Nefs Muhasebesi By: reyyan Date: 25 Eylül 2011, 11:51:53
Tasavvuf Klasiklerimiz
Eylül 2007 105.SAYI
Ali KAYA kaleme aldý, TASAVVUF KLASÝKLERÝ bölümünde yayýnlandý.
Kûtu’l-Kulûb’dan
Eser Hakkýnda:
Kûtu'l-Kulûb, 10. asrýn meþhur alim ve sûfilerinden Ebu Talib el-Mekkî’nin meþhur eseridir. Eser, Ehli Sünnet tasavvufun temel kitaplarýndan biri niteliðindedir. Tefsir, hadis, fýkýh gibi ilimlerin yanýnda, kendisinden önce yaþamýþ büyük sûfilerin görüþlerini de ihtiva eder.
NEFS MUHASEBESÝ
"Biz, kýyamet günü için, adalet terazileri kurarýz. Artýk kimseye hiçbir þekilde haksýzlýk edilmez. Yapýlan iþ, bir hardal tanesi kadar küçük dahi olsa, onu hesaba getiririz. Hesap gören olarak biz herkese yeteriz." (Enbiya, 47)
"O gün insanlar, amellerini görmeleri (ve karþýlýðýný almalarý) için, grup grup kabirlerinden çýkarlar." (Zilzal, 6)
Hz. Ömer r.a. þöyle demiþtir:
“Nefsinizi hesaba çekilmeden önce hesaba çekin. Amelleriniz mizanda tartýlmadan önce onlarý siz (vicdanýnýzda) tartýn. Allah'a arz olacaðýnýz büyük hesap günü için kendinizi (salih amellerinizle) süsleyin. "Hepiniz ilâhi huzura arz olunursunuz. Sizin hiçbir þeyiniz gizli kalmaz." (Hâkka, 18) ayetini unutmayýn. Þüphesiz kendilerini dünyada muhasebe edenler için ahiret hesabý kolay olacaktýr. Dünyada ölçülü ve sorumlu yaþayanlarýn, mizandaki sevaplarý aðýr gelecektir. Sadece gerçeðin tartýlacaðý bir terazinin aðýr gelmesi kesindir."
ÞÜPHELÝLERDEN UZAK DURMAK
"Sana þüphe veren þeyi býrak, þüphe vermeyenle amel et. Günah, kalbin yönetip üzerinde durduðu þeydir." (Buharî, Büyu’ 3; Tirmizî, Kýyâme 60; Nesaî, Kudât 11)
Bunun anlamý þudur: Söz ve fiil olarak þüphe ettiðin þeyi býrak; çünkü onu býrakmakta, selamet ve kazanç vardýr. Onun yerine, faziletinden ve selametinden kesin emin olduðun iþi yap. Kalbine doðan, ama benimsemediðin iþleri yapma. Çünkü bu, günahtýr. Az bile olsa bundan kaçýn.
MUHASEBE NASIL YAPILIR?
Muhasebe þu þekilde yapýlýr: Kulun kalbine bir düþünce geldiði zaman, iþin baþýnda hemen durup düþünür. Eðer akla gelen þey Allah'a ait bir niyet, karar, azim, fiil ve gayret olup, kulu Allah Tealâ'ya sevk ederse, o Allah için, Allah'a ait ve Allah yolunda bir düþünce demektir. Bu durumda o düþünceyi tasdik eder ve gereðini yerine getirirsin. Eðer kalbe gelen düþünce dünyevî bir arzu veya nefsin kötü arzularýndan kaynaklanan yahut insan tabiatýnýn gereði olan gaþetten ileri gelen bir düþünce ise, onu reddeder ve kalbinden silmek için gayret edersin.
GERÇEÐE UYANIÞ
Rasulullah s.a.v. Efendimiz þöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Sanki dünyada ölüm bizden baþkasýna yazýlmýþ, sanki ibadet etmek bizden baþkasýna gerekliymiþ, sanki öldüðünü ilan ettiðimiz ölüler, sefere çýkýp kýsa bir süre sonra aramýza dönecek gibi onlarý kabirlerine yerleþtiriyor ve miraslarýný yiyoruz. Sanki onlardan sonra biz sonsuza dek kalacaðýz gibi bütün öðüt veren þeyleri unuttuk. Bütün musibetlerden emin mi olduk?
Kendi kusuruyla meþguliyeti, onu baþkalarýnýn ayýplarýyla ilgilenmekten alýkoyan, harama bulaþmadan kazandýðý malýndan infak eden, fakir ve miskinlere merhamet eden, fýkýh ve hikmet ehliyle beraber olan kimselere müjdeler olsun!
Yine nefsinin kibrini kýran, ahlâkýný güzelleþtiren, içini ýslah eden ve insanlara da kötülüðünü bulaþtýrmayan kimselere de müjdeler olsun!
Ayný þekilde ilmiyle amel eden, malýnýn fazla olanýný hayra sarf eden, dilini ihtiyaç olmayan boþ konuþmalardan tutan, sünnetle yetinip bid’atlara bulaþmayan kimseye de müjdeler olsun."
(Ebu Nuaym, Hilye, 3/202; Bezzâr, el-Müsned, nr. 3225; Ýbn Asakir, Tarih, 58/250-253)
BÜYÜK TAVSÝYE
Hz. Ebû Bekir r.a. vefatýna yakýn þu tavsiyelerde bulunmuþtur:
“Hak aðýrdýr, uygulamasý zordur ama sonu hoþtur.Bâtýl ise hafiftir, kolaydýr, ama sonu kötüdür.
Þüphesiz, Allah'ýn gündüz yapýlacak bir takým emirleri var ki, onlarý gece kabul etmez. Yine, O'nun için gece yapýlacak bir takým ibadetler var ki, bunlarýn da gündüz yapýlmasýný kabul etmez.
Sen insanlarýn hepsine adaletle muamele etsen de sadece birine zulmetsen, neticede bu zulüm sana dönüp gelir.
Benim bu vasiyetimi tutarsan sana ölümden daha sevimli bir þey olmaz. O mutlaka sana gelecektir. Ama vasiyetimi zayi edersen, bu sefer sana ölümden daha sevimsiz bir þey olmaz. Ama sen ölümün gelmesine engel
olamazsýn.”
KURTULUÞ KAPISININ ANAHTARI
Hakk’a uymak, nefsin kötü arzularýna karþý durmakla olur. Kurtuluþ bundadýr. Çünkü nefsin kötü arzusuna uymada fesat ve bozulma vardýr. Sabýr iþin kývamý olup, sabýr oranýnda kâr ve hayýr elde edilir.
Yaratýklara merhamet etmek ve acýmak, Yüce Yaratýcý’nýn rahmet kapýsýdýr, güzel ahlâkýn anahtarýdýr. Herkes hakkýnda güzel düþünce ve kalbin kurtuluþu bu ahlâkla bulunur.
Bu anlatýlanlar, Ashab-ý Kiram'ýn sýfatlarýdýr
Takdire Rýza Hali
Hz. Ali r.a. þöyle demiþtir:
“Sahip olduðun dünyalýklar seni çok sevindirmesin. Elden kaçýrdýðýn þey de seni fazla üzmesin. Sevincin, yapýp ortaya koyduðun salih amellerle olsun. Üzüntün ise yapamadýðýn vazifelere, ihmal ettiðin
ibadetlere karþý olsun. Meþguliyetin ahiretin, gayretin ölümden sonrasý için hazýrlýk olsun.
Nice uzak görülen þeyler vardýr ki aslýnda çok yakýndýr. Garip, sevdiði kimsesi olmayan kimsedir. Samimi arkadaþ, sana gýyabýnda sadakat gösterendir. Kötü zan seni sevdiðin dostundan uzaklaþtýrmasýn. Kerem ve cömertlik ne güzel ahlâktýr! Hayâ, güzel olan her þeye götüren bir sebeptir. En saðlam tutamak takvadýr. Þüphesiz, senin faydana olan dünyalýklar, ancak ahiretini ýslah edip düzelttiðin þeylerdir.
Rýzýk iki kýsma ayrýlýr: Biri senin aradýðýn rýzýk, diðeri ise seni arayan rýzýk. Bu öyle bir rýzýktýr ki, sen ona gitmezsen bile o sana gelir. Olan olaylara bak, olacaklar hakkýnda sonuçlar çýkar. Çünkü iþler birbirine benzer.”
Ynt: Nefs Muhasebesi By: muhsin iyi Date: 25 Eylül 2011, 15:19:38
Kaza ve kader Allah’ýn (c.c.) hakkýdýr. Çünkü O kullarýna dilediði gibi hükmetme hakkýna sahiptir. Ýsterse herkese zulüm yapabilir. Kullarýnýn buna hiçbir suretle itirazlarý olamaz. Nitekim insan et ihtiyacý için hayvanlarý kesmekte ve yemektedir. Aklý baþýnda olan hiç kimse hayvanlarýn yaþam haklarýnýn olduðunu, bunun için canlý bir varlýk olarak kesilmemeleri gerektiðini savunamaz. Çünkü insanýn kýsmi irade sahibi bir varlýk olarak canlý varlýklarýn hayatý üzerinde hakký bulunmaktadýr. Bunun gibi Allah (c.c.) da mutlak irade sahibi yaratýcý olarak kullarý üzerinde mutlak bir tasarruf ve hükmetme hakkýna sahiptir. O’nun yaptýðý þeyler üzerinde hiç kimsenin itirazda bulunmaya hakký yoktur. Ama Allah (c.c.) böyle zorba biri gibi deðil de kaza ve kadere en güzel ve insanýn hoþuna giden, hayranlýk duyduðu sýfat ve güzel isimlerle egemendir. Zira Allah (c.c.) ezeli ilmi (el-Alîm), pek çok hikmeti (el-Hakîm), mutlak adaleti (el-Adl), sýnýrsýz merhameti (er-Rahmân) ile kaza ve kadere hükmeder. Her insanýn kaderi Levh-i Mahfuz’da bir hüküm olarak yazýlmýþtýr. Zamaný geldiðinde bunlarýn meydana gelmesine kaza denir. Ýnsanýn Allah’ýn (c.c.) kaza ve kaderi üzerinde rýza göstermesi Allah’ý (c.c.) el-Alîm, el-Adl, er-Rahmân el-Hakîm güzel isimleri ile tazim etmesi (yüceltmesi) anlamýna gelir.
Allah (c.c.) kaza ve kaderinde eksiksiz, mutlak adalet sahibidir. Dünyada görünüþte pek çok adaletsizlikler göze çarpar. Örneðin bir insanýn Ýslam diyarýnda doðmasý ile küfür diyarýnda dünyaya gelmesi Ýslam dinine girmede ve onunla þereflenmede bir adaletsiz durum olarak göze çarpar. Yine bir insanýn doðuþtan kör yada baþka bir organýnýn engelli olmasý da böyle deðerlendirilebilir. Ýnsanýn kadýn yada erkek cinsiyetine sahip olarak doðmasý, zengin yada yoksul bir ailede dünyaya gelmesi, zeki yada geri zekalý olmasý, güzel yada çirkin yaratýlmasý elinde olmadan, kaza ve kaderle gerçekleþen þeylerdir. Tüm bunlar ve benzerleri görünüþte Allah’ý (c.c.) adaletsizlikle suçlayabileceðimiz konulardýr.
Allah (c.c.) kaza ve kadere pek çok hikmeti, ezeli ilmi, mutlak adaleti ve sýnýrsýz merhametiyle hükmeder. Ama bunlarý dünya sýnavý gereði gözlerden saklar. Ýnsanlarý bu görünüþte adalete aykýrý yaratýlýþ durumlarý ile sýnava tabi tutar.
Allah (c.c.) bazý insanlarý sözünü ettiðimiz olumsuzluklarla yarattýðý için görünüþte zulmetmiþtir. Oysa hakikatte “Þu kesindir ki, Allah kullarýna zerre kadar bile zulmetmez (Nisa suresi, ayet 40).” O zulüm olarak görülen hoþa gitmeyen þeyler, ahirette birer rahmete dönüþecektir. Belki kiþinin ebedi azaptan kurtulmasýna birer vesile olacaktýr. Onun için Allah’ýn (c.c.) kaza ve kaderinde görünüþte kendisini gösteren adaletsizlikler O’nun ezeli ilminde sýnýrsýz bir merhamet nedenine dayanýyor olabilir. Örneðin Ýslam diyarýnda doðmayan kiþi Allah’ýn ezeli ilminde Ýslam diyarýnda doðsa idi Allah’ýn (c.c.) dinine açýkça cephe alanlardan olabileceði için Allah (c.c.) onu sýnýrsýz merhametiyle esirgeyip fetret ehlinden (Allah’ýn [c.c.] dininin tebliði ile karþýlaþmadýklarý için ahirette hesaba çekilmeyecek olan batýl din mensuplarýndan) kýlmýþ olabilir. Yada ona Ýslam diyarýnda doðup da Ýslam dinine açýkça karþý gelenlere göre ahirette daha merhametle muamele edebilir. Ama böyle olmasýnda muhakkak Allah’ýn (c.c.) pek çok hikmeti, mutlak adaleti ile sýnýrsýz merhameti rol oynamýþtýr. Bir insanýn doðuþtan sahip olduðu kimlik özellikleri de Allah’ýn (c.c.) ezeli ilminde mutlak adaleti, pek çok hikmeti ve sýnýrsýz merhameti gereði öyle olmasý kula iyi ve yararlý olduðu için seçilmiþ yada verilmiþtir. Bir insanýn doðuþtan bir organýndan ötürü engelli olmasý da böyledir. Dünyaya geri zekâlý olarak gelen bir çocuk kendisini, anne-babasýný, kendisine bakýp koruyanlarý, yardým edenleri böyle yaratýldýðý, sorumluluk sahibi olmadýðý ve baþkalarýna yük olduðu için cehennemden kurtarabilir. Bütün bunlarý kimsenin bilmesine olanak yoktur. Allah’ýn (c.c.) ezeli ilmini, mutlak adaletini, pek çok hikmetini ve sýnýrsýz merhametini ancak ahirette tam olarak kavrayabileceðiz.
Kaza ve kadere rýza gösterme tasavvufta nefis mertebeleri ile de çok yakýndan ilgili bir konudur. Þöyle ki: Bilindiði üzere yedi nefis mertebesi bulunmaktadýr. Bunlar: 1.Nefs-i Emmâre 2. Nefs-i Levvâme 3. Nefs-i Mülhime 4. Nefs-i Mutmainne 5. Nefs-i Raziyye 6. Nefs-i Marziyye 7. Nefs-i Kâmile.
Bu nefis mertebeleri insanýn Allah’ýn (c.c.) kaza ve kaderi karþýsýnda aldýðý tavýrla ve rolle çok yakýndan iliþkilidir.
Ýnsanýn manevi yönü asýl olarak nefis, ruh ve iradeden meydana gelir. Nefis, vücut yönü ile topraða baðlý olduðu için aþaðýlýk þeylere meyleder. Þehvetlerle dünyaya baðlýdýr. Ruh, Allah’tan (c.c.) geldiði için aþk, faziletler gibi asil bir duygunun kaynaðýdýr. Ýlahi güzelliklere ve erdemlere meyleder. Ýrade ise seçme yetisidir. Ýnsan bu dünyada yaptýðý seçimlerle, ruhuna yada nefsine uymasýyla ebedi ahiret yurdunda ödül yada ceza için sýnava tabi tutulmuþtur.
Nefsi terbiye etmek kolay deðildir. Nefsin içerisinde bulunduðu makam ve aþtýðý mertebeler kaza ve kader karþýsýnda belli olur. Aþaðýda her nefis mertebesini kaza ve kader karþýsýnda aldýðý tavýr ve rolle deðerlendireceðiz:
Nefs-i Emmâre (kötülüðü emreden nefis) sahibi, her zaman kendisini haklý bulur. Allah’ýn (c.c.) kaza ve kaderini yargýlar. Baþýna kötü bir iþ geldiðinde haklý ve haksýz olduðuna bakmayarak kendisini savunmaya, baþkalarýna düþmanlýk göstermeye bakar. Sabýr göstermez. Çýkarlarý doðrultusunda hareket eder. Ýþine geldiðinde haksýzlýða bile kendince bir gerekçe bulur, onu savunur. Çýkarlarý zedelediðinde her türlü günahý iþleyebilir. Her þeyin bir tesadüf sonucu olduðunu düþünür.
Nefs-i Levvâme (kendini kýnayan nefis) sahibi kiþi, tövbe-i nasuh (bir daha günah iþlememeye kesin niyet) etmiþtir. Baþýna gelen kötü olaylarda her zaman Allah’ýn (c.c.) emir ve yasaklarýný anýmsar. Baþýna gelen bela ve musibetlerdeki ilahi ikazý sezer. Allah’ýn (c.c.) kaza ve kaderine rýza göstermenin gerekliðini bilir. Ama çok çabuk zafiyet gösterir. Unutkanlýkla, öfkeyle, þehvetle eski nefs-i emmâre alýþkanlýklarýný kýsmen de olsa bazen nefsine yenik düþerek sürdürebilir. Allah’ýn (c.c.) kaza ve kaderini eleþtirebilir. Ama kendisini toparlayýp yine tövbe etmesi de an meselesidir.
Nefs-i Mülhime (ilham sahibi nefis) sahibi kiþi, Allah’ýn (c.c.) kaza ve kaderi üzerine sýrlara yavaþ yavaþ vakýf olmaya baþlar. Allah (c.c.) rüyalarýnda gayba ait olan þeyleri ona gösterir. Çoðu zaman rüyalarý doðru çýkar. Bu sayede kaza ve kadere imaný daha da yakinleþir. Her þeyin Allah’ýn (c.c.) ilminde olduðunu, O’nun izni ve yaratmasý ile meydana geldiðini gözleriyle görüyormuþ gibi bilir.
Baþýna gelen kötü olaylardaki asýl nedeni anlamaya baþlar. Allah’ýn (c.c.) mutlak adaletini kavrar. Allah’ýn (c.c.) kimseye zulmetmediðini görür. Adeta bir doða kanunu gibi kötü amellerin insanýn baþýna bela ve musibet olarak geri döndüðünü anlar. Ama insanýn yaptýðýna nispetle Allah’ýn (c.c.) daha merhametli olduðunu da kavrar. Ýnsanlara sabrý ve þükrü tavsiye ederken nefsine karþý da böyle davranýr.
Allah (c.c.) sadece rüyalarýnda gabya ait þeylerle ilgili ilhamlarla iltifat etmez. Günlük yaþamda varlýklarýn, olay ve olgularýn arkasýndaki gerçek nedenleri de kavrar. Bazý sýrlar ona açýlmaya baþlar.
Bu nefis sahibi þeytanýn vesveselerini iþitebilecek bir merhaleye ulaþabildiði gibi makamýn son perdelerinde velilerin de ruhlarýyla konuþabilir.
Nefs-i Mutmainne (tatmin olmuþ nefis) sahibi kiþi, Allah’ýn (c.c.) kaza ve kaderine hiç itiraz etmez. Artýk nefsi varlýk, olay ve olgulardaki sýrlardan haberdar olduðu için bir gönül tokluðu içerisindedir. Baþýna gelen kötü þeylerde Allah’ýn (c.c.) ezeli ilmini, pek çok hikmetini, mutlak adaletini ve sýnýrsýz merhametini yaþayarak öðrenmiþ olur. Hiçbir þeyin tesadüf eseri olmadýðýný bilir. Her þeyde bir hikmet arar.
Kaza ve kaderine itiraz etmeyen birisine Allah (c.c.), el-Hakîm güzel ismiyle tecellide bulunarak olaylarýn arkasýnda iþleyen gizli yasalarý gösterir. Varlýklarýn, olay ve olgularýn arka planýndaki sýrlarý ona öðretir.
Olaylarýn arkasýnda iþleyen gizli yasalara; varlýklarýn, olay ve olgularýn arka planýndaki sýrlara hikmet denir. Nefs-i mutmainne sahibi, hikmete ermiþ bir kiþi olarak baþkalarýna yardýmcý olabilecek bir makamdadýr. Kaza ve kaderle ilgili sýrlarý yaþayarak öðrendiði için insanlara sabrý ve þükrü tavsiye etmede etkili konuþur. Bu, ayný zamanda velilik makamýnýn baþlangýcýdýr.
Allah (c.c.) Kuran-ý Kerim’de hikmet için þöyle demektedir: “(Allah [c.c.]) Hikmeti dilediðine verir. Kime hikmet vermiþse kuþkusuz ona büyük iyilik etmiþtir. Bundan ancak akýl sahipleri ders alýr (Bakara suresi, ayet 269).”
Nefs-i Raziyye (razý olmuþ nefis) sahibi kiþi, Allah’ýn (c.c.) kaza ve kaderine þükreder. Bu þükür sadece baþa gelen iyi olaylarda deðil kötü olaylarda da söz konusu olur. Çünkü bunlarda Allah’ýn (c.c.) ezeli ilmini, pek çok hikmetini, mutlak adaletini, sýnýrsýz merhametini yaþayarak görürken Allah’ýn (c.c.) sýnýrsýz merhametinin daha galip olduðunu anlamýþtýr. Bu nedenle Allah’ýn (c.c.) kaza ve kaderine içinde þükürle doðan bir duyguyla razý olmuþtur.
Nefs-i Marziyye (Allah [c.c.] tarafýndan razý olunmuþ nefis) sahibi kiþi, kaza ve kadere rýza gösterir. Bu rýza sonucu Allah da ondan razý olur.
Nefs-i Marziyye sahibi kiþi rýzada öyle bir derecededir ki, baþýnýn kesileceðini bilse bile kaza ve kadere gönlünde bir þevk ve aþk duyar. Her þeyin Allah’ýn (c.c.) izni ve yaratmasý ile olduðunu bildiðinden ondan gelen bela ve musibeti bir iltifat olarak deðerlendirir. Buna içten bir þükürle karþýlýk verir.
Nefs-i Kâmile (olgun nefis) sahibi kiþi, Allah’ýn (c.c.) yeryüzündeki halifesidir. Allah (c.c.) onlarý kaza ve kaderi üzerine pek çok sýrlara vakýf ettiði gibi insanlar üzerinde keþif ve kerametleri ile de üstün kýlar. Konuþtuklarý zaman hikmetle ders verirler. Her þeyi Allah’ýn (c.c.) izniyle ve rýzasý için yaparlar. Allah (c.c.) katýnda dualarý geri çevrilmez.
Ýnsanlarý Allah’a (c.c.) ulaþtýrýrlar. Görüldüðünde Allah’ý (c.c.) anýmsatýrlar. Peygamberin yaþayan varisleridirler. Dinin koruyucusu ve sýðýnaðýdýrlar.
Kaza ve kadere rýza derken zulme uðrayan kiþinin hakkýný aramamasý ve adalet için mücadele etmemesi anlaþýlmamalýdýr. Allah’ýn (c.c.) birer güzel ismi de el-Hakk ve el-Adl’dir: “Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanýz, yakýnlarýnýz aleyhinde bile olsa Allah için þahitler olarak adaleti ayakta tutun (Nisa suresi, ayet 135).”
Hak ve adalet yolunda Allah rýzasý için mücadele eden kimselere ise þehitliðin bir mükafat olarak verildiðini de unutmayalým.
Allah bizlere kaza ve kaderine rýzayý nasip etsin. Hususiyle rýzasýný nasip eylesin. Ayrýca Allah bizleri hakký ve adaleti ayakta tutan þahitler olarak yazsýn. Amin.
Muhsin Ýyi
Ynt: Nefs Muhasebesi By: sümeyra Date: 25 Eylül 2011, 19:23:09
Mertebeleri güzel anlatmýþsýnýz da..Bir mertebeden diðerine geçiþ nasýl olur?Ýniþi çýkýþý var mýdýr bu mertebelerin?bunlardan söz etmemiþsiniz..Daha ayrýntýlý bilgileri paylaþýrsanýz,seviniriz..
Ynt: Nefs Muhasebesi By: saniyenur Date: 25 Eylül 2011, 20:31:47
Muhasebe þu þekilde yapýlýr: Kulun kalbine bir düþünce geldiði zaman, iþin baþýnda hemen durup düþünür. Eðer akla gelen þey ALLAH'a ait bir niyet, karar, azim, fiil ve gayret olup, kulu ALLAH Tealâ'ya sevk ederse, o ALLAH için, ALLAH'a ait ve ALLAH yolunda bir düþünce demektir. Bu durumda o düþünceyi tasdik eder ve gereðini yerine getirirsin. Eðer kalbe gelen düþünce dünyevî bir arzu veya nefsin kötü arzularýndan kaynaklanan yahut insan tabiatýnýn gereði olan gaþetten ileri gelen bir düþünce ise, onu reddeder ve kalbinden silmek için gayret edersin.Allah razý olsun paylaþým için.
Ynt: Nefs Muhasebesi By: muhsin iyi Date: 26 Eylül 2011, 18:09:14
uzun yazýlar sýkýcý oluyor. bir konu bütünlüðü meselesi var. ben de bu dediðinizi ayrý bir yazýda iþleyeceðim inþallah.
ama kýsaca cevaplayayým. bu iki yolla oluyor. ya ruhu saflaþtýrma yolu ile. ki bunun için zikir gerekli. ruh çarký temizlenince nefis çarkýný tezkiye için döndürüp kendisine benzetiyor. bu sayede nefis makam kazanýyor. ikincisi hizmet, oruç, erbain gibi doðrudan nefsin belini kýran ibadetlere yönelmekle nefis tezkiye oluyor. ondan tarikatle ya zikir ya da nefis ayaðýný kullanmalarýna göre özde iki gruba ayrýlýyor. nefis yolu ile yol alan tarikatler günümüzde yok. sebebi bunlarýn kurumlara ihtiyaç göstermesi. yani tuvalet olacak mutfak olacak. tarla olacak. buralarda sofi Allah rýzasý için çalýþacak da nefsini ezecekler. mevlevi tarikatý bu cinstendi. mesala bir mevlevi çarþýya gittiðinde arksýndan birini gönderirlerdi de ona hiç yoktan çatardý kavga çýkarýrdý. maksat sofinin nefsini ezmek. daha ne iþkenceler. çin iþkencesi. yani bu tarikataler bu devirde yaþayamza. ama nakþibendi bu çaða uygun. al zikrini evde yolda her yerde durmadamn çek. sorun yok.
Ynt: Nefs Muhasebesi By: sümeyra Date: 26 Eylül 2011, 18:38:27
Konu yine ayný noktada takýldý kaldý benim kafamda..Nefis terbiyesi bu devirde yapýlamýyorsa,zikir ehli de deðilse kiþi,emmarede ya da levvamede takýlýr kalýr mý diyorsunuz özet olarak..
Oysa baþka bir yazýnýzda ben bu devirde cemaati tavsiye ederim demiþtiniz..Tarikati deðil..Ben yazýlarýnýzdan net bir sonuca ulaþmaya çalýþýyorum..Beni meþgul eden sorular doðrultusunda..Ama henüz böyle bir netlik oluþmadý..
Hayýr yolundaki samimi hizmetkarlarýn Rabbim yar ve yardýmcýsý olsun..
Ynt: Nefs Muhasebesi By: muhsin iyi Date: 27 Eylül 2011, 20:08:45
yok tek baþýna mürþitsiz mülhimeye kadar ulaþýr. her makamda 50 bin perde olduðu söyleniyor. mülhimenin sonlarýnda cinlerlerden þeytanlarla karþýlaþýr. onlarla savaþabilmesi ve mutmainne nefse yükselebilmesi için mutlaka mürþidi kamilin rabýtasýna ihtiyaç vardýr. o olmazsa yukarý çýkamaz. çok sýkýntýda kalýr. ama tabii mülhimenin o makamlarýna da kimse de kolay kolay tek baþýna çýkamaz. yani Allah daðýna göre kar veriyor. merak etmeyin.
Ynt: Nefs Muhasebesi By: muhsin iyi Date: 27 Eylül 2011, 20:26:47
yani bediüzzaman tarikata karþý deðildi kendisi de nakþi ve kadiri tarikati müntesibi idi ama bir gerçeði belirtti devir tarikat devri deðil cemaat devri diye. bediüzzaman kutup makamýnda idi. yüzyýlda bir gönderilen irþat kutbu idi. bu sözlerin sonundaki lematta anlattýðý yakaza rüyasý ile sabit. hani peygamber meclisinde kendisine devrin þahsý hitabý yapýlarak söz hakký veriliyor. bu tasavvuf kitaplarýnda kutuplara vazife verilirken yapýlan bir merasimdir.ehili olan bilir. kuþku bile duymaz. ama ne yazýk ki kendisi nefis makamý olarak mülhimede idi. hem de mülhimenin ortalarýna bile varamadý. yani irþat kutbu vazifesi ile görevlendirilmiþti ama bu devir tarikat devri olmadýðý için Allah onu bir kamil þeyh elinde nefsi mutmainne ulaþtýramadý. ama vazifesini yaptý. gerçekten o ve öðrencileri peygamberin ve sahabenin yaptýðý hizmeti yaptý. rýzayý ilahiye nail oldular. vakýa suresinde o kitabý sað tarafýndan verilenler diyor. çoðu bu ümmetten diyor surede. ama o ileri geçenler diyor azý bu ümmetten. yani tarikat ehli çogu diyor eski ümmetlerden ilgili surede. iþte ahir zaman ümmeti. yani tarikat bu ümmete uygun deðil. Mehdi Aleyhisselamýn Nakiþi olacaðý söyleniyor ama ben Vakýa suresinin iþaretinden anlýyorum ki o da Bediüzzaman hazretleri gibi ehli tarik deðil de iman hizmetleri gibi vazife görecek. çünkü devir cemaat devri. her þey sosyal iliþikilerle yürüyor. insanlar sohbetlerle lezzet buluyorlar. tarikat demek uzlet demek, zikir rabýta gibi ferdi ibadetlerle meþgul olmak demek. beni sorarsanýz ben tasavvuf yolunda çok emek verdim. þimdi bu iþin meyvelerini yiyorum. tatlý ama benim asosyal kiþiliðim olmasaydý buralara gelemezdim. yani bana benzeyen insanlar tasavvuf yolunda yükselebilirler. tabii bu meþrep meselesi.
Ynt: Nefs Muhasebesi By: muhsin iyi Date: 28 Eylül 2011, 22:04:02
Nefis, Nefsin Yapýsý, Özellikleri, Deðiþebilirliðinin Zorluðu
Ýnsan iki öðeden meydana gelmektedir. Birincisi ruhtur. Ruh Allah’tandýr. Onda bütün güzellikler ve faziletler vardýr. Ýyilik ruhtan gelir. Ýkincisi nefistir. Nefsin temel kaynaðý anasýr-ý erbadýr (toprak, su, ateþ, hava). Anasýr-ý erba Allah’ýn emri ile yoktan yaratýldýðý için bütün kötü olan þeyler bunlardan kaynaklanýr. Çünkü yokluk bütün kötülüklerin kaynaðýdýr. Ayrýca yaþanýlan kötü anlar da kompleks olarak nefsin nasýrlarý olarak iþlev görür. Ona basýldýðý zaman sýkýntýlar yaþanýr. Bir de tabii nefsin içgüdüleri vardýr ki nefis bu yönü ile hayvanlarla ortak bir dünyaya sahiptir. Bunlarýn da usulüne göre doyurulmasý gerekir. Yani nefis bütün çirkinlikleri ve rezillikleri barýndýrýr. Ýnsan, ruhu ile nefsi arasýnda bir denge kurarak yaþamaya çalýþýr. Bazen nefsine meyleder bazen de ruhunun sesine kulak verebilir.
Nefis daima dünyaya meyleder, þeytan da onu bu dünya ile kandýrýr. Nefis bedene baðlýdýr. Bedenin ihtiyaçlarý karþýlanýnca nefis de biraz rahatlar. Ama nefis çok açgözlüdür. Onun ihtiyaçlarý bitmediði gibi bütün dünyaya sahip olsa da tamamen tatmin olmasý mümkün deðildir. Ruhsa bu dünyaya ait deðildir. O Allah’tan bir nefhadýr. Ruhun gýdasý ibadetlerle elde edilebilecek olan nurdur. Kiþi ibadetlerden uzak olduðu zaman ruhu zayýflar, kendisini belli edemez. Böyle bir insanda hâkim olan öðe nefistir. Nefis ibadetleri sevmez. Ruh, ise ibadetlerle yaþayabilir; ibadetlerden sonsuz bir haz alýr. Onlarla beslenir.
Nefis güzelliklere þehvetle yaklaþýr. Ruhsa âþýk olur. Nefis daima kendini düþünür. Ruh ise diðerkâmdýr.
Çaðdaþ bilimler, özellikle psikoloji ve psikanaliz insaný sadece nefis yönü ile tanýrlar ve tanýtýrlar. Ruhu tamamen inkâr ederler. Psikolojik savunma mekanizmalarý ve psikolojik hastalýklar olarak tarif ettikleri þeyler tamamen nefisle ilgili þeylerdir. Nefse bilinçdýþý veya bunu organý veya yeri olarak kabul ettikleri bilinçaltý (id) derler. Onlara göre insan insanýn kurdudur. Bir insanýn diðer bir insana menfaatsiz iyilik yapmasý imkânsýzdýr. Ýnsanýn yaptýðý bütün iyiliklerin altýnda bir çýkar vardýr. Faziletler bu çýkar iliþkilerinden doðar. Allah rýzasý diye bir kavramý algýlamalarý imkânsýzdýr. Zira Allah dini bir kavramdýr. Bilimsel düþüncede dine yer yoktur. Onlara göre din de dinsel kavramlar da insanlarýn çýkarlarý için uydurduklarý zihinsel zincirlerdir. Onlarla birbirlerini baðlarlar. Yine onlara göre insanýn diðer bir insana âþýk olmasý bilinçsizce bir þehvet hissidir. Þehvet duygusundan uzak bir aþk söz konusu olamaz. Platonik aþk bir psikolojik rahatsýzlýktýr.
Psikanalizin kurucusu S.Freud gençken koyu bir Yahudi olarak kutsal kitaplardan yani Tevrat ve onun tefsiri olan Talmut’tan nefis kavramýný inceden inceye öðrenmiþtir. Sonra olgunlaþtýðýnda inanç bunalýmý yaþadýðý devirde onu seküler alana taþýyýp önce bilinçdýþý diye tanýmlamýþ, sonra da hastalarý üzerindeki gözlem ve deneylerle çaðdaþ bilimlerin yöntem ve teknikleri ile açýmlamýþ ve çeþitli bilgilerle ve kavramlarla sistemleþtirmiþtir. Ruhu ise sistem dýþý býrakarak insaný sadece nefisten ibaret cinsel bir yaratýk olarak tanýmlamýþtýr. Ýnsaný en etkili içgüdüsü, yani cinselliði etkisi altýnda bir oyuncak gibi göstermiþ, bu içgüdüsü engellenip tatmin olmayýnca çeþitli ruhsal hastalýklara yakalandýðýný ifade etmiþtir. Kuþkusuz söyledikleri sadece nefisten ibaret kalan ve ibadetsiz bir hayatla ruhunu öldürmüþ insanlar için doðrudur, yerindedir. Gerçeðin ta kendisidir. Ama tanýmladýðý insan Müslüman için eksik kalýr. Çünkü bir Müslüman nefsinin bu tür hastalýklarý yanýnda ruhunun gücüyle kurtulur ve cinsel içgüdünün üstünde bazý ruhsal doyumlarla tatmin olduðu için ruhsal yönden saðlýðýný da korur. Ýbadet hayatý bir ruhsal saðaltým (terapi) gibi iþlev gördüðü için kolay kolay ruhsal hastalýklarýn kýskacýna girmeyecektir.
Ýnsaný böyle yarým yamalak tanýmladýklarý, yani ruhu inkâr ettikleri ve insanýn sadece nefisten meydana geldiðini ifade ettikleri için psikoloji ve psikanalizle ciddi bir þekilde ilgilenen insanlar, genellikle Allah’ýn da varlýðýný kabul etmezler. Ateist, teist, deist gibi birtakým inanç biçimlerini kabul ederler.
Gerçi bir hadis-i þerifte (bazýlarý kelam-ý kibar olarak kabul ediyorlar) ‘Nefsini bilen Rabbini bilir.’ denmektedir. Ama insaný sadece nefis yönü ile bilen Allah’ý inkâr eder. Küfür ve isyan bataklýðýna gömülür. Ýnsan, ruhun varlýðýný kabul ederek nefsini tanýrsa büyük bir irfana, marifete kavuþur. Çünkü iç dünyamýzý tanýmamýz büyük bir keþiftir. Bu bilgi bizim kendimizi tanýmamýzý saðlamakla kalmayacak Allah’ý da tanýmamýzý saðlayacaktýr. Çünkü Allah sadece dýþ dünyada deðil iç dünyamýzda da kendi varlýk ve birliðine iþaret eden pek çok ayet yaratmýþtýr. Bunlarý insan tanýmaya baþladýkça Allah’ý tanýmaya ve anlamaya baþlayacak, dolayýsýyla irfana ve marifete ulaþacaktýr. Nefsinin kötü eðilimleri ile þeytanýn ortaklaþa hareket etmesi sýrrýna vakýf olan bir insan düþmanlarýný tanýdýðý için dünyanýn hazinelerinden daha üstün bir hazineye sahip olacaktýr. Zira bu bilgi ile cennetin anahtarlarýný elde etmek isteyebilir. Çünkü gerçek düþmanlarýný bilen Rabbini tanýyacak ve O’nun rýzasýný kazanacak þeyleri elde etmeye çalýþacaktýr. Böylece ‘Nefsini bilen Rabbini bilir.’ sözü tahakkuk edecektir.
Nefsin en büyük özelliði deðiþmezliðidir. Hâlbuki bu söz yanlýþtýr. Bu sözün doðrusu þudur: ‘Nefis çok inatçýdýr. Kolay kolay deðiþmez.’ Onun için pek çok atasözü onun bu durumunu anlatmaktadýr: Ýnsan yedisinde neyse yetmiþinde de odur. Huy canýn altýndadýr. Can çýkar huy çýkmaz vb. Bu atasözleri insanýn nefsinin deðiþmezliðini, deðiþmekte direndiðini çok güzel anlatmaktadýr. Gerçekten de öyledir. Nefsin deðiþse bile huylarýný devam ettirmekte ne kadar inatçý olduðunu herkes kötü alýþkanlýklarýný býraktýktan sonra bile anlayabilir. Ýçki gibi kötü bir alýþkanlýðý olan bunu býraktýktan sonra nefsi çay, soda, gazoz vs. baþka bir içeceðin tiryakisi kesilir. Bunlara yapýþýr. Kaybýný bunlarla telafi eder. Eskiden kötü kadýnlarla yatýp kalkan bir arkadaþým tövbe edip hak yola dönünce bu sefer de gül gibi karýsýnýn üstüne kuma getirmeye kalktý. Yani nefis eski yoldaki alýþkanlýklarýný bu sefer meþru yoldan telafi etmeye devam edecektir. Nefsi bunlardan alýkoymak, önünü kesmek kolay deðildir. Nefis bildiðini baþka kýlýklarda yine okuyacaktýr.
Nefsin bir diðer özelliði de küfür üzere yaratýlmýþ olmasý ve akýlla, nasihatle yola gelmemesidir. Bilindiði üzere tasavvufta nefsin yedi makamý vardýr. Bunlar sýrasýyla þunlardýr: 1.Nefs-i Emmâre 2. Nefs-i Levvâme 3. Nefs-i Mülhime 4. Nefs-i Mutmainne 5. Nefs-i Raziyye 6. Nefs-i Marziyye 7. Nefs-i Kâmile.
Nefsin bu makamlarý kaza ve kader karþýsýnda aldýðý tavýrla belli olur. Nefs-i Emmâre kaza ve kadere aleyhine olduðu zaman isyan eder, hep kendisinin haklý olduðunu düþünür. Ýþlediði günahlarda bile kendince haklý gerekçeleri vardýr. Nefs-i levvâme böyle bir durumda bocalamasýna karþýn bazen kendisini kaybederek yanlýþ yola koyulabilir. Kaza ve kadere rýza mülhime makamýnda tomurcuklanmaya, ancak mutmainne makamýnda meyvelerini vermeye baþlar, nefs-i raziyye de ise bu meyveler olgunlaþýp kývama gelir. Nefs-i marziyye ise kulun kaza ve kadere rýzasýnýn Allah tarafýndan kabul edildiðinin, nefs-i kâmile ise bunun taltif edildiðinin makamlarýdýr. Bu durumda insan þöyle düþünebilir: Bu üstün mertebelere ulaþma, velilik, kutupluk sadece nefsin kaza ve kadere rýza göstermesine baðlý ise bunu niçin herkes kolay bir þekilde gerçekleþtiremiyor, tarikatlara girip onca sýkýntýlara düþüyorlar? Bu konuda kitaplar yazýlsa onlarý okuyarak ve bu konularda bilinçlenerek nefis makamlarýný aþamazlar mý? Evet iþ bu kadar basit olsaydý, elbette insanlar bu yola koyulur, kitaplar okuyarak veli olurlardý. Kuþkusuz bu konuda bilinçlenmek bilinçlenmemeye göre güzeldir. Ama insanlar bu konuda bütün kitaplarý bir ömür boyu okusalar da böyle okumalarla nefis makamlarýný aþamazlar. Çünkü nefsin akýlla, zekâyla, düþünmeyle pek baðlantýsý yoktur. Nefis entelektüel yaþantýyla deðiþmez. Nefis bizzat yaþadýklarýyla deðiþir. Onlardan etkilenir. Yaþantýlarla deðiþir. Düþünceler deðil, eylemler, iliþkiler nefse anlamlý gelir. Yani nefsin dili, mantýðý çok farklýdýr. Ona ulaþmak, hitap etmek, onu deðiþtirmek, onu bir makamdan diðer makama ulaþtýrmak o kadar kolay deðildir. Ondan yukarýdaki atasözlerimiz onun deðiþiminin imkânsýzlýðýndan söz etmiþlerdir.
Nefsi ya bizzat nefse hitap eden ibadetlerle ya da ruha seslenen ibadetlerle deðiþtirebiliriz. Onun için tarikatlar her ne kadar birbirinden farklý ibadetlerle, yöntem ve tekniklerle nefsi tezkiye, ruhu tasfiye ediyorlarsa da aslýnda iki gruba ayrýlýrlar.
Tarikatlarýn bir grubu daha ziyade zikre aðýrlýk vererek ruhu tasfiye ederek nurlarla güçlendirmeye çalýþýrlar. Nakþibendiyye tarikatý bu gruba girer. Ruh nurla olgunlaþarak kendisine gelir, yavaþ yavaþ iç dünyada söz sahibi olarak nefsi kendisine benzetmeye, onu tezkiye etmeye baþlar. Yani nurlarla ruh çarký döndükçe nefis tezkiye olup makam kazanýr. Tabii nefsin makam kazanmasý kolay deðildir. Her makamda elli bin perde olduðu söyleniyor. Bu çok yavaþ olur. Zikir Allah rýzasý için çekildikçe olur. Çarklar iþler. Onun için zikirde þu cümleyi belli bir periyotla söylemek gerekir: ‘Ýlahi ente maksudi ve rýzake matlubi (Allahým Sen maksadýmsýn, isteðim de Sen’in rýzandýr.)’ Zira çekilen zikir Allah’a ulaþtýracak rüzgâr ise bu ilgili cümle onun rotasýdýr. Rota, rüzgar kadar hatta ondan da önemlidir. Zikir bu niyetle çekilmedi mi nefse hizmet eder. Nefsi bir gaye ile zikir çekilmeye baþlanýr. Nefis de gitgide þiþer, yoldan çýkar. Þeytanýn oyuncaðý olur. Onu çýkamayacaðý uçurumlara atar. Yalancý mehdiler, kutuplar, evliyalar hep bu rotadan sapan insanlardan çýkar. Allah göstermesin. Allah zikrinde bizleri rýzasý dýþýnda baþka noktalara sürüklemesin. Ýþte zikir Allah rýzasý için çekilirse ruh saflaþýr nefis de Allah’tan gelen þeylere, hususiyle kaza ve kaderine rýza gözlüðü ile bakmaða baþlar. Ruh zikri bu niyetle çekip saflaþmasý ile nefse bu konuda dersler verip onu kendisine benzetmeye çalýþýr.
Tarikatlarýn diðer bir grubu da doðrudan nefsi hedef alarak onu tezkiye etmeye çalýþýrlar. Bunun için müritleri zorlu hizmetlere koþarlar. Oruç ve erbain (çile) gibi ibadetlere önem verirler. Bu tür tarikatlar kurumsal alt yapýlara ihtiyaç gösterdiðinden zamanýmýzda kalmamýþlardýr. Halveti, Mevlevi gibi tarikatlar bu gruba girer. Elbette zikir gerek ferdi gerekse bireysel bu tarikatlarda da vardýr, ama birinci planda deðildir. Nefis bu zorlu ibadetlerle zamanla dize gelerek nefis makamlarýnýn kat edilmesindeki Allah’ýn kaza ve kaderine rýzayý öðrenmeye, daha doðrusu bu bilgiyi içselleþtirmeye baþlar, bu yolla nefis makamlarý tek tek aþýlýr. Ama tabii bunlar çok uzun yýllarý da alabilir. Yani nefsin deðiþimi onlarca yýl sürebilir.
Tabii her þeyde olduðu gibi insanlarýn kabiliyetleri de farklý farklýdýr. Kimisinin meþrebi nefsi ibadetlerden hoþlanýrken kimisi de ruhu geliþtiren ibadetlere meyleder. Kimisi tasavvuftan ve tarikattan hiç zevk almaz. Cemaatleri sever. Cemaatte de belli hizmetler hoþuna gider. Elbette tasavvuf ve tarikat yolu farz deðildir. Farz ve yasak olan þeyler bellidir. Ýnsanlar Ýslam’ýn hükümlerinden sorumludur. Nefsi makamlar kat ettirip mutmainneye ulaþtýrmak zorunda deðiliz. Ama Allah’ýn dinini hayatýmýza uygulamak, farzlarý yerine getirmeye ve yasaklardan kaçýnmaya mecburuz. Daha doðrusu Allah bizleri bununla sorumlu tutmaktadýr. Bunun için bize levvâme (Allah’a dönen, günahlara piþmanlýk duyan) nefis de yeterlidir. Ama herhalukarda nefs-i emmâreden kurtulmak gerekiyor. Zira bu nefis sahibini cehenneme götürür. Allah korusun. Allah hepimize tövbe-i nasuh nasip eyleyip kaza ve kaderine rýzayý, hususiyle Kendisi’nin rýzasýný nasip eylesin. Amin.
Muhsin Ýyi
Ynt: Nefs Muhasebesi By: saniyenur Date: 28 Eylül 2011, 23:11:18
Çünkü nefsin akýlla, zekâyla, düþünmeyle pek baðlantýsý yoktur. Nefis entelektüel yaþantýyla deðiþmez. Nefis bizzat yaþadýklarýyla deðiþir. Onlardan etkilenir. Yaþantýlarla deðiþir. Düþünceler deðil, eylemler, iliþkiler nefse anlamlý gelir. Yani nefsin dili, mantýðý çok farklýdýr. Ona ulaþmak, hitap etmek, onu deðiþtirmek, onu bir makamdan diðer makama ulaþtýrmak o kadar kolay deðildir. Ondan yukarýdaki atasözlerimiz onun deðiþiminin imkânsýzlýðýndan söz etmiþlerdir. Rabbim razý olsun, çok deðerli bilgiler paylaþtýnýz bizimle, Rabbim hizmetinizi daim eylesin inþ.
Ynt: Nefs Muhasebesi By: selinay 7b Date: 19 Kasým 2015, 16:26:53
selamun aleykum
Rýzýk iki kýsma ayrýlýr , biri senin aradýðýn rýzýk ,diðeri seni arayan rýzýk . Bu oyle bir rýzýktýrký sen ona gitmessin o sana gelir derken burada cýkaracaðýmýz ders, sen bir iþi emek vererek yaparsýn karþýlýðýnda helal kazanç elde edersin . baþkasýnýn kul hakkýna girmeden kazanýrsýn .
Allah razý olsun
Ynt: Nefs Muhasebesi By: damla6d Date: 19 Kasým 2015, 16:45:21
Selamun aleykum.Biz nefsimizin sözlerinden uzak olmalýyýz.Onun söylediði yaptýrmak istediði þeylere gidersek iþte o zaman yanaýz.O zaman ibadetten de uzak oluruz,Allah'a da uzak oluruz.Allah bizi nefsimizin sözlerinden ve nefsmizden uzak etsin inþAllah.