Binbir Damla
Pages: 1
Hayret Bir Adam By: reyyan Date: 12 Ekim 2011, 16:23:02
Binbir Damla



Aðustos 2006 92.SAYI


Yusuf YAVUZ kaleme aldý, BÝNBÝR DAMLA bölümünde yayýnlandý.


Hayret Bir Adam


Merhum Ýbnü’l-Emin Mahmud Kemal (ö.1957) anlatýyor:

Bir gece bizim evde bulunduðu sýrada, Yeniþehir-Fenerli Hüseyin Haþim yanýndaki masada duran bir kitaba bakarken, Hoca Hayret Efendi sertçe kitabý elinden alýp bana verdi. Bir tavr-ý hakimâne ile: “Kemal Bey, þu kitabý kaldýr, biz söz söylüyoruz.” dedi. Hilm ve nezaketiyle beraber hiddeti yaman olan Haþim, pek þiddetle mukabelede bulunmaya hazýrlanýrken önü alýndý. Gösterdiði sertlik ve þiddet bir yana, Hayret bu iþte haklý idi. Zira bir mecliste bir adam söz söylerken dinlemek, baþka þeyle meþgul olmamak adab-ý meclistendir.

Bir Ramazan akþamý (Ocak 1901) Hayret Efendi ve -bilâhare Hicaz valisi olan- pek eski dostlarýmýzdan Hacý Reþid Paþa ile birlikte vüzeradan Hasan Fehmi Paþa merhumun konaðýnda iftarda bulunduk. Diðer misafirler daðýldýktan sonra, paþa bizi býrakmayarak çay hazýrlanmasýný emretti. Derin sohbete daldýk. Bir müddet sonra çay takýmýný getirdiler, paþanýn önüne koydular. Paþa, çayý bardaklara taksim ettikten sonra Hayret Efendi’ye kendi eliyle verdi. Hayret, önündeki masayý iþaretle “Oraya koyunuz!” dedi. Paþa, ikram için tekrar “Buyurunuz..” deyince, beriki tavr-ý hiddetle: “Caným oraya koy, alýrým!” dedi. Paþa ile biz de sýkýldýk.

Bir gece evimizde on onbeþ misafir bulunduðu sýrada, “Bir camide mir’at (usul-i fýkýh) okutmak niyetindeyim.” dedi. Sýrf kendisine hürmet için: “Öyle bir himmette bulunursanýz, biz de camiin kapýsýnda oturur, uzaktan istifade etmek cüretinde bulunuruz.” dedim. “Gazabullah”tan halk olunan bu zat-ý mütekebbir hiddetlenerek, “Kemal Bey, benim dersimde sizler deðil, hocalarýnýz bile bulunamaz!” demesiyle iki taraftan irice dirice birkaç söz söylendi. Bir aralýk hiddetle yerinden fýrlayýp dýþarý çýktý. Beþ on dakika geçtiði halde dönmediðinden gittiðine kanaat edilerek aleyhinde hazýrdakiler tarafýndan aðýr laflar savruldu. Ben büsbütün coþarak atýp tutarken Hayret Efendi zuhur etmesin mi? Meðer sofada namaz kýlar, sözlerimizi dinlermiþ. Ben asla tavrýmý bozmadým; Hayret de hiçbir þey olmamýþ gibi söze devam etti. Fakat mütekebbirâne halleri ve sözleri hayli deðiþti.

Ý. Mahmud Kemal Ýnal, Son Asýr Türk Þairleri, 2/886.


Ýntihara Giderken


Divan þairlerinden Keçecizade Ýzzet Molla (ö.1829) ondört yaþýnda iken babasýný kaybetti. Kardeþleriyle kendisine harap bir konaktan baþka bir þey kalmadý. Zaruret ve sýkýntý içinde ilim tahsiline çalýþtý. Zamanla ailesinin iaþesinde müþkilata düþtüðünden, hayata karþý nefret hissetmeye baþladý.

Ýzzet Molla babasýnýn vefatýndan sonra, eniþtesi þair müderris Meþ’alecizade Esad Bey’le beraber yaþýyordu. Bu sebeple onun þiir kabiliyeti de geliþme gösterdi. Fakat içkiye de mübtela oldu. Babasý gibi cimri deðil çok cömert olduðundan, eline geçeni harcayýp bitirdi. Hasýmlarý sefahetini ileri sürerek, ilim mesleðinden ismini de sildirdiler. Molla büsbütün sefil ve ümitsiz oldu. Hayatýna nihayet vermeyi kararlaþtýrdý. Bir þiþe raký alarak Göksu’da intihar etme niyetiyle bir kayýða bindi. Vaniköy’den geçerken, orada yalýsýnýn penceresi önünde oturan Bükreþ beylerinden biri, okumakta olduðu Vassâf Tarihi’nin bazý cümlelerini anlamadýðýndan, ulemadan bir zatýn oradan geçiþini nimet bilerek yanýna gelmesini rica etti. Ýzzet Molla Göksu’ya gideceðini söyleyerek mazeret beyan ettiyse de, bey ýsrar eylediðinden yalýya girmeye mecbur kaldý.

Bükreþ beyi, kitaptan soracaklarýný Ýzzet Molla’ya sorarak cevaplarýný aldý. Ziyadesiyle memnun oldu. Molla ikide bir: “Artýk müsaade ediniz, Göksu’dan sonra gideceðim yer pek uzundur, geç kaldým.” dediðinden, adý geçen bey birkaç saat sonra kayýðýný hazýrlatarak Molla’yý Göksu’ya yolladý. Sahile yanaþýnca hizmetçi delikanlýlar onu kayýktan alýp mükellef bir sofraya götürdüler. Biraz sonra bey de geldi. Nefis yemekler yendi, sazlar çalýndý, þarkýlar okundu. Molla rüya gördüðünü zannetti. Bey o gece Ýzzet Molla’yý yalýsýnda misafir etti. Molla da intihar maksadýyla buralara geldiðini anlatýverdi...

Ertesi gün bey, Molla’yý meþhur Halet Efendi’ye götürüp takdim etti. Onunla konuþtukça kýymetini takdir eden Halet Efendi, ona bir ev baðýþlayýp geçimini temin etti. Onun sayesinde, Ýzzet Molla Sultan Mahmud’un huzuruna girip sohbet etmeye de imkan buldu.

Son Asýr Türk Þairleri, 2/1048-49.


Þaþýrtan Bir Þaka


Mahmud Kemal Ýnal anlatýyor:

Bir gün evde bir iþle meþgul iken hizmetçi, misafir geldiðini haber verdi. Ýþimi bitirip yanýna giderken içeriden sesler geldi. Odaya girince Süleyman Nazif’i ve karþýsýnda -o vakit dört yaþýnda bulunan-  kýzýmýz Emine Selma’yý gördüm. Derin sohbete dalmýþlardý. Nazif: “Siz ailece zekisiniz. Fakat garip bir haliniz var; kimseye benzememek... Hatta çocuðunuz bile baþka çocuklara benzemiyor.” dedi. Ben de: “Bizim yegâne meziyetimiz kimseye benzememektir.” dedim. Bu sözü pek ziyade beðendi. Birkaç gün sonra görüþtüðümüzde þu beyti okudu:

“Kemal Bey ki o Mahmud nam u haslettir
Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine.”

(Yahya Kemal ise bu beyti: “Hezar gýpta o devr-i kadim efendisine / Ne kendi kimseye benzer ne kimse kendisine” þekline çevirmiþtir.)

Musýki ilminde de kemal-i müsellem olan bir zatýn evinde gayet küçük bir odada bir gün Ali Fuad ve Nazif merhumlarla birleþtik. Nazif, bir iki beste, þarký okunup çalýnmasýný -bizim vasýtamýzla- reca etti. Sesi gayet kötü olan o zat, üst perdeden okumaya ve keman çalmaya baþlayýnca, (Süleyman) Nazif’in gözleri döndü. Yavaþça: “Kulaðým patlayacak, yavaþ okusa yahut okumaktan vazgeçse..” dedi. “Biraz sabret, söylerim.” dedim. Bir aralýk bir vesile ile o zata yaklaþtým. Kulaðýna: “Nazif Bey sadâ ve edânýza bayýlmýþ. Daha yüksek sesle okursanýz minnettar olacaðýný söylüyor.” dedim. Adamcaðýz kemal-i safvet ile: “Daha fazla baðýrmaya nefesim ve halim müsaid deðilse de kendimi sýkayým, okumaya çalýþayým.” dedi.

Müteakiben o kadar baðýrdý, kemaný da o kadar öttürdü ki, kulaklarýmýz ve beynimiz týrmalanýyor zannettik. Ali Fuad Bey, iþin hakikatini derhal anladýysa da renk vermedi. Nazif -o kadar zekâsýyla beraber- ne yaptýðýmý anlamadý. Kasýklarýný çatlatarak terennüme devam eden üstada iþittirecek derecede “Allah belaný versin!” diyerek dýþarýya fýrladý! Üstad öfkeyle “Ne oluyor?” deyince: “Yavaþ okuyor, layýkýyla istifade edemiyorum, sýkýlýyorum diye gitti.” cevabýný verdim. Ali Fuad Bey, kahkahayý zaptedemeyeceðini anlayarak veda etti. Arkasýndan ben de çýktým. Sokakta bizi bekleyen Nazif’in halini görmeliydi!..

Son Asýr Türk Þairleri, 3/1533, 1542.




radyobeyan