaleti, hadiþciler ve sair ilim ehli arasýnda hiçbir þüpheye mahal býrakmayacak surette þöhret kazanýr. Mesela, Mâlik b. Enes. Sufyan es-Sevri, Sufyân b. Uyeyne, el-Evzâ'î, eþ-Þafiî, Ahmed b. Hanbel ve öteki bazý alimler adaletlerine þahitlik edecek herhangi bir mu'addile muhtaç deðillerdir. Ayný þekilde muhaddislerden el-Leys b. Sa'd, Þu'be Ýbnu'l-Haccâc, Abdullah Ýbnul-Mubârek, Vekf Ýbnu'l-Cerrah, Yahya b. Ma'în, Ali Ýbnu'l-Medînî gibileri, ilim ehli arasýnda adaletleriyle þöhret kazanmýþ kimseler olup hiç kimse, bunlarý adalet yönünden incelemeye tabi tutmaz. Meselâ, Ahmed b. Hanbel'e Ýshak b. Râhûye hakkýnda soru sorulduðu zaman “Ýshak gibisi sorulur mu?” demiþ; Ebu Ubeyd'i soranlara da Yahya b. Ma'în, “Benim gibisine Ebu Ubeyd sorulur mu? Ebu Ubeyd'e baþkalarý sorulur, cevabýný vermiþtir.”36
Hadis ravilerinin adaleti, diðer mühim bir þart olan zabtla birlikte hem güvenilir olmalarýnýn hem de rivayet ettikleri hadislerin sýhhatinin adeta göstergesidir.