Sabit Bin Eslem El- Benani By: armi Date: 04 Temmuz 2009, 08:47:26
Tâbiînin, zâhid (dünyâya önem vermeyen), âbid (çok ibâdet eden) ve müttekilerinden (haramlardan sakýnanlarýndan) ve velî. Künyesi Ebû Muhammed'dir. 737 (H.120) senesinde vefât etti.
Hadîs ilminde sika, emîn, güvenilir ve îtimâd edilir bir âlimdir. Basra'nýn en büyük âlim ve râvilerindendir. Sâbit el-Benânî, bir çok Sahâbîden hadîs-i þerîf rivâyet etmiþtir. Enes bin Mâlik, Ýbn-i Ömer, Ýbn-i Zübeyr, Þeddâd (r.anhüm) bunlardandýr. En çok, Enes bin Mâlik'den rivâyet etmiþtir. Atâ bin Ebî Rebâh, Katâde, Eyyûb, Yûnus bin Ubeyd, Süleyman Teymî, Humeyd, Dâvûd bin Ebî Hind, Ali bin Zeyd bin Ced'ân, A'meþ ve baþkalarý da ondan hadîs-i þerîf bildirmiþlerdir. HadîsleriKütüb-i Sitte diye meþhûr olan altý hadîs kitabýnýn hepsinde vardýr.
Enes bin Mâlik'in Basra'da bulunduðu zamanlardaki sohbetlerinde çok bulunmuþtur. Hakkýnda söylenenler:
Enes bin Mâlik onun için der ki: "Her þeyin bir anahtarý vardýr. Hayrýn anahtarý da Sâbit'tir."
Bekr bin Abdullah: "Zamânýnýn en âbid olanýna bakmak isteyen Sâbit el-Benânî'ye baksýn."
Þu'be; "Sâbit el-Benânî, Kur'ân-ý kerîmi bir gün ve gecede okuyup bitirir, çok oruç tutardý."
Ýbn-i Þevzep: "Berâber yola çýkardýk. Bir mescide rastlayýnca, orada mutlaka namaz kýlardý."
Humeyd; "Biz, yanýmýzda Sâbit el-Benânî de olduðu halde, Enes bin Mâlik'e giderdik. Fakat Sâbit, rastladýðý bir mescitte namaz kýlarken geride kalýrdý.Biz hazret-i Enes'in yanýna vardýðýmýzda onu göremeyince, "Sâbit nerede, Sâbit nerede? Çünkü ben onu çok seviyorum" buyururdu.
Ahmed bin Hanbel; "Enes bin Mâlik, Sâbit el-Benânî'ye, senin gözlerin, Resûlullah'ýn gözlerine ne kadar da çok benziyor, der ve Resûlullah'ý hatýrlayarak aðlamaya baþlar, gözlerinden yaþlar akardý."
Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ kitabýnýn sâhibi "Sâbit el-Benânî hazretleri için þöyle der: "Vefât ettiði zaman kabrini kerpiçle ördüler. Kerpiçlerden birisi kaydý. Kabrin içinde onu namaz kýlarken gördüler. Kabrinin civarýndan geçenler, içerden Kur'ân-ý kerîm sesi duyardý."
Sâbit bin Eslem buyurdu ki:
"Yirmi yýl çok sýký bir þekilde namaza kalktým. Bütün bu yirmi yýl boyunca, onun nîmetini topladým."
"Allahü teâlânýn anýldýðý yere daðlar kadar günah ile girseler, çýktýklarý zaman üzerlerinde zerre kadar bir günah kalmaz (kul hakký dýþýnda)."
Elli yýl, bütün gecelerimi ibâdetle geçirdim.Her seher vakti þu duâyý yapardým: "Allah'ým, kullarýndan birine, kabrinde namaz kýlmaðý nasîb edeceksen, o kulun ben olayým."
"Kendisinde þu iki haslet bulunmayan kimse, diðer bütün hasletleri toplasa da, gerçek mânâda âbid (ibâdet eden) bir kul olamaz. Bu iki özellik, namaz ve oruçtur. Bunlar, o kulun et ve kaný mesâbesindedir."
Hastalýðýnda,Sâbit bin Eslem hazretlerinin ziyâretine gittiler. Yanýndakilere bir þeyler anlatýyordu. Ziyâretçiler, huzûruna girip oturunca; "Sevgili kardeþlerim! Önceki gibi, namazlarýmý kýlamýyor, oruçlarýmý tutamýyor, Allahü teâlâyý zikredemiyor, sizlerin yanýna inemiyorum" dedi ve þöyle duâ etti: "Allah'ým! Bu üç þeyi istediðim gibi yapamadýðým zaman, beni bu dünyâda bir saat bile býrakma!"
: Sabit Bin Eslem El- Benani By: armi Date: 04 Temmuz 2009, 08:48:43
Sâbit bin Eslem hazretleri gözlerinden rahatsýzdý. Bunun için tabibe gitti. Tabib; "Bir husûsa dikkat edersen, gözlerin iyi olur" dedi. Sâbit; "O nedir?" diye sorunca tabib; "Aðlama!" dedi. Bunun üzerine Sâbit; "Aðlamayan gözde hayýr yoktur." buyurdu.
"Sizden birisi, günün bir mikdârýnda Allahü teâlâyý anarsa, o günü kazançlý, demektir."
Kendisi anlatýyor: "Sinirli bir gence, annesi sýk sýk öðüt verir ve; "Ey oðlum, senin için öyle bir gün vardýr ki, sen hep o günü hatýrla!" derdi. Oðlunun ölümü yaklaþýnca, annesi üzerine kapanýp; "Ey Oðlum, seni bugün için ikaz ediyor, uyarýyordum" dedi. Oðlu; "Anneciðim, benim, magfireti, baðýþlamasý, affý ve ihsâný bol olan Rabbim vardýr. Bu gün, o lütuf ve ihsânlarýndan birinden beni uzak tutmayacaðýna ümidim, tamdýr" diye cevap verdi. Allahü teâlâ, o gence merhamet eyledi. ÇünküAllahü teâlâ hakkýnda zannýný iyi yaptý. Yâni O lütuf ve ihsân sâhibidir. Baðýþlayýcýdýr, diye kalben inanmýþtý."
"Mümin, kýyâmet gününde, Allahü teâlânýn huzûrunda durur. Allahü teâlâ ona: "Ey kulum! Sen, dünyâda bana ibâdet eden kullarýmla berâber ibâdet ediyor muydun?" diye sorunca, o mümin; "Evet, onlarla birlikte ben de ibâdet ediyordum yâ Rabbî!" der. Yine Allahü teâlâ; "Ey kulum, dünyâda iken bana duâ edip yalvaran ve beni zikredip ananlarla beraber, sen de yalvarýp beni andýn mý?" diye suâl buyurur. O mümin yine; "Evet yâ Rabbî!" diye cevap verir. Bunun üzerine Allahü teâlâ; "Ýzzetim hakký için, beni zikredip, andýðýn her yerde ben de seni andým. Nerede duâ edip yalvardýnsa, o duâný kabûl ettim" buyurur." SonraSâbit-i Benânî þu hadîs-i þerîfi bildirdi: "Müminin hiçbir duâsý red edilip, geri çevrilmez. Karþýlýðý ya dünyâda verilir, ya âhirete tehir edilir, veya günahlarýna keffâret olur."
Sâbit-i Benânî sâlih zâtlardan birisi için þöyle buyurdu: "Bir gün bu zât, arkadaþlarýna; "Rabbimin beni andýðý zamaný biliyorum." dedi. Arkadaþlarý buna hayret ettiler. "Pekâlâ, bu nasýl olur?" dediler. O da; "Ben, Allahü teâlâyý andýðým zaman. Çünkü Allahü teâlâ, kul kendisini anýnca, O da, kulunu anacaðýný bildiriyor." dedi.
O sâlih zât, tekrar arkadaþlarýna; "Ben duâ ettiðim zaman, Allahü teâlânýn duâmý kabûl ettiðini bilirim" dedi. Arkadaþlarý, buna da hayret edip, nasýl bildiðini sordular. Onlara bunu; "Duâ ederken kalbimde bir korku, vücûdumda ürperti, gönlümde bir açýlma ve ferahlýk olduðu zaman, duâmýn kabûl edildiðini anlarým." diye açýkladý.
"Mümin, kabre konduðu zaman, dünyâda yapmýþ olduðu sâlih ameller, onu kuþatýrlar."
"Bir kimsenin, ölümü çok hatýrlamasý, amellerinde kendisini gösterir."
"Bir saat, bir an, bir miktar ölümü hatýrlýyan kimseye ne mutlu."
"Yirmi dört saat olan gece ve gündüzde hiçbir an yoktur ki, Azrâil aleyhisselâm her ruh sâhibine uðrýyarak, baþýnda beklemesin. Eðer o kimsenin rûhunu almakla emrolunursa alýr, emrolunmazsa gider."
"Dâvûd aleyhisselâm Allahü teâlânýn azâbýný hatýrladýðý zaman, mafsallarý gevþer, tamamen kendisini salýverir, Allahü teâlânýn rahmetini hatýrlayýnca, eski hâline dönerdi."
Anlatýlýr ki: Biri vardý. Babasýný bir yerde dövüyordu. Ona babaný niçin dövüyorsun, o senin babandýr, ayýp, günah deðil mi? dediler. Bunun üzerine babasý: Onu býrakýn, beni dövsün. Çünkü ayný yerde ben de babamý dövmüþtüm. Þimdi de oðlum beni dövüyor, eden buluyor, dedi.
"Biz ilme bir þeyi kastederek, niyet sâhibi olarak baþlamadýk. Fakat Allahü teâlâ bize iyi niyeti ihsân etti. Çünkü faydalý ilim, insaný iyi niyet ve ihlâsa kavuþturur."
Sâbit el-Benânî hazretleri gecelerini ibâdetle geçirir ve çoluk çocuðuna; "Kalkýn, Allahü teâlâya ibâdet edin. Þunu hiç unutmayýn ki, gece kalkýp ibâdet yapmak, kýyâmetin þiddet ve dehþetinden daha hafiftir." derdi.
"Öyle insanlara yetiþtim ki, çok namaz kýlmaktan baþlarýný yastýða koyacak vakit bulamazlardý."
Bana, Enes bin Mâlik þöyle buyurdu: "Ey Sâbit!Benden alacaðýný al. Benden daha güvenilir kimse bulamazsýn. Ben aldýklarýmý, öðrendiklerimi Resûlullah efendimizden aldým. Resûlullah Cebrâil aleyhisselâmdan aldý. Cebrâil deAllahü teâlâdan aldý."
GÜNÂHLARI BAÐIÞLAYAN
Sâbit bin Eslem buyurdu ki: "Mus'ab bin Zübeyr'in duvarýnýn yanýnda, hayvanlarýn geçmediði bir yerde idim. Mü'minûn sûresinden; "Hâ mîm. Bu kitabýn indiriliþi, Azîz, Alîm olan Allah'dandýr. O, günah baðýþlayan, tövbe kabûl eden, azâbý þiddetli olan, ihsân sâhibi olan Allah'tandýr ki, O'ndan baþka hiçbir ilâh yoktur, dönüþ, ancak O'nadýr." meâlindeki âyetlerinin olduðu sahifeyi açtým. O anda, yanýmda bir kiþi peydâ olup göründü. Bana, âyetin "Gâfiri-z-zenbi (günahlarý baðýþlayan)" kýsmýný okuyunca;"Ey günahlarý baðýþlayan Allah'ým! Günahlarýmý baðýþla""Kâbilet-tevbe (tövbeyi kabûl eden)" kýsmýný okuyunca, "Ey tövbeyi kabûl eden Allahým! Tövbemi kabûl et" "Þedîd-ül-ikâb (azâbý þiddetli olan)" kýsmýný okuyunca; "Ey azâbý þiddetli olan Allah'ým! Beni azâbýndan muhâfaza eyle!" de, diye söyledi. Sonra yanýmdan kayboldu.Saðýma, soluma baktým göremedim."
1) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.36
2) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.2, s.3
3) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.376
4) Hilyet-ül-Evliyâ; c.2, s.318
5) Kýyâmet ve Âhiret; s.127, 128
6) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.354
radyobeyan