Suat Yýldýrým Meali
Pages: 1
34 - Sebe Suresi By: sümeyra Date: 27 Eylül 2011, 21:37:35
34 – SEBE’ SÛRESÝ

Mekkî olup 54 âyettir. Bu sûre-i þerife, ihtiva ettiði konulardan biri olan ve 15. âyette geçen Sebe’ halký sebebiyle bu ismi almýþtýr. Diðer birçok Mekkî sûre gibi tevhid, nübüvvet ve âhiret esaslarýný hatýrlatmayý gaye edinir. Bu hakikatler bazý peygamber kýssalarý ile de desteklenir. Ezcümle: Hz. Davud (a.s.) ile Hz. Süleyman (a.s.)’a Allah Teâla’nýn verdiði iktidar, onlarýn çaðdaþý olan Sebe’ medeniyeti anlatýlýrken, nimetin ancak þükürle devam ettiði dersi verilir. Müþriklerin þüpheleri izale edilir. Sûre kâfirleri tevhide dâvet ederek sona erer.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

1 – Bütün hamdler, güzel övgüler gerçek ilah olan Allah’a mahsustur ki göklerde ve yerde olan her þey O’nundur.

Âhirette de hamdler O’na mahsustur.

O hakîmdir, habîrdir (tam hüküm ve hikmet sahibidir, her þeyden hakkýyla haberdardýr). [92,13]


2 – Yere giren ve oradan çýkan, gökten inen ve oraya yükselen ne varsa O, hepsini bilir. O rahîmdir, gafurdur (merhamet ve ihsaný boldur, çok affedicidir).

3 – Kâfirler: “Kýyamet saati bize gelmez, böyle bir þey yok!” diye iddia ettiler.

De ki: “Hayýr! Rabbim hakký için o gelecektir!

O gayblarý bilen öyle bir Zattýr ki O’nun ilminden göklerde ve yerde zerre miktarý birþey bile kaçamaz.”

Zerreden daha küçük ve daha büyük hiçbir þey yoktur ki her þeyi açýklayan kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasýn. [7,187; 20,15; 10,53; 64,7]


4 – Böylece Allah, iman edip güzel ve makbul iþler yapanlarý ödüllendirir.

Ýþte onlara bir maðfiret ve çok deðerli bir nasib vardýr. [59,20; 38,28]


5 – Âyetlerimize karþý koymak için çalýþanlara,

hükmümüzden kurtulacaklarýný sananlara,

iðrenç ve gayet acý bir azap vardýr.


6 –
Kendilerine ilim nasib edilenler,

sana indirilen kitabýn, Rabbin tarafýndan gelen gerçeðin ta kendisi olduðunu

ve o mutlak kudret sahibi, bütün güzel övgülere lâyýk olan Allah’ýn yolunu gösterdiðini bilirler. [7,43; 36,52; 30,56]


7 – Böyle iken kâfirler kendi aralarýnda þöyle dediler:

“Siz ölüp de tamamen parçalandýktan ve çürüdükten sonra

size yeniden yaratýlacaðýnýzý söyleyerek peygamberlik iddia eden bir adam gösterelim mi?

8 – “Yalan uydurup onu Allah’a mý mal ediyor; yoksa kendisinde delilik mi var?” bir türlü anlayamadýk.”

Hayýr, öyle deðil, âhirete inanmayanlar azap içinde ve derin bir sapýklýk içindedirler.


9 –
Onlar gökte ve yerde önlerinde ne var, arkalarýnda ne var bakmadýlar mý? Eðer dilersek onlarý yerin dibine geçiririz, yahut üzerlerine gökten parçalar düþürürüz. Elbette bunda Rabbine yönelen her kul için ibret vardýr. [51,47-48; 36,81; 40,57]

10-11 – Biz Davud’a tarafýmýzdan bir imtiyaz verdik: “Ey daðlar! Ey kuþlar! Onunla beraber tesbih edin, þevke gelip Allah’ýn yüceliðini terennüm edin.” dedik.

Ayrýca demiri ona yumuþattýk (demiri þekillendirme kudreti verdik) “Bütün bedeni örtecek uzun zýrhlar yap, onlarý dokumada intizama dikkat et ve siz de ey Davud ailesi! Hepiniz faydalý ve makbul iþler yapýnýz, çünkü Ben yaptýklarýnýzý görüyorum.” buyurduk. [21,80] {KM, Mezmurlar 96,11-12; 97,5; 114,4}

Demir madenini iþletmeyi eskiden yalnýz Hititliler ve Filistinliler biliyor ve bunun sýrrýný saklýyorlardý. Davud (a.s.) zamanýnda Ýsrailoðullarý da iþletmeye baþlayýp, büyük bir kuvvet elde ettiler.

Bu âyetten itibaren, Cenab-ý Allah, bazý peygamberlere lütfettiði birtakým mûcizelerden bahsetmektedir. Kur’ân’ý Kerim’in âyetlerinin, birden fazla irþad vecihleri ihtiva ettiði, müfessirlerin ittifakiyle sabittir. Dolayýsýyla bu âyetlerin bildirdikleri çeþitli mânalar arasýnda bir de, bilimsel ve teknolojik geliþmelere teþvik iþareti sezilmektedir.

Peygamberler hidâyet rehberi olarak gönderildikleri gibi, onlarý yaptýklarý her iþte örnek almaya çalýþýp, rehberliklerinden yararlanmak da müminlere düþen bir görevdir. Allah Teâla Peygamberlere mûcize olarak verdiði nimetlerle onlarýn nübüvvetlerini ispat etmenin yanýsýra, kâinata koyduðu bilimsel kanunlardan istifade iþinde de onlarýn örnek alýnmalarýný, iþaret yoluyla teþvik etmektedir. Hatta denebilir ki manevî kemalat gibi maddî kemalatý da, beþeriyete ilkin mûcize eli hediye etmiþtir. Bu gerçeðe bir iþaret olarak geleneksel san’atlar, peygamberlerden birini san’atlarýnýn piri ve önderi saymýþlardýr: (gemiciler Hz. Nuh’u, saatçýlar Hz. Yusuf’u, terziler Hz. Ýdris’i gibi (aleyhimü’s-selam).

Davud (a.s.)’ýn daðlarý konuþturmasýnda gramafon, plak, teyp tekniðine; demirin yumuþatýlmasý ve erimiþ bakýrýn sel gibi akýtýlmasýnda, madenleri iþletip sanayii geliþtirmeye; Süleyman (a.s.)’ýn bir günde iki aylýk mesafeyi havaya binerek kat etmesinde uçak teknolojisine, Mûsa (a.s.)’ýn deðneði ile taþtan, topraktan su çýkarmasýnda artezyene, Ýbrâhim (a.s.)’i, ateþin yakmamasýnda ateþe dayanýklý maddelerden elbise yapmaya, Îsâ (a.s.)’ýn felçlileri hatta ölmüþleri tedavi edip diriltmesinde týbbî tedavinin en ileri noktalarýna; Süleyman (a.s.)’ýn ilimde ileri gitmiþ vezirinin, takrîben iki bin km. uzaklýktan Belkýs’ýn tahtýný getirmesinde televizyona hatta daha ileri seviyelere teþvik sezilmektedir.

12 - Süleyman’ýn emrine de rüzgârý verdik. Onun sabah gidiþi bir aylýk mesafe, akþam dönüþü de bir aylýk mesafe

Onun istifadesi için, erimiþ bakýrý kaynaðýndan sel gibi akýttýk. Rabbinin izniyle cinlerden bir kýsmý, onun önünde çalýþýrlardý. Onlardan kim emrimizden sapsa, onu zelil ve periþan eden bir azap tattýrýrdýk. [21,81] {KM, I Krallar 7. bölüm; II Tarihler 4,6}


13 –
O cinler ona kaleler, heykeller, havuz büyüklüðünde çanak ve leðenler, sabit kazanlar gibi istediði þeyleri yaparlardý.

Ey Davud hanedaný, þükür gayreti içinde olun! Kullarýmdan gereði gibi þükredenler çok azdýr.

Timsal: Canlý veya cansýz bir þeyin biçimine benzer yapýlan herhangi bir þekile denir. Onun için Razî bunun izahýnda “nakýþlar” demekle yetinmiþtir. Canlýlarýn tasvirleri hadislerle yasaklanmýþ ise de, bir þeriatte mahzurlu olan þeyin bir baþkasýnda mübah býrakýlmasý mümkündür. Fakat Hz. Süleyman (a.s.) Tevrat ahkâmýna baðlý idi. Tevratta ise sûret yapmak yasaklandýðýndan (Çýkýþ 20,4) Hz. Süleyman (a.s.)’ýn yaptýrdýðý resimlerin cansýzlara aid manzaralar ve nakýþlar olduðu ihtimali aðýr basmaktadýr.


14 – Süleyman’ýn ölüm fermanýný çýkarmamýzdan sonra, cinler ve çevresindekiler onun öldüðünü, ancak dayandýðý asasýný bir aðaç kurdunun yemesi sonucunda, kendisinin yere yýkýlmasýndan sonra anlayabildiler.

O, yere düþünce cinler kesin olarak anladýlar ki þayet gaybý bilmiþ olsalardý kendilerini zelil ve periþan eden angarya iþlerde devam edip gitmezlerdi.


15 –
Gerçekten Sebe’ halkýna, oturduklarý diyarda bir ibret dersi vardý. Onlarýn meskenleri saðdan soldan iki bahçe ile çevrili idi. Peygamberleri kendilerine dedi ki: “Allah’ýn nimetlerinden yiyiniz, içiniz, O’na þükrediniz. Ne hoþ bir diyar! Ne iyi, ne müsamahalý ve baðýþlayýcý bir Rab!”

Sebe’: Yemen’de yerleþmiþ bir kabile adý olup baþkentleri Ma’rib, bu günkü San’a civarýnda yer alýyordu. Kurduklarý üstün medeniyet dillere destan idi. Hz.Süleyman (a.s.) vesilesiyle mânen de yükselen bu millet, daha sonra þirke ve tefrikaya mâruz kaldý. M. Ö. 5. asýrda ünlü Ma’rib barajýnýn çöküþü ile bu ülkenin yýldýzý da söndü.


16 – Fakat onlar bu dâvete sýrtlarýný döndüler, Biz de onlarýn üzerlerine kükremiþ, hýrçýn mý hýrçýn, bendleri yýkan bir sel gönderdik.

O güzelim bahçelerini, içinde sadece buruk yemiþli, ýlgýnlýk, biraz da dikeni çok, meyvesi az aðaçlardan ibaret bozulmuþ bahçelere çevirdik.


17 – Biz inkâr ve nankörlükleri sebebiyle onlarý böylece cezalandýrdýk. Zaten nankörlükte çok ileri gidenden baþkasýný cezalandýrýr mýyýz?

18 – Onlarýn diyarlarýyla, feyz ve bereket verdiðimiz kutlu beldeler arasýnda sýrt sýrta vermiþ, biri birinden görülebilen nice kasabalar var ettik ve bunlar arasýnda düzenli ulaþým imkânlarý saðladýk.

“Oralarda geceler ve gündüzler boyunca, güven içinde gezin dolaþýn!” dedik.

Meskûn yerlerin birbirine yakýnlýðý, ülkenin refah ve bereketini gösteriyordu. Feyz ve bereket verilen þehirler ise Þam þehirleridir.


19 – Fakat onlar: “Ya Rabbena, seferlerimizin arasýný uzaklaþtýr (þehirlerimiz birbirine çok yakýn, bunlarýn arasýný uzat, daha uzun mesafelere gidelim, ülkemizi geniþlet) diye dua ettiler ve böylece kendilerine yazýk ettiler.

Biz de onlarý dillere destan olan, hayret ve ibretle bahsedilen masal haline getirdik, baþka yerlere göç etmeleri  suretiyle darmadaðýn ettik. Bunda elbette çok sabýrlý, çok þükürlü olan kimselerin alacaklarý hayli ibretler vardýr. [28,581; 16,112]

Onlar kazanç hýrsýyla, fakirleri daha çok soymak için yol konaklarýnýn aralarýnýn uzaklaþtýrýlmasýný bilfiil temenni ettiler.

Ýngiliz müsteþrik Muir, o zaman Yemen ile Þam arasýnda ticaretin çok mühim olup iki tarafý da zenginleþtirdiðini anlattýktan sonra Hadramut ile Eyle arasýnda yetmiþ konak bulunduðunu, bu konaklarýn bugünkü konaklara uyduðunu belirtir.

Sebe’lilerin darmadaðýn olmalarý darbýmesel haline geldi. Öyle ki bugün bile Araplar, bir topluluðun darmadaðýn olmasýndan bahsederken: “Sebe’liler gibi darmadaðýn oldu” derler.

20 – Hakikaten Ýblis onlar hakkýndaki zan ve temennisini gerçekleþtirdi, muradýna erdi. Müminlerden bir kýsmý hariç, onun peþine düþtüler. [7,17; 17,62]

Yemen’de tevhide inanan bir cemaatin devam ettiði, bu âyetten anlaþýlmakta olup, tarihi ve arkeolojik  bulgular da bunu desteklemektedir.

21 – Aslýnda þeytanýn onlar üzerinde bir sultasý, zorlayýcý gücü yoktu. Ancak âhirete iman edeni, o konuda þüphe eden kimselerden ayýrt edip ortaya çýkaralým diye ona bu fýrsatý verdik. Rabbin her þeyi hakkýyla gözetlemektedir.

22 – De ki: “Allah’tan baþka, tanrýlýðýný iddia ettiðiniz þeylere istediðiniz kadar yalvarýn durun bakalým, ele ne geçireceksiniz? Onlarýn ne göklerde ne yerde, size verecekleri zerre kadar bir fayda yoktur.

Onlarýn oralarda en ufak bir ortaklýklarý yoktur. Allah’ýn onlardan bir yardýmcýsý da yoktur. [35,13]


23 – Allah’ýn huzurunda, O’nun izin verdiðinden baþkasýnýn þefaatleri fayda vermez.

Nihayet o kýyamet saati dehþetinden duyduklarý korku gelince:

O dirilenler birbirlerine “Rabbimiz neye hükmetti?” diye sorarlar.

Ötekiler: “Hak ve adalet neyi gerektiriyorsa o hükmü verdi” derler. “O, yüceler Yücesi, büyükler Büyüðüdür.” [2,255; 53,26; 21,28]


24 – Söyle onlara: “Göklerden, yerden sizi rýzýklandýran kimdir?

(Onlarýn cevaplarýný beklemeden:) “Allah’dýr” de!

O halde ya biz veya siz, ikimizden biri doðru yol üzerinde veya besbelli bir sapýklýktayýz.”

Bu âyet, münazarada insaf prensibine iþaret etmektedir. Hakikate sahib olan kimse, baþlangýçta bunu iddia etmeyecek, hakikat karþýsýnda rakibi ile kendisini eþit mesafeye yerleþtirecektir. Delilini ortaya koyan, netice alacaktýr. Aksi halde tartýþma gerçekleþemez.


25 – De ki: “Siz bizim suçlarýmýzdan sorguya çekilecek deðilsiniz,

biz de sizin yaptýklarýnýzdan sorgulanacak deðiliz.” [10,41; 109,1-5]


26 – De ki: “Rabbimiz kýyamet günü hepimizi bir araya toplayacak

sonra da aramýzdaki hükmü verecektir.

O, tam adaletle hükmeden ve her þeyi bilen bir hâkimdir.” [30,14-16]


27 – De ki: “O’na ortak saydýklarýnýzý bana gösterin bakayým!

Hayýr, öyle þey yok!

Doðrusu þu ki Allah, azîz ve hakîmdir (mutlak galip olup tam hüküm ve hikmet sahibidir).


28 – Ey Resûlüm, Biz seni bütün insanlýða rahmetimizin müjdecisi, azabýmýzýn uyarýcýsý olarak gönderdik,

lâkin insanlarýn ekserisi bunu bilmezler. [7,158; 25,1; 6,116; 12,103]

Bu âyet Hz. Muhammed (a.s.)’ýn risaletinin belirli bir millet, dil ve coðrafya ile sýnýrlý olmayýp evrensel, yani bütün zamanlar ve mekânlar için geçerli olduðunu açýkça gösterir.


29-30 – Bir de: “Eðer doðru söylüyorsanýz vâd ettiðiniz kýyamet ne zaman gerçekleþecek?” derler.

De ki: “Sizinle öyle bir buluþma günümüz var ki

ondan ne bir saat ileri geçebilirsiniz ne de bir saat geri kalabilirsiniz.!” [42,18; 71,4; 11,104-105]


31 – Kâfirler: “Biz ne bu Kur’ân’a, ne de bundan öncekilere inanýrýz” derler.

O zalimleri; sen, Rab’lerinin huzuruna duruþma için getirildiklerinde, birbirlerine laf atarken bir görseydin!

Zebûn edilen, dünyada güçsüz býrakýlanlar o kibirli olan önderlerine:

“Ah! Sizin yüzünüzden bu hallere düþtük,

siz olmasaydýnýz biz de iman edecektik!” diyecekler.


32 – Öte yandan dünyada iken kibirlenenler o zebûn edilenlere, ezilenlere:

“Size hidâyet geldikten sonra, biz mi sizi ondan uzaklaþtýrdýk.

Bilakis, siz zaten suçlu kimselerdiniz!” [7,38-39; 14,21; 40,47-48]


33 – Ezilenler de kibirlilere:

“Hayýr! Ýþiniz gücünüz, gece gündüz dolap!

Siz daima Allah’a nankörlük etmemizi,

Ona birtakým þerikler uydurmamýzý bizden isterdiniz” derler.

Ve böyle atýþýrlarken hepsi, azabý gördükleri o esnada, piþmanlýklarýný içlerine atarlar...

O inkârcýlarýn boyunlarýna ateþten demir halkalar takarýz.

Bu, yaptýklarýnýn adil bir karþýlýðý deðil midir?


34 – Uyarmak üzere Peygamber gönderdiðimiz hiçbir belde yoktur ki

onlarýn ileri gelen, varlýklý ve þýmarýk olanlarý:

“Biz sizinle gönderilen þeyleri reddediyoruz, bunu böyle bilesiniz!” demiþ olmasýnlar
.

35 – Ve ilave ettiler: “Bizim malýmýz da, evladýmýz da sizinkinden daha fazla, sizden daha güçlüyüz.

Biz öyle iddia ettiðiniz gibi azaba falan da uðrayacak deðiliz!” [26,111; 11,27; 6,53; 9,55; 7,4]


36 – De ki: “Rabbim dilediði kimsenin, nasibini bollaþtýrýr,

dilediðinin nasibini kýsar.

Ama insanlarýn ekserisi bu gerçeði bilmezler.”


37 – Bizim nezdimizde size deðer kazandýran þey, mallarýnýzýn veya evlatlarýnýzýn çokluðu deðildir.

Þu var ki, iman edip güzel ve makbul iþler yapanlara

bu gayretlerinden ötürü kat kat mükâfat verilecek  ve onlar cennetin yüksek köþklerinde güven ve huzur içinde olacaklardýr. [17,21]


38 – Âyetlerimize karþý koymak için Peygamberlerimizle mücadele edenler

ve elimizden kaçýp kurtulacaklarýný zannedenler ise zorla getirilip azabýn içine atýlacaklardýr.


39 – De ki: “Rabbim dilediði kimsenin rýzkýný, nasibini bollaþtýrýr, dilediðinin nasibini de kýsar.

Siz hayýr yolunda her ne harcarsanýz Allah onun yerini doldurur.

O rýzýk verenlerin en hayýrlýsýdýr.”


40 – Gün gelecek, hepsini mahþerde toplayacak, sonra da melaikeye: “Þunlar size mi tapýyorlardý?” diye soracaktýr. [5,116; 25,17]

41 – Onlar: “Müþriklerin iddialarýndan Seni tenzih ederiz. Bizim dostumuz, koruyucumuz onlar deðil, sadece Sensin!

Hayýr, onlar bize deðil, cinlere tapýyor ve ekserisi onlara inanýyorlardý.” diye cevap verirler. [4,117]


42 - Ýþte bugün kiminiz kiminize fayda veya zarar vermeye güç yetiremezsiniz.

O kâfirlere de diyeceðiz ki: “Yalan saydýðýnýz o ateþ azabýný tadýn da

yalan mýymýþ gerçek miymiþ söyleyin bakalým!”

Aslýnda sadece fayda söz konusu olup, zarar bahis mevzuu olmamasýna raðmen böyle buyurulmasý þöyle açýklanabilir:

1. Aczlerinin tam olduðunu göstermek 2. Müþriklerin ibadet etmeleri halinde þeriklerin fayda, ibadeti terketmeleri halinde ise onlara zarar veremeyeceklerini bildirmek içindir. 3. Ebu’s-suûd gibi bazý müfessirlerin izahýna göre fayda celbetme veya zararý savma kasdedilmektedir. Yani zarar kelimesinin baþýnda hazf-i muzaf vardýr.


43 – Kendilerine parlak deliller halinde âyetlerimiz okunduðunda o zalimler:

“Bu, baþka deðil, sýrf sizi atalarýnýzýn ibadet ettiði tanrýlarýnýzdan uzaklaþtýrmak isteyen bir adam!” dediler.

Ve yine dediler ki: “Bu Kur’ân baþka deðil, sýrf bir iftira!”

Ve yine kâfirler, gerçek kendilerine geldiðinde “Bu besbelli bir büyüden baþka birþey deðil!” dediler.


44 – Biz onlara Kur’ân’dan önce, okuyacaklarý kitaplar vermedik, keza senden önce onlarý uyarmakla görevli bir peygamber de göndermedik.

45 –
Kendilerinden, (Mekke müþriklerinden) öncekiler de hakký yalan saymýþlardý.

Halbuki bunlarýn güç ve kuvveti onlarýnkinin onda biri kadar bile deðildir.

Buna raðmen azabý engelleyemediler.

elçilerimi yalan saydýlar ama, inkârlarýna karþý Benim reddediþim nasýl olurmuþ, iyice gördüler! [46,26; 40,82]


46 – De ki: “Size bir tek nasihat edeceðim: Ýkiþer ikiþer veya teker teker Allah hakki için durup düþünmenizi,

hem sonra bu arkadaþýnýzda delilikten eser olmadýðýný iyi anlamanýzý istiyorum.

O, ancak þiddetli bir azaptan önce sizi sakýndýrmak için gelen bir elçidir.”


47 – De ki: “Sizden bu hizmetim için hiçbir ücret istemiyorum, ücret sizin olsun!

Benim ücretim yalnýz Allah’a aittir ve O, her þeye þahittir.”


48 –
De ki: “Rabbim hakký, gerçeði, yerli yerine kor.

O bütün gayblarý, bütün gizlileri bilir.”


49 – De ki: “Ýþte gerçek geldi, bütün açýklýðýyla ortaya çýktý. Yalan ve sahte olan ise sönüp gitmeye mahkûmdur.” [17,81]

50 –
De ki: “Eðer ben yoldan saparsam, kendi aleyhime olarak saparým. Þayet doðru yolu bulursam, bu da Rabbimin bana vahyetmesi sayesindedir. O herþeyi iþitir, kullarýna pek yakýndýr.”

51 – Kýyamet günü o kâfirler can kaygýsýna düþtükleri zaman bir görsen! Artýk kaçacak hiç bir yerleri yoktur ve cehenneme yakýn bir yerde yakalanmýþlardýr.

52 – Ýþ iþten geçtikten sonra “Peygambere inandýk” demektedirler; ama uzak yerden, ta dünyadan imaný nasýl alabilsinler? [32,12]

Maksat þudur: Dönüþ ve tövbeleri dünyada kabul edilirdi. Halbuki dünya hayatý, çoktan geçmiþ durumda. Dünya, þimdi âhiretten o kadar uzak ki!

Bu, muhali taleb etmektir: Âhiretteki inanmalarýnýn, dünyada iken müminlere imanlarýnýn temin ettiði faydayý saðlamasýný beklemektedirler.

53 – Halbuki daha önce onu inkâr etmiþlerdi ve uzak bir yerden gayba atýp tutuyorlardý! [18,22; 45,32]

54 – Neticede, týpký daha önce benzerlerine yapýldýðý gibi, kendileriyle arzu ettikleri þey arasýna sed çekilir.

Çünkü onlar, kýyamet hakkýnda gerçekten insanlarý kötü zanna düþüren bir þüphe içindeydiler.


Kâfirlerin arzularý, o günkü imanlarýnýn geçerli olup, cehennemden kurtularak cennete girmeleri idi. Fakat bu temennileri gerçekleþmeyecektir.

Ynt: 34 - Sebe Suresi By: ceren Date: 01 Temmuz 2018, 14:02:08
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri ona sonsuz tevekkul içinde inanan iman eden ve bu hayatýný ahiretini kurtarmak için yaþayýp kýyamet günü mahþer günü rahmete eriþecek kullardan eylesin inþallah. ..
Ynt: 34 - Sebe Suresi By: Bilal2009 Date: 01 Temmuz 2018, 15:38:26
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: 34 - Sebe Suresi By: Sevgi. Date: 02 Temmuz 2018, 02:50:19
Aleyküm Selam. Herzaman Rabbimize lâyýk kul olmaya gayret edenlerden olalým inþaAllah

radyobeyan