Ruh,Melek,Seytan Ve Cinlerin Varligi By: Nursima Date: 29 Eylül 2011, 19:40:39
RUH, MELEK, ÞEYTAN VE CÝNLERÝN VARLIÐI
1. Bu mahlûklarýn varlýðý, Kur’ân-ý Kerim’in ve Efendimiz’in (sav) beyanlarýyla sabittir:
Kur'ân-ý Kerim'in Allah kelâmý olduðunu isbât eden bütün deliller ve Efendimiz (sav)'in peygamberliðini tasdik eden bütün hüccetler, ayný zamanda ruh, cin, melek ve þeytanýn varlýðý hakkýnda da delil ve bürhandýrlar. Onlarý inkâr edemeyen, bunlarý da inkâr edemez. Zirâ bu mevzûlar, hem Kur'ân-ý Kerim'de, hem de Efendimiz (sav)'in mübârek sözlerinde çeþitli vesilelerle ele alýnýp incelenmiþ ve varlýklarý bizzat onlar tarafýndan tasdik edilmiþtir. Evet ruh, melek ve cin mes’elesi, iþte böyle muhkem ve saðlam delillerle te'yid edilmektedir.
Melek ve cinlerle, cinlerin baþý Þeytan'ýn varlýðýyla alâkalý baþka hiç bir delil olmasa bile, çok mevzûda olduðu gibi bu mes'elede de Kâinatýn Efendisi (sav) ve Kur'ân, delil olarak yeter. Zirâ, ondört asýrdýr, ne Kur'ân'ýn, ne Resûlullah (sav)'ýn tek bir sözü yalanlanmadýðý gibi, aksi de ortaya konamamýþtýr. Ýlim adýna sabit ve deðiþmez kabul edilen ne kadar kanun bulunmuþ, ne kadar keþif yapýlmýþsa, hemen hepsinin fezleke ve aslýnýn Kur'ân'da bulunup, ondört asýr önce haber verildiðini görüyoruz. O halde, melek ve cinin varlýðý, bizim varlýðýmýz gibi kesin, Kur'ân ve Efendimiz (sav)'in doðruluðunun kat'iyyeti kadar da kat’îdir. Ýnanmayýp inkâra sapanlar, ancak kibir, gurur, inat, peþin fikir ve Kur'ân'a, Ýslâm'a düþmanlýklarýndan dolayý bu garip ve anlaþýlmaz duruma düþmektedirler.
2. Bu varlýklarý görmememiz, yokluklarýna delâlet etmez:
Ýnsanýn görmesi, umûm varlýða nisbetle çok sýnýrlýdýr. Dolayýsýyla insan, görmediðine “yoktur” deyip geçemez. Nice þeyler var ki, varlýðýný bildiðimiz halde onlarý göremiyoruz. Görmemek, yokluða sebep teþkil etmez. Dün meçhulümüz olan birçok mes'ele, bugün artýk malûmumuz olmuþtur. Fakat bildiklerimiz, birçok bilmediðimize kapý açmýþ olduðundan, biz yine bilinmeyenlere yelken açmak mecburiyetindeyiz. Mevzûmuzla alâkalý varlýk için de ayný þeyleri düþünmemizde hiç bir mâni yoktur...
3. Bu varlýklar, bizim görgü, bilgi ve müþahede buudlarýmýzda deðildir:
Ruh, melek, cin ve þeytan, bizim buudlarýmýzda deðildir ki görebilelim. Biz, bizde mevcut organlarla ancak kendi buudumuza girenleri görür ve duyarýz. Nitekim, ölçü birimleri dahi varlýðýn husûsi durumuna göre deðiþmektedir. Mesafe, aðýrlýk ve yoðunluðun ölçü birimleri hep farklý farklýdýr. Ateþin hararet derecesini, onun içine elini sokmadan, ya da hararet ölçme aleti kullanmadan öðrenmeye çalýþanýn durumuyla, fizikötesi ve maddî olmayan varlýklarý maddî vasýtalarla görüp tutmaya, tutup tesbit etmeye çalýþmak biribirine benzetilebilir. Ýkisi de, hedefe varmada yanlýþ yol ta'kip etmektedir.
4. Küçük kâinat olan insanda ruh, büyük kâinatda melek gibidir:
Kâinatta hâkim olan ma'nâ ve ruhtur, madde deðil.. ve yine, ilk yaratýlan da madde deðil, anti-maddedir. Evvelâ nur, ruh ve madde için kalýp olabilecek mahiyetler var edilmiþtir. Bu, en küçüðünden en büyüðüne kadar bütün varlýk için böyledir.. ve varlýk, daha sonra belli bir zaman içinde o kalýplara göre þekillenmiþtir.
Varlýkta bir kader, matematik ölçü, plân ve program hâkimdir. Kanunlar ve deðiþmeden devam edegelen prensipler sayesinde ve bu prensiplerin hükmü altýnda, herþey görülüp-gözetilerek, muhafaza edilerek cereyan etmektedir. Bu arada, görünen þeyin arkasýnda bir kýsým görünmeyen kuvvetler sezilmektedir.
Meselâ, eðer dilinden anlasaydýk ve dilimizden anlasaydý -belki de anlýyordur- bir çekirdeðe: “Sen ne olmak istiyorsun?” diye sorduðumuzda , “aðaç” diyecek ve neticede aðaç olacaktýr. Ne mevsimlerin deðiþmesi, ne üzerinden çeþitli devrelerin geçmesi, ne de bulunduðu yerden baþka bir yere nakledilmesi, onu bu sözünde yalancý çýkarmayacaktýr. Çünkü onun aðaç olmasý, bir kanundur. Þimdi bizler, bu çekirdekteki aðaç olma kanununu izah edebiliyor muyuz? Hayýr. Öyleyse, inkâr mý edeceðiz? Elbette ki hayýr.
Gözle görülmeyecek letâfette bir yapýya sahip olan rüzgâr ve kasýrga, aðaçlarý kökleyip savuracak ve çatýlarý uçuracak güç ve kuvvete sahiptir. Þimdi bizler, her yýl yüzlercesine þahit olduðumuz bu vak'alardan sonra, rüzgârdaki güç ve kuvveti, sýrf görmediðimizden ötürü inkâr mý edeceðiz?
Elektrik, belli bir sisteme baðlandýktan sonra, düðmeye basan kim olursa olsun, koca bir fabrikayý, dev gibi makinalarý çalýþtýrýr da, biz ondaki bu potansiyel gücü ancak eserinden anlarýz. Oysa ki, ondaki bu gücü, þimdiye kadar kimse görmüþ deðildir. Fakat, görmediðini inkâr eden safderunlardan baþka, ondaki bu gücü inkâr eden de çýkmamýþtýr.
Zerrelerden kürrelere kadar mevcudiyeti herkesçe kabul edilen itme çekme kanunu da böyledir. Bu kanun sayesindedir ki, kâinattaki nizam ve âhenk devam etmektedir. Þimdi, neticesini gördüðümüz, fakat bir türlü kendisini müþahede edemediðimiz bu kanunu inkâr mý edeceðiz?
Misâlleri çoðaltmak mümkündür. Fakat neticede varlýk ve hadiselerin bize diyecekleri þudur:
“Arkadaþ! Sen bize takýldýn kaldýn. Biz sadece tenteneli bir perdeyiz.. ve bize verilen emirleri yerine getiririz. Bizim üstümüzde de bir kýsým nezaretciler var; onlarýn adlarý da, ruh ve melektir. Siz, kendi âleminize sarkmýþ dallar olarak bizi görüyorsunuz; ancak, esas vücud ve kuvvet, ruha ve meleðe aittir, onlarda görülen de Hakk'a. Evet, unutmayýn ki, küçük bir kâinat olan insana ruh nezaret eder, büyük bir insan olan kâinata da melekler!..”
5. Bütün kâinat, hayat ve þuur sahibi varlýklar için hazýrlanmýþtýr:
Hayat maddeye deðil, madde hayata hizmet etmektedir. Topraktan havaya, ondan güneþe ve rüzgâra, derken kâinatta cârî bütün kanunlara ve bu kanun ve nizamlarla temin edilen âhenk ve düzene kadar ne varsa hepsini teker teker ve topluca tetkik ettiðimizde görürüz ki, bütün bunlar, yeryüzünde canlýlarýn, bilhassa þuur sahibi varlýklarýn yaþamasýna zemin hazýrlamak içindir. Kâinatta israf yoktur. Eðer hayatla neticelenmeseydi, bütün bu masraflarýn abes ve israf kabûl edilmesi gerekirdi. Çünkü, hayat olmayýnca hiçbir varlýk ve varlýða ait hususiyetin de ma'nâsý kalmayacaktýr. Hayat olup, þuur bulunmasa, o zaman da herþey renksiz ve karanlýk olacaktýr. Öyleyse bütün kâinat, hem hayat, hem de þuur sahibi varlýklar için hazýrlanmýþtýr. Ve yine madem þu dünya, bu kadar küçüklüðüyle beraber, bunca þuur ve hayat sahipleriyle doludur; dünyamýzdan binlerce defa daha büyük olan þu yýldýzlar da, elbette kendi þartlarý içinde þuurlu hayat sahibi varlýklarla dolu olacaklardýr. Ýþte o varlýklar da melekler, cinler ve rûhânîlerdir.
6. Hayat, maddeye baðlý deðildir:
Eðer hayat maddeye baðlý olsaydý, bir fil ve gergedanýn pireden daha hýzlý ve serî, daha hassas ve daha duyarlý olmasý icabederdi. Hattâ, en ince hislerle en keskin duygularýn sinekte deðil de, bir daðda bulunmasý gerekirdi. Everestler yerinde dururken, bir kuþ, dünyayý küçük bir bahçesi haline getiremezdi. Demek madde, sabit ve pasif; buna karþýlýk, ma'nâ, ruh ve hayat ise faal ve aktiftir. Hayat, iç ve öz; madde ise kýþýr ve kabuktur. Baþka deðil, madde, ancak hayata hizmetkârdýr. O halde esas olan, görülenler deðil, aksine görülmeyenlerdir...
7. Kâinatta cereyan eden hadiseleri hayâlî kanunlara veremeyiz:
Farazî ve itibârî bir çekim kanunu, dev gibi mücessem küreleri sýrtýna alamaz. Binlerce þey üzerinde imzasý bulunan dimaða ait vazifeler, beynin o müdhiþ fonksiyonlarý gözardý edilerek, görünürdeki sebep olan kimyevî reaksiyonlara verilemez. Öyleyse, kanunlarý ellerinde tutan meleklerin ve beyne kumanda eden ruhun varlýðýný kabule mecburuz. Melek ve ruh dururken, bütün bunlarý hayalî kanunlara ve çözülüp giden maddeye vermek, makul bir izah deðildir.
8. Melek, cin ve rûhî mes’elelere izah getiren yýðýnla hâdise vardýr:
Dünya canlýlarla dolu, her canlý ise, kendi hayat þartlarýna münasip cihazlarla donatýlmýþ durumdadýr. Karada yaþayanlar, denizde yaþayanlar, kýsaca bütün canlýlar, kendi âlemlerine uygun organizmalara sahiptirler. Bu canlýlarýn, içlerinde bulunduklarý þartlarýn dýþýna sýçrayýp da baþka bir âleme intikalleri mümkün deðildir. Ýnsan ne kadar üstün cihazlarla bezenmiþ olursa olsun, iðne kadar bir balýðýn hayatýný yaþayamaz. Ancak belli cihazlarý taklit edip kullanmak sûretiyle, geçici olarak onlarýn âlemini ziyaret edebilir.
Etrafýmýz, binler çeþitte yaratýklarla sarýlý.. buzullarda yaþayanlar, çölde hayat sürenler, oksijenini havadan alanlar, sudan temin edenler, topraktan biten þeyleri yiyenler, bizzat topraðý yiyerek geçinenler, sürünerek yürüyenler, gök kubbede kanat çýrpýp pervaz edenler veya suda yüzenler; daha neler ve neler!..
Evet, þu küçücük dünyada, diðer sistemlere nisbetle nokta bile olamayacak kadar þu küçük yerkürede binlerce çeþit hayat ve yaþama þekilleri mevcuttur. Yeryüzünde vaziyet böyle iken, acaba dünyadan çok daha büyük yýldýzlarýn, sistemlerin, güneþ ve gezegenlerin, oralardaki þartlara uygun canlý ve þuurlu sakinleri yok mudur? Bir çýrpýda verilecek “hayýr” cevabý elbetteki yanýltýcý olur. Çünkü henüz insanlýk, oralara ait þartlarýn içine girip de araþtýrmada bulunmuþ deðildir. Okyanuslarýn içine girip de, oradaki canlýlarý görmemekten gelen bir inkârla, baþka dünyalarda olabilecek canlýlarý inkâr etmek arasýnda fark yoktur. Denizde boðulmadan yaþayan canlýlar olduðu gibi, ateþte yanmayan canlýlar da olabilir. Ve öyle bir canlý için en güzel mesken de, herhalde dünya deðil, güneþ ve güneþ gibi yýldýzlar olacaktýr. Kaldý ki, dünyada bile rûhî güç ve istidadlarýndan dolayý ateþin yakamadýðý nice insanlar vardýr. Dolayýsýyla, hayat þartlarýný sadece kendi dünyamýza kýyas edip, diðer yýldýzlarý þuur sahibi canlýlardan hâlî ve boþ kabûl etmek, hiç de doðru deðildir.
Bir kimyacý ile konuþsanýz, bir fizikçi, astrofizikçi ile sohbet etseniz, bir biyolog, zoolog, jeolog ve arkeologla fikir alýþ veriþinde bulunsanýz ve týp sahasýnda biraz derinleþseniz veya böyle biriyle görüþseniz, karþýnýza ne inanýlmaz âlemler, ne inanýlmaz hayat þartlarý ve ne maceralý seyahatlar çýkacaktýr.
Bilmediðiniz veya en azýndan “ayne’l-yakîn”ine eremediðiniz bu gibi mevzûlarda size anlatýlanlarý kabul etmeseniz bile, hemen inkâra da sapmamak, tutulacak en makûl yoldur. Çünkü konuþanlar, kendi sahalarýnda ihtisas yapmýþ kimselerdir. Mes'eleyi mevzûmuzla irtibatlandýracak olursak; bizzat yaþamýþ, görmüþ veya görenlerden dinlemiþ olarak melekleri anlatan, cinlerin hayat hikayelerini nakleden ve rûhî mes'elelere izah getiren binlerce ve yüzbinlerce o sahanýn mütehassýsý vardýr ve onlardan nakledilen yüzlerce hâdise biliyoruz. Anlatýlanlar o kadar çoktur ki, mes'eleye kat’iyyet kesbetmiþ nazarýyla bakýlabilir. O halde, bu mevzûda anlatýlanlara da inanmak veya en azýndan inkâr etmemek icap etmez mi?
9. Dünyâmýzda hayat vardýr; diðer yýldýzlarda da baþka türden bir hayatýn olmasý, her zaman mümkündür:
Mes'eleye bir kýyâs-ý temsîlî ile yaklaþmaya çalýþalým: Emsalsiz ve sayýsýz hazineleri ve eþsiz san’at harikalarý bulunan bir sultan düþünün. Bu sultan, saraylardan bir þehir kurmuþ ve o muhteþem þehrin bir köþesinde de kulübecik þeklinde küçük bir hane yaptýrmýþtýr. Bu küçücük binada büyük bir faaliyet olduðunu, muhtelif hayat þartlarýnýn mevcudiyetini ve çeþit çeþit yiyeceklerle kaplarýn dolup dolup boþaldýðýný müþahede ediyoruz. Bir de gözümüzü o muhteþem saraylara çeviriyoruz; fakat ortada kimseyi göremiyoruz. Þimdi bizim bu göremeyiþimizi hangi sebebe baðlamak daha uygundur: Göz zaafýmýza mý? Sekenelerinin bizden saklanýþýna mý? Yoksa kimsenin olmayýþýna mý?
Þu muhteþem þehirde binlerce sarayýn boþ ve hâlî olup, sadece þu haneciðin binlerce canlýyla dolu oluþunu kabûl ma'nâsýna gelen bu son görüþ, elbette aklý baþýnda birinin kabûl edebileceði bir görüþ deðildir. O halde, ya göz za’fýmýz o saraylarýn sekenesini görmeðe manîdir; ya da o sekene, bilemediðimiz hikmetlerle bizden gizlenmektedir.
Dünya, misalimizdeki bu hane, kâinat ise o muhteþem þehir; yýldýzlar da, o þehirdeki debdebeli saraylar. Þu dünya haneciðinde bunca ýþýk, renk ve ses cümbüþünü seyreden adam, nasýl olur da o muhteþem ve debdebeli yýldýz saraylarýný boþ ve hâli kabûl edebilir. Hayýr, oralarda da hayat vardýr ve oralarýn da þuurlu sekenesi mevcuttur! Bizim onlarý görmeyiþimiz, onlarýn olmamasýný gerektirmez. Bu, ya bizim gözümüzdeki zaaftan, ya da onlarýn baþka bir buudda saklanýþlarýndandýr.
Esasen biz, yerkürenin kendine de canlý nazarýyla bakýyoruz. Evet, insanýn cesedini bir ruh idare ettiði gibi, dünyamýzý da nezaret ma’nâsýyla melekler sevk ve idare etmektedir. Bu kaide, bütün gökyüzü cisimleri için de geçerlidir...
10. Dünyâ bahçesinin bülbülleri gibi kâinattaki bütün güzellikleri terennüm eden bülbüller vardýr:
Kâinattaki güzellikleri terennüm eden bülbüller vardýr. Bu bülbüller, dünya bahçemizin bülbülleri gibi, sema bahçesinin yýldýzdan çiçekleri üzerinde þükür ve hamd ma'nâsýna gelen terennümlerle þakýr dururlar. Bazan cismânî bir varlýðý kendilerine mesken yapar ve Kudretin cisimlerde cilveleniþini seyredip kendilerinden geçerler. Bazan da koca bir galaksinin zikirlerini Cenâb-ý Hakk'a takdim ederler. Onlar ebedî kullukdadýrlar ve onlar ancak kullukla ayakta durur ve yaþarlar!.. Ýþte onlar ruhânîlerdir, meleklerdir.. ve onlar, þekillerini kulluktan seçmiþlerdir.
11. Melek, cin ve rûhanîlerin mevcudiyetini Peygamberler ve veliler haber vermiþ, filozof ve ilim adamlarý isbat etmiþtir:
Ruh, melek ve cin gibi varlýklarýn bir ferdinin isbatý, bütün nevin isbatý demektir. Bu hususda cüz’, küllü gösterir. Evet, bir veya birkaç insanda böbrek gördükten sonra diðerlerinde görmediðimiz halde, her insanda böbrek olacaðý kanaatýna varýrýz.. ve gösterilen bir hayvanla, o cinsin yeryüzünde mevcud olduðuna kanaat getiririz...
Halbuki konumuzu teþkil eden melek, ruh ve cin gibi varlýklarýn binlercesi, yine binlerce insan tarafýndan nakledilmiþtir. Hayatlarýnda hiç yalan söylememiþ yüz yirmi dörtbin Peygamber ve milyonlarca evliya, ayný adetlere balið baþka kimseler, binlerce defa melek ve rûhanî görmüþ, onlarla görüþmüþ.. aralarýnda geçen muhavereleri, görüþmeleri baþkalarýna nakletmiþ ve bu nakledilen þeyler kayda geçirilerek bize kadar intikal ettirilmiþtir. Þimdi, haklarýnda yalan muhal olan ve yalan üzerine ittifaklarý mümkün bulunmayan yüzbinlerce, hattâ milyonlarca insanýn, muhtelif zaman ve mekânlarda herhangi bir mes’ele hakkýndaki ittifaklarýnda þüphe ve tereddüde yer kalýr mý? Ve böyle bir mes'elede tereddüd eden insana acaba insan denilir mi?
Ayrýca, hemen her zaman akýl ayaðýyla yürümeyi þiar edinmiþ yüzlerce filozof ve ilim adamýnýn bilerek veya duyarak bu mes'eleyi kabullenmiþ bulunmalarý da, ayný mes’eleyi teyid etmesi bakýmýndan üzerinde durulmaya deðer...
12. Ýnsanýn mahiyetindeki iyilik ve kötülük kuvvelerini temsil eden iki kutup vardýr: Melek ve þeytan:
Kâinatta her þeyin kendini zýddýyla gösterip, yine zýddýyla hissettirdiðini belirtmiþtik. O halde diyebiliriz ki, kâinatta hayýrlarýn teþvikcisi ve alkýþcýsý meleklerin karþýsýnda, bir de þerlerin ve kötülüklerin süsleyicisi ve üfleyicisi þeytanlar vardýr ve gereklidir de.
Allah (cc) iyiyi, güzeli, hayrý ve sâlih amelleri seven Mutlak Kemâl ve Cemâl Sahibi'dir. Buna karþýlýk, yine yarataný kendisi olmakla birlikte, þerre, kötülüðe asla muhabbet ve rýzasý yoktur. Kötülüklerin kaynaðý, özü, teþvikcisi, süsleyicisi, hayâle vesvese þeklinde sokaný ve irâdesiyle insaný baþtan çýkarýp, Alllah (cc)'ýn þerleri yaratmasýna sebebiyet veren zakkum ruhlu bir varlýk vardýr ki, o da þeytandýr. Þeytan, hiçbir þey yaratmaz, yaratamaz. Hayrýn da, þerrin de yarataný Allah (cc)'týr. Ancak Allah (cc), þerre ve kötülüðe razý olmadýðý gibi, kullarýna zulmedici de deðildir; yani, kulunun elini kolunu baðlayýp, ona cebrî olarak günah iþlettirmez. Allah (cc)'ýn selim ve salim fýtratta yarattýðý insan, þeytanýn hile ve süslemelerine kapýlýp, irâdesiyle fýtratýný bozar ve kötülük iþler; Allah (cc)'ýn yarattýðý þer de, iþte insanýn iþlediði ve bizzat faili olduðu bu þerdir.
Nasýl bütün iyilikler, ahlâkî güzellikler ve faziletlerle serfiraz insana “Melek gibi” deniyor, öyle de yýrtýcýlýkta sýrtlanlarý utandýran ve her zaman ahlâkýn en kötüsüne açýk bulunan hain, sinsi fikirli, zulüm ve tahakkümden zevk alan ve bütün kötülüklerde baþý çeken insanlara da “þeytan gibi” denir. Bu benzetme neyi ifade etmektedir? Hayâlî bir yakýþtýrma mýdýr sadece? Ýnsanlar, kendileriyle hayvanlar arasýnda bile ortak birçok yönler bulmuþlar ve bunlar, deyimler ve mefhumlar halinde halkýn terminolojisine girmiþtir. Alexis Carrel'in Avrupa insaný için yaptýðý “insan..!” formülünün ne olduðunu bir araþtýrýnýz! Ve, Söz Sultaný bir zâtýn dediði gibi, asrýmýzda çoklarý terzinin elbisede yaptýðý ters-yüz ameliyesine tâbi tutulsalar, karþýmýza çok deðiþik þekiller çýkacaktýr: Tilkiler, tavþanlar.....lar! Öyleyse Kur'ân'ýn, behâim sýnýfýný dahi geride býrakacak, altlarýn altý ve dört ayaklýlardan da aþaðý sözüm ona-insanlardan bahis açmasýndan hareketle, derecesine göre her insanda dýþ âleme ait ma’kes bulmuþ bir mahiyet çizgisi, bir deðiþim noktasý bulunabileceðini söyleyebiliriz. Evet insan, mahiyetinde hayvânî karakterlerden çekirdekler taþýr. Veya, tersinden söylersek, her bir hayvan nev'i, mahiyet ve ma'nâsýyla, insanýn geliþmiþ veya geliþmekte olan bir duygu ve kabiliyetinin temsilciliðini ve teþhirciliðini yapmaktadýr. Arslan, insanýn cesaretini temsil ediyor; cesur insanlara bu sebeple “Arslan gibi” deriz. Kurt, sýrtlan ve benzerleri, insanýn saldýrgan tarafýný tutmuþ gidiyor; “Canavar ruhlu insan” diyoruz. Uysal ve mütevazi olanlar, koyun ve kuzuya teþbih olunurlar. Yýlan denince, akla hemen zehir ve aðýr dilliler gelir. Bülbül için kafiyeler düþmede kalemler dilsiz kalýr.. ve insanlýk âleminin bülbülü ise, Hz. Muhammed Mustafa (sav)'dýr.
Atý çok severiz. Atýn yurdu, yuvasý, evi barký ve istirahat edeceði bir döþeði yoktur. Dur durak bilmez, yorulmaz ve hedefine varýncaya kadar koþar da koþar.. nihayet “çatladým” der, durur ve kalýr orada, meçhul asker gibi. Maddeten uçak ve füzeye binmek, hiçbir nebîye nasip olmamýþ ama ne gam; küheylanýmýz, burak misillü rüzgâr olup, Yaratýcýsýnýn ismini, sýrtýnda taþýdýðý Nebî, Sahabî, sultan ve komutan ve erlerle denizler ötesi dünyalara ulaþtýrmýþtýr. Halid (ra)'i, Sa'd'ý (ra), Eyyub (ra)'u, Tarýk (ra)'ý, Ukbe (ra)'yi ve nice nice Mehmed (ra)'leri sýrtýna almýþ, zemin ve zamana nal vurup, tarih yüklü asümana þeref çakmýþtýr... Süvarisinde o ruh, küheylanýnda da o ruh bulunup, iki yüce nev'in temsil ettikleri ma'nâda kontak hasýl olunca denizler kara, ülkeler de köy ve kasaba oluvermiþtir.
At, ruhuyla beraber gitti.. þimdi, sirklerde ve hipodromlarda o. Ya süvarisi? Kimbilir, hangi semerler altýnda! Tekevvünde olanlar var gerçi; zaten bütün ümidimiz de onlar.
Devam edersek, kinde deveyi, inatta keçiyi, kýskanmamakta eti haram kýlýnan hayvaný, ithal kalýplý kalp bir kâlb ve içiyle dýþýyla garplýlaþmýþ kafalar için yarasalarý düþünün!. Veya megafon tipe bakýp, yabancý aðýzlardan çýkacak her soluða kulak veren mukallitliðiyle maymunu hatýrlayýn! Evet, insan ruhunda dalgalanan, kalb ve kafa dünyasýnda boðuþan, oynaþýp duran binlerce âlî ve denî duygu ve düþüncelerle, ayný tür his ve karakterlerin yanýnda, bunlarý temsil eden et-kemik giymiþ iyi ve kötü ruhlarýn ortaya koyduðu ahlâkî davranýþlar, daima birbiriyle çarpýþan iki ana kuvveti karþýmýza çýkarmaktadýr: Ýyilik ve kötülük. Ve, daima besleyen, süsleyen, teþvik eden ve temsil ettikleri ma'nâlarý insanda aksettiren iki kutup: Melek ve þeytan.
Ýnsan, kâinatýn küçük bir fihristidir. Biri aðaç, diðeri çekirdek; birinde olan, diðerinde de var. Kalb, Arþ-ý A’zam; beyin, Kürsü; hafýza, Levh-i Mahfuz; sevme-nefret, dâfia-câzibe; öfkelenme, fýrtýnalar ve dalgalar; neþe ve sevinç, Güneþ ve bahar; iç canlanma ve yýkýmlar, Kuasar ve kara delikleri, atom ve güneþ sistemi; kan damarlarý, nehir ve ýrmaklar.... Öyle de, ilhamlar, ulvî duygular ve iyiliklerle melekler; vesveseler, çirkin hisler ve kötülüklerle þeytan! Yani bunlar, insandaki bu duygu, düþünce ve vesveseleri temsil etmektedirler. Umuma mal olmuþ bir teþbih vardýr: Melek gibi insan, þeytan gibi adam...
M.F.GULEN
Ynt: Ruh,Melek,Seytan Ve Cinlerin Varligi By: yagmur_7-c Date: 31 Ocak 2014, 20:22:39
SELAMÜNALEYKÜM;
2. Bu varlýklarý görmememiz, yokluklarýna delâlet etmez:
Ýnsanýn görmesi, umûm varlýða nisbetle çok sýnýrlýdýr. Dolayýsýyla insan, görmediðine “yoktur” deyip geçemez. Nice þeyler var ki, varlýðýný bildiðimiz halde onlarý göremiyoruz. Görmemek, yokluða sebep teþkil etmez. Dün meçhulümüz olan birçok mes'ele, bugün artýk malûmumuz olmuþtur. Fakat bildiklerimiz, birçok bilmediðimize kapý açmýþ olduðundan, biz yine bilinmeyenlere yelken açmak mecburiyetindeyiz. Mevzûmuzla alâkalý varlýk için de ayný þeyleri düþünmemizde hiç bir mâni yoktur...
3. Bu varlýklar, bizim görgü, bilgi ve müþahede buudlarýmýzda deðildir:
Ruh, melek, cin ve þeytan, bizim buudlarýmýzda deðildir ki görebilelim. Biz, bizde mevcut organlarla ancak kendi buudumuza girenleri görür ve duyarýz. Nitekim, ölçü birimleri dahi varlýðýn husûsi durumuna göre deðiþmektedir. Mesafe, aðýrlýk ve yoðunluðun ölçü birimleri hep farklý farklýdýr. Ateþin hararet derecesini, onun içine elini sokmadan, ya da hararet ölçme aleti kullanmadan öðrenmeye çalýþanýn durumuyla, fizikötesi ve maddî olmayan varlýklarý maddî vasýtalarla görüp tutmaya, tutup tesbit etmeye çalýþmak biribirine benzetilebilir. Ýkisi de, hedefe varmada yanlýþ yol takip etmektedir.
Ynt: Ruh,Melek,Seytan Ve Cinlerin Varligi By: Haktan7/b Date: 12 Nisan 2015, 21:05:49
Ve Aleyküm Selam .
Bütün kâinat, hayat ve þuur sahibi varlýklar için hazýrlanmýþtýr .
Paylaþým Ýçin Allah Razý Olsun .
Ynt: Ruh,Melek,Seytan Ve Cinlerin Varligi By: ceren Date: 12 Nisan 2015, 21:08:37
Aleykümselam.Rabbim razý olsun paylaþýmdan kardeþim.
radyobeyan