Nefsini Bilen Rabbini Bilir By: reyyan Date: 28 Eylül 2011, 19:40:44
Tavan Arasý
Kasým 2007 107.SAYI
Akif GÜLER kaleme aldý, TAVAN ARASI bölümünde yayýnlandý.
‘Nefsini Bilen Rabbini Bilir’
Bazýlarýnýn kelam-ý kibardýr dedikleri “Nefsini bilen Rabbini bilir.” sözü, birçok tasavvuf ehline göre hadis-i þerif olarak kabul edilir. Osmanlý’nýn büyük mütefekkirlerinden Þehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi Efendi, Batý düþüncesine de meydan okuyan bir tarz ile bu hadisi nasýl anlamamýz gerektiðini bakýn nasýl anlatýyor:
“Ey büyük Muhammed! Ey mükerrem Peygamber! Ben, yüce zatýna nasýl insanlýðýn muallimi demeyeyim ki, Sokratlarýn ahlâk nazariyesi, Eflatunlarýn güzellik ideali, Spinozalarýn ve Kantlarýn idrak felsefesi hep senin bu mücmel kelamýnýn (kýsa fakat büyük manalý sözünün) tefsiridir.
Hegel’in vahdetin ne olduðunu gösteren o saðlam kelam ilmi (diyalektiði) sanki senin irfan denizinden bir damladýr. Schopenhauer son tahlilde faaliyet ve iradeyi bulduðu vakit kendi nefsini bilmeye baþladýðýnýn farkýna varamadý. Çünkü senin irfanýnýn tilmizi (öðrencisi) deðildi. Acaba Hartmann, felsefesini kurarken senin bu ulvi dehana vakýf olsaydý, ancak kendi nefsinin hallerini tarif edebilmiþ olduðundan habersiz kalýr mýydý?
Sen bilginin baþý ve þartý ‘kendini bilmek’ olduðunu bildirmekle, insaniyete her hakikatin giriþi ve þartý olan yegane hakikati hediye ettin.
Ey okuyucu, ey kardeþ!
Nice büyükleri ulular kafilesine baðlayan, bir ebedi hakikatin beyaný olmuþtur. Ulular kafilesinin baþkaný olan Hz. Muhammed s.a.v. de bize sayýsýz hakikatler hediye etmiþtir. Ýþte ‘men arefe...’ hikmeti de onlardan biridir.
Dünyada þu hayat daðdaðasý ve mücadele velvelesi içinde rahat yüzü görmek istiyor musun? Kendini bil.
Ýyi baba, iyi koca, iyi oðul, iyi insan olmak istiyor musun? Kendini bil.
Ýnsanlýða faydalý, kendine yararlý olmak istiyor musun? Kendini bil.
Birbirini takip eden hadiselerin, peþ peþe gelen olaylarýn biriktirdiði zehirleri, tecelli ve teselli kevseri etmek istiyor musun? Kendini bil.
Ey vicdan dostu, ey kâinatýn ve zamanýn esasý! Ya Muhammed! Ancak kendini bilenler, senin kudsi nefislere server, ulvi ruhlara rehber olduðunu anlayabildi.
Ancak onlardýr ki, sana kuru bir gelenek ve görenek tesiriyle deðil, ilmî ve kalbî tahkikle inandýlar.
Sonsuz tazimat sana olsun, ey Hakk’ýn Muhammed’i, ey mahlukatýn en þereflisi, ey ariflerin en arifi. Nâmütenahi tekrimat (sana)!
Allahým! Peygamberimize, Ehl-i Beytine salât ve selam kýl. Allahým! Rasulünün kemâli hürmetine bize merhamet et, bizi baðýþla. Peygamberinin hali þerefine bizi maðfiret eyle... Amin!..”
Hünkâr Hacý Bektaþ-ý Veli’den Besmelenin Sýrrý
Türkiye Diyanet Vakfý Yayýnlarý arasýnda yeni bir kitap okuyuculara sunuldu. Hacý Bektaþ-ý Veli Hazretleri’ne ait olduðu rivayet edilen “Þerh-i Besmele”, besmelenin sýrlarýný çok hoþ hikâye ve
lâtifelerle yani veciz, güzel sözlerle gönlümüze sunuyor. Bakýn Hünkâr k.s. bize neler söylüyor:
Allahu Tealâ Miraç gecesi Hz. Muhammed Mustafa s.a.v.’e “Eðer her iþte yardýmýmýn seninle olmasýný istiyorsan, keremimi, lütfumu ve ism-i azamýmý bildiren adým her an dilinde olsun.” diye hitap etti.
Rasul s.a.v., “Ýlâhi, ism-i azamýn hangisidir? Lütfunu bildiren adýn hangisidir? Hiçbir zaman ondan ayrýlmamam için onlarý bana bildir.” dedi.
Tanrý Tealâ, “Ey Muhammed! Ýsm-i azamým Allah’týr. Keremimi bildiren adým Rahman’dýr. Lütfumu bildiren adým Rahim’dir. Eðer her durumda ‘Bismillahirrahmanirrahim’ dersen, ben keremim ve lütfum ile senin bekçin olurum.” dedi.
Bir lâtife: Tanrý Tealâ, “Ey müminler, kâfirler taptýklarýna “el-Lât” derler. Bunaldýklarý zaman el-Lât diye seslenirler ama fayda bulamazlar. Senin taptýðýn Allah’týr. Sen de bunaldýðýn zaman Allah diye
seslenir ve fayda bulamazsan, Allah diyen ile el-Lât diyen arasýnda ne fark olur? Kâfirler el-Lât der, sen Allah de. Allah dediðin zaman ben lebbeyk diyeyim. Dünya ve ahirette ne ihtiyacýn varsa vereyim.
Kâfirler mahrum olsunlar, sen isteðine ulaþ.” der.
William Chittick ile Söyleþi
William Chittick, Mevlâna k.s. ve Ýbn-i Arabî k.s. Hazretleri konusunda uzman, Amerikalý bir profesör. 1983’ten beri New York Stony Brook Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi’nde öðretim üyesi. Tasavvuf alanýndaki araþtýrmalarý ile tanýnýyor. Tasavvufun modern dünyada kendine büyük bir yer edindiðini, ancak Ýslâm’dan beslenmeyen bir tasavvuf anlayýþýnýn geleceðinin olmayacaðýný söyleyen Chittick, Batýnýn da kutsaldan uzak yaþamayý beceremediðini, hatta onsuz mutsuz bir hale geldiðini belirtir.
Hz. Mevlâna’yý anma programlarýna katýlmak için Türkiye’ye gelen Chittick, kendisiyle yapýlan söyleþide, gençlerin son yýllarda kendi kültürlerine sahip çýkmasýna çok sevindiðini ifade ettikten sonra þunlarý söylemiþtir:
“Seyyid Hüseyin Nasr’ýn dediði gibi, insanlar modernizm içinde pek çok þeyi unuttular. Kutsalý unutanlar, modernizm ile birlikte insan mutluluðunun Allah’tan bir kopuþ yaþayarak yaþanabileceðini düþündü. Bununla birlikte tüketim toplumu kendini mutlu etmeye uðraþtý, ama bunu beceremedi.
Modern toplumlarda yaþayanlar her geçen gün daha da mutsuz olduklarýný görüyorlar. Ancak kutsal olanla kurduklarý baðý hatýrladýkça, nasýl mutlu olabileceklerini anlýyorlar. Tasavvuf bu noktada modern dünyanýn içinde kendine büyük bir yer ediniyor.
Pek çok insan tasavvufa, Zen-Tibet Budizmi’ne yönelmekte. Doðuda kendini kutsal olandan baðýný koparmamýþ felsefeler ile tanýþmakta. Bu sayede, kendi Hýristiyan-Musevi kültürlerinin içinde de eskiden böyle
derinliðin olduðunu, kiliselerinde bu ruhaniliðin yaþandýðýný görüyorlar.
Özellikle medya ve televizyon, çaðdaþ Ýslâm görüntüsü istiyor. Hýzlý imgeler, hýzlý resimler göstermek zorunda. Tasavvufun yapmaya çalýþtýðý ise Ýslâm’ý, dünü-bugünü, içi-dýþý ve her þeyi ile göstermek... Tabii bunu yaparken zorlanýyor, çünkü medya için yeterince ilginç deðil; kimseyi öldürmüyor. Ama gittikçe daha fazla insan Ýslâm ile tanýþýyor, ne olduðunumerak ediyor. Tasavvuf sayesinde birçok iyi kitap yayýmlanýyor, okuyorlar ve ilgileri artýyor.
Fas’ta, Mýsýr’da, Ýran’da, Hindistan’da ve Çin’de farklý tasavvuf anlayýþlarý var. Amerika’da da çeþitli ekoller mevcut. Bunlarýn bir kýsmý Amerika kökenli, kendisini Ýslâm’dan koparmýþ formlar. Bunlarýn geleceðinin olduðunu düþünmüyorum.
Bir felsefenin devam edebilmesi için köklerinin ve gerçeklikle baðýnýn olmasý lazým. Ama geleneðe baðlý anlayýþlar da var. Tabii ki aralarýnda farklýlýklar olabiliyor, çünkü tasavvuf bedenden çok kalbe hitap ediyor.
Batý’da, Mevlâna’yý Hz. Muhammed’den baðýmsýz düþünen bir anlayýþ var. Mevlâna, ‘Ben, Hz. Muhammed’in ayaðýnýn tozuyum.’ diyor. Kur’an-ý Kerim’de “Eðer Allah’ý seviyorsanýz, Hz. Muhammed’e uyun ki, Allah da sizi sevsin.” deniyor. Hz. Muhammed ile bir baðýnýz yok ise sadece “Ben Allah’ý seviyorum” demekle O’na ulaþmak mümkün olmaz. Müslüman olmadan sufi olunmaz.”