Diðer Yazýlar
Pages: 1
Cennetten Uzanan Dal By: reyyan Date: 24 Eylül 2011, 16:52:28
Cennetten Uzanan Dal



Aðustos 2007 - 104.sayý


Ahmet ALEMDAR kaleme aldý, DÝÐER YAZILAR bölümünde yayýnlandý.

Ýnanan insan için arzu edilen þey, cennetteki aðaçlarýn dünyaya uzanan dallarýna sýmsýký tutunabilmektir. Yüce Peygamberimiz s.a.v.’in haber verdiði gibi, cennette bulunan ve dallarý dünyaya kadar uzanan aðaçlardan biri de cömertlik aðacýdýr.

Genelde cennet ile dünya arasýnda çok uzun mesafelerin olduðunu düþünürüz ama durum gerçekte öyle midir? Muhammed Ýkbal gibi düþünürler, Kur’an’a göre insanýn bu dünyada bir yabancý olmadýðýný söylerler.

Çünkü insan, Hz. Âdem Aleyhisselam’ýn serüveniyle birlikte cennet tecrübesi yaþadýðýna göre onun ruhunda cennetin güzellikleri kodlanmýþtýr. Bizler Allah’a ait deðil miyiz ve bundan dolayýdýr ki O'na

dönmeyecek miyiz? (Bakara, 156).

Cevabýmýz evet ise, cennetten geldiðimizi ve müminler olarak cennete doðru seyahat ediyor olduðumuzu düþünmeliyiz.

“And olsun insaný biz yarattýk ve nefsinin ona ne fýsýldadýðýný biliriz; çünkü biz ona þah damarýndan daha yakýnýz.” (Kâf, 16) buyuran Yüce Allah bizlere ne kadar yakýn ise, cennet de insan için o kadar

yakýndýr. Bir baþka ifadeyle Allah nasýl insaný ihata etmiþse, cennet de insan varlýðýný o kadar kuþatmýþtýr.

Evet, bir mekân olarak cennetin mevcudiyeti gerçektir; ancak dikkat etmemiz gerekir ki bu mekânda yer alabilecek insanýn varlýðý bu dünyada olgunlaþmaktadýr. Bir baþka ifadeyle kalbiyle mutmain olabilmiþ
mümin insan, cennetin güzelliklerini, ruh dinginliðini ve sükûnetini, ilâhi huzuru daha bu dünyada iken yaþamaya baþlar. Böyle bir zat için dünya ile cennetin arasý belki bir dal uzunluðu kadardýr.

Cennetten dünyaya nice dallar uzanmaktadýr. Ruhumuzda var olan ve Kur’an-ý Kerim’de bizlere hatýrlatý- lan nice iyilikler, ahlâkî güzellikler, ihlâsla yerine getirilen salih ameller, tutunduðumuzda bizleri

cennete götürecek birer dal deðil midir? Ýnanan insan için arzu edilen þey, cennetteki aðaçlarýn dünyaya uzanan dallarýna sýmsýký tutunabilmektir.

CÖMERTLÝK AÐACI


Ýþte, Yüce Peygamberimiz s.a.v.’in haber verdiði gibi, cennette bulunan ve dallarý dünyaya kadar uzanan aðaçlardan biri de cömertlik aðacýdýr: “Sahâvet (cömertlik), cennette bir aðaçtýr. Dallarý dünyaya

uzanmýþtýr. Cömert olan onun bir dalýný yakalamýþtýr. Bu dal o kiþiyi cennete götürmeden býrakmaz.” (Edebü’l- Müfred; et-Tarîku’s-Sâlim)

Hz. Ebu Hureyre r.a.’dan gelen bir rivayete göre Rasulullah s.a.v. Efendimiz buyurmuþlardýr ki: “Sahâvet sahibi Allah’a yakýndýr, insanlara yakýndýr, cennete yakýndýr, cehennemden uzaktýr. Cimri ise Allah’

tan uzaktýr, insanlardan uzaktýr, cennetten uzaktýr, cehenneme yakýndýr. Cahil olan sahâvet sahibini, Allah ibadet düþkünü olan cimri kiþiden daha çok sever.” (Tirmizî, Birr 40)

Cömertlik, insanýn sahip olduðu imkânlarýndan, ilminden, tecrübesinden muhtaç olanlara meþru ölçüler çerçevesinde ve Allah rýzasýndan baþka hiçbir gaye gütmeksizin ihsan ve yardýmda bulunmasýný saðlayan
üstün bir ahlâktýr.

Cömertlik, Allah’tan gelen ve cennet tecrübesi olan ruhun tabii bir melekesidir. Ýnsanlarý, muhtaç olanlara vermeye, ihsanda bulunmaya sevk eder. Bu melekeye sahip olan kiþi, ferdî ve içtimaî alanda gerekli

olan her þeye yardým elini uzatýr. Kendi varlýðýyla, her ne surette olursa olsun baþkalarýna faydalý olmaya çalýþýr. Hiç kimsenin zorlamasý olmadan ihsanda bulunmayý can u gönülden ister.

CÖMERTLÝÐÝN DERECELERÝ


Cömertliðin temel olarak üç derecesi vardýr:

1. Sehâvet: Malýnýn bir kýsmýný daðýtarak yapýlan cömertliktir. Bu seviye, cömertliðin asgari derecesi olarak kabul edilir; insanýn nisap miktarýna ulaþtýðýnda zekâtýný vermesi gibi.

2. Cûd: Malýnýn çoðunu daðýtýp, geriye azýný býrakarak yapýlan cömertliktir. Hz. Ebubekir r.a.’ýn çoðu zaman cihad için yaptýðý yardýmlar gibi. Bu seviyede yapýlan yardýmlarýn, bedenen yapýlan hizmetlerin,

zihnen yapýlan eðitim faaliyetlerinin deðerinin yeterince anlaþýlmasý için Hz. Nuh a.s.’ýn gemisinin büyük fýrtna sonrasý Cudi Daðý’na oturmasý bilgisini hatýrlatmak sanýrým yeterli olacaktýr.

3. Îsâr: Cömertliði kul hakkýnýn temeli sayýp, kendi ihtiyaçlarýný düþünmeden baþkasýnýn ihtiyaçlarýný gidermeye çalýþmak, yani zaruri ihtiyacý olan bir þeyi diðer din kardeþine vermeyi tercih etmektir.

Bunun Asr-ý Saadet’te gerçekleþmiþ pek çok örneði vardýr. Medineli müslümanlar olan Ensarýn, Mekkeli Muhacirleri þehirlerine davet edip onlarý sahip olduklarý her þeylerine ortak ederek Allah Tealâ’nýn

takdirini kazanmalarý, îsâr cömertliðinin tarihteki en büyük örneðidir. (bk. Haþr, 5). Bir baþka örnek de, Hz. Ebubekir r.a.’ýn hicret esnasýnda maðarada hayatýný tehlikeye atarak canýný, sevdiði Hz.

Peygamber Efendimiz s.a.v. için feda etmesidir. (Tevbe, 40)

AKARSU TEMÝZLÝÐÝ


Cömert insanlar, “Rýzký veren Allah’týr.” (Neml, 64; Zâriyât, 58) düþüncesi ile hareket ettiklerinden, saðlam tevekkül anlayýþlarýndan dolayý kalpleri de temiz ve zengindir. (Leyl, 17-20). Bu insanlar Allah

Tealâ’nýn kendilerine fazl ve kereminden verdiðine ve bunlarda da muhtaçlarý n hakký olduðuna (Hûd, 6) inanýrlar. Çünkü Kur’an’da cömertlik cihad ile ayný seviyede tutulmakta, Allah’ýn insanlara verdiði

rýzýktan diðer kullarýn da yararlandýrýlmasý istenmektedir. (Bakara, 254). Ayrýca cömertliðin kýyamet gününde insaný her türlü sýkýntý, elem ve kederden kurtarmaya vesile olacaðý da bildirilmektedir.
Hatta bazý ayetlerde cömertlik alýþveriþe benzetilmekte, yani Allah Tealâ’ya verilen bir borç olarak temsil edilmektedir. (Bakara, 245; Hadid, 11)

Döne döne sema eden derviþin sað eli yukarýya doðru, sol eli ise aþaðýya doðrudur. Bu duruþ biçimi, Hak’tan gelen her þeyi insanlara cömertçe daðýttýðýný sembolize etmektedir. Biraz daha derinden

düþünebilirsek aslýnda kimin malýný kimden kýskanýyoruz? “Hayy”dan gelen “Hû”ya gitmelidir ki “halife” vasfýmýzýn gereðini yerine getirmiþ olalým. Sadece bize emanet edilenleri sahiplerine daðýtmýyor muyuz?

Ýnsan çevresine ihlâslý bir þekilde cömert davrandýkça, hakikatte Allah’ýn veren eli deðil midir?

Bundan dolayýdýr ki cimrilik yapan kiþi emanetlere hýyanet etmektedir. Allah ve kul haklarýna isyan etmektedir. Tabiatta insanýn biyolojik ve kimyasal atýklarla henüz kirletemediði alanlarda akan sular

temizdir; su ne kadar hýzlý devrediyorsa o kadar temizdir. Size gelen akýntýyý varlýðýnýzla durdurmaya çalýþýrsanýz, sizde biriken su zamanla yosun tutmaya ve kokuþmaya baþlamaz mý?

Küfür ve nifaktan sonra kalbi karartan temel sebeplerden biri de, aþýrý mal sevgisi ve servete baðlýlýktýr. Nitekim Kur’an-ý Kerim’de, “Serveti de düþkünce seviyorsunuz.” (Fecr, 20) buyrulmaktadýr. Oysa
kalplerimiz cömertlik sayesinde temizlenir. (Leyl, 17-20)

Hayatýný mal hýrsý ile yaþayan insan, “Ben bu malý sarf edersem bana bir þey kalmaz” korkusuna düþerse þeytan hemen harekete geçer: “Þeytan sizi fakirlikle korkutur, size cimriliði emreder.” (Bakara, 268)
Oysa Cenab-ý Hak, mal ve servetin insan için bir imtihan ve bu imtihandan baþarýlý çýkmanýn yolunun da cömertlik olduðunu (Tegâbûn, 15-17) buyurmaktadýr.

Ýnsanlarýn cömertlikten kaçýnmasýnýn sebepleri arasýnda, “Benim olaný baþkalarýna niçin vereyim?” duygusu ile “Baþkalarýna verirsem, benim varlýðým azalýr ve zaruret zamanýnda zahmete düþerim” düþüncesi

gelir. Oysa Ýslâm’a göre mal ve servet herhangi bir þahsýn inhisarý altýnda deðildir. Mal ve servet yalnýz Allah Tealâ’nýndýr. Çünkü her þeyin gerçek maliki O’dur. Kur’an’da bu durum yirmiyi aþkýn ayette

vurgulanmaktadýr. Mülk Allah Tealâ’nýn olduðuna göre gerçek sahibinin yolunda sarf edilmesi, mümindeki cömertlik duygusunun temeli olarak düþünülmelidir.

BEREKET GETÝREN RÜZGÂRLARDAN CÖMERT


Efendimiz s.a.v. þöyle buyurmaktadýr: “Gýpta edilecek kiþilerden biri de cömertlerdir.” (Buharî, Temennâ, 5; Tevhid, 45). Efendimiz, insanlara dünyada yaþadýklarý sürece cömert olmalarýný, iþi öldükten

sonraya býrakmamalarýný da tavsiye eder: “Sadakanýn en iyisi bizzat kendisinin vereceði sadakadýr. Sadaka sað iken, malýnýz elinizde iken, istediðiniz kimseye istediðiniz kadar verdiðinizdir. Yoksa can
boðaza geldikten sonra geç kalmýþ olursunuz. Sizden sonrakiler istediklerini yapar.” (Buharî, Vesâya, 14)

Sahabe-i Kiram’a ýsrarla cömertliði tavsiye eden Hz. Peygamber s.a.v.’in cömertliðini Abdullah b. Abbas þöyle anlatýr: “Allah’ýn Rasulü insanlarýn en cömerdi ve en iyilikseveri idi. Ramazan’da Cebrail ile

beraber bulunduðu zamanlarda her þeyini verirdi.” Cebrail a.s. her Ramazan gecesi Rasulullah Efendimizin yanýna gelir, onunla Kur’an okurdu. Hadis-i þerifte geçtiði üzere Cebrail a.s. þöyle derdi: “Allah’ýn

Rasulü bereket getiren rüzgârlardan daha cömerttir.” (Müslim, Fezâil, 12, 2308)

Peygamberimiz s.a.v. kendisinden herhangi bir þey istendiðinde asla “hayýr” dememiþtir. Kendisinden bir þey istendiði zaman, eðer bu isteði yerine getirmek isterse “peki” derdi. Yapmak istemediði zaman da
susardý. (Y. Kandehlevî, Hayâtü’s-Sahabe, III, 1181)

Böyle bir peygamberin arkadaþlarý da tabii ki cömertlikte yarýþmýþlardýr. “Öyle zamanlar yaþadýk ki, aramýzdan hiç kimse müslüman kardeþinden daha çok altýn ve gümüþe sahip olmayý düþünmedi...” diyen

Abdullah b. Ömer r.a.’ýn sözü, bize ashabýn cömertlik ve îsâr konusunda nasýl davrandýðýný göstermektedir.

Onlarýn hayatý bize cömertliðin sadece zenginlerle ilgili olmadýðýný da öðretmektedir. Bir hurmayý paylaþmak bile cömertlikten sayýlmýþtýr. Hatta hiçbir þeyi olmayan bir mümin “bir þeyim olsaydý da insanlara

verebilseydim” diye düþündüðünde de cömertliði elde edecektir. Gazalî Hazretleri’nin vurguladýðý gibi, önemli olan malý olmayan kiþide hýrs yerine kanaatin, malý olan kiþide ise cömertliðin hakim olmasýdýr.

Alemlerin Rabbi’nin cömertliðine karþý kullarýna yakýþacak olan da budur.


AYAKKABI TAMÝRCÝSÝNÝN BEREKETÝ


Abdullah b. Mübarek Hazretleri, bir sene hacdan sonra rüyasýnda gökten inen iki melekten birinin diðerine, “Bu sene kaç kiþi hacca geldi?” dediðini duydu. Öbür melek, “Altý yüz bin kiþi.” dedi. “Peki,
kaç kiþinin haccý kabul edildi?” O da, “Bunlardan hiçbirinin haccý kabul edilmedi.” diye cevap verdi. Abdullah b. Mübarek buyurdu ki:

Bunu iþitince üzerime büyük bir sýkýntý çöktü. Dedim ki: “Bunca insan, bunca zahmet ve meþakkate katlanýp dünyanýn her tarafýndan hacca geldiler. Çöller aþarak zor þartlarda büyük sýkýntýlara katlandý
lar. Bütün bu emekler boþa mý gidecek?”

Bunun üzerine o melek: “Þam’da ayakkabý tamir eden Ali b. Muvaffak adýnda biri var. O hacca gitmeye niyet etmiþti, fakat gidemedi. Ama haccý kabul edildi. Ayrýca altý yüz bin hacýyý ona baðýþladýlar da,

hepsinin haccý da kabul edildi.” dedi.

Abdullah b. Mübarek þöyle devam ediyor: “Bunu iþitince uykudan uyandým ve ‘gidip o zatý ziyaret etmeliyim’ dedim. Arkadaþlarýmdan ayrýlýp fiam kafilesine katýldým. fiam’a gidince o zatýn evini araþtýrýp

buldum. Kapýyý çaldým. Bir kimse kapýya çýktý. Adýný sordum. ‘Ali b. Muvaffak’ dedi. Ýsmimi sordu. ‘Abdullah b. Mübarek’ deyince feryat edip kendinden geçti. Ayýlýnca gördüðüm rüyayý kendisine anlattým.

Haccýnýn kabul edildiðini ve kendi haccý ile beraber altý yüz bin kiþinin ibadetinin kabul edildiðini de haber vererek, ‘Bana nasýl hayýrlý bir amel iþlediðini anlat.’ dedim. O da anlattý:

‘Ben ayakkabý tamircisiyim. Otuz seneden beri hacca gitmeyi arzu ederdim. Bu iþimden otuz senede üç yüz dirhem gümüþ biriktirdim. Bu sene hacca gidecektim. Hanýmým hamileydi. Komþu evden yemek kokusu

gelince, gidip onlardan yemek istememi söyledi. Ben de öyle yaptým. Komþum aðlayarak þöyle dedi: ‘Ey Ali b. Muvaffak, bizim bu yemeðimiz size helal olmaz. Çünkü üç gündür çocuklarým bir þey yemediler. Bütün
Þam’da bir iþ bulamadým, kimse bana iþ vermedi. Ölü bir hayvan gördüm. Zaruret miktarýnca ondan bir parça kesip getirdim, çocuklara yemek piþiriyorum. Size helal olmaz.’

Bunu duyunca içime bir acý düþtü. Hac için biriktirdiðim gümüþleri getirip verdim ve ‘Bunu çocuklarýna nafaka yap, haccýmýz bu olsun!’ dedim.”

Abdullah b. Mübarek duyduklarý üzerine; “Allah Tealâ, gerçek rüya gösterdi” buyurdu.


radyobeyan