Yavuz Sultan Selim By: ehlidunya Date: 26 Eylül 2011, 21:56:01
Yavuz Sultan Selim
Yavuz Sultan Selim; kudreti¸ imaný¸ cesareti ve mefkûresi ile Osmanlý padiþahlarý arasýnda müstesna bir yere sahiptir. O, Osmanlý sultanlarýnýn dokuzuncusu, Ýslâm halifelerinin ise, yetmiþ dördüncüsüdür. Babasý, Sultan Ýkinci Bayezid, annesi Dulkadirli ailesinden Aiþe Hatun'dur. 1470 yýlýnda Amasya'da doðmuþtur.
Tam adý Selim-Þah olan Yavuz Sultan Selim, þehzadeliðinde, devrin âlimlerinden mükemmel bir tah-sil ve terbiye aldý. Küçük yaþtan itibaren Kur'ân-ý Kerîm, tefsir, hadîs ve fýkýh dersleri yanýnda yüksek fen ilimlerini de öðrendi. Arapça ve Farsçayý mükemmel bir þekilde konuþurdu. Sevk ve idare ile devlet yöneticiliðini öðrenmesi için, erken yaþlarda Trabzon'a gönderildi ve burada otuz yýl kadar valilik yaptý.
24 Nisan 1512 tarihinde Osmanlý sultaný ilân edildi. Babasýndan devraldýðý 2.373.000 kilometre karelik ülke topraklarýný, 6.557.000 kilometre kareye çýkardý. Altý yüz yirmi yýl yaþayan Osmanlý'yý Yavuz Sultan Selim Han sadece sekiz yýl idare etmiþtir. O, bu kýsa sürede -Allah'ýn inayetiyle- insan zihnini zorlayacak muazzam baþarýlar elde etmiþtir. Gerçekten tarih araþtýrmacýlarý, Yavuz Sultan Selim Han'ýn millî tarihimize kazandýrdýðý maddî ve manevî baþarýlarý îzahta zorlanmaktadýr.
Yavuz Sultan Selim, çok çevik ve zekiydi; ok atmak, güreþ tutmak ve kýlýç kullanmak hususunda ma-haretliydi. Ata çok iyi biner, devrin en meþhur silâhþorlarýný alt edecek kadar iyi kýlýç kullanýrdý. Karakterinin saðlamlýðýndan dolayý halkýn 'Yavuz' dediði Selim-Þah, zevk ve safadan uzak bir insandý. Her zaman devlet iþleriyle uðraþýrdý. Nadiren Harem'e giderdi. Harpten hoþlanmakla beraber, çok ince bir ruha da sahipti. Mütevazý bir kiþiliðe sahip olan Yavuz Sultan Selim, her öðün, tek çeþit ye-mek yerdi. Gösteriþten hoþlanmaz, devlet malýný israf etmezdi. Babasýndan devraldýðý tatminkâr ha-zineyi aðzýna kadar doldurdu. Hazinenin kapýsýný mühürledikten sonra, þöyle vasiyet etti: "Benim altýnla doldurduðum hazineyi, torunlarýmdan her kim doldurabilirse kendi mührü ile mühürlesin, aksi hâlde Hazine–i Hümayun benim mührümle mühürlensin." Bu vasiyet tutuldu. O tarihten sonra gelen padiþahlarýn hiçbiri hazineyi dolduramadýðýndan, hazinenin kapýsý daima Yavuz'un mührüyle mühürlendi.
Yavuz, büyük bir tevazu sahibi idi. Bir cuma namazý için Þam Ümeyye Camii'ndeydi. Þam valisi, hükümdarýn namaz kýlacaðý yere yeþil atlastan seccade serdirmiþti. Yavuz, bu seccadeleri görünce hiddetlene-rek: "Burasý ibadet yeridir, padiþah sarayý deðildir." diyerek, seccadelerin kaldýrýlmasýný emretti. Ýmam hutbenin mukaddimesinde Yavuz'u kastederek: "Hâkimü'l-Harameyni'þ-Þerifeyn" (Mekke ve Medine'nin hükümdarý) dedi. Bu sözleri duyan Yavuz, oturduðu yerden kalkarak: "Ýmam efendi! Okuduðunuz hutbedeki hâkimü'l-Harameyn lâfzýný, hâdimü'l-Harameyn olarak deðiþtir. Zîrâ ben, hakimü'l-Harameyn deðil; olsa olsa, o mübarek beldelerin hizmetçisi olabilirim." dedi. Yavuz Sultan Selîm, Muhyiddîn Arabî Hazretleri adýna Þam'da bir câmi, türbe ve imâret yaptýrdý.
Yavuz Sultan Selim ilim adamlarýný himaye ederdi. Onun sevdiði âlimlerden biri de, Ýbn-i Kemal'dir. Mý-sýr dönüþü yolculuk sýrasýnda bir ara Ýbn–i Kemâl'in atýnýn ayaðýndan sýçrayan çamurlar, Yavuz Sultan Selîm Han'ýn kaftanýný kirletmiþti. Bunun üzerine Ýbn–i Kemâl mahcup bir þekilde, atýný geriye çekti ve ne yapacaðýný þaþýrdý. Yavuz Sultan Selim Han ona dönerek: "Üzülmeyiniz, âlimlerin atýnýn ayaðýndan sýçrayan çamur, bizim için süstür, þereftir. Vasiyet ediyorum, bu çamurlu kaftan, ben vefat ettikten sonra kabrimin üzerine örtülsün." dedi. Bu vasiyet, vefatýndan sonra yerine getirildi. Bu hâdiseyi hatýrlatan o kaftan, þimdi de Yavuz Sultan Selim Han'ýn kabri üzerinde, bir camekân içinde, bir hatýra olarak saklanmaktadýr.
Yavuz Sultan Selim'in azim ve kararlýlýðý, Mýsýr Seferi'nde tam mânâsý ile kendini göstermiþtir. Sina gibi uzun zamandan beri kimsenin geçmeye cesaret edemediði kuraklýk ve kum fýrtýnalarý ile meþhur bir çölü geçmeye azmetmiþti. Bazý vezirler, zaman zaman padiþaha bu çölü geçmenin imkânsýzlýðýný anlatmaya çalýþýyordu. Yavuz Sultan Selim ise her defasýnda kararlýlýðýný vurguluyor: "Biz meþru bir hedefe, meþru vasýtalarla yürüyoruz; önderimiz Peygamberimiz'dir (sallallahü aleyhi ve sellem), iþaret ondan gelmiþtir! Çöl inþallah geçilecektir, baþka lâf duymak istemezuz!" diyordu.
Devlet adamlarý ve süvariler ata binmiþ hâlde çölde ilerlerken, Sultan Selim Han bir ara atýndan iner. Sultanýn atýndan inmesiyle bütün devlet adamlarý ve süvâriler de atlarýndan iner. Baþta Sul-tan Selim Han olmak üzere bütün ordu kurak ve çorak Sina Çölü'nde yürümektedir. Ordu bîtap bir hâle gelir. Fakat Sultan Selim Han, büyük bir edeb ve huþu içinde yürümektedir. Sebebi sorulunca; bütün heybet ve azametinden sýyrýlýp, sakin ve edeple þunlarý söyler: "Önümüzde, Fahri Kâinat Resûlullah Efendimiz Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) yürümekteyken at üstünde gitmekten hayâ ederim."
Peygamber sevgisi
Babadan oðula bir miras gibi geçen peygamber sevgisi, Yavuz Sultan Selim döneminde yeni bir boyut kazanmýþtýr. Yavuz aþaðýdaki þiiriyle, Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi ve sellem) karþý olan hür-met ve muhabbetini ne güzel ifâde eder:
"Kimse Sensiz bulamaz Hakk'a vüsûl
Feyz-i lutfunla olur merd-i kabûl
"Rahmeten li'l-âlemîn"sin yâ Resûl
El-meded ey ma'den-i nûr-i Hudâ
Ey kerem kâný Resûl-i Kibriyâ
Kemterindir bu Selîm-i pür-hatâ
Dergehinden ilticâ eyler atâ
El-meded vey ma'den-i nûr-i Hudâ"
Ýþte bu büyük muhabbet ve hürmetin bir bereketidir ki, Yavuz ve ordusu, girmiþ olduklarý tehlikeli Sina Çölü'nü, bir bulutun altýnda, Allah Resûlü'nün (sallallahü aleyhi ve sellem) rûhâniyetleri ile on üç günde geçti; Mýsýr'ý fethetti.
Yavuz Sultan Selim'in þu sözleri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) olan muhabbeti-nin samimi bir tezâhürüdür: "Paþa! Mekke ve Medîne pâdiþâhlýðý Server-i Kâinât'ýn evlâd-ý kirâmý elindedir. Ben o memleketi asker ile varýp almadým. Onlar, kendi kemâlât, hüsn-i edeb ve ihsânlarýndan dolayý Ýslâm birliði yolunda bana itâat eylediler. Bu izzetin mükâfatý üzerime vâcibdir. Hakk Teâlâ'ya gece gündüz þükrederim ki, o mübârek beldelerde okunan hutbelerde ismim yâd olunur. Bu seâdeti cihan pâdiþâhlýðýna deðiþmem! Bu itibarla Harameyni'þ-Þerîfeyn'in halkýna ne lâzýmsa esirgemeyesin! Ve sakýn ola o iki mübârek beldenin umûruna müdâkhale etmeyesin!"
620 yýl boyunca kýtalarý ve devletleri yönetme ve huzur içinde yaþatma kudretini gösteren bir devlet geleneðini, elbette ayakta tutan birtakým mânevî dinamikler vardý. Osmanlý Devleti'nin mânevî dinamiklerinin baþýnda hiç þüphesiz "Ý'lâ-yý Kelimetullah" denen kudsî mefkûre gelmekteydi. Onlar için kýtalarý fethetmek demek, Allah'ýn adýnýn her yere ulaþtýrýlmasý ve gönüllerin Ýslâm'a ýsýndýrýlmasý demekti. Yavuz Selim Han bütün hayatýný bu mefkûre ekseninde yaþamýþtýr. Tahta davet edilip Ýstanbul'a geldiðinde, Yeniçeri Ocaðý'nýn ileri gelenlerine ve devlet ricâline yaptýðý konuþmasý, gönlündeki gerçek niyeti, fedâkârlýk ve çileye tâlib oluþu ne güzel aksettirir: "Ben pâdiþâh olursam, Ýslâm birliði yolunda ciddiyetle yürüyeceðim; hattâ Mevlâ ruhsat verirse, Hind ve Tûran'a gideceðim ve Doðu'da da Batý'da da i'lâ-yý kelimetullâha çalýþacaðým. Zâlimlere, evlâdým olsa dahî merhamet etmeyeceðim. Zamanýmda ahâlîye tasallut edilmeyecektir. Ýþte benim hâlim!.. Biraderim ise, rahatý sever ve yumuþak bir tabiatý vardýr. Eðer seferden korkmaz ve çileye tâlib olursanýz, bana bey'at ediniz! Aksi hâlde sultanlýk için kardeþim Þehzâde Ahmed'i tercîh ediniz ki, onun zamanýnda rahat ve safânýzla meþgul olursunuz!.."
Yavuz, 22 Eylül 1520`de aslan pençesi denen bir çýban yüzünden, henüz 50 yaþýnda vefat etti. Hayatýnýn son dakikalarýnda Yasin–i Þerîf okuyordu. Kanunî Sultan Süleyman, Fatih Camii`nde babasýnýn cenaze namazýný kýldýktan sonra, onu Sultan Selim Camiî avlusundaki türbeye defnettirdi.
Tarihçiler, Yavuz Sultan Selim'i sekiz yýla seksen yýllýk iþ sýðdýrmýþ büyük bir padiþah olarak deðerlendirdiler. Yavuz Sultan Selim'in Mýsýr'ý fethedip Ýslâm âleminin tek temsilcisi ve yeryüzünün halifesi olmasý, bu büyük zafer dönüþünde, onu tanýmayanlarca, halkýn nümâyiþleri içinde ve zafer taklarý altýndan geçeceði beklenirken, Üsküdar'a kadar gelip geceyi orada geçirmesini ve henüz Ýstanbul halkýnýn uyanmadýðý bir saatte, sessizce "pay-i taht"a girmesini, Ýslâmî ruh ve manâ dýþýnda baþka neyle izah edebiliriz?
Kaynaklar
- Ýsmail Hakký Uzunçarþýlý, Osmanlý Tarihi¸ Cilt 2- Ank., 1995.
- Osman Turan, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi¸ Cilt 2- Ýst., 1999.
- Ahmed Akgündüz, Said Öztürk, Bilinmeyen Osmanlý, Osmanlý Araþtýrmalarý Vakfý yay., Ýst., 1999.
- Yavuz Bahaduroðlu, Yavuz Sultan Selim, Nesil yay., Ýst., 2005.
radyobeyan