Ruh Gelecegi Gorebilir Mi? By: Nursima Date: 30 Eylül 2011, 13:47:19
RUH GELECEÐÝ GÖREBÝLÝR MÝ?
VELÝNÝN GELECEKLE ÝLÝGÝLÝ HABERÝ. RUH ÇAÐIRMA, HÝSS-Ý KABLE’L-VUKÛ, TELEPATÝ, MEDYUMLUK VE YOGÝ
1. Gelecekte olacaðý söylenen þeyler, Allah (cc)’ýn bildirmesiyle söylenmiþtir:
Geleceðe ait dersi her þeyden önce yine gelecek verebilir. Zaman, gelecekte gösterecekleri ve getirecekleri ile en mevsuk ve saðlam bir habercidir. Bir insan yaþamadan yaþayacaðýný yaþayamaz ve yaþayamadýðý þeye bihakkýn vakýf olamaz. Bu yüzden, geçmiþin belgesi çoktur da, geleceðe ait herhangi bir belge yoktur. Gelecek adýna, ancak isabet þansý çok zayýf olan tahmin ve zanlarda bulunabiliriz. Fakat, çok tabii olarak Ýlm-i Ýlâhî noktasýnda durum hiç de böyle deðildir. Ýlm-i Ýlâhînin yanýnda geçmiþ, hal ve gelecek olmadýðý gibi, bütün bunlar iç içe bir nokta olarak kalýr. Bu sebeple, gelecek adýna zan ve tahminle deðil de, kesin ve kat'î ifadelerle “Olacak, göreceksiniz...” deniyor ve söylenenler de aynen çýkmýþ ve çýkýyorsa, o zaman bunu ancak Allah (cc)'ýn bildirmesiyle açýklayabiliriz.
2.Zaman ve mekâný aþmak, kalb ve ruhun derece-i hayatýna girmekle mümkündür:
Zaman ve mekâný aþmak, ancak zaman ve mekânla kayýtlý bulunmayan ruhla mümkün olabilir. Çünkü ruh, zaman ve mekânlar âleminden deðil, emirler ve kanunlar âleminden olduðu için, bizzat kendisi gittiði gibi, kýlýfý ve elbisesini bile çok yerlere gönderip, temessül ettirebilir. Ayrýca, zamanýn zaptýna, mekânýn hapsine ve maddenin kesafetine baðlý bulunmayýp, serbest, âzâde ve ayný zamanda þeffaf ve lâtif bir varlýk olduðundan, ilerde meydana gelecek hâdiselerin onun ekranýna aksediþi de baþka türlü olacaktýr. Elverir ki, kiþi bedeninin baskýsýndan sýyrýlýp, kalb ve rûhun hayatýna girerek rûhunu geliþtirsin, inbisat ettirsin ve baþka âlemlerle münâsebet kurmaya biraz gayret sarfetsin.
3. Peygamberler ve evliyâullah, ilmini Allah (cc)’a havale etmek suretiyle gelecekten haber vermiþlerdir:
Evliyâullah, ilmini Allah (cc)'a havale etmek suretiyle gelecekten haber vermiþlerdir. En baþta Üstad-ý Küll, Kâinatýn Fahri Efendimiz (sav)'in bu türden haberleri çoktur. Evet O, kýyâmete kadar zuhur edecek hâdiseleri bir televizyon ekranýnda seyrediyor gibi ümmetine bir bir takdim buyurmuþtur. Hz. Ali-Hz. Zübeyr Vak’asý (Cemel Savaþý), Hz.Osman'ýn þehadeti ve Hz. Fatýma'nýn vefatý, haber verdiði hâdiselerden sadece bir kaçýdýr.
Bu tür haberlerin bazýlarý açýk ve te'vile ihtiyaç duyulmayacak kadar vâzýhdýr. Bir kýsmýnýn hakikatýna ise, ancak Kur'ân'ýn müteþabihatý nev'inden te'vil ve tefsirlerle yükselmek mümkün olabilir. Bir diðer kýsmý da, ancak ehl-i tahkikin anlayabileceði türdendir. Daha sonra, ehlullahýn bunlardan yaptýklarý istihraçlar ve bunlara dayanarak vardýklarý hüküm ve haberler ise, ya doðrudan Kur'ân'a ve Aleyhissalâtu ve's-selâmýn sünneti ve ifâdelerine, ya da Miþkât-ý Nübüvvetin vesâyâsý altýnda kendi gönüllerine ve ruh dünyâlarýna esip gelen ilhamlara dayanmaktadýr. Bunlarýn herbiri, Efendimiz (sav)'in ilm-i ledünnîsinden, gönül kabýnýn hacmine göre bir þeyler doldurur ve bu suretlebazý hakikatlara nigehbân olurlar.
Evliyâullah, gelecekle ilgili hakikatleri görürken bazen mesafeyi tam ayarlayamadýklarýndan, neticede tesbiti tam yapamazlar. Bazan da hâdiseleri semboller halinde görürler.. Allah, (cc) kendilerini bu türlü hadiselerin yorumuna muttali kýlmadýðý için te'vil ve tefsirde hataya düþerler. Onlar tefsirle alâkalý birþey söyler; halbuki murad-ý Ýlâhî baþkadýr. Aynen rüyâ tabirlerinde olduðu gibidir bu. Meselâ, rüyânýzda bir elma görür ve “Allah (cc) bize lütufta bulunacak, maddî-mânevî tatlýlýk göreceðiz” der ve öyle tabir edersiniz. Oysa ki, elmanýn Misâl Âlemi’nde sembolize ettiði hakikat, heva ve hevesin kuvvetlenmesi de olabilir. Yine, rüyâda bir eve Cebrâil (as)'in girdiði görülür, Ýlâhî esintiler, yümün ve bereket gelecek diye beklenir; halbuki o, yüce bir ruhun öbür âleme çaðrýlmasýný temsil ve ifâde ediyor da olabilir.. Bu mevzûda verilebilecek misâller pek çoktur.
Velîler için de durum böyledir. Gelecek adýna aldýklarý sembolleri te'vil ederler, fakat te'villeri aynen çýkmayabilir. Mes'eleyi bir çekirdek halinde görür, te'vilini çekirdeðin aðaç haline göre yapar ve yanýlýrlar. Bu yanýlma, peygamberler dýþýnda herkes için vakîdir. Peygamberlerde de benzer bir yanýlma vuku’ bulacaksa, onu daha önceden Allah (cc) düzeltir. Çünkü peygamberler, ümmetleri için mutlak taklid edilmesi gereken önderlerdir. Eðer hatalarý hemen düzeltilmezse, bu hatalar bütün bir ümmete sirayet eder.
Gözü yaratýp -sýnýrlý da olsa- tenezzühü için uzanabileceði dünyalarý var eden Allah (cc), elbette gözün kumanda edicisi ruha da kendi âlemine has seyahatler yaptýracak ve ona madde ötesine has misâlleri, sembolleri, levhalarý ve geleceðe aid sayfalarý gösterecektir.
Muhyiddin b. Arabî, Osmanlý Devleti'nin kuruluþundan bir asýr önce yaþamýþ olmasýna raðmen, Edirne kütüphanesinde bulunan ve Efranî tarafýndan tercümesi yapýlmýþ olan “Þeceretü’n-Nu’mâniyye” adlý eserinde, Osmanlýlar devrinde zuhur edecek pek çok hâdiseyi aynen haber vermiþtir. Osmanlý Devleti’nin kuruluþundan ve Þam'la Mýsýr'ýn fethinden Yavuz Selim’in Þam’a girmesiyle kendi kabrinin ortaya çýkarýlacaðýna kadar bir düzine hadiseden rümuzlu bir þekilde bahseder. Yine ayný eserde, Hafýz Paþa’nýn dokuz ay muhasara etmesine raðmen Baðdat'ý alamayacaðý ve fethin 40 gün içinde Dördüncü Murad'a müyesser olacaðý anlatýlýr. Dünyâya gelmesinden asýrlar önce, Sultan Abdülaziz'in katledileceðini haber verir. Muhyiddin b. Arabî, bu eserinde Rus-Japon savaþýndan söz ettiði gibi, müslümanlarýn düþmanlarýyla muharebe edeceklerinden ve neticede galip geleceklerinden de bahseder. Türkler hakkýnda da “Türkler için muzafferiyet ve saadet var” der.
Bitlisli Mustafa Müþtak Dede, Divan’ýnda Ankara’nýn baþþehir olacaðýný 70 sene evvelinden haber vermiþti. Þiirinin mýsra sonlarýna düþürdüðü harfler, Osmanlýca olarak yanyana dizildiðinde -elif, nun, kaf, rý, he- Ankara’yý gösterdiði gibi, bu hâdisenin savaþlar neticesi gerçekleþeceðini ve Hacý Bayram'dan bahisle de, Ankara’nýn baþþehir olacaðýný gayet açýk bir þekilde ifâde etmektedir.
Mevlânâ, yedi yüz yýl evvel, “çok küçük canlýlar görüyorum; aðýzlarý var ve yiyiyorlar” diyerek mikrop veya bakterilere iþaret ediyordu.
Yine asrýmýzda bir tefsirci, seneler evvelinden, 1971'de bir muhtýrayla ordunun Türk siyasi hayatýna vaziyet edeceðini haber verir. Kendisine “Ne zaman?” diye soranlara da cevabý, “12 Mart” olur. Ayný þahsýn 1980 hareketini haber verdiði de söylenmektedir.
Velîlerin bu ve benzeri gelecekle ilgili ihbarlarýný hangi fizikî gerçeklikle ve hangi atom kanunuyla veya nasýl bir göz, ya da beyinle izah edebiliriz? Hayýr.! Bu tür hâdiseleri, geleceðe uzanan ruhun Allah (cc)’ýn inâyet ve izniyle önceden haber almasý dýþýnda baþka bir þeyle izah etmek mümkün deðildir.
Telestezinin bir kolu olarak gelecekten haber verme mes'elesi, kâhinlerde, medyumlarda ve falla uðraþan kâfir kiþilerde dahi görülebilir. Bu mevzûda, dünya matbuatýnda anlatýlan sayýlamayacak kadar çok hâdise vardýr. Meselâ, Amerikan mecmualarý, Madam Gibson adlý bir kadýnýn yýllarca dünyâ mukadderatýna dair pek çok þeyleri önceden haber verdiðini neþrettiler. Bu kadýn, Kennedy'nin öldürüleceðini, Hindistan ve Pakistan'ýn 1947 yýlýnda ikiye ayrýlacaðýný ve Albay’ýn Pakistan'da kalacaðýný daha bu hadiseler olmadan evvel haber vermiþti. Hattâ, Ankara'daki zelzeleden bile bahsetmiþti. Kadýn velî deðil, fakat Hakk’ýn izni ölçüsünde gayba ittýlaý var. Bazý ruhlar, bu duruma müsaittir. Bunlar trans haline geçip, kendilerine has þeyler yapar ve söylerler. Ýster cin, ister þeytanla ve ister habis, ister tayyib bir ruhla olsun, fizik ve madde ötesiyle temas kurar ve haber verirler. Her hakikatý maddede arayan ve hep “tabiat”, doða” deyip duranlar, bugün dedikleriyle beraber çatýrdýyor ve maddeleriyle beraber yýkýlýp gidiyorlar. Ruh ise, her yerde varlýðýný koruyor.
4. Hiss-i kable'l-vukû: Meydana gelmeden önce bir hâdiseyi hissetme; telepati (telestezi):
Her insanda, yakýn veya uzak gelecekte olabilecek hâdiseleri þimdiden hissetme duygusu az çok vardýr. Birisini içinizden geçirirsiniz; bir de bakarsýnýz ki, birkaç dakika sonra o kiþi kapýnýzý çalýyor. Yine, aklýnýzdan birþey geçer, bir baþkasý onu hemen yapýverir. Aranýzda belli mesafe olan bir insanla nasýl, neyle, hangi telsiz ve telefonla irtibat kurdunuz da, bu hâdiseler oluverdi? Ýþte yukarýda temas edildiði üzere, kiþinin kendisiyle konuþmasýný, yani nefsî konuþmayý yapan nasýl ruh ise, bu baðlantýyý kuran da ruhdan baþkasý deðildir. Bunu madde ile izah etmek mümkün olamaz.
5.Cenâb- Hakk, kurbiyetine mazhar kýldýðý kiþinin gören gözü, iþiten kulaðý, tutan eli olur:
Rusya bile telepatilerle uðraþmaktadýr. Ýlk defa, “ma'nâyý madde ile idam ettim” diye ilânatta bulunmuþ olmasýna raðmen, bugün Rusya, belki kapitalist dünyâdan da önce, telepatik yollarla haberleþme imkânlarýný deðerlendirme çalýþmalarý yapmaktadýr. 20-50 kiþilik bir biyofizik doktorlar heyeti, bu mevzûda birçok deneme gerçekleþtirmiþ bulunuyor. Bunlar, 300 kilometre mesafede elektrik ve ýþýktan tecrid edilmiþ bir odada bulunan bir adamla muhabere yapma yolunu denemektedirler. Yabancý dinleme istasyonlarýnýn tesbit sahasýna girme tehlikesi bulunmaksýzýn, denizaltýlarýnda da ayný usulle haberleþme ve madde ötesi, beden ötesi kuvvetlerle muhabere imkânlarýný araþtýrmaktadýrlar. Ve hedefledikleri nokta, 3000 kilometre ötedeki kimse ile konuþup 30-40 sayfalýk mesajlar almak, birinin orada dikte ettiklerini buradaki medyum vasýtasýyla ayný anda tesbit etmek ve neticede yakalanma ve takip edilme tehlikesi bulunmadan, masrafsýz bir casusluk þebekesi kurmaktýr.
Evet mes'ele, pozitif hüviyette bile, en maddeci insanlarýn elinde bu kadar hüsn-ü kabûl ve itibâr görmektedir. Bir Rus, bu mes'eleye itibâr gösterse ne olur, göstermese ne olur ama, bu demektir ki, Nebî'nin mucizesini, velînin kerametini ve ruhun hissetme ve sezmesini inkâra yol yoktur. Bu demektir ki, bu harikulâde þeylerden bir tanesi olsun devrimizde alâka ve kabûl görüyorsa, o halde, artýk mucizeye sýrt çevirmek imkânsýzdýr. Üniversite mehâfil ve kürsülerinde ve entellektüel çevrelerde her nasýlsa kendine yer bulan birinin velînin kerametini ve hiss-i kable’l-vukûunu hallüsinasyon deyip reddetmesi, bundan böyle söz konusu olamayacaktýr. Asrýmýzda mekanik fiziðin duvarlarý çatýrdamakta ve fizik eski kaideleri itibariyle adeta yýkýlmaktadýr.
Kimbilir, belki de yakýn bir gelecekte fizik ve tabiatýn aslen kendi ötelerinde bir kýsým kuvvetlerin hâkimiyeti altýnda bulunduklarýný göreceðiz. Tabiat, ma'nâ ve kuvvetler karþýsýnda mahkûm olup, bir oyuncak gibi kullanýlacak ve madde kendi kalýplarý içine sýkýþtýrýlarak, kendisine kabiliyet alanýna girmeyen bazý þeyler de yaptýrýlabilecekdir. Evet, madde üzerinde ruh, melâike ve madde ötesi kuvvetler hâkimdir. Ruh asýl, madde ise ona tâbîdir. Ve bu tenteneli perde, maddenin verâsý, mekânla kayýtlý olmayan ruh tarafýndan müþâhede edilmekte ve ruh, her þeyin özünü, yani içten geçenleri okumaktadýr.
Bugün, bütün dünyada ele alýnýr hale gelmiþ bulunan telepati, uzaklarla haberleþme ve gelecekten haber verme gibi vâkýalar, esasen kadimden beri bizim cephemizde bilinen þeylerdi. Fakat belli bir devrede biz, bunlara “velînin kerametidir, yüksek ruhlarýn keþifleridir” derken ezilip, büzülüyorduk. “Bu, velînin insanýn içini okumasý, aklýndan geçeni söylemesidir” diye konuþtuðumuzda, “aman alaya alýnmayalým” diye korkuyorduk. Ve, “bu, bir velînin baþka bir velînin dublesiyle ittýsal peyda etmesidir; ruhlarýnýn kontak kurup, birbiriyle haberleþmesidir” dediðimizde, hafife alýnýyorduk. Þimdi ise, çok þey deðiþmiþ ve inanmayan insanlar bile, bu ve benzeri mes'elelerden bahseder olmuþlar.. kitaplar, mecmualar bu kabil þeyleri neþreder duruma gelmiþlerdir. Evet, tekke ve zaviyelerde turûk-u âliyenin içinde inkiþaf eden velîlerin, daha velâyet yolundaki ilk mertebeleri, kabirlerin keþfidir. Mezarýn baþýna gelir, icabýnda oradaki insanýn durumunu söyler veya dünyânýn bir baþka yerinde cereyan eden bir hâdiseyi, sözgelimi bir vapurun batmakta olduðunu haber verir ve çevresini uyarýr. Velîlerin söylediklerinin, telepatiyle alâkasý yoktur. Misâl olarak, çocukluðumda þahid olduðum, belki yüz vak’adan bir ikisini nakledeyim. Bir defasýnda, o muhterem Muhammed Lûtfî Hazretlerinin yanýna gitmiþtim. Gözlerinde katarakt olduðundan, hiç görmezdi.. yanýmda daha baþka kimseler de bulunuyordu. Tekke'nin önüne vardýk ve kapýlardan birinin aralýðýndan içeri baktýðýmýzda karpuzlar gördük; haliyle içimizde bir karpuz yeme arzusu uyandý. Kendisi bizi ne gördü, ne de geldiðimizi duydu. Zâten görmesine de imkân yoktu; çünkü, yukarýda söylediðim gibi, gözleri görmüyordu. Hemen kapýyý açtý, iltifat ederek, “Ýçeriye gelin; ben falaný çaðýrayým da, size karpuz getirip kessin” deyiverdi.
Maddî sýkýntý içinde olduðum bir baþka gün, üç-beþ arkadaþla yine yanýna gittik ve elini öpüp oturduk; tabiî halimi arzedemedim. Yanýnda aðniyadan bazý kimseler vardý. Ve, þöyle dedi: “Ben þimdi bu talebeme, okuduðu Arapça kitaplardan bazý sorular soracaðým; eðer bilirse, hepiniz ona 10'ar lira para vereceksiniz.” Hâdise 1953'te oluyor. O gün, okumakta olduðum Molla Câmi'nin baþ tarafýndan hep en iyi bildiðim yerleri sordu. Maddî sýkýntý içinde bulunduðum bir sýrada en iyi bildiðim yerleri sormasý, bende kanaat-ý katiyye hâsýl etti ki, nasýl biz bir kaðýt üzerindeki yazýlarý okuyorsak, velîler de kalbte ma'nâ olarak tütüp duran þeyleri öyle okuyorlar. Þimdi bunlarý madde ile izah etmenin imkâný var mý?
Bazan olur, bir kesekâðýdýyla incir getirilir.. Ne incirlerin sayýsýný bilir, ne de yanýnda oturanlarýn. “Herkese 3'er tane daðýtýn” denir ve daðýttýðýnýzda bakarsýnýz ki, tam denk gelmiþ. 4'er tane daðýtsanýz olmaz. Yine, “þurada bulunan bardaklarý getir, herkese birer bardak çay ver” der; bardaklarý getirir, çayý daðýtýrsýnýz; bir de görürsünüz ki, herkese bir bardak çay düþmüþtür.
Bu tür hâdiseler bir tane olsa, “rastlantýdýr” dersiniz ama, bir mecliste belki elli defa cereyan ediyorsa, artýk ona “tevafuk --Hakk tarafýndan rastgetirilmiþ” demek icabeder. Kurbiyet-i Ýlâhî'ye mazhar olan kiþilerin -kudsî hadîsin ifâdesiyle- “Cenâb-ý Hakk gören gözü, iþiten kulaðý ve tutan eli olur.” Bu bir mazhariyet mes'elesi ve bir ihsan-ý Ýlâhîdir.
6. Medyumluk ve yogilik, madde ötesi rûhî tecrübelerdir:
Bilhassa inanmamýþ dünyâda görülen madde ötesi rûhî tecrübeler, daha çok medyumluk, yogi veya ruh çaðýrma þeklinde kendini göstermektedir. Ruh infisalleri ve trans halleriyle baþka ruhlarla temasa geçme, geleceðe ait haberler verme, eþya ve hâdiselerle oynama ve iddilarýna göre, ruh çaðýrma, ateþte yürüme, vücuda þiþ geçirme, dili kesip tekrar yerine yapýþtýrma ve altý ay bir þey yemeden-içmeden yaþama gibi tecrübeler, bu türden ve çok duyulan hâdiselerdendir.
Ruh, cismaniyetten ve madde dünyasýndan alâkasýný kestiði nisbette güç kazanýr. Bu sahada kaydedilen tecrübeler, yalnýzca medyumlara ve yogilere mahsus olmayýp, öteden beri hristiyan mistiklerde, yahudi ruhânîlerde ve hattâ Budizm, Brahmanizm ve Konfüçyanizm gibi dinlere tabî olanlarla, dünyanýn pek çok yerinde halâ varlýðýný sürdüren çeþitli mezheb ve tarikat sâliklerinde de müþahede edilegelmiþtir. Hepimiz, bazý mecmualarda bu kabil þeyleri görüp, okumuþuzdur. Bu türden hâdiselerin Ýslâm tasavvufunda da cereyan ettiði vâkidir. Meselâ, Rufaî tarikatýnda, Yogilerin yaptýðý türden eza, cefa ve acý cekme.. vücuda þiþ sokulduðu halde kan akmamasý ve hiç bir yara izinin kalmamasý.. avuca, hattâ aðýza konan kor ateþin yakmamasý gibi tecrübelerin yaþandýðý vâkidir. Tabii ki ateþin yaktýðý, þiþin acý verdiði ve kanýn aktýðý durumlar da olabilir.
Bütün bunlar, insanýn belli âlemlerle bütünleþmiþ olmasýna ve o sahada geliþmesine baðlýdýr. Ýnsan, ruhla münâsebeti, bir baþka ifadeyle, mukaddes ve ulvî bildiði güç ve kuvvetle temas kurabildiði ölçüde maddesine tesir edecek buudlarýn üstüne çýkar. Ruh, o buudlarda maddeyi tesir ve hâkimiyeti altýna alýr ve artýk ruhun kendi alfabesini kullandýðý bu konuþma þeklinde ateþ yakmaz, þiþ kanatmaz, acý duyulmaz; altý ay yemek yenmese de açlýk hissedilmez. Çünkü, onun üzerinde mekân kaydýyla birlikte zaman kaydý da kalmamýþtýr.
Ruh, bedenden infisali ve trans haliyle üç buudlu mekâna tâbi olmadýðý gibi, dördüncü-beþinci buudlarý da aþabilir. Bu durumda zaman ve mekân seli onu fazla müteessir edemez. Çaðýn fizikçisi mes'eleyi izah ederken, “Ben kendimi senin üç buudlu mekânýnýn dýþýnda da hissediyorum” der.
Madde kabuðunu kýrarak sivrilen böyle ruhlara, kendi âlemlerine has ve kendi makamlarýna yaraþýr manevralar sayesinde, adeta þeffaflaþmalarýna yakýþýr bir ton ve edada tabiî hâdiseler harkiulade ve olaðanüstü yanlarýyla inkiþaf eder. Günümüzde çok yaygýn misallerinden birkaç tane arzedelim:
Mesaj de La' mecmuasýnda anlatýldýðýna göre, bir medyum, altý-yedi kiþilik bir ilmî heyetin yanýnda ellerini önündeki masaya koyunca, karþýdaki masa hareket edip gezinmeðe baþlýyor.
Bornova'da, çadýrda biri, masanýn üzerindeki buðdaylarý yukarýya doðru çýkarmaya baþlýyor. Orada bulunanlardan bazýlarý okumaya geçince “dümen bozuldu.. aranýzda kötü niyetliler var” diyor.
Bir zamanlar Ankara'da doktorlarýn dikkatini çeken Dr. Watson, hipnoz yapýp herkesi uyutuyor ve artýk onlara istediðini yaptýrtýyor; “kollarýnýzý kaldýrýn!” diyor, kaldýrýyorlar.. “indirin!” diyor, indiriyorlar..
Ruh Ve Kâinat adlý kitapta Bedri Ruhselman yazýyor: “Bir doktor þöyle birþey anlatýyor: “Eþim hastaydý; aðýrlaþýnca iki bulutsu þey eve inip onun baþýnda dikildi. O esnada kendinden ayrý bir vücut belirdi; bu vücut, eþimin ense köküne bir kordonla baðlýydý ve çýrpýnýp duruyordu. Bu vizyonu tam beþ saat seyrettim. Nihayet kordon koptu ve bir an þaþalayan ruh, daha sonra yukarýlara doðru yükseldi. O anda eþim dünyâya gözlerini yummuþ bulunuyordu.”
Medine cephesinde çarpýþan Ordulu Fenni Bey anlatýyor: “Medine'de muhasara altýnda idik. Beþiktaþ'taki evimle haberleþmek mümkün deðildi. Bir gece rüyâmda evimizde ateþ ve duman gördüm. Uyanýnca, ara-sýra gayb âlemini müþâhede eden medyum bir erim vardý, onu çaðýrdým. “Trans haline gir, Beþiktaþ'taki falan eve git ve müþahedeni anlat” dedim. Dediðimi yaptý. Gözleri kapalý “Þimdi þuraya geldim, þimdi buradayým; evin kapýsýný çaldým, içerden yaþlý, baþý örtülü, kucaðýnda çocuk bir kadýn çýktý” diye anlatmaya baþladý. O kadýnýn annem olduðunu anlamýþtým. Ere “O kadýna, evde ne var ne yok diye, sor” dedim.Cevap olarak,“Dün hanýmýnýn vefat etmiþ olduðunu” söyledi.
Cennetim taht-ý kademinde olan validem nakletmiþti: “Allah (cc) deyince yemekten iþtahý kesilen, Muhammed (sav) deyince 24 saat göz yaþý döken bir kadýnýn vefat hastalýðýnda tam bir sene boyunca baþýnda kaldým. Vefatýna bir kaç dakika kala, “Su hazýrlayýn” dedi. Ýstediðini yaptýk, abdest aldý. Kocasý da evdeydi ve sapasaðlamdý. Kadýn, gençliðindeki gibi bir kahkaha attý ve “Dünyâdan daha nasibimizi almamýþýz. Bu perþembe akþamý ikimizin cenazesi de evde kalacak” dedi. Sonra, bir tüy gibi baþý yastýða düþtü ve biz onu uzatýrken, öbür odadan bir feryat yükseldi. Beyi de vefat etmiþti..
Yogilerin, yani bir kýsým Hint fakirlerinin icrâ edip gösterdikleri seremoniler hakkýnda okuyucu en az bizim kadar malû-mat sahibidir. Bu mevzû, televizyon programlarýndan mecmua ve gazetelere, oradan da halk arasýndaki söylentilere kadar öylesine intiþar etmiþ ve her kesimin malý olmuþtur ki, 8-10 yaþýndaki çocuklar bile bunlarý biribirlerine nakledip durmaktadýrlar. Burada sadece, Alman televizyonu ZDF-Ýkinci kanalýnda neþredilen ve daha sonra kitap haline getirilip, satýþa sunulan “Terra X” isimli belgeselden bir gösteriyi nakletmek isterim. Spikerin “En ileri derecede acý denemesi, acýya tahammül alýþtýrmasý” diye anons yaptýðý gösteri, þu þekilde cereyan ediyor: Aðýzdan çýkarýlan dile, yukardan aþaðýya uzunca bir þiþ sokulur. Keskin bir kýlýçla dil aðzýn içinden kesilip bu þiþe takýlýr ve ne aðýzdan, ne de dilden kan akmadýðý gözlenir. Dil, bir müddet bu halde kaldýktan sonra yerine yapýþtýrýlýr ve þiþ dilden çýkartýlýr: Sonra da spiker hayret içinde ilân eder: “Ýlim, henüz bunu çözemedi.”
Biz müslümanlar ise, on dört asýr evvelinden bu ve benzeri pek çok hâdiseye vâkýf ve âþina bulunuyoruz. Hz. Muavviz (ra)'in Bedir'de kopan kolu, eczahane hükmündeki O Nurlu El'in Sahibi (sav) tarafýndan yerine yapýþtýrýlýyor ve hiç bir iz kalmýyordu. Uhud'da Ebu Katâde (ra)'nin çýkan gözü, yine ayný el tarafýndan yerine konup þifa buluyordu. Ve tabîi bunlar, harikalar kuþaðýnýn son sýnýrýnda cereyan eden mu’’cizelerdi...
7. Ruh çaðýrma seanslarý, madde ötesi bilinmeyen, görülmeyen kuvvetler ile irtibat kurmaya çalýþma ameliyesidir:
Günümüzde ruh çaðýrma seanslarý, hýzla çoðalmaya baþlamýþtýr. Hattâ o kadar ki, sokaktaki halk bile ruhla uðraþmakta ve masa üstü fincan oyunlarý, mahalle gençlerinin evlerine kadar girmiþ bulunmaktadýr. Bunlarýn neticesinde materyalizm çökmeðe yüz tutmuþ ve materyalistler, fizik ötesinde fizik kanunlarýna hükmeden daha baþka kanunlarýn varlýðýna inanmaya baþlamýþlardýr...
Entellektüel seviyede, bilhassa ruhî açlýklarýnýn ve ibâdetten mahrum oluþun getirdiði ma'nâ susamýþlýðýný gidermeye çalýþan sosyete çevrelerinde vakit geçirmek için tertiplenen poker partilerinin yerini þimdi ruh çaðýrma seanslarý almaktadýr. Bugün Avrupa, Amerika ve hattâ Rusya'da bu mevzûda kaydedilen geliþmelerin dile getirdiði bir hakikat var. Bu insanlar ne istiyor ve nelerle uðraþýyorlar? Madde ile mi? Hayýr! Tamamen madde ötesi, bilinmeyen, görülmeyen kuvvetler ve rûhanî varlýklarla irtibat kurmaya çalýþýyorlar. Bu yolla, bugüne kadar izah edemedikleri pekçok hâdisenin izahýný bulabileceklerini ümid ediyorlar. Eðlenmenin, heyecanlý seanslarla vakit geçirmenin ötesinde, maddenin ve fiziðin çözemediði, tabiat ötesi pekçok problemin hallinin yine tabiat ötesinde bulunabileceði düþüncesiyle inadý býrakýp, ruh çaðýrma seanslarýný evlerden laboratuvarlara ve üniversite kürsülerine taþýyorlar. Rusya'daki telepati çalýþmalarýnýn yanýsýra, Ýngiltere'de doktarlarýn ülser tedâvisiyle alakalý ilaçlarý bir yana atýp, hipnoterapi usûlüyle rûhî mekanizmayý harekete geçirebilecek telkin yoluna müracaat etmeye baþlamalarý, bu sahada kayda deðer geliþmelerden sayýlabilir.
Bir mü'min anlatýyor: “Ankara'da bir savcý arkadaþýmla Mevlâna'nýn ruhunu çaðýrdýk. Yeþil kisvesi ve Mevlevî külâhýyla karþýmýza dikilen þahsý ikimiz de gördük. Fakat, yüzünü kaçýrýyordu. Ýhtimal ki, gelen þeytandý ve bize yüzünü göstermek istemiyordu.”
Bir psikiyatrist de, bu mevzûda þâhit olduðu bir hâdiseyi þöyle anlatmýþtý: “Samsun'da bir eve ruh çaðýrma (cin veya þeytan çaðýrma) celsesine dâvet edildim. Bu iþi yapan, evin küçük kýzýydý. Bir masanýn üzerine fincanlar ve harfler dizdi; ýsrarlý çaðýrmalardan sonra birinin geldiðini öðrendik.. ve gelen, ismini fincanýn hareketleriyle yazýyordu: Belma! Küçük kýzýn eli fincanla beraber hareket ediyordu. Biz gelene, “Müslüman mýsýn?” diye sorduk, “hayýr” dedi. “Nerelisin?” sorumuza ise, “Mersin'liyim” cevabýný verdi. “Bir müslüman yok mu, gelsin konuþalým!” dedik; gitti, çaðýrdý ve bu defa masanýn üzerinde bir baþka isim yazýldý: “Ayþe” . Ona yaþýný sorduðumuzda “7-8” cevabýný verdi. “Nerelisin?” dediðimizde ise, güneyden bir þehir ismi söyledi. Hangi kitabý okuduðunu sorduðumuzda, “Hanýmlar Rehberi” diye cevap verdi.
Sonra, orada bulunan arkadaþlardan biri dedesinin ruhunu çaðýrdý, fakat gelmedi.. ýsrarlý çaðrýlardan sonra “geldim” dedi. Adýný sorduðumuzda söylemedi; fakat usulünce ýsrar edilip sorulduðunda “þeytan” diye cevap verdi. Hepimiz donakaldýk. Doðrusu, Hz. Adem (as)'den beri insanlýðýn bu en büyük düþmaný karþýsýnda irkildik ve ne yapacaðýmýzý þaþýrdýk. Bir aralýk aklýma geldi ve “Seni çaðýrmadýk, niye geldin?” dedim. Fincanlarla “Ýþte Geldim” diye yazdý. “Allah'a inanýr mýsýn?” dedim; “Hayýr!” dedi. “Peygambere inanýr mýsýn?” diye sordum; “Ýnanmam!” diye cevap verdi. Aklýma geldi; “Sana Meyvenin Altýncý Mes'elesini okusam dinler misin?” dedim; “evet!” yazdý. Okumaya baþladým:
“Nasýl bir fabrika þöyle iþler, böyle çalýþýr, lambalarý vardýr vb... Öyleyse, bu bir mühendisi gösterir” diye okuduðumda “Evet” diyor; “Öyle de, þu kâinat eczanesindeki nebâtât, otlar, meyveler Allah (cc)'ý gösterir!” dediðimde, “Hayýr!” diyordu. Böyle “Evet” ve “Hayýr”larla bizi çok uðraþtýrdý. Sonunda, “Sana Cevþen okuyayým mý?” dedim; “Oku!” dedi. Ben okumaya baþlayýnca, fincan kýzýn parmaðý altýnda fýkýr fýkýr oynamaya durdu.. elimi üzerine koydum, parmaðýmýn altýndan kaçýyordu. Bir aralýk þöyle yazdý: “Býrak þu gýrgýrý!” Ben devam ettim; sonra dayanamadý, sükut etti ve caný sýkýlýp, çekti gitti.”
Evet, pek çok kimsenin duyduðu veya þâhit olduðu, ya da yayýn organlarýndan takib ettiði bu kabil o kadar çok hâdise var ki... Esasen maddenin iflas edip rafa kaldýrýldýðýný ve rûhun maddeye hâkim olduðunu ilân etmemiz için, bize bu misâllerden bir teki dahi yeter. Zirâ cüz’, külle, parça bütüne delâlet etmektedir.
Þimdiye kadar ele almaya çalýþtýðýmýz ruhu geliþtirmek suretiyle gelecek adýna ruhla kontak olma.. keþif ve keramet.. hiss-i kable'l-vukû.. telepati.. içten geçenleri okuma.. medyumluk ve yoga.. ruh ve cin çaðýrma gibi hâdiselere her mü'min, ruhunun gücü ve kuvvetiyle Allah (cc)'ýn izin verdiði ölçüde muttalî olabilir. Bunlar bazýlarý için üç aylýk bir çalýþmayla elde edilebilecek þeylerdir. Fakat, hüner bunlarý elde etmek, havada uçmak veya cinlerle oynaþmak deðildir. Bizim için asýl olan, Allah (cc)'ý ve Rasûlü (sav)'nü tanýyýp sevmektir. Kur'ân ve ondaki güzellikler bize kâfi ve vâfidir. Dine, imana hizmet etmek, bu yolda nesiller yetiþtirmek ve ruhlarýmýzý, namzet bulunduðu ebed için hazýrlamak bizim için en birinci gâye olmalýdýr. Diðerleri, çok da üzerinde durulacak ve kendileriyle meþgûl olunacak türden mes'eleler deðildir.
M.F.GULEN
radyobeyan