Sözler
Pages: 1
Dokuzuncu Soz By: Nursima Date: 29 Eylül 2011, 15:31:39
Dokuzuncu Söz

 

بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ

فَسُبْحَانَ اللّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ وَلَهُ اْلحَمْدُ فِى السَّموَاتِ وَاْلاَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ


         

Ey birader! Benden, namazýn þu muayyen beþ vakte hikmet-i tahsîsini soruyorsun. Pek çok hikmetlerinden yalnýz birisine iþaret ederiz.

          Evet, herbir namazýn vakti, mühim bir inkýlâb baþý olduðu gibi, azîm bir tasarruf-u Ýlâhînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsanât-ý külliye-i Ýlâhiyenin birer ma'kesi olduðundan, Kadîr-i Zülcelâl'e o vakitlerde daha ziyade tesbih ve tâzim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasýnda toplanmýþ yekûnuna karþý þükür ve hamd demek olan namaza emredilmiþtir. Þu ince ve derin mânâyý bir parça fehmetmek için «Beþ Nükte»yi nefsimle beraber dinlemek lâzým...

          BÝRÝNCÝ NÜKTE: Namazýn mânâsý, Cenâb-ý Hakký tesbih ve tâzim ve þükürdür. Yâni, celaline karþý kavlen ve fiilen "Sübhânallah" deyip takdîs etmek. Hem kêmaline karþý, lâfzan ve amelen "Allahü Ekber" deyip tâzim etmek. Hem cemâline karþý, kalben ve lisânen ve bedenen "Elhamdülillâh" deyip þükretmektir. Demek tesbih ve tekbir ve hamd, namazýn çekirdekleri hükmündedirler. Ondandýr ki, namazýn harekât ve ezkârýnda bu üç þey, her tarafýnda bulunuyorlar. Hem ondandýr ki, namazdan sonra, namazýn mânâsýný te'kid ve takviye için þu kelimât-ý mübareke, otuzüç defa tekrar edilir. Namazýn mânâsý, þu mücmel hülâsalarla te'kid edilir.

 

sh: » (S: 43)

          ÝKÝNCÝ NÜKTE: Ýbâdetin mânâsý þudur ki: Dergâh-ý Ýlâhîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrýný görüp Kemâl-i rubûbiyetin ve Kudret-i Samedâniyyenin ve Rahmet-i Ýlâhiyyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir. Yâni rubûbiyetin saltanatý, nasýlki ubûdiyeti ve itaati ister; rubûbiyetin kudsiyeti, pâklýðý dahi ister ki: Abd, kendi kusurunu görüp istiðfar ile ve Rabbýný bütün nekaisten pâk ve müberra ve ehl-i dalâletin efkâr-ý bâtýlasýndan münezzeh ve muallâ ve Kâinatýn bütün kusurâtýndan mukaddes ve muarrâ olduðunu; tesbih ile Sübhanallah ile ilân etsin.

          Hem de rubûbiyetin Kemâl-i kudreti dahi ister ki: Abd, kendi za'fýný ve mahlûkatýn aczini görmekle Kudret-i Samedâniyyenin âzamet-i âsârýna karþý istihsan ve hayret içinde Allahü Ekber deyip huzû ile rükûa gidip ona iltica ve tevekkül etsin.

          Hem rubûbiyetin nihayetsiz hazine-i rahmeti de ister ki: Abd, kendi ihtiyacýný ve bütün mahlûkatýn fakr ve ihtiyacatýný sual ve dua lisanýyla izhar ve Rabbýnýn ihsan ve in'âmatýný, þükür ve sena ile ve Elhamdülillah ile ilân etsin. Demek, namazýn ef'âl ve akvali, bu mânâlarý tâzammun ediyor ve bunlar için taraf-ý Ýlâhîden vaz'edilmiþler.

          ÜÇÜNCÜ NÜKTE: Nasýlki insan, þu âlem-i kebirin bir misâl-i Mûsaggarýdýr ve Fâtiha-i Þerîfe, þu Kur'an-ý Azîmüþþân'ýn bir timsal-i münevveridir. Namaz dahi bütün ibâdâtýn envâ'ýný þamil bir fihriste-i nurâniyyedir ve bütün esnâf-ý mahlukatýn elvân-ý ibâdetlerine iþaret eden bir harita-i kudsiyedir.

          DöRDÜNCÜ NÜKTE: Nasýlki haftalýk bir saatin sâniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri birbirine bakarlar, birbirinin misâlidirler ve birbirinin hükmünü alýrlar. Öyle de; Cenâb-ý Hakk'ýn bir saat-ý kübrâsý olan þu âlem-i dünyanýn sâniyesi hükmünde olan gece ve gündüz deverâný ve dakikalarý sayan seneler ve saatleri sayan tabakat-ý ömr-ü insan ve günleri sayan edvâr-ý ömr-ü âlem birbirine bakarlar, birbirinin misâlidirler ve birbirinin hükmündedirler ve birbirini hatýrlatýrlar. Meselâ:

          Fecir zamaný, tulûa kadar, evvel-i bahar zamanýna, hem insanýn rahm-ý mâdere düþtüðü âvânýna, hem semâvat ve arzýn altý

 sh: » (S: 44)

gün hilkatinden birinci gününe benzer ve hatýrlatýr ve onlardaki þuûnât-ý Ýlahiyeyi ihtar eder.

          Zuhr zamaný ise, yaz mevsiminin ortasýna, hem gençlik kemâline, hem ömr-ü dünyadaki hilkat-ý insan devrine benzer ve iþaret eder ve onlardaki tecelliyat-ý rahmeti ve füyûzat-ý nimeti hatýrlatýr.

          Asr zamaný ise, güz mevsimine, hem ihtiyarlýk vaktine, hem âhirzaman Peygamberinin (Aleyhissalâtü Vesselâm) asr-ý saadetine benzer ve onlardaki þuûnât-ý Ýlahiyeyi ve in'âmat-ý Rahmâniyeyi ihtar eder.

          Maðrib zamaný ise, güz mevsiminin âhirinde pekçok mahlûkatýn gurubunu, hem insanýn vefatýný, hem dünyanýn kýyamet ibtidasýndaki harâbiyetini ihtar ile, tecelliyât-ý celaliyeyi ifham ve beþeri gaflet uykusundan uyandýrýr, ikaz eder.

          Ýþâ' vakti ise, âlem-i zulûmat, nehâr âleminin bütün âsârýný siyah kefeni ile setretmesini, hem kýþýn beyaz kefeni ile ölmüþ yerin yüzünü örtmesini, hem vefat etmiþ insanýn bâkiye-i âsârý dahi vefat edip nisyan perdesi altýna girmesini, hem bu dâr-ý imtihan olan dünyanýn bütün bütün kapanmasýný ihtar ile Kahhâr-ý Zülcelâl'in celalli tasarrufatýný ilân eder.

          Gece vakti ise, hem kýþý, hem kabri, hem âlem-i Berzahý ifham ile, ruh-u beþer rahmet-i Rahmân'a ne derece muhtaç olduðunu insana hatýrlatýr. Ve gecede teheccüd ise, kabir gecesinde ve Berzah karanlýðýnda ne kadar lüzumlu bir ýþýk olduðunu bildirir, îkâz eder ve bütün bu inkýlâbat içinde Cenâb-ý Mün'im-i Hakikî'nin nihayetsiz nimetlerini ihtar ile ne derece hamd ve senaya müstehak olduðunu ilân eder.

          Ýkinci sabah ise, sabah-ý haþri ihtar eder. Evet þu gecenin sabahý ve þu kýþýn baharý, ne kadar mâkul ve lâzým ve kat'î ise, haþrin sabahý da, Berzahýn baharý da o kat'iyettedir.

          Demek bu beþ vaktin herbiri, bir mühim inkýlâb baþýnda olduðu ve büyük inkýlâblarý ihtar ettiði gibi; Kudret-i Samedâniyyenin tasarrufat-ý azîme-i yevmiyesinin iþaretiyle; hem senevî, hem asrî, hem dehrî, kudretin mu'cizâtýný ve rahmetin hedâyâsýný hatýrlatýr. Demek asýl vazife-i fýtrat ve esâs-ý ubudiyyet ve kat'î borç olan farz namaz, þu vakitlerde lâyýktýr ve ensebdir.

sh: » (S: 45)

          BEÞÝNCI NÜKTE: Ýnsan fýtraten gâyet zaîftir. Halbuki her þey ona iliþir, onu müteessir ve müteellim eder. Hem gâyet âcizdir. Halbuki belâlarý ve düþmanlarý pek çoktur. Hem gâyet fâkirdir. Halbuki ihtiyâcâtý pek ziyadedir. Hem tenbel ve iktidarsýzdýr. Halbuki hayatýn tekâlifi gâyet aðýrdýr. Hem insâniyet onu kâinatla alâkadar etmiþtir. Halbuki sevdiði, ünsiyet ettiði þeylerin zevâl ve firaký, mütemâdiyen onu incitiyor. Hem akýl ona yüksek maksadlar ve bâki meyveler gösteriyor. Halbuki eli kýsa, ömrü kýsa, iktidarý kýsa, sabrý kýsadýr.

          Ýþte bu vaziyette bir ruh, fecir zamanýnda bir Kadîr-i Zülcelâl'in, bir Rahîm-i Zülcemâl'in dergâhýna niyaz ile namaz ile müracaat edip arzuhal etmek, tevfik ve meded istemek ne kadar elzem ve peþindeki gündüz âleminde baþýna gelecek, beline yüklenecek iþleri, vazifeleri tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-i istinad olduðu bedâheten anlaþýlýr.

          Ve zuhr zamanýnda ki, o zaman, gündüzün kemâli ve zevale meyli ve yevmî iþlerin âvân-ý tekemmülü ve meþâgýlin tazyikýndan muvakkat bir istirahat zamaný ve fâni dünyanýn bekasýz ve aðýr iþlerin verdiði gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti ve in'âmât-ý Ýlâhiyyenin tezahür ettiði bir andýr. Ruh-u beþer, o tazyikten kurtulup, o gafletten sýyrýlýp, o mânâsýz ve bekasýz þeylerden çýkýp Kayyum-u Bâki olan Mün'im-i Hakikî'nin dergâhýna gidip el baðlayarak, yekûn nimetlerine þükür ve hamd edip ve istiane etmek ve Celâl ve âzametine karþý rükû ile aczini izhar etmek ve Kemâl-i Bîzevaline ve Cemâl-i Bîmisâline karþý secde edip hayret ve muhabbet ve mahviyetini ilân etmek demek olan zuhr namazýný kýlmak; ne kadar güzel, ne kadar hoþ, ne kadar lâzým ve münasib olduðunu anlamayan insan, insan deðil...

          Asr vaktinde, ki o vakit, hem güz mevsim-i hazînanesini ve ihtiyarlýk hâlet-i mahzunânesini ve âhirzaman mevsim-i elîmânesini andýrýr ve hatýrlattýrýr. Hem yevmî iþlerin neticelenmesi zamaný, hem o günde mazhar olduðu sýhhat ve selâmet ve hayýrlý hizmet gibi niam-ý Ýlâhiyenin bir yekûn-u azîm teþkil ettiði zamaný, hem o koca Güneþin ufûle meyletmesi iþaretiyle; insan bir misafir memur ve her þey geçici, bîkarar olduðunu ilân etmek zamanýdýr. Þimdi ebediyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ihsana karþý perestiþ eden ve firaktan müteellim olan ruh-u insan, kalkýp abdest alýp þu

sh: » (S: 46)

asr vaktinde ikindi namazýný kýlmak için Kadîm-i Bâki ve Kayyum-u Sermedî'nin Dergâh-ý Samedâniyyesine arz-ý münâcat ederek, zevalsiz ve nihayetsiz rahmetinin iltifatýna iltica edip, hesabsýz nimetlerine karþý þükür ve hamd ederek, Ýzzet-i Rububiyyetine karþý zelîlâne rükûa gidip, Sermediyyet-i Ulûhiyyetine karþý mahviyetkârane secde ederek, hakikî bir teselli-i kalb, bir rahat-ý ruh bulup huzûr-u Kibriyâsýnda kemerbeste-i ubûdiyet olmak demek olan asr namazýný kýlmak, ne kadar ulvî bir vazife, ne kadar münâsib bir hizmet, ne kadar yerinde bir borc-u fýtrat edâ etmek, belki gâyet hoþ bir saadet elde etmek olduðunu; insan olan anlar.

          Maðrib vaktinde, ki o zaman, hem kýþýn baþlamasýndan yaz ve güz âleminin nazenin ve güzel mahlûkatýnýn vedâ-i hazînânesi içinde gurub etmesinin zamanýný andýrýr. Hem insanýn vefatýyla bütün sevdiklerinden bir firak-ý elîmane içinde ayrýlýp kabre girmek zamanýný hatýrlatýr. Hem dünyanýn zelzele-i sekerat içinde vefatýyla, bütün sekenesi baþka âlemlere göçmesi ve bu dâr-ý imtihan lâmbasýnýn söndürülmesi zamanýný andýrýr, hatýrlatýr ve zevâlde gurub eden mahbublara perestiþ edenleri þiddetle îkaz eder bir zamandýr. Ýþte akþam namazý için böyle bir vakitte, fýtraten bir Cemâl-i Bâki'ye âyine-i müþtak olan ruh-u beþer, þu azîm iþleri yapan ve bu cesîm âlemleri çeviren, tebdîl eden Kadîm-i Lemyezel ve Bâkî-i Layezal'in arþ-ý âzametine yüzünü çevirip bu fânilerin üstünde «Allahü Ekber» deyip onlardan ellerini çekip hizmet-i Mevlâ için el baðlayýp Dâim-i Bâki'nin huzurunda kýyam edip «Elhamdülillah» demekle; kusursuz Kemâline, misilsiz cemâline, nihayetsiz rahmetine karþý hamd ü sena edip  اِيّاكَ نَعْبُدُ وَاِيّاكَ نَسْتَعِينُ demekle, Muinsiz Rububiyyetine, þeriksiz Ulûhiyyetine, vezirsiz Saltanatýna karþý arz-ý ubudiyyet ve istiâne etmek, hem nihayetsiz Kibriyâsýna, hadsiz kudretine ve acizsiz izzetine karþý rükûa gidip bütün kâinatla beraber za'f ve aczini, fakr ve zilletini izhar etmekle,سُبْحَانَ رَبّىَ الْعَظِيمِ deyip Rabb-ý Azîm'ini tesbih edip; hem zevalsiz Cemâl-i zâtýna, tegayyürsüz Sýfât-ý Kudsiyyesine, tebeddülsüz Kemâl-i Sermediyyetine karþý secde edip hayret ve mahviyet içinde terk-i mâsiva ile muhabbet ve ubûdiyetini ilân edip, hem

sh: » (S: 47)

bütün fânilere bedel bir Cemil-i Bâki, bir Rahîm-i Sermedî bulup, سُبْحَانَ رَبِّىَ اْلاَعْلَى demekle zevalden münezzeh, kusurdan müberra Rabb-i A'lâsýný takdis etmek; sonra teþehhüd edip, oturup bütün mahlukatýn tahiyyat-ý mübarekelerini ve salavat-ý tayyibelerini kendi hesabýna o Cemil-i Lemyezel ve Celil-i Lâyezâle hediye edip ve Resul-i Ekrem'ine selâm etmekle biatýný tecdid ve evâmirine itaatýný izhar edip ve îmânýný tecdid ile tenvir etmek için þu kasr-ý kâinatýn intizâm-ý hakîmanesini müþahede edip Sâni-i Zülcelâl'in vahdâniyetine þehadet etmek; hem saltanat-ý rubûbiyetin dellâlý ve mübellið-i marziyatý ve kitab-ý kâinatýn tercüman-ý âyâtý olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn Risâletine þehadet etmek demek olan maðrib namazýný kýlmak ne kadar lâtif, nazif bir vazife, ne kadar aziz, leziz bir hizmet, ne kadar hoþ ve güzel bir ubûdiyet, ne kadar ciddî bir hakikat ve bu fâni misafirhanede bâkiyane bir sohbet ve dâimâne bir saadet olduðunu anlamayan adam, nasýl adam olabilir!

Ýþâ' vaktinde ki o vakit, gündüzün ufukta kalan bâkiye-i âsârý dahi kaybolup, gece âlemi kâinatý kaplar. مُقَلِّبُ الَّيْلِ وَ النَّهَارِ olan Kadîr-i Zülcelâl'in o beyaz sahifeyi bu siyah sahifeye çevirmesindeki tasarrufat-ý Rabbâniyesiyle yazýn müzeyyen yeþil sahifesini, kýþýn bârid beyaz sahifesine çevirmesindeki مُسَخِّرُ الشَّمْسِ وَ الْقَمَرِ olan Hakîm-i ZülKemâl'in icraat-ý Ýlahiyesini hatýrlatýr. Hem mürur-u zamanla ehl-i kuburun bâkiye-i âsârý dahi þu dünyadan kesilmesiyle bütün bütün baþka âleme geçmesindeki Hâlýk-ý Mevt ve Hayat'ýn þuunat-ý Ýlahiyesini andýrýr. Hem dar ve fâni ve hakir dünyanýn tamamen harab olup, azîm sekeratýyla vefat edip, geniþ ve bâki ve âzametli âlem-i âhiretin inkiþafýnda Hâlýk-ý Arz ve Semâvat'ýn tasarrufat-ý celaliyesini ve tecelliyat-ý cemâliyesini andýrýr, hatýrlattýrýr bir zamandýr. Hem þu kâinatýn Mâlik ve Mutasarrýf-ý Hakikîsi, Mâbud ve Mahbub-u Hakikîsi o zât olabilir ki; gece gündüzü, kýþ ve yazý, dünya ve âhireti, bir kitabýn sahifeleri gibi sühuletle çevirir, yazar bozar, deðiþtirir. Bütün bunlara hükmeder bir Kadîr-i Mutlak olduðunu isbat

sh: » (S: 48)

eden bir vaziyettir. Ýþte nihayetsiz âciz, zaîf, hem nihayetsiz fakir, muhtaç, hem nihayetsiz bir istikbâl zulümatýna dalmakta, hem nihayetsiz hâdisat içinde çalkanmakta olan ruh-u beþer, yatsý namazýný kýlmak için þu mânâdaki iþâ'da Ýbrahimvari لآَ اُحِبُّ اْلاَفِلِين deyip Mâbud-u Lemyezel, Mahbub-u Layezal'in dergâhýna namaz ile iltica edip ve þu fâni âlemde ve fâni ömürde ve karanlýk dünyada ve karanlýk istikbalde, bir Bâki-i Sermedî ile münacat edip bir parçacýk bir sohbet-i bâkiye, birkaç dakikacýk bir ömr-ü bâki içinde dünyasýna nur serpecek, istikbalini ýþýklandýracak, mevcûdâtýn ve ahbabýnýn firak ve zevalinden neþ'et eden yaralarýna merhem sürecek olan Rahman-ý Rahîm'in iltifat-ý rahmetini ve nur-u hidâyetini görüp istemek; hem muvakkaten onu unutan ve gizlenen dünyayý, o dahi unutup, dertlerini kalbin aðlamasýyla dergâh-ý rahmette döküp; hem ne olur ne olmaz, ölüme benzeyen uykuya girmeden evvel, son vazife-i ubâdiyetini yapýp, yevmiye defter-i amelini hüsn-ü hâtime ile baðlamak için salâte kýyam etmek, yâni bütün fâni sevdiklerine bedel bir Mâbud ve Mahbub-u Bâki'nin ve bütün dilencilik ettiði âcizlere bedel bir Kadîr-i Kerim'in ve bütün titrediði muzýrlarýn þerrinden kurtulmak için bir Hafîz-i Rahîm'in huzuruna çýkmak.. hem Fatiha ile baþlamak, yâni bir þeye yaramayan ve yerinde olmayan nâkýs, fakir mahluklarý medih ve minnettarlýða bedel, bir Kâmil-i Mutlak ve Ganiyy-i Mutlak ve Rahîm-i Kerim olan Rabb-ül Âlemîn'i medh ü sena etmek; hem  اِيّاكَ نَعْبُدُ hitabýna terakki etmek, yâni küçüklüðü, hiçliði, kimsesizliði ile beraber, ezel ve ebed sultaný olan Mâlik-i Yevmiddin'e intisabýyla þu kâinatta nazdar bir misafir ve ehemmiyetli bir vazifedâr makamýna girip,  اِيّاكَ نَعْبُدُ وَاِيّاكَ نَسْتَعِينُ demekle bütün mahlukat namýna kâinatýn Cemâat-ý kübrâsý ve cem'iyet-i uzmasýndaki ibâdât ve istianatý ona takdim etmek; hem  اِهْدِنَا الصِّرَاطَ اْلمُسْتَقِيمَ demekle, istikbal karanlýðý içinde saadet-i ebediyeye giden, nuranî yolu olan sýrat-ý müstakime hidâyeti istemek; hem þimdi yatmýþ nebâtat, hayvanat gibi gizlenmiþ Gü-

sh: » (S: 49)

neþler, hüþyar yýldýzlar, birer nefer misillü emrine müsahhar ve bu misafirhane-i âlemde birer lâmbasý ve hizmetkârý olan Zât-ý Zülcelâl'in kibriyâ sýný düþünüp "Allahü Ekber" deyip rükûa varmak; hem bütün mahlukatýn secde-i kübrâsýný düþünüp, yâni þu gecede yatmýþ mahlukat gibi her senede, her asýrdaki enva'-ý mevcûdât, hattâ Arz, hattâ Dünya, birer muntâzam ordu, belki birer mutî nefer gibi vazife-i ubûdiyet-i dünyeviyesinden emr-i كُنْ فَيَكُونُ ile terhis edildiði zaman, yâni âlem-i gayba gönderildiði vakit, nihayet intizâm ile zevalde gurub seccadesinde "Allahü Ekber" deyip secde ettikleri; hem emr-i كُنْ فَيَكُونُ den gelen bir sayha-i ihya ve ikaz ile yine baharda kýsmen aynen, kýsmen mislen haþrolup, kýyam edip, kemerbeste-i hizmet-i Mevlâ olduklarý gibi, þu insancýk onlara iktidaen o Rahman-ý ZülKemâl'in, o Rahîm-i Zülcemâl'in bâr-gâh-ý huzurunda hayret-âlûd bir muhabbet, beka-âlûd bir mahviyet, izzet-âlûd bir tezellül içinde "Allahü Ekber" deyip sücuda gitmek, yâni bir nevi mi'raca çýkmak demek olan iþâ namazýný kýlmak, ne kadar hoþ, ne kadar güzel, ne kadar þirin, ne kadar yüksek, ne kadar aziz ve leziz, ne kadar makul ve münasib bir vazife, bir hizmet, bir ubûdiyet, bir ciddî hakikat olduðunu elbette anladýn.

          Demek þu beþ vakit, herbiri birer inkýlab-ý azîmin iþaratý ve icraat-ý cesîme-i Rabbâniyenin emaratý ve in'amat-ý külliye-i Ýlahiyenin alâmatý olduklarýndan; borç ve zimmet olan farz namazýn o zamanlara tahsisi, nihayet hikmettir...


                                                                                                         سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَآ اِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَآ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

اَللّهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلَى مَنْ اَرْسَلْتَهُ مُعَلِّمًا لِعِبَادِكَ لِيُعَلِّمَهُمْ كَيْفِيَّةَ مَعْرِفَتِكَ وَ الْعُبُودِيَّةَ لَكَ وَ مُعَرِّفًا لِكُنُوزِ اَسْمَآئِكَ وَ تَرْجُمَانًا ِلاَيَاتِ كِتَابِ كَآئِنَاتِكَ     مِرْآتاً بِعُبُودِيَّتِهِ لِجَمَالِ رُبُوبِيَّتِكَ وَ عَلَى اَلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ وَ ارْحَمْنَا وَ ارْحَمِ الْمُؤْمِنِينَ وَ الْمُؤْمِنَاتِ  آمِينَ  بِرَحْمَتِكَ يَآ اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ

 

* * *

Ynt: Dokuzuncu Soz By: cerendemir Date: 06 Aralýk 2013, 00:19:39
Namazýn ehemmiyetini Üstad bir kere daha anlatmýþ.Allah razý olsun.
Ynt: Dokuzuncu Soz By: yagmur_7-c Date: 03 Ocak 2014, 18:43:31
namazýn büyüklüðü hiç bir þeye benzemez ancak allah bilir en iyi onun iþini ama yine de insanlar namazýný býrakmasýn kýlamadýðý namza kaza yapsýn ama mutlaka kýlsýn
Ynt: Dokuzuncu Soz By: 8-D fatma zehra Date: 10 Ocak 2014, 17:17:56
namazýn büyüklüðü hiç bir þeye benzemez ancak ALLAH bilir en iyi onun iþini ama yine de insanlar namazýný býrakmasýn kýlamadýðý namza kaza yapsýn ama mutlaka kýlsýn
Ynt: Dokuzuncu Soz By: 7/C Date: 15 Þubat 2014, 21:02:37
ALLAH sizlerden razý olsun...
Çok güzelmiþ gerçekten...
Ynt: Dokuzuncu Soz By: cerendemir Date: 15 Þubat 2014, 21:56:06
Allah paylaþan kardeþimden razý olsun.Üstad her þeyin anlamýný ne kadar da güzel anlatmýþ.
Ynt: Dokuzuncu Soz By: gözdenur:) Date: 22 Nisan 2014, 13:28:10
ALLAH herkezden razý olsun.çok güzel bir pylaþým olmuþ.
Ynt: Dokuzuncu Soz By: MEHMET/8/A/ENES Date: 22 Nisan 2014, 13:31:04
ALLAH razı olsun hepsini okumadım kusura bakmayın...ALLAH namazımızı bıraktırmasın.Namaz kılmıyorsak da kılmayı nasip eylesin cümlemize...(AMİN)

radyobeyan