Yeter ki Okusunlar Diye By: reyyan Date: 04 Ekim 2011, 19:16:55
Yeter ki Okusunlar Diye
Mart 2006 - 87.sayý
Ayþe ÝZCÝ kaleme aldý, DÝÐER YAZILAR bölümünde yayýnlandý.
Okumak… Evlatlarýmýza gösterdiðimiz yegane hedef! Bu uðurda ceketimizi satmayý bile göze aldýðýmýz noktasýndan hareketle, tüm imkanlarýmýzý seferber ediyoruz. Buna raðmen çocuklarýmýzýn baþarý düzeyi pek çoðumuzu tatmin etmiyor. Bir taraftan da evlatlarýmýza toz kondurmak istemiyoruz.
Dünü çoktan unuttuk, gözlerimiz parlak yarýnlarýn ýþýltýsýyla kamaþmýþ. Geçmiþini hatýrlamaktan rahatsýzlýk duyanlarýmýz bile var. Güzelim hatýralarýn adýný “nostalji” koyuyoruz ki, bize tanýdýk gelmesin, yabancý olsun. Bir düþünülse, bu günlere nerelerden gelindi?
Oysa pek çok konuda, hatta her mevzuda bugünlerimizin kodlarý geçmiþimizde saklý. Çocuklarýmýzla alakalý hususlar için de böyle. Geçmiþimize bir göz gezdirirsek, çocuklarýmýzýn baþarý ve tatmin düzeylerinin deðerlendirmesini daha iyi yapabiliriz.
“Çalýþacaðým, ama...”
Uzun sömestr tatili süresince öðrencilerimiz yoðun bilgisayar ve televizyon mesaisi ile yorgunluklarýný üzerlerinden atýp, streslerini tuþa getirirken, bizler de veliler olarak onlara daha iyisini verme gayretinde idik. Bu devre arasýnda çalýþma-ödül sözleþmeleri yenilendi, güncellendi. Çocuklar anne-babalarýný memnun edebilecek baþarý düzeyine karþýn, isteklerini masaya koydular: “Çalýþýrým ama istediðim þeyleri bana alýrsanýz!” “Tamam, kabulümüzdür!”
Çocuðunu uzak bir yerden Baþkent’in prestijli bir semtindeki ilköðretim okuluna göndermekte olan bir aile, baþarý seviyesi daha yüksek bir baþka okula nakil yaptýrmak istiyordu. Çünkü bu varlýklý semtin okulunda öðrenciler gösteriþ yarýþýnda olduðu için, öðretmenler ne kadar iyi olurlarsa olsunlar, umulan baþarý bir türlü gelmiyordu. Ailenin sosyo-kültürel ve ekonomik düzeyi de çocuðun okul arkadaþlarý ile benzerlik göstermiyordu. Yani hiç rekabet þansý yoktu.
Aile, sorunun kaynaðýný doðru algýlayamadýðý için okul deðiþikliði yaparak, çocuðunu gösteriþ budalasý okul arkadaþlarýndan uzaklaþtýrmakla sorunu kökten halledeceðini düþünüyordu. Ýman ettikleri “üstün seviyeli okul, eþittir, üstün baþarýlý öðrenci” denkleminin gerçekleþmesinin önündeki engel kalkmalýydý.
Çocuk istekleri, aile zihniyeti
Bir baþka anne de, ciddi performans düþüklüðü gösteren lise öðrencisi oðlu için çabalýyordu. “Ýmam bildiðini okur” misali kendince teþhisi koymuþ, kendi çözümlerini uygulamak için çýrpýnýyordu. Oðlunun ders baþarýsýzlýðý, iþi okuldan kaçmaya, yalan söylemeye ve bazý kötü alýþkanlýklara kadar götürmüþtü.
Bu anneye göre bu olumsuzluklar zincirinin baþlýca sebebi ergenlik çaðý idi. Sanki bu çaðda hiç baþarýlý olan yokmuþ veya baþarýsýzlýk bu çaðýn olmazsa olmazý imiþ gibi…
Yaptýðýmýz görüþmeden sonra anlaþýldý ki, hakikaten çocuðun bir suçu yok! Çünkü kabahatin büyüðü ailede. Çocuðun orta öðrenimde en baþarýsýz olduðu alan matematik iken, ýsrarla ticaret lisesine yazdýrmýþlar. Ki, matematik burada baþ rol oynar! Bir yýl borçlu geçen öðrenci, ikinci yýl iki misli stres ve yük altýnda kalmýþ, baþarmasý hepten imkansýzlaþmýþ ve çareyi kaçmakta, günü kurtarmakta bulmuþ.
Diðer bir anne telefonda þu soruyu soruyordu:
“Çocuðumun isteklerinin ne kadarýný karþýlamam gerektiðini bilemiyorum. Daha doðrusu, hep benden alabileceðimin daha fazlasýný istiyor, isteklerine yetiþemiyorum. Cep telefonunun yeni modeli çýkmýþ, arkadaþlarý almýþlar ben de alayým mý, yoksa þýmarýr mý? Çünkü elindeki telefonunu da alalý çok zaman olmadý.”
Þu da baþka bir velinin derdi:
“Liselere giriþ sýnavýna hazýrlanmak için dershaneye devam eden oðlum bir gün hayli sýkýntýlý geldi. Sebebi þu: Dershanede çocuklara baþarýlý olmanýn yollarýný konu alan bir seminer vermiþler. Seminerde bilhassa çalýþma odasý üzerinde durulmuþ. Hatta denilmiþ ki, yakýn bir zamanda evlerinizi ziyaret edip odalarýnýzýn bu düzene uygun olup-olmadýðýna bakacaðýz!
Oysa benim oðlumun kendine ait bir odasý bile yok. Týklým týklým eþya dolu bir odayý üniversiteye hazýrlanmakta olan lise son sýnýf öðrencisi aðabeyi ile paylaþmak zorundalar. Biri aþýrý tertipli, diðeri alabildiðine daðýnýk. Ýkisi de baþarýlý sayýlýr, hatta daðýnýk olanýn dersleri daha iyi durumda.”
Baþarýsýzlýk imkansýzlýk yüzünden mi?
Yukarýda sýraladýðýmýz yaþanmýþ örneklere bakýldýðýnda, velilerimizin çocuklarýný ders çalýþmaya teþvik ve yönlendirme konusunda sýkýntýlý olduklarý anlaþýlýr.
Eðitimcilerin de çocuklarý yeterince motive edemedikleri, tüm çabalarýna raðmen umulan performansý alamadýklarý da bir vakýadýr. Yanlýþ bir temayül olarak hep imkansýzlýklar üzerinde durulmakta, çabalar da o yönde yoðunlaþmaktadýr.
Daha açýk söylemek gerekirse, çocuk güya cep telefonunun modeli düþük veya bilgisayarýnýn filan aksamý noksan diye baþarýlý olamýyorsa boþuna zahmet etmeyin, baþarý ancak bir hayaldir.
Diyelim dört çocuðunuz var, okumalarýný istiyorsunuz. Size kaç oda, kaç bilgisayar, kaç telefon, kaç vs. lazým, hiç düþündünüz mü? Düþünmek bile istemezsiniz. Onlar için aldýklarýnýz kýsa sürede bir hiç oluyor, alamadýklarýnýz için çocuklarýnýz karþýsýnda ezim ezim eziliyorsanýz, gerçekten ciddi bir sorunla karþý karþýyasýnýz demektir. Peki o halde ne yapalým?
Öncelikle eskiyi hatýrlayalým. Siz, bugünün mürekkep yalamýþlarý; bugün çocuklarýnýza saðladýðýnýz imkanlarýn ne kadarý sizin çocukluk günlerinizde vardý? Koltuðunun altýnda iki odunla, yani o günkü yakacak ile kilometrelerce yol yürüyerek okula ulaþanlar, servis nedir, okul harçlýðý nedir bilmeyenler, bez torba ya da tahta çanta ile büyüklerinin eski önlük ve kitaplarýyla okuyanlar, neden sesiniz sedanýz çýkmýyor? Dokuz kardeþ içinde ebesiyle-dedesiyle iki göz evlerde yaþarken sýnav kazananlar, sizi baþarýya hangi etken sevk etti?
Baþarýnýn psikolojik kaynaklarý
Elbette meseleyi sadece açlýk ve doyumsuzluk noktasýna indirgemek yanlýþ olur. Ancak bu iki kavram arasýnda öyle anlamlý bir fark var ki, bunu biz yeni nesile aktarabilmiþ deðiliz. Yani evlatlarýmýza açlýk çektirmiyoruz, lâkin onlar müthiþ bir doyumsuzluk hissi içerisindeler. Buna mukabil biz onlara karþý yetersiz kaldýðýmýzý düþünüyoruz .
Bir de çok zeki çocuklar var. Ancak bu üstün zekâlarýný ana-babalarýný tek ayak üstünde uyuturcasýna yalana-dolana kullanan evlatlara dikkatinizi çekmek isterim. Özellikle yüksek öðrenim gençlerinin azýmsanmayacak bir kýsmý, okul ile bitiþikte yer alan ‘cafe’leri birbirine karýþtýrýp, ikisinden de mezun olamazlar! Sonuçta ya bir arkadaþ ya da not vermeyen bir hoca mesul tutularak gencin zedelenen gururu onarýlýr, can saðlýðý tesellisiyle…
Her aile kendi sosyal, ekonomik ve kültürel seviyesine mütenasip olarak, çocuklarýna okumalarý konusunda dengeli, akýlcý bir motivasyon saðlamak zorundadýr. Unutulmamalýdýr ki, doyurulmuþ, yani yüksek oranda karþýlanmýþ ihtiyaçlar bireyi güdüleyemez, teþvik edemez. Þimdi ile gelecek arasýndaki iliþki de net bir þekilde göz önüne alýnmalýdýr.
Bir faaliyete istek duymada iki önemli unsur yer alýr: Birincisi mahrumiyet güdüsü, ikincisi geliþme güdüsü. Her ikisinin de varlýðý mutlak sevk edici olmakla birlikle, birincisi daha çok maddi, ikincisi ise soyut, yani sosyo-kültürel aðýrlýklýdýr. Çocuðun kiþilik yapýsý ve zekâ potansiyeline göre bu iki güdüleyici unsurun birine aðýrlýk verebilirsiniz. Nihayetinde onlar sizi memnun etmek veya sizden yeni teknoloji harikalarý kopartabilmek için ders çalýþmasýnlar.
Onlara bir þey vaad etmeyin, kendileri için çalýþtýklarýnýn bilincine varsýnlar. Bir de böyle deneyelim, bakalým nasýl olacak?