Kapaktakiler
Pages: 1
Evden Evrene By: reyyan Date: 01 Ekim 2011, 18:09:50
Ev'den Evren'e



Ocak 2006 - 85.sayý


Ahmet ALEMDAR kaleme aldý, KAPAKTAKÝLER bölümünde yayýnlandý.

Her ev ayný zamanda evreni temsil etmektedir veya evren muazzam bir evdir. Cenabý Hakk’ýn yüce zâtýnýn kudretinin bütün ayrýntýlarýný görebileceðimiz mekân olan evren, nasýl farklýlýklarýn hepsini bir arada barýndýrýyorsa, evimizde de hem cinsiyet hem de kiþilik farklýlýklarýndan oluþan bir bütünlük yok mu?!

Evrende bütünlük var. Tam bir bütünlük... Afrika’daki bir inilti Amerika’daki bir kiþiyi en azýndan ruhsal olarak etkiler. Çünkü sadece dünyamýzda deðil, evrenin her zerresinin kendi aralarýnda muhteþem organik bir bað vardýr ve bizler de bu að içerisinde, olumlu veya olumsuz, nasibimize düþeni almaktayýz.

Þöyle bir soru soralým: Bir otun yetiþmesi için neler lazýmdýr? Aklýmýza ilk gelen cevaplar, toprak, su gibi nesneler olacaktýr. Bir otun yetiþmesi için toprak, su, hava lazým; ancak bunlar için de dünya olmalý, güneþ olmalý, kýsacasý evren yaratýlmýþ olmalý. Yani bütün bir evren lazýmdýr. Yaratýlmýþ olan her þey, bilim adamlarý tarafýndan sýnýrlarý belirlenemeyen evrendeki organik birliðe ait deðil midir?

Evrendeki her bir gezegen, evimizin herhangi bir odasýna veya evrendeki her bir galaksi, evimizin herhangi bir katýna karþýlýk gelebilir. Zat veya sýfat tecellisi olsun, evrende zuhur eden bütün ilahî tecelliler, evimizde de meydana gelmektedir. Kendimizi ve evimizi, evrenin önemli bir noktasý olarak görebilirsek, evrenin derinliðine ve sonsuzluða doðru huzurlu bir seyahat için kapý açabiliriz.

Aþmamýz gereken eþik, yerel aidiyet psikolojisidir. Ait olduðumuz evimizin evrene açýlan bir pencere olduðunu yani evrenin bir parçasý olduðunu idrak edemezsek yerel baðýmlýlýðýmýzý aþamayýz. Gözlerimizi sonsuz ufuklara yönlendiremeyiz. Kalbimizi Rahman’ýn lütuflarýna hazýr hale getiremeyiz. Çünkü birlikte yaþadýðýmýz ve hayatýmýzý kolaylaþtýran nesneler bizim için sadece maddi anlamda deðer ifade etmekte, ayak baðý olmakta ve bizleri ruhanî letafetlere sevk edememektedir. Mesela bir aidiyet anlamýnda, anneler derneðine mensup olanlar her þeye sadece anne gözü ile bakarlar, bütüncül gerçeði bir türlü yakalayamazlar.

Ama sen aidiyetini, kullandýðýn eþyalar ve içinde yaþadýðýn ortam yerine Allah’a verirsen, bütün yerel aidiyetler yok olur ve ‘evrensel aidiyet’e kavuþursun. Yani evrenin temel bir ögesi haline gelirsin ki, bu makamda olan insan son derece geniþ bir açýya sahip olarak yaþar. Bu insan bütün evreni kucaklayabilecek yetkinliktedir. Çünkü artýk kendisi, niçin yaratýldýðýný, ne olduðunu ve ne yapabileceðini bilmektedir. Þuurlu, yani bilen ve bilinen bir varlýktýr o.

“Göðü, yeri ve ikisi arasýndakileri boþ yere yaratmadýk; bunlar bir tesadüf eseri deðildir. Bu, inkâr edenlerin zannýdýr; yani onlar evrenin boþ bir tesadüf eseri olduðunu söylerler. Ateþten vay hallerine o nankörlerin!” (Sa’d, 27)

Müslüman olan bir batýlýya soruyorlar, Kur’an’ýn hangi ayeti seni en çok etkiledi? Herhangi bir ayeti söylemesi beklenirken, o yeni müslüman olmuþ batýlý der ki: “Kur’an bir resim tablosu gibidir. Resmi bütün olarak algýlar ve güzel dersiniz.”

Kendimizi, evimizi, evreni bir bütün olarak algýlayabilsek… “Ne ararsan kendinde ara!” diyen arifler, insanýn kendisiyle tanýþtýkça çoðalacaðýna ve bu çoðalmanýn sonsuza kadar süreceðine iþaret ederler. “Mantýku’t-Tayr” isimli eserde de geçtiði üzere, insanýn kendi evinde suyu varsa, dýþarýdan boru döþeyip evine su getirme telaþýna gerek var mýdýr?

Evrenin kapýsý gökyüzü deðil, kalbimizdir. Gökyüzü ne ki; uzayda gök mü var? Evrende ne varsa hepsinin insanda da bulunmasý, insanýn en þerefli varlýk olma konumunu belirlemez mi? Kimyacýlarýn belirlediði gibi, yeryüzündeki elementlerin periyodik tablosunda yer alan bütün elementlerin özünün insanda var olmasý, kendisini “halife” makamýna yükseltmez mi? Tabii ki bu makam, hem ilahî bir lütuf hem de kiþisel gayret ve bu gayretlerden beklentisiz olma sonucunda elde edilebilir.

Kur’an’da Allah, Bedir Savaþý’nda müminlerin kalplerine verdiði “sükûn”dan bahseder. Allah’ýn lütfettiði kalp huzuru ve baþarý, sahabîlerin ihlâslý gayretleri ve samimi dualarý sonucu olmuþtu:

“Siz Rabbiniz’den yardým istiyordunuz, O da: ‘Ben size birbiri ardýnca bin melek ile yardým edeceðim’ diye duanýzý kabul buyurmuþtu. Allah bunu ancak müjde olsun, yani sevinesiniz ve kalbiniz bununla yatýþsýn, güvene ve huzura kavuþsun diye yapmýþtý. Yardým yalnýz Allah katýndandýr. Allah daima üstün, hüküm ve hikmet sahibidir. O zaman sizi, Allah’tan bir güven olmak üzere hafif bir uyku bürüyordu, üzerinize sizi temizlemek, þeytanýn pisliðini yani içinize attýðý kötü düþünceleri sizden gidermek, kalplerinizi birbirine baðlamak ve ayaklarýnýzý pekiþtirmek için üzerinize gökten bir su indiriyordu.” (Enfal, 9-11)

Teleskoplarla veya uzay binekleriyle evrende seyahat edenlerin görebildikleri nice muhteþem yýldýz ve ýþýk kümelerinin deðiþik versiyonlarýný, insanýn göðü yarýlsa kim bilir nasýl görebileceðiz?!

Abdülkerim Suruþ’un “Evrenin Yatýþmaz Yapýsý” isimli eserinden esinlenerek diyebiliriz ki, herkes kendisine biçilen zaman ve mekânda kendi yörüngesini çiziyor ve kendi yörüngesinde gidiyor. Hayatta belirlenen yörüngede insan ilerlerken paralellik vardýr ama aynýlýk yoktur. Aynýlýk, yörüngelerin bittiði, gökyüzünün kalmadýðý, sýnýrlarýn kaybolduðu sonsuzluk evreninde olabilir. “Nefsini bilen Rabbini bilir” kudsî sözü, insanýn bulunduðu yörüngesini ve bu yörüngesinin bitimindeki sonsuzluðu görebilmesine de iþaret ediyor olabilir.

Ýki damlanýn, deniz hakkýndaki konuþmalarýna bir bakalým:

1. damla: “Deniz” diyorlar, nasýl bir þeydir acaba?
2. damla: Biz ona benziyormuþuz, ama o bize benzemiyormuþ!
1. damla: Anlamadým!
2. damla: Sanki ben anlamýþ mýyým?
1. damla: Peki, nasýl gidilir oraya?
2. damla: Oraya gidilmez ki, o hep burada.
1. damla: Nasýl yani?
2. damla: Sen nesin, kimsin?
1. damla: Yine bir þey anlamadým!
2. damla: Zaten anlamak yok, anlar gibi olmak var. Sen ona vardýðýn zaman, kendin olmadýðýn için bir þey anlamýyorsun. Buharlaþmaný bir düþün!

.  .  .

Ýnsanýn evrendeki uyumun mükemmel bir parçasý olabilmesi için, hem doðuþtan birtakým kabiliyetleri beraberinde getirmesi hem de bu kabiliyetlerin eðitilerek su üstüne çýkarýlmasý gerekir. Eðitimin deðeri de böylece ortaya çýkmýþ olur. Ýnsan eðitilip bir kývama gelince, saat zembereði gibi, hayatta herkes için iþe yarar bir makamda olabilmekte ve evrenin sonsuzluðunu huzur ve sükûnetle seyredebilmektedir.

Âdemiyet makamýndaki insan, “alem-i ekber”dir; bir baþka ifadeyle en büyük alem insanýn kendisidir. Evreni bütünüyle ve derinliðiyle keþfetmek isteyen bir seyyah, birinci aþama olarak, evrenin özünü taþýyan bir insan olmanýn yollarýný aramalý ve bu seyahatinde kendisine rehberlik yapabilecek insaný bulmalýdýr.


radyobeyan