Dini makale ve yazýlar
Pages: 1
Tabiat Kanunlari Ve Sebebler By: Nursima Date: 29 Eylül 2011, 18:06:21

TABÝAT, TABÝAT KANUNLARI VE SEBEPLER, HAKÎKÎ MUTASARRIF VE YARATICI OLAMAZLAR


1- Kanun ve sebepler, madde ile kâimdir:

Kanun ve sebepler, madde ile kaim olduklarýndan maddeden ayrý düþünülemezler. Maddesiz mevcudiyetleri mümkün olmayan kanun ve sebepleri, maddenin menþei, esasý ve yaratýcýsý görmek, tam bir aldatmaca ve diyalektik hezeyanýdýr. Maddeyi ve hareketleri doðuran, kanun ve sebepler deðildir. Tam aksine, kanun ve sebepler, var olan maddeden ve onun hareketinden doðarlar.
Yýldýzlar ve gezegenler, yörüngelerinde ve belli bir denge içinde dönüp duruyorlar. Fakat bunu Newton bulup keþfetti diye yapmýyorlar. Belki sonradan yaratýldýklarý ve o istikamette sevkedildikleri için deveran ediyorlar. Newton ve benzerlerinin yaptýðý ise, kâinata madde ile beraber konmuþ bir kanunu ortaya çýkarýp, ona bir ad koymaktan ibarettir.

2- Kanunlar ve sebepler, mümkinattandýr:
Kanunlarýn ve sebeplerin var olup olmamalarý ayný derecede müsavîdir. Varlýklarý maddeye baðlý olduðu için aynen maddeyi çevreleyen þartlar, onlar için de geçerlidir. Nasýl madde, tercih ettiren bir sebep olmadan vücuda gelemiyorsa, sebep ve kanunlar da tercih ettirici bir sebep olmadan vücuda gelemezler. Bu, mümkün olmanýn zarurî neticesidir. Kendisi böyle bir tercihe muhtaç olanýn ise, yaratýcý olmasý katiyyen söz konusu deðildir. Çünkü, kendisi yaratýlmaya muhtaçtýr.
3- Kanunlar ve sebepler hâdistir. Dolayýsýyla, ebedî olmayan, ezelî de olamaz:
Kanun ve sebepler hâdistir. Bu sebeple, “ebedî olmayan ezelî de olamaz” sözümüz, sebep ve kanunlar için de geçerlidir. Bir hâdisin baþka bir hâdis tarafýndan yaratýldýðýný düþünmek ise, teselsülü kabul etmek olur. Teselsül ise bâtýldýr.
Kanun ve sebepler de, madde gibi yokluða doðru gitmektedir. Ýlim adamlarý, maddenin daðýlmasý, yýldýzlarýn saçýlmasý ve kýyametin kopmasýný netice verecek pek çok sebep beyan etmektedirler. Sonlu olup, yýkýlýp gitmeye mahkum bulununlar, yaratýcý olamazlar.
4- Kanunlar ve sebeplerin varlýðý, baþka sebeplere muhtaçtýr:
Kendilerinin var olmasýna bizzat kendileri sebep olamayan ve bu yüzden de birer netice olan kanun ve sebepler, zincirleme olarak her zaman baþka sebeplere muhtaçtýr. Sonsuza kadar zincirleme uzanýp gitmesi mümkün olmayan sebeplerin bir noktada durmasý mecburî ve zarurîdir. Mes'eleyi müþahhaslaþtýrmak bakýmýndan þöyle bir misal verebiliriz: Aðaca sebep çekirdektir; ya çekirdeðe sebep nedir? Tavuk, sebep olarak yumurtaya baðlýdýr. Ya yumurta hangi sebebe baðlýdýr?.. Veya, bir elmayý ele alalým: Elma, sebepler planýnda diyelim ki çiçeðe ve tomurcuða; çiçek ve tomurcuk dal, kök ve gövdeye; onlar, çekirdeðe; çekirdek de topraða, topraðýn ihtiva ettiði elementlere, ýsý, ýþýk ve havaya, dünyaya ve dünyanýn belli bir ölçüdeki eðilimine... muhtaçtýr. Bu þekilde sora sora varýp çekim kanununa dayanýrýz ama, sorular yine bitmez ve hep “ya o?” diye sormaya devam ederiz. Fakat neticede son bir noktada durma ihtiyacý hissederiz ki, iþte bu son nokta, baþlangýç itibâriyle ilk sebeptir.. Ve o da hiç þüphesiz, artýk “ya o kime?” diye soramayacaðýmýz bir Zât olacaktýr. Aksi takdirde, her sebebe bir ilâhlýk isnad etmek gerekir ki, bu da, zerreler adedince muhali kabul etmek demektir..
5. Kanunlar ve sebepler, hakîkî ve zâtî bir vücuda sahib olmayýp itibârî þeylerdir:

Bazý kanun ve sebepler, hakikî ve zâtî bir vücuda sahip olmayýp, itibârî ve hayalîdirler. Yukarýda bahsi geçen ‘yerçekimi kanunu’nu ele alalým. Bu isim, sadece vâki olan bir mes'eleyi izah için konulmuþ bir namdan ibarettir. Yoksa, gözle görülür, elle tutulur, laboratuvarda incelenir bir nesne deðildir. Görülen ve duyulan ise sadece neticelerdir. Yani kanunlar, mücerred faraziyelerden ibaret mevhum kuvvelerdir. Çekirdekteki geliþme kanunu, suyun kaldýrma kanunu, DNA'daki þifre kanunu ve mýknatýstaki çekme kanunu hep bu türdendir. Öyleyse hemen soralým: Görünür, maddî, hakikî ve zâtî bir varlýðý olmayan hayâlî ve görülmeyen bir kuvvet, yani kanun ve sebepler, nasýl olur da, muazzam kütleleri bulunan milyonlarca ton aðýrlýðýndaki milyarlarca gök cismini son derece ince hesaplarla, muvazeneli ve dengeli bir þekilde, dehþet veren keyfiyetiyle döndürebilir? Görmemeyi inkâra sebep yapanlarýn, varlýða ilk sebep kabûl ettikleri bu hayâlî kanun ve mevhum sebeplere, görmedikleri halde inanmalarý ve Yüce Yaratýcýya veremedikleri güç ve kuvveti bu hayâlî sebeplerde tasavvur etmeleri, bir düþünce ve fikir olarak deðil, olsa olsa bir düþünce küflenmesi olarak deðerlendirilebilir.
6. Kanunlar ve sebepler, muhtaç olduklarý diðer kanun ve sebeplerle omuz omuza vererek, neticelerin meydana gelmesine sebep olurlar:

Kanun ve sebepler, muhtaç olduklarý baþka kanun ve sebeplerle bir araya gelerek, neticelerin meydana gelmesine sebep teþkil ederler. Yoksa, yoktan var etmek gibi bir fonksiyonlarý olamaz. Bir hücreyi meydana getiren bütün kanun ve sebepleri bir araya toplamak mümkündür; ancak ondan canlý bir hücre vücuda getirmek asla mümkün deðildir.. Zaten ýsrarla söylediðimiz gibi, bir canlýnýn vücuda gelmesi için binlerce sebebin þuurlu ve ölçülü bir þekilde bir araya toplanmasý gerekir ki, bu da bizzat bu sebeplerin yapabileceði bir iþ deðildir..
7. Kanunlar ve sebeplerle neticeleri arasýnda uygunluk ve tenasüb yoktur:

Kanun ve sebeplerin kendileri gayet âciz, zayýf, basit, fakir, ilimsiz ve iradesiz olmalarýna karþýlýk, neticeleri son derece mükemmel, san’atlý, kýymetli ve önemlidir. Demek oluyor ki, sebeplerle neticeler arasýnda illet-ma’lûl, sebep-netice münasebeti görülse bile, uygunluk ve tenasüb yoktur. Nasýl ki elli kiloluk bir adam, beþyüz kiloyu kaldýrsa veya bir çocuðun, parmaðýna taktýðý bir iple bir otobüsü çekip götürdüðü görülse hayrete düþülür ve böyle birþey þaþkýnlýkla karþýlanýr. Aynen öyle de, çevremizde cereyan eden eþya ve hâdiselere, taþýdýklarý sebep-netice tenasübü ve uygunluðu zaviyesinden baktýðýmýz zaman, muazzam bir farklýlýk ve insaný hayrete gark eden bir dengesizlik müþahede ederiz. Meselâ, parmaðýmýzý bir kompresör gibi kullanýp taþ ve kayalarý delmek istesek, parmaðýmýzý parçalamaktan baþka bir netice elde edemeyiz. Çünkü taþ ve kayayý delmekle elimizin ve parmaðýmýzýn sertliði arasýnda bir münasebet yoktur. Halbuki, ipek gibi ince ve nazik damarlarýyla minicik bitkiler, taþ ve kayalarý þak edip yararlar. Sigara kaðýdýndan daha ince yapraklar, o þiddetli hararet karþýsýnda dayanýr ve yemyeþil kalýrlar. Meyve, çiçek ve dallarýyla kocaman bir aðacýn programýný bünyesinde saklayan bir çekirdeðin basitliðine ve küçüklüðüne bakýn! Ve, en mükemmel yaratýk olan insaný, bütün istidat ve kabiliyetleriyle birlikte çekirdek halinde ihtiva eden ve þeriat dilinde necis kabûl edildiði için, bulaþtýðý yerin yýkanmasý þart olan spermleri düþünün!.. Tatlý ve lezzetli þeker konservesine benzeyen meyvesiyle incir aðacýnýn çekirdeðini ve bir de bu çekirdeðin o aðaca nisbetle, nerdeyse gözle görülmeyecek kadar küçüklüðünü ibret gözüyle inceleyin!.. Evet, bunlar gibi birçok mes’eleyi sýralayarak anlýyor ve kabûl ediyoruz ki, kanunlar ve sebepler, o müthiþ zayýflýk ve basitliklerine raðmen daima mükemmel neticeler vermektedir. Bu kadar mükemmel ve muhteþem neticelerin menþei, menbaý, var edeni ve yaratýcýsý, bu ****, basit, zayýf ve geçici kanun ve sebepler olamaz.
Hele, sebeplerin kendilerinde olmayan bir vasfý baþkasýna vermeleri hiç mi hiç düþünülemez. Biraz sonra yok olup gittiðini görüp dururken, insandaki ebed duygusunu bir damla hakir ve kerih suya baðlamak, hezeyan deðil de nedir?
8. Kanunlar ve sebepler, zýdlarýnýn varlýðýna muhtaç bulunduklarý için yaratýcý olamazlar:
Kanunlar ve sebepler yaratýcý olamaz, çünkü zýdlarý vardýr. Zâten kâinatta her varlýðýn bir zýddý vardýr. Zira bir bakýma eþya, zýddýyla bilinir. Çekme-itme, eksi-artý kutuplar, sýcak-soðuk, güzel-çirkin, gece-gündüz, madde-ma'nâ hep birbirinin zýddý olduklarý için bilinmektedirler. Bilinmesi için zýddýnýn varlýðýna muhtaç olan ise, yaratýcý ve ilâh olamaz.
San’atkâr, san’atý cinsinden deðildir. Evi yapan ustayla ev ayný cinsten olamaz. Aksi halde, bir þeyin hem kendisi olmasý hem de olmamasý gibi, mantýkla baðdaþmasý imkânsýz bir hezeyana sapýlmýþ olur.
9. Bazan bütün sebepler toplandýðý halde netice hasýl olmaz, bazan da sebepler teþekkül etmeden hasýl olur:
Bazan bütün sebepler toplandýðý halde neticenin hasýl olmamasý da gösteriyor ki, neticeyi meydana getirme gücü, bizzat sebeplerin kendisinden deðildir. Bazan da sebepler teþekkül etmeden neticeyi görmek mümkün olmaktadýr. Bütün bunlar, yapýp yapmamada ihtiyar ve irade kendi havl ve kuvvetinde olan bir Zât'ý ilân eden hususlardýr. O zât ise baþka deðil, ancak ALLAH (cc)'dýr.
10. Sebepler arasýnda en üstünü ve kabiliyetlisi olan insanýn ihtiyaçlarý ebedlere uzanýrken, iktidarý ise hiç hükmündedir:
Sebepler arasýnda en üstün ve kabiliyetlisi insandýr. Eþya ve hâdiseler ona musahhar kýlýnmýþtýr O, akýl, þuur ve iradesiyle mümtaz bir varlýktýr. Bütün bunlara raðmen en aciz, en zayýf ve en muhtaç da yine insandýr. Yerinde bir mikroba maðlûp olur, yerinde en küçük sebep karþýsýnda pes eder. Ýhtiyacý ebedlere uzanmakta, buna karþýlýk iktidarý ise, hiç hükmündedir. Þimdi, keyfiyeti ve mahiyeti bu olan insan, elini hangi sebebe açýp yalvaracak ve hadsiz ihtiyaclarýný kimden talep edecektir; hele, sebepler arasýnda en üstünü de o ise..?!
Evet, onun da el açýp mürâcaat edeceði bir Zât vardýr. O Zat ise, sebepleri kudret elinde tesbih taneleri gibi evirip çeviren Hz. ALLAH (cc)'dýr.


                                   M.F.GULEN                                  

radyobeyan