Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüðü
Pages: 1
Ehlul bida By: sidretül münteha Date: 07 Ekim 2011, 14:05:18
Ehlu'l-Bid'a:



Kýsaca bid'ate kapýlmýþ kimseler manasýna gelir. Ayný manada mubtedi' veya çoðul olarak mubtedi'a lafýzlarý da kullanýlýr. Genellikle Ýslâmiyetin kemale ermesinden sonra ortaya atýlýp dine nisbet edilen bid'atlara kapýlmýþ kimselere denir.
Hadis ilminde ehlu'l-bid'a denilince itikadý bid'atlar denilebilecek, sahabe devrinin sonlarýna doðru iyiden iyiye görülmeye baþlayan Þi'a ve Râfizîlik, Hâricîlik ile daha sonralarý vücut bulan Mürci'e, Cehmiye, Müþebbihe, Mücessime, Kaderiye, Cebriye, Mu'tezile gibi siyasî ve itikadý fýrkalarýn taraftarlarý anlaþýlýr. Bu fýrkalarýn herbirinin daha Çok Kur'ân-ý Kerim'in müteþabih ayetlerini te'vil etmek, hadisleri zoraki bir biçimde yorumlamak, nihayet hadis uydurmak suretiyle ortaya atýp yaydýklarý fikirlere de bid'at denilmiþtir. Dolayýsýyla aþýrý mutaassýp taraftar olmasalar bile bu fikirlere kapýlanlar da bid'at ehlinden sayýlmýþlardýr.


Burada iþaret etmek yerinde olur ki bid'atlar. umumiyetle sahibini -Allah korusun- küfre götüren ve tekfir edilmesine sebep olan bid'at-i mükeffire ve küfre götürmese de sahibinin fasýk sayýlmasýna sebep olan bid'at-i gayri mükeffire olmak üzere iki kýsma ayrýlýr. Buna baðlý olarak ehlu'l-bid'a da kapýldýðý bid'atin þekline, bid'atini savunmada gösterdiði taassup ile yaymak konusundaki gayretlerine, bir de bid'atini müdafaa etmek üzere yalan söyleyip söylemediðine göre deðerlendirilir.

Sahibinin ehl-i bid'attan sayýlmasýna sebep olan yukarýda isimleri sayýlan fýrkalardan Þi'a, Hz. Ali taraftarlarýdýr. Baþlangýçta Hz. Ali'nin imameti gibi makul bir fikirle yola çýktýklarý halde Râfýza da denilen Râfiziler ile Gulat-ý Þi'a tabir edilen aþýrý uçtaki þiîler, iþi onun peygamberliðini hatta ulühiyetini iddia edecek kadar sapýklýðýn son noktasýna götürmüþlerdir.
Havâric de denilen Haricîler, Hz. Ali ile Mu'aviye arasýnda cereyan eden Sýffîn savaþýndaki hakem olayýný bahane ederek Hz. Ali'ye karþý çýkan ve onun saflarýndan ayrýlanlardýr. Sayýlarý önceleri on iki bin civarýnda olan bu fýrka bir taraftan yönetimde gevþek davranarak hata ettiðini ileri sürerek Hz. Osman'ý; hakemi kabul ettiðinden dolayý Hz. Ali'yi, öte yandan Hz. Ali'nin hakký olan hilafeti gasbettiði için Hz. Mu'aviyeyi, büyük günah (kebâir) iþlediklerini ileri sürerek küfürle itham etmiþlerdir.

Murci'e murtekibu'l-kebîre (büyük günah iþleyenin durumu) meselesinden çýkmýþtýr. Bu gruba mürci'e denilmesinin sebebi, büyük günah iþleyenler hakkýndaki hükmü Allah'a irca etmeleri, ameli imandan ayýrarak tehir etmeleridir.
Cehmiye Allah'ýn sýfatlarýný ta'til eden fýrka olarak bilinir. Müþebbihe ile Mücessime Allah'ý -haþa- insana benzetenlerle O'nu insan gibi cisme nisbet edenlerdir. Kaderiye ile Cebriye kader üzerindeki münakaþalarýn ortaya çýkardýðý iki fýrkadýr. Bunlardan Kaderiye, kaderi inkâr ederek insana sonsuz bir hürriyet ve irade tanýr. Ýyi ve kötü her fiilin insanýn kendisinden sadýr olduðunu ileri sürer. Cebriye ise aksine insanýn rüzgâr önündeki tüy gibi olduðu; hiçbir irade gücü ve hürriyeti olmadýðý görüþündedir. Bu iki fýrkadan biri kaderi inkâr, diðeri kulun iradesini kaldýrarak, her þeyi ilahî takdire baðladýðý için her ikisinin mensubu ehl-i bid'at'tan sayýlmýþtýr.
Cehmiyenin ilahî sýfatlarý ta'til ediþi ile Kaderiyenin kaderi inkâr akidesinin tesiriyle vücut bulan Mu'tezile, tamamen eski Yunan felsefesinin etkisi altýnda geliþmiþ bir fýrkadýr. Ýþte temel görüþlerini kýsaca özetlemeye çalýþtýðýmýz bu fýrkalarýn mensuplarý genelde bid'at ehli sayýlmýþlardýr.
Ehlu'l-bid'a Hadis ilminde daha çok cerh ve ta'dil ilminin konusudur. Þöyle ki, hadis ravileri arasýnda yukarýda kýsaca açýklanan ve bid'at telakki edilen fýrkalara mensup olarak görüþlerini paylaþanlar çýkmýþtýr. Cerh ve ta'dil alimleri, bunlarýn hallerini araþtýrýp, durumlarýna göre hükümler vermiþlerdir. Tabiatiyle ehl-i bid'attan sayýlan ravilerin rivayet ettikleri hadislerle bu hadisleri rivayet etmenin hükmünü de açýklamýþlardýr. Bu hükümleri özetleyecek olursak, Ýslâm alimlerinin tümüne göre sahibini küfre götüren bir itikaddan dolayý ehli bidatten sayýlan ravinin rivayeti kabul edilmez. Bir diðer görüþe göre böyle bir ravi, kendi akidesini yaymak ve propagandasýný yapmak maksadiyle yalan uydurmanýn helâl olduðuna inananlardan deðilse rivayetleri makbuldür. Hattâbiye gibi akidesini yaymak ve yayýlmasýný saðlamak kasdiyle yalan söylemeyi helal görenlerdense kabul edilmez.
Kimi alimlere göre bid'at sahibi ravinin rivayeti diðer ta'n sebeplerinden kurtulmuþsa kabul edilir. Ýbn Haceri'l-Askalânî'nin “tahkik ehlinin görüþü” olarak nitelediði diðer bir görüþe göre bid'at ile tekfir edilen ravi sýrf bid'ati yüzünden reddolunmamalýdýr; zira kendilerine karþý olanlarýn bid'at ehlinden olduðunu söylemeyen hiçbir taife yoktur. Hatta bazýlarý, bütün muhaliflerini tekfir edecek kadar ileri giderler. Buna göre bütün bid'at ehli sayýlan ravilerin rivayetleri genelde merdud sayýldýðý takdirde iþ, gerçekten ehl-i bid'attan olanlarýn da olmayanlarýn da reddine varýr. Bu konuda güvenilebilecek görüþ þudur: Rivayeti reddedilen bid'atçý ravi namaz, oruç, hac, zekât gibi dinî vazifelerden birini inkâr eden yahut daha kötüsü, inkârla kalmayýp aksine inanan kimse olmadýðý takdirde, rivayet hususunda zabt ve itkan, dýþardan görünüþ itibariyle de vera ve takva sahibi olduktan sonra rivayetini kabule hiçbir mani yoktur.
Kapýldýðý bid'ati, hiçbir taife tarafýndan küfürle itham edilmesini gerektirmeyen, sadece fasýk sayýlmasýný gerektiren ravinin rivayetinin kabulü konusunda ise üç görüþ vardýr. Bunlardan Ýmam Malike nisbet edilen ilkine göre fýska nisbet edilen ravi, ister itikadýnýn propagandasýný yapan dâ'i olsun, ister olmasýn; ister mezhebini desteklemek maksadiyle yalaný helal görsün, ister görmesin rivayeti reddedilir; zira bid'ate kapýlan ravi, bid'atinden dolayý fasýktir. Dolayýsiyle fýþký te'vil edilmiþ de olsa te'vilsiz fasýk sayýlan ravi gibi kabul edilir ve rivayeti reddolunur. Nasýl ki kafirin küfrü te'vil edileni ile edilmeyeni arasýnda fark yoktur. Mübtedi'nin rivayetini kabul etmek bir de onun bid'atinin deðerim artýrmaya ve adýný anmak suretiyle adýnýn yayýlmasýna sebep olur.
Ýkinci görüþe göre bid'ate kapýlan ravinin rivayeti, bid'atine raðbeti artýrmak maksadiyle yalan söylemeyi caiz gören bir kimse olmadýkça, dâ'i olsun olmasýn, farketmez; kabul edilir. Yukarýda da bir nebze söz konusu edilen bu görüþ, Ýmam Þafii'ye aittir. Onun bu konuda þöyle dediði nakledilir: “Rafizilerin Hattâbiye kolu hariç, heva ehlinin rivayeti kabul edilir.” Hattâbiye ise kendi taraftarlarýnýn lehine yalan þahitliði caiz görürler. Nakledildiðine göre Ýbn Ebi Leylâ, Sufyânu's-Sevri ve Ebu Yusuf un görüþü de budur.
Üçüncü ve en sahih olan görüþe gelince, þöyledir: Kendisini fâsýk yapan bid'ate sahip ravi, dâ'i olmadýðý sürece rivayeti makbuldür. Bid'atinin propagandasýný yapanlardansa makbul deðildir; zira bid'atinin propagandasýný yapan kimsenin, akidesinin aleyhine olabilecek rivayetleri gizlemek hevesine düþüp onlarý tahrif ederek kendi mezhebinin öngördüðü þekle sokmasýndan korkulur. Bununla birlikte kimi muhaddisler, mezhebinin da'isi olmayan yani propagandasýný yapmayan ravinin rivayeti, kendi bid'atini takviye edecek bir þey deðilse kabul edilir görüþündedirler. Nitekim Ebu Ýshâk b. Ya'kubu'l-Cûzecânî þöyle demiþtir: “Bid'at ehlinden bazýlarý hak yoldan yani sünnetten sapmýþ olmakla birlikte doðru sözlüdürler. Böylelerinin rivayet ettiði hadisi, bid'atini takviye edecek cinsten deðilse, kabul etmekten baþka çare yoktur.” 183

Zahiriye âlimlerinden Ýbn Hazm da bid'at sahibi ravinin sadûk, hýfz ve itkan sahibi olmasý þartiyle rivayetinin kabul edileceði görüþündedir. Ona göre ravinin da'i olup olmamasý farketmez. Yeter ki, sadýk, hýfzý tam ve itkan sahibi olsun.
Görülüyor ki ehl-i bid'attan olan ravinin rivayeti genelde bid'atinin propagandasýný yapan biri olmadýðý sürece merdud sayýlmamýþtýr. Ne var ki ravi, rafýzî ise da'i olsun olmasýn, rivayeti makbul deðildir. Zehebî'ye göre tam manasiyle rafýzî olan bir kimsenin hadis rivayetinde hiçbir kýymeti yoktur. Özellikle rafýzilerden özü sözü doðru, kendisine güvenilir bir kimse bulmak imkânsýzdýr; zira yalan bunlarýn iliklerine iþlemiþtir. Takýyye ve nifak ise rafýzilerde huy haline gelmiþtir. 184
Rafizilerin rivayetleriyle amel konusunda da üç görüþ vardýr. Bunlardan birincisine göre kayýtsýz þartsýz amel edilmez. Ýkincisi, yalancýlýk ve hadis uydurmakla cerhedilen hariç, râfýzi ravinin rivayetiyle amel edilebilir. Üçüncüsüne göre ise sadûk ve rivayet ettiðini bilen rafýzinin rivayeti kabul edilir. Dai olanýn rivayeti sadûk bile olsa reddolunur. 185
Burada iþaret etmek gerekir ki, rafýzî raviler hakkýnda bu derece sert kayýtlar getirilmiþ olmasýna raðmen Þi'a için ayný derecede sert kaidelerin getirilmemiþ olmasý dikkate þayandýr. Bunun sebepleri vardýr. Bir kere rafýziler, Þianýn aþýrý uçta olanlarýdýr. Ýdeolojileri uðruna yalan söylemeyi mubah görürler. Yalancýlýðý adeta meslek haline getirmiþlerdir. Ýmam Þafi'î “Rafýziler kadar yalan söyleyen, yalancý þahitlik yapan kimse görmedim” demiþtir. Yezid b. Harun da þunlarý söylemiþtir: “Dai olmadýkça bid'at ehlinden olan herkesten hadis yazýlýr. Ancak rafýziler müstesna; çünkü onlar yalan söylerler.”
Öte yandan Rafýziler hadis uydurmakla ve uydurduklarý hadislere dinî emirler gözüyle bakmakla tanýnmýþlardýr.186 Sadakat ve itkanýn ön planda tutulduðu hadis rivayetinde yalana baþvurduklarý kadar bilhassa Hz. Ebubekr ve Hz. Ömer'e dil uzatýrlar. Abdullah Ýbnu'l-Mubârek böyle biri hakkýnda þöyle demiþtir: “Ondan rivayette bulunmayýnýz; zira o selefe söverdi.” 187 Râfýzîlerin rivayetlerine itibar edilmeyiþinin baþlýca sebepleri bunlardýr. Hiç biri olmasa bile yalan söylemeleri rivayetlerinin reddedilmesi için yeterli sebeptir.
Þi'âya gelince bu fýrka Ýslâm Tarihinde hadis uydurma faaliyetlerine önayak olmuþtur. Kendilerine has bir hadis anlayýþý vardýr. Meselâ isnadý Ehl-i Beytten birine veya onlarca makbul sahabîye varmayan hadislere hadis gözüyle bakmazlar. Râfýzîler kadar olmasa da yine bilhassa Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer'e dil uzatýrlar. Onlar kadar bid'atini müdafaa eden, yaymaya çalýþan fýrka yoktur. Bununla beraber þiî ravilerin rivayetleri için râfýzîlerin rivayetlerini kabul ölçüleri derecesinde sert tedbirlerin getirilmeyiþinin önemli bir sebebi ikincilerine gulât denilmesine yol açan aþýrý tutumlarýdýr. Þu da var ki tabi'in ile tebe'u't-tâbi'in içinde Þia taraftarý olmakla cerhedilen pek çok muhaddis ve ravi vardýr. Nitekim es-Suyütî, gerek Sahihi Buhâri, gerek Sahih-i Müslim, gerekse her ikisinin ravileri arasýnda Þia bidatiyle ta'n edilmiþ ravilerin de bulunduðu 82 isim kaydetmiþtir. 188Diyaneti saðlam, verasi kuvvetli, sýdký malum ve sabit olan bu gibi bid'ate kapýlmýþ raviler reddedildiði takdirde pek çok hadisi reddetmek icap eder. Bu önemli sebep dikkate alýndýðýnda aralarýnda Þiaya mensup olmakla itham edilenlerin de bulunduðu bid'at sahibi nice ravide hadis rivayetinde esas olan sadakat ile vera ve itkan esas alýnmýþ ve hadisleri makbul addedilmiþtir.


radyobeyan