Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Ruh:Varligi,Mahiyeti Ve Hususi Delilleri By: Nursima Date: 30 Eylül 2011, 13:40:02
 
RUH: VARLIÐI, MAHÝYETÝ VE HUSÛSÎ DELÝLLERÝ

1. Ruh, Âlem-i Emir’den gelen þuurlu bir varlýktýr:
Ruh, Âlem-i Emir’den gelen þuurlu bir varlýk olup, Âlem-i maddîden deðildir. Þimdi, bu iki âlemi bir parça izah etmeye çalýþalým:
Âlem-i maddî veya Âlem-i Þehadet, gördüðümüz ve þâhid olduðumuz þu âlemdir. Bazan ‘Mülk’ ve ‘Þehâdet’ Âlemi de denir. Allah (cc) bu âlemde öldürür, diriltir; yeni yeni vücudlar yaratýr, ibda' ve inþâ eder. Yaratýlan bu vücutlar, belli bir þekle bürünür, süslenip tezyin edilirler. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar, bu âlemi teþkil eden canlýlardýr. Zerreden küreye ve bütün gökyüzü sistemlerine kadar gözle görülüp, elle tutulan ve boþlukta bir yer iþgal eden bütün maddî varlýklar, madde âlemi dediðimiz bu âleme dahildirler...
Âlem-i Emir, maddî ölçülere girmeyen ve daha ziyade kanunlarýn hâkim olduðu bir âlemdir. Bu âlemde esas olan, madde deðil, ma'nâdýr. Ma'nâyý kavrama ve yakalama mümkün olmadýðý için biz, sadece bu âlemin Mülk ve Halk Âlemi’ne uzanan fonksiyonlarýný görür ve ancak bunlarla Âlem-i Emr’i anlamaya çalýþýrýz. Konuyu akla yaklaþtýrmak bakýmýndan müþahhaslaþtýrmak icab etmektedir:
Meselâ: Bir tohum veya çekirdeði ele alalým. Maddî âleme ait olan bu tohum, içinde taþýdýðý hayat düðümü itibâriyle, Emir Âlemi’yle de alâkalýdýr. Zirâ her tohum ve çekirdekte, onun hayatýnýn tesbit edildiði merkezi ve canlandýrma, nemâlandýrma ve geliþmeye tâbi tutma kanunu vardýr. Tohumdaki bu hayat düðümü çatlar, açýlýr, rüþeym baþýný çýkarýr; derken filiz haline gelir ve nihayet aðaç olup meyve verir. Bu, ondaki nümüvv kanunu sebebiyledir. Fakat bu kanun, gözle görülüp elle tutulmaz.. sesi de duyulmaz. Sadece biz, bu kanunun hükmettiði vücuda ait o maddî varlýðý fizikî geliþmesi içinde safha safha takip ederiz. Yani Âlem-i Halk’a bakan yönünü görüp müþahede eder, Âlem-i Emir’e ait yönünü ise görmeyiz, fakat kabul ederiz; çünkü, maddî sebeplerin böyle bir netice vermesi mümkün deðildir. Yoksa, bir toprak zerresinin ve bir parça hava unsurunun, yeryüzündeki bütün bitki çeþitlerini bilip tanýmasý ve milyonlara balið bu çeþitleri ayrý ayrý þekillendirecek makina ve tezgâhlara sahip olmasý gerekir ki, bu da, bitkiler adedince muhalleri kabul etmek demektir.
Ve yine ana rahmindeki sperm de, týpký topraðýn baðrýndaki tohum gibi yumurtada bulunan “nümüvv kanunu” ile geliþir.
Annenin döl yataðý her ay boþalýr, bu bir kanundur. Sonra duvarlarý, muhtemel misafir sperm için vitamin depolarý olarak hazýrlanýr ki, bu da bir kanundur. Anne rahmine doðru harekete geçen milyonlarca spermden sadece biri, yarýþý kazanýp yumurtanýn zarýndan içeri girer ve ardýndan hemen kapýlar sürmelenir. Ýþte bir kanun daha! Sonra, Kur'ân'da ifâde edildiði gibi, sperm, devreler halinde üç karanlýk odada hücre, doku ve organ safhalarýný geçirir -bu da bir kanun- ve daha nice rahmet harikalarýyla beslenir. Bütün bunlara embriyolojik kanunlar diyoruz. Ceninin geçirdiði bu safhalarý bugün cihazlarla tesbit edip izleyebiliyor, fakat bu geliþmelere hükmeden kanunlarý göremiyoruz...
Ayný þekilde, itme-çekme ve yerçekimi gibi kanunlarýn mevcudiyeti de herkesçe kabûl edilen bir mes'ele olmakla birlikte, kendilerini görmemiz mümkün deðildir. Bizim gördüðümüz, ancak bu kanunlarýn madde âlemine akseden fonksiyonlarýdýr.
Ruh da bir kanundur.. ve, verdiðimiz misâllerde açýklamaya çalýþtýðýmýz kanunlar cinsindendir. Þu kadar var ki, diðer kanunlarda þuur ve idrak bulunmamasýna karþýlýk, insan ruhu, þuur ve idrak sahibidir.
Allah (cc), ruhu “Kün” emrine ait âlemden göndermiþtir. Kur'ân'da, Efendimiz (sav) ’e ruh anlatýlýrken, “Ruh Rabbimin emrindendir, de” (Ýsra, 17/85) ifâdesi içinde “Rabbî” denilip, “Rabbü’l-âlemîn” denilmemiþ olmasý, onun Halk Âlemi’ne ait olmayýp, Emir Âlemi’ne ait olduðunun delillerindendir.
2. Ruh bütünüyle tarif edilemediði gibi, onu beþerî malûmatla da anlamak mümkün deðildir:
Ruh, basittir, terkip edilmiþ deðildir. Madde, atomlardan, atomlar da çeþitli parçalardan meydana geldiði için daðýlýp çözülmeleri mukadderdir. Ancak ruhta durum böyle deðildir. Onun varlýðý sabittir, iyonlaþmaz ve daðýlmaz. Mahiyeti böyle olduðu için de biz, onu bir maddeyi gördüðümüz gibi göremez ve laboratuvara götürüp deney altýna alamayýz. Ancak, hariçte ve maddî âlemde müþâhede edip durduðumuz tezahürleriyle ruhun varlýðýný kabûl ederiz; ederiz ama, yine de mahiyetini bilemeyiz... Zâten, birþeyin varlýðýný kabûl etmekle, mahiyetini bilmek tamamen birbirinden farklý þeylerdir.
Bir þeyi görmek için göze ihtiyacýmýz vardýr ama, sadece maddesiyle gözün mevcudiyeti, görmemiz için kâfi ve yeterli deðildir. Zirâ beyin, faaliyetini aralýksýz ve arýzasýz devam ettirmedikçe göz, görme fonksiyonu eda edemez. Çünkü göz bir menfez, görme de beyne ait bir ameliyedir. Beyin için de durum bundan farklý deðildir. O da, bünyesindeki bütün fakülteleri çalýþtýrabilmek için, merkezî bir sevk ü idare kuvvetine ve devamlý surette kumandayý elinde tutan bir kumandana muhtaçtýr.
Evet beyin, hiçbir zaman kendini aþýp da, üstünde hükmünü sürdüren ruha, “Senin mahiyetini bilemiyorum, öyleyse sen yoksun” gibi bir hezeyanla karþýlýk verip küstahlaþamaz. Zira, beynin kendi üstündeki mükemmel gücü kavrayabilmesi için, elindeki o geçmez akçeleri, kifayetsiz sermayeyi, kýt, yetersiz materyali ve madde ile sýnýrlý duyularýný aþarak, bilkuvve kendinde mevcut olan bütün cihazlarýný kullanmasý gerekecektir ki, ancak bu suretle, iç içe girift binlerce çember içinden ve gittikçe büyüyen daireler arasýndan geçip, ruh gibi sahilsiz bir denizin mahiyetini kavrama sýnýrýna yanaþabilsin. Bu ise, Halk Âlemi dediðimiz þu madde âlemi itibariyle mümkün deðildir.
Ruh, mahiyeti anlaþýlamadýðýndan dolayý tarif de edilemez. Bu mes'elenin ifratý, ruhu inkâr, tefriti de, týpký bir madde gibi onu tarif etmeye kalkýþmakdýr.
Ruh tarif edilemez, çünkü onu tarif etmek isteyecek olan insan, çoðu zaman kendi dünyasýna ait eþya ve hâdiseleri dahi tarif etmekten acizdir. Söz gelimi, hayatýnda hiç bal yememiþ bir insana, ne kadar usta bir edip de olsanýz balý tarif edemez ve mücerret sözlerle ona balýn verdiði hazzý veremezsiniz. Hayatýnda hiç gül veya karanfil koklamamýþ bir insana da bu iki çiçeðin kokusunu sýrf tarifler çerçevesinde duyurmanýz mümkün deðildir.
Konuþtuðunuz dili anlamayan bir insana bütün bir kitabý okusanýz, o bundan bir tek harf dahi anlamayacaktýr.
Bu durumda karþýmýza çýkan hakikat þudur: Hakkýnda söylenenler ne olursa olsun, ruha sýhhatlý bir tarif getirmek mümkün olmadýðý gibi, beþerî mâlumatla onu anlamak da mümkün deðildir.
3. Bizde maddemizin sustuðu anda konuþan cevher, ruhtur:
Halk Âlem’inde dahi konuþmalarýn farklý farklý olduðu hepimizin mâlumudur. Burada konuþmadan maksadýmýz, insan dilinde açan hitap çiçeði deðil, konuþma dahil her türden anlaþma ve haberleþme çeþididir. Çünkü her türlü anlatma tarzý, bir çeþit konuþmadýr.
Sadece bizim duyma sahamýza giren o kadar çok ses türü var ki.. evet, iki taþý birbirine vurduðumuzda çýkan sesle, iki aðaç parçasýndan veya iki demir çubuktan çýkan sesler birbirlerinden ne kadar da farklýdýr! Yerin altýndan kaynayarak gelen suyun sesiyle, yataðýnda sessiz sessiz akan suyun sesi bile deðiþiktir. Fýrtýna ve kasýrganýn o korkutucu sesinin yanýnda bir saba rüzgârýnýn, bir meltemin sesi ne kadar munis gelir insana. Gök gürültüsü de bir sestir, içe ürperti veren bir ses; yaðmurun büyüleyici sesinde ise bir sekîne gizlidir.
Ormanlarýn sakinleri de kendilerine has sesler çýkarýrlar. Kimi kulak týrmalayýcýdýr, kimi huzur verici. Gök mavisinin çocuklarý kuþlar, onlar da ayrý ayrý sesler çýkarýrlar. Bülbül þakýr, karga ciyaklar.
Nasýl ki, þu madde âleminin kendine has ve çeþit çeþit konuþma þekli var.. ve böyle olmasý hikmet açýsýndan bütün varlýðýn tekdüze bir ses çýkararak konuþmasýndan daha muvâfýksa, Cenâb-ý Hakk'ýn da her âlemle konuþmasý farklý farklýdýr. Melekle ayrý, nebîyle ayrý, ilhâm yüklü veliyle daha bir ayrý konuþan Allah (cc), insanlara kitabýyla hitap ederken, daða, taþa ve semaya baþka türlü hitap eder. Arý ve emsaline olan vahy û ilhamý ise bütün bütün baþkadýr.
Berzah âleminin kendine mahsus bir konuþma dili olduðu gibi, Mahþer’le Cennet ve Cehennem'deki konuþmalarýn da, yine o âleme göre olacaðý anlaþýlmaktadýr.
Þimdi biraz da kendi âlemimize dönelim: Ýnsanlarýn kendi aralarýndaki konuþma ve anlaþma tarzlarý da çok çeþitlidir. Yeryüzünde binlerce farklý dil vardýr. Hattâ, harekete dökülerek ifâde edilen his ve duygu dünyamýzýn ma'nâlarýný jest ve mimiklerimizle çok farklý olarak ifâdelendiririz. Her milletin veya ayný millet içindeki çeþitli kavim ve kabilelerin, sevinç ve sürur ifâdelerini gösteren hareketlerinin bu kadar deðiþik olmasýný baþka neyle ifâde edebiliriz! Zaten örf ve âdetlerin çeþitliliði de, bize bu ma'nâda bir fikir vermekte deðil midir?
Ýnsan, kompütürler vasýtasýyla konuþurken de ayrý bir dil kullanýr ve bu, onun normal konuþtuðu dilden çok farklýdýr. Belki o, ilerde robotlarla daha farklý konuþacaktýr. Ve hele, insanlarýn telepati yoluyla konuþmalarý, bize daha baþka âlemlerde daha baþka konuþma þekillerinin olduðunu göstermektedir. Ayrýca medyumlarýn, hipnotizmacýlarýn ve ruh çaðýranlarýn dilleri de baþka baþkadýr.
Bir de, insanýn dilini kullanmaksýzýn kendisiyle içten içe konuþmasý vardýr. Buna “nefsî konuþma” denir. Aslýnda konuþma deyince ilk akla gelen lafzî konuþmadýr ki bu, irâde ve beynin fonksiyonlarýyla, ses telleri, boðaz, dil... vs. yardýmýyla dýþarýya döktüðümüz ma'nâ alfabesi, kulaklarýn duyduðu, muhatabýmýzýn dinlediði, dilde açan bir hitap çiçeðidir ve ölüme kadar giden bir konuþma tarzýdýr. Fakat, nefsî konuþmada dil ve dudaklar hareket etmez... Muhatabýmýz, kendimiz olabileceðimiz gibi, bir baþkasý da olabilir. Muhayyilemizin kanat çýrpýþlarý oranýnda tamamen baþka dünyalarda, baþka âlemlerde yaþar ve belki de bizim dünyamýza hiç uðramamýþ varlýklarla oturur sohbet ederiz, hem de birbirimizin dilinden anlamak sûretiyle...
Rüyâlarýn da kendine has bir dili vardýr. Bedene ait uzuvlarýn âdeta yarý ölü olduðu uykuda biz, ne hâdiseler yaþar, ne günler geçirir.. kimlerle ve neleri konuþuruz. Bazan kahkahalarýmýz daðlarý sarsar, bazan hýçkýrýklarýmýz yürekleri daðlar... Biz bu hengâmeleri yaþayaduralým, baþka bir buudun adamý olan ve o anda yanýbaþýmýzda oturan insanlarýn bundan zerre kadar haberi bile olmaz. Ne kahkahalarýmýz onlarý kýzdýrmýþ, ne de hýçkýrýklarýmýz yüreklerini sýzlatmýþtýr!..
Evet, maddemizin sustuðu anda bizde konuþan bir cevher vardýr ki, biz ona ruh diyoruz. Bir baþkasýnýn ona baþka isim vermesi, iþin mâhiyetini deðiþtirmez. Ayrýca his, duygu ve latîfelerin de kendilerine has birer dilleri ve kendilerine mahsus birer konuþma þekilleri vardýr.
4. Rûhun kendine has bir kýlýfý, misâlî bir bedeni vardýr:
Rûhun kendisine has bir kýlýfý vardýr. Biz, ona misâlî beden diyorsak da, daha baþka birçok isimle de anýlmaktadýr o. ‘Gýlâf-ý nurânî’, ‘lâtife-i seyyâle’, ‘esîrî beden’, ‘enerji beden,’ ‘ikinci beden’, ‘perispiri’, ‘duble’, ‘fantom’, ‘astral vücud’ .. vs.
Herþey çift yaratýldýðýna göre, fîzikî bedenimizin de bir ikizi olmasý gerekir ki, iþte bu, misâlî bedendir. Lâtif ve akýcý olan bu beden, ayný zamanda ruha kýlýflýk ve elbiselik vazifesi görür; vefattan sonra da rûhu çýplak býrakmaz ve bedeni terketmekle beraber, ruhla arkadaþlýðýný devam ettirir. Ruh maddî kýlýfý atar ama, misâlî bedeni çýkarýp atmaz.
Ýslâmî kaynaklarda bahsedildiði ve medyumlar tarafýndan da tasdik olunduðu üzere, bazý uzuvlarý kesilmiþ insanlarda kesilen uzvun ruhun misâlî bedenine ait varlýðý hissedilmektedir.
“Rusya'da Tanrýya Dönüþ” adlý kitapta bu mes'elelerle alâkalý uzun açýklamalar vardýr. Meselâ bir grup doktor, aynen þöyle diyor: “Bütün canlýlarýn atom ve moleküllerden yapýlmýþ fizikî bedenlerinin yanýsýra, bir de bunun kopyasý enerji bedenleri vardýr...”
5. Kirliyan metodu ile ruhun misâlî bedeninin fotoðraflarýnýn çekildiði de söylenmektedir:
Kirliyan fotoðrafçýlýðý, yüksek frekansta çekilen resimlerle misâlî bedenleri tesbit etmektedir. Kollarý kesik birinin kirliyan fotoðrafçýlýðý ile çekilmiþ resminde görülen kollarý, rûhun üzerine giydirilmiþ olan misâlî bedenin görüntüsü olsa gerektir. Kazakistan'da, Alma Ata Kirov Üniversitesinde yüksek frekans deþarjý altýnda bir organizmanýn yaþayan hareketli dublesi görülmüþtür.
1968'lerde ‘Kirliyan Metodunun Biyolojik Esaslarý’ ismiyle bir kitap yayýnlandý. Fotoðraflarda, kesilmiþ uzuvlarýn yerlerinde ikinci beden (Biyoplazmik beden) görülüyordu.
Amerikalý doktor Watters da, inbisat odasýnda su buharýnýn iyonlar üzerinde birikmesinden hareketle ikinci bedeni tesbit etti. Elli kadar çekirgeyi eterli pamuklara sarýp, öleceklerini tahmin ettiði andan itibaren odaya su buharý salarak fotoðraflarýný çekti. Ve neticede öldükleri anlaþýlan onüç çekirgenin hayâllerinin plâkalarda fotoðrafla tesbit edildiði görüldü...
6. Misâlî beden, cesetten ayrýlýp seyahat edebilir ve ayný anda birkaç deðiþik yerde temessül edip görünebilir mi?
Fransýzca Le Monde La Vie adlý derginin Mart 1963 sayýsýnda, -eðer Hristiyanlýk propagandasý maksadý taþýmýyorsa- bir rahibin baþýndan geçen þöyle bir hâdise anlatýlmaktadýr: Bu rahip, bir grup çocukla gezmek için Ýsviçre daðlarýna gittiðinde yolda uyur. Kendine geldiðinde, þuurlu bir þekilde vücudundan uzaklaþtýðýný ve kollarýný oynatamadýðýný farkeder. Kýsa zamanda duruma alýþýnca daðlarýn üzerinden uçmaya baþlar. Çocuklar aklýna gelince, yanlarýna gitmek ister ve gider; sonra eþini hatýrlar ve kendini þehirde eþinin yanýnda bulur. Kendisi hareketlerini bizzat izlerken, onu kimse görmez. Ardýndan anî bir rahatsýzlýk hisseder ve kendisini vücudunun içinde bulur; artýk geri dönmüþtür. Sonra, gördüklerini bir bir anlatýnca herkes hayrete düþer. Bu olay, Ýngiltere'de araþtýrýlýp, doðruluðu kabûl ve teslim edilmiþtir.
Yine, Sovyetler Birliði’nde beden dýþý seyahat yapabilen yogiler üzerinde çalýþýlmaktadýr. Ýnsanlar kriz, koma veya trans halinde ve anestezik tesir altýnda enerji bedenlerini kendiliklerinden dýþarý atabilmektedirler.
Esasen temessül, herhangi bir keyfiyette görünme demektir. Melekler de, cinler de temessül edebilir. Rüyâlarda hakikatler, kabirde amellerimiz temessül eder. Ruh da, kýlýfý olan misâlî bedeniyle temessül edince, onun da aynen kendisine benzediðini görürüz. Bundan dolayýdýr ki, rüyâlarda tanýdýðýmýz kiþiler ruhlarýyla temessül ettiði ve görünen de ruh olduðu için, onlarý sanki maddî þekilleriyle görür ve bilir gibi oluruz.
Ruh, kendi zâtýnda maddî kýlýfý olan ceset gibidir. Mânevî kýlýfý da, âdeta misâlî bedendir. Ehlullah temessül ettiði zaman, bu ikinci bedeniyle ayný anda beþ on yerde görülebilir. Meselâ onlarý hapishanedeyken, sabah namazýnda camide ve ayný zamanda Kâbe'de tavafta görebiliriz. Abdülhamid Cennetmekân Hazretleri hiç hacca gitmediði halde, onu hacda gördüklerini yeminle söyleyenler vardýr. Hattâ, “Geldi ve þu evde kaldý” diyenleri dinlemiþtik. Halkýmýz arasýnda, “Falan muharebede, falan velî gelip yardýmda bulundu” þeklinde çok hâdiseler de anlatýlmaktadýr. Uzaða gitmeye gerek yok; Kýbrýs çýkartmasýnda falan velî zâtýn, pilotun yanýna oturup, “Evlâdým, bombalarý þuraya, þuraya býrak” diye rehberlik ettiði söylenir. Fakat, hakikî vücutlarý nerde ise, nerede kendinden geçip vücudu mevhibe-i Rabbanîyi kazanmýþ, lâtifeleþmiþ ve incelmiþ ise, kendileri gerçekten oradadýr. Bunun dýþýnda misâlî bedenleriyle, aynalar içinde görülen misâlî þekiller gibi deðiþik yerlerde görülebilirler. Ehlullahtan ‘abdal’ sýnýfý içinde bulunanlar, þu anda diyelim camidedirler; ama ayný anda, Efendimiz (sav)'in huzurunda bulunurlar. Kâbe'dedirler, ya da bir yerde irþadla meþgûldürler. Farkýna varýlsa, el atýlsa, eliniz bellerinden öbür tarafa geçiverir. Çünkü, elinizin deðdiði, ne onlarýn asýl vücududur, ne de ruhlarýdýr; belki, akýcý ve ruha kýlýf olmuþ misâlî bedenleridir ve onlar temessül halindedirler.
Güneþ bile bir yönüyle maddî olduðu halde, bir iken binlerce yerde temessül etmekte ve görünmektedir...


                                              M.F.GULEN


radyobeyan