Yolsuzluk By: reyyan Date: 04 Ekim 2011, 19:18:05
Yolsuzluk
Mart 2006 - 87.sayý
Ali YURTGEZEN kaleme aldý, DÝÐER YAZILAR bölümünde yayýnlandý.
Müfessirler, yoldan çýkanlarýn maymuna ve domuza çevrilmelerinin manevî bir memsûhât olduðu hususunda icmâ’ etmiþlerdir. Bu, yolsuzluða meyledenlerin sahtekârlýðýna, baþkalarýna benzeme gayretine, zekî gibi görünmelerine raðmen aslýnda ne yaptýklarýný bilmediklerine, çirkinliklerine, her pisliði yemelerine iþarettir, derler.
“Allah’tan geldik, yine O’na döneceðiz.” Ýnsan olarak maceramýzý özetleyen bu cümle her halükârda bir “yol” manâsýný da tazammun ediyor. Nitekim þeri’at, tarikat, sýrat, sebil, sünnet, minhâc.. gibi Ýslâm’ýn temel bazý mefhumlarý aslýnda “yol” demektir; ýstýlah (terim) manâlarýný istiâre ile bilahare kazanmýþlardýr. Asýllarýndaki “yol” manâsý ile bunun hususiyet ve teferruatýnýn bilinmesi, ýstýlahî manânýn lâyýkýyla anlaþýlabilmesi için zarûrîdir.
Yol, herþeyden önce bir zemin, bir çerçeve, bir çizgidir. Mutlaka bir hedefe götürür; bu hedef istikametinde bir yöneliþi ifade eder. Söz konusu hedefi temin ve kolaylaþtýrma niyetinin eseridir. Katedilmek içindir. Þeri’at, tarikat, sýrat, sebil, sünnet, minhâc kelimelerinin hepsinde de “yol”un tedaî ettirdiði bu manâlarýn tamamý vardýr. Ýlâveten, bu yollarýn her birinin kendine mahsus incelikleri de vardýr. Biz önce bunlardan sadece ikisinin, þeri’at ve tarikat’in yol ile irtibatýný ele alýp oradan sadede geleceðiz.
Þeri’at tarikat yoldur varana
Dil âlimlerinin ekserisi þeri’at’ýn “yol açtý” manâsýna “þe-re-a’” fiilinden mastar olduðu görüþündedir. Buna göre þeri’at “açýk (aleni, vâzýh), doðru ve geniþ yol” demektir. Fakat bu “yol”un bazý hususiyetleri vardýr. Meselâ “kendiliðinden bir yol” deðildir. Mutlaka bir þâri’i, yani “yarýp açan” ve “hududunu tayin eden” bir fâili bulunmalýdýr. Þeri’at’ýn þâri’i Allahü Teâlâ’dýr. Bu sebeple þeri’at ýstýlahta “Allah’ýn tayin ve tesbit ettiði yol, ilahî hükümler manzûmesi, din” manâsýna gelir.
Þeri’at’ýn bir diðer hususiyeti “su yolu” olmasýdýr. Bazýlarý bunun bir su kaynaðýndan su almak veya içmek için tutulan yol olduðunu söylemiþtir. Bu yolda dosdoðru yürüyenlerin neticede rahmete ve nimete kanacaklarýna, arýnýp temizleneceklerine delâlettir. Zira þeri’at ebedî hayatýn ve hakikî saadetin yegâne yoludur. Bazýlarý ise þeri’at’ý, “þeria” kelimesinde olduðu gibi, bir suyun mecraý, yahut “ýrmak” gibi anlamak gerektiðini söylemiþlerdir. Bu takdirde de yolda bulunanlarýn mütemadiyen akýþýna, denize ulaþma iþtiyakýna ve ancak yolun hududu dahilinde bu akýþýn netice vereceðine delâlet eder. Nihayet sûfilikte hep teþvik edilen “seyahat” de lügat itibariyle aslýnda “suyun yeryüzünde akýp gitmesi” demektir. Büyüklerin söylediði gibi “Su bir yerde durursa bozulur.” yahut “Akan su kir tutmaz.” Þüphesiz seyahatin sûrî olanýndan çok batýnî olaný evlâdýr; insanýn arada bir de olsa “kendine gelmesi” büyük fazilettir. (“Sebîl” de “yol” demektir. Çeþme veya su daðýtmaya mahsus küçük mimarî yapýlara bilahare ad olmasý sebebiyle “sebil”in lügat manâsýnýn da su ile alâkalý olduðu düþünülebilir. Kur’ân-ý Kerîm’deki “fî-sebîlillah” terkibinden örf-i kavlî ile münhasýran “cihad” ve “infak” anlaþýlmaktadýr. “Fî-sebîlillah” yani Allah yolunda infak etmenin bir sembolü addedildiði için su daðýtmak üzere yapýlmýþ çeþmelere “sebîl” denmiþ olmasý galip ihtimaldir. Eskiden “ibn-i sebîl” denilen yolcular gözetilerek inþâ edilmesinden dolayý, bu yapýlara “sebîl” adý verildiði daha zayýf bir görüþ olarak ileri sürülebilir.)
Yine “yol” manâsýna geldiði bilinen tarîk, tarîka veya tarîkat’in “yürürken adýmlarýn çýkardýðý ses”ten mülhem taklidî bir kelime olduðu söylenir. Hakikaten de tarikat her þeyden önce “katedilmekte olan bir yol”dur. Bir kýlavuzun yürüyüþü ve takipçilerinin onun izinde mesafe alýþýyla belirginleþmiþ, hususiyet kesbetmiþtir. Tasavvuf ýstýlahý olarak, “þeri’at denilen büyük ve geniþ yolun sýnýrlarý içinde, hakikate ulaþmak için tercih edilen yürüyüþ tarzý” demektir. Þeriat, zemini ve hudûdu ifade ederken tarîkat “yürüyüþ”ü ifade eder. Nitekim þeri’at yolunda yürüyenler de vardýr koþanlar da. Kimi aþkla, kimi bir takým hesaplarla katetmektedir. Durup oyalananlara da hýzla menzil alanlara da rastlanabilir. Kalabalýða karýþýp sürüklenenler, tek baþlarýna kestirme gözetenler olabileceði gibi birbirlerine el etek vererek ilerleyenler de olabilir.
Kur’ân-ý Kerîm’de insanýn idrâk hâsselerinden, yýldýzlarýn yörüngesinden veya meleklerin irtifâýndan bahsedilirken “yol” manâsýna gelen birçok kelime arasýnda “tarîk”in seçilmiþ olmasý da hayli önemlidir. Buradan hareketle tarikat’in “menzillerle taksim edilmiþ; ilim, yükseklik ve letâfet kazandýran bir yol, bir sistem” hususiyeti taþýdýðý neticesine ulaþýlabilir.
Hülasa þeri’at de tarikat de asýl itibariyle “yol”dur. Bundan dolayý Türkçede ekseri “yol” denince “þeri’at”, þeri’atte mündemiç olmasý hasebiyle de hususen “tarîkat” kastedilir. Nitekim eski devirlerde “mürþid” yerine “yol atasý”, “mürid” yerine “yol eri” denildiði bilinmektedir. “Yol tutmak” bir tarikate intisap etmektir. El’an kullandýðýmýz “yola gelmek, hâle yola girmek, yola getirmek, yoldan çýkmak, yoldan çýkarmak, yoldan azmak, yol bilmek, yol göstermek, yoluna koymak, yoluna girmek..” tabirlerinin bugünkü manâsýnýn bile tarikatle veya tasavvufla irtibatý hâlâ farkedilebilmektedir. Madem böyledir, son senelerde düçar olduðumuz “yolsuzluk” illetinin “yol mahrûmiyeti” ile bir alâkasý yok mudur sizce de?
“Yol”un dýþýnda olmak ya da “yolsuzluk”
Ýster hududu, ister usûlü öne çýkarsýn, “Allah’ýn tayin ve tesbit ettiði yol” manâsýna bütün kavramlar “sýrât-ý müstakîm” terkibine dahildir. “Sýrât” da “yol” demektir ama yalnýzca “Allah’ýn yolu” olduðu için “es-Sýrât” tektir; çoðulu bulunmayan bir kelimedir. Öte yandan Kur’ân-ý Kerîm’de “yol” manâsýna muhtelif kelimeler bazan sapkýnlýk ifade eden sýfatlarla Allah’ýn belirlediði hududu aþan yöneliþleri anlatmak için kullanýlsa da bunlarýn hakikatte “yol” olmadýðý âþikârdýr. Sadece bir tercihi yahut yöneliþi belirtmek üzere “yol” denmiþtir. Nitekim kendi anlayýþý içinde bile bir zemini, ölçüsü, usûlü, çizgisi ve doðru bir hedefi yoktur. Dilimizdeki söyleniþiyle bunlar birer “yolsuzluk”tur. Daha doðrusu “dalâlet hâli”dir. “Dalâl” ise lügatte “yoldan çýkmak, sapmak, yitmek, kaybolup gitmek” demektir.
“Yolun dýþýnda olmak”, “yoldan çýkmak”, “yolu kaybetmek” manâsýna “yolsuzluk” ile yakýn zamanlarda pek sýk þahit olduðumuz “yolsuzluk” vak’alarý, sebep-netice münasebetiyle birbirine baðlýdýr. Esasen irtikap edilen þenâatlere “yolsuzluk” denmesi dahi sebebin tesirine dikkat çekmek içindir. Mâide Sûresi’nin 60 ilâ 62. âyetlerinde “düz yol”dan sapanlar “Allah’ýn lânet ettiði, maymuna ve domuza çevirdiði, þeytana tapan” kimseler olarak nitelenir; bunlarýn “günah iþlemede, düþmanlýkta, haram yemede” âdeta “yarýþtýklarý” ifade buyurulur. Müfessirler, yoldan çýkanlarýn maymuna ve domuza çevrilmelerinin manevî bir memsûhât olduðu hususunda icmâ’ etmiþlerdir. Bu, yolsuzluða meyledenlerin sahtekârlýðýna, baþkalarýna benzeme gayretine, zekî gibi görünmelerine raðmen aslýnda ne yaptýklarýný bilmediklerine, çirkinliklerine, her pisliði yemelerine iþarettir, derler. Haram’a düþkünlükleri ise ekseri “rüþvet”le misâllendirilir. Öyle ya, “yol”un dýþýnda olduktan sonra, hiçbir ölçü kalmadýðýna göre “utanmayacak” ve “dilediðini yapacaktýr” insan.
Çok zaman nefsin tahakkümü, þeytanýn iðvâsý, dünyanýn yalancý câzibesi ayaðýný kaydýrýr da insanýn, yoldan çýkarýverir onu; þeri’at ve tarikatten taþra düþürür. Faydasýz ilmi, eðlenceyi, çaðdaþlýðý, modernliði putlaþtýrýr; savrulduðunun farkýna bile varamaz. Ancak dalâletin yahut yolsuzluðun sebebi, icbâr edici bir mahiyet taþýsa da kulun mes’ûliyeti vardýr. Doðru tercih için her türlü imkâna sahiptir çünkü. Üstelik ne kadar uzaða savrulmuþ olursa olsun, bulunduðu yerdeki “tevbe kapýsý”ndan yola girme fýrsatý bahþedilmiþtir.
Fakat bazan gaflet, dalâlet, hatta belki de hýyânet eseri olarak bu “yol”un kapatýldýðý, yasaklandýðý, unutturulmak istendiði de vâkidir. Böyle bir durumda “yol”a “tehlikeli” yaftasýný asan mütegallibe, insanlarý yolsuzluða mahkûm etmiþ demektir. Elbette Müslüman bu mahkûmiyete rýza göstermeyecek, bunu bahane yapýp mesuliyetini ihmâl etmeyecektir. Tarihin her döneminde insaný hakîkat yolundan alýkoymak isteyenler olmuþtur. Bu da imtihanýn bir parçasýdýr. Ama öte yandan “yol”u kapatanlarýn yahut kapalý tutmaya devam edenlerin yolsuzluklara çare bulma þanslarý yoktur. Hele yolsuzluklardan þikâyete hiç haklarý yoktur.