Hz. Ali Hilafetinde Neler Oldu By: seymanur K Date: 22 Eylül 2011, 18:07:59
Hz. Ali (r.a.) Hilafetinde Neler Oldu?
Hz. Osman'ýn þehadetinden sonra Medine'de kargaþa ve anarþi baþladý. Bu curcuna platformunda ümmetin yapacaðý ilk iþ, kendilerine bir emir, veya bir halife seçmekti. Medine ve çevresinin gözü hep ilmin kapýsý olan Ali'deydi. Hz. Ali önceleri ümmetin ýsrarlarýný redettiyse de neticede ümmetin haline, Ýslam'ýn tahribatýna dayan' mayarak halifeliðe aday olmuþ ve oy birliðiyle hilafete getirilmiþti. Halifeyi bekleyen ilk görev, Hz. Osman'ýn katillerini bulup, gereken cezaya çarptýrmaktý. Ýkinci olarak da Medine'yi sarmýþ asileri bertaraf ederek, Medine ve diðer þehirlerin emniyetini saðlamaktý.
Halife Ali, gerçekten anarþi ve asilerin tahrip ettiði bir devleti, bir enkazý devralýyordu. Bu görevin üstesinden gelmek pek kolay görünmüyordu. Daha memleketin dört köþesinden, biat almadan, Hz. Talha ile Zübeyr gurubu Medinenin göbeðinde Hz. Osman'ýn katillerim isteyerek ona biat etmekten geri durmuþlardý. Samda bulunan Muaviye de özerklik isteyerek 'katiller bulunup bize teslim edilsin' diyordu.
Hz. Ali bu hengamede katilleri bulup cezalandýrmanýn mümkün olamayacaðýný görünce, ilk iþ olarak, bütün bölgelere kendi valilerini gönderip devletin asayiþini saðlamayý ve arkasýndan da suçlularý bulup cezai andýrmayý düþündü. Halife valileri deðiþtirmek için Muðire ve Ýbni Abbas'a müþavere ettiðinde, onlar, fikrine katýlmamý þiardý. Onlara göre, daha bir çok bölgeden biat alýnmamýþken onlarý azletme yoluna gitmek bu kritik dönemde yararlý olamazdý. Hele on beþ yýllýk bir zamandan beri Þam bölgesine valilik yapan Muaviyeyi deðiþtirmek demek tecrübesizliðin verdiði bir vehimden baþka bir þey deðildi. Mugire þunlarý söylüyordu:
'Muaviye ve adamlarý dünya peresttirler. Ýþlerinin baþýnda kaldýlar mý baþka þeylere ehemmiyet vermezler. Aksi takdirde kýyameti koparýrlar. Sen Muaviyeyi yerinde býrak, onun sana biat etmesini iste. Sonra istersen, onu ben söker atarým."
Hz. Ali uzun uzun düþündükten sonra, 'Muaviye'ye kýlýçtan baþka bir þey vermem' dedi. Ve valilerini yeni görevlerine gönderdi." [171]
Gönderilen valilerin gittikleri yerde bölgeye hakim olamamalarý, hükümeti saðlama baðlayamamalarý, asayiþi saðlayamamalan ve bir çok zorluklarla karþý karþýya gelmeleri istiþareyi dinlememesine baðlanýr.
Þam bölgesine giden vali, Muaviye tarafýndan Þam'a sokturulmamýþ ve geri dönmek zorunda býrakýlmýþtý. Muaviyenin maksadýný öðrenen Hz. Ali ona bir mektup yazarak biat istemiþse de Muaviye bunu da reddetmiþ ve savaþ hazýrlýklarýna girmiþti.
Halife Ali (r.a), Muaviye ile uðraþmak isterken diðer yandan Talha ve Zübeyr grubu Mekke'den Basra'ya doðru harekete geçmiþti. Bunlar Hz. Osman'ýn katillerini istemekle kendilerini haklý görürken, Hz. Ali de onlarýn üstesinden gelecek gücü kendinde bulamadýðýndan kendini haklý görüyordu. Yani bir tarafta akan kan yerde ve asiler Medine'de kol gezmekte, diðer taraftan Hz. Ali'nin birlik ve vahdeti saðlayamamanýn acýlarý ortadaydý. Bu ortamda ne katiller bulunup cezalandýrýlabilir, ne de muhaliflere söz anlatýlýr. Sinirler o derece gergin ki artýk olaylarýn önüne geçmek imkansýzlaþmýþtý. Her þey rayýndan çýkmýþtý adeta. Biri, 'bana yardým edin, güçlenip suçlularý\cezalandýralým' derken, biri de 'her ne surette olursa olsun katiller yakalansýn ve cezalandýrýlsýn' diyordu. Bu atmosferde birbirlerine söz dinletmek imkansýz hale gelmiþti.
Talha ve Zübeyr grubu, Mekkede bulunan Ümeyye mensuplarýnýn kýþkýrtmalarý ve tahrikleriyle harekete geçmiþ ve hedef olarak da Basradaki devlet hazinesini ele geçirmeyi planlamýþlardý. Bu hareketi duyan Hz. Ali, hemen ordusunu hazýrlayýp teçhiz ederek harekete geçti. Ýki ordu Basra civarýnda karþý karþýya gelmiþ ancak müslümanlarýn birbirlerine hasým olmalarýna asla gönülleri razý olmamýþtý. Ancak mukadderat böyle olmasýný istemiþti. Barýþtan yana olan Hz. Ali, anlaþma zeminini hazýrlatýp tam savaþtan vaz geçerken, her iki tarafta bulunan asi ve þakiler tekrar hareketi alevlendirmiþ, bu vaziyet karþýsýnda barýþ planlarý suya düþmüþ ve Mervan ile Ýbni As'ýn tertiplediði plan ile meþhur 'Cennet muharebesi vukubulmuþtu. Ancak Hz. Ali'nin nasihatini dinleyen öncü liderler Talha ile Zübeyr savaþtan geri çekilmiþse de kendi adamlarý tarafýndan katledilmiþlerdi. [172]
Yahudi ve münafýklar ta ilk günlerden beri illegal çalýþmalarý ile öylesine bir sahne hazýrladýlar ki, artýk müslümanlar, býrakýn dýþ ülkelere açýlmayý, kendi iç meselelerini halledemeyerek birbirlerine düþmüþlerdi. 'Bir kan' isterlerken, onbinlerce müslümanýn yok olmasýna kim hak sahibi olabilirdi? Bu etnik guruplarýn hükümetin olduðu bölgeye, yani Medine'ye deðilde Basra taraflarýna saldýrmalarýnýn altýnda acaba neler yatýyordu? Bunun bir komplo, bir tertip olduðunu kim bilmez ki! Ancak, her zaman olduðu gibi, bu olayda da komplo düzenleyenler ortada görünmeyerek müslümanlar savaþla baþbaþa býrakýlmýþtý.
Bu savaþýn neticesinde Ýslam'ýn siyasi nizamý yavaþ yavaþ halifelikten uzaklaþarak saltanata dönüþüyordu. Bütün bunlara bir türlü gönlü razý olmayan Hz. Ali (r.a) þöyle diyordu:
"Benim gibi bir insan, böyle bir muameleyi kafirlere bile reva görmezken nasýl olurda müslümanlara karþý bu þekilde davranabilirim." [173]
Cemel olayý onbinlerce müslümanýn kanýnýn akmasýyla sonuçlanýrken, Mervanistler bu yenilgiye tahammül etmeyerek Samda ikinci bir savaþ hazýrlýðý içine girdiler. Hz. Osman'ýn kanlý gömleðini Samda teþhir ederek halký devlete karþý ayaklanmaya teþvik ediyorlardý.
Halife Ali, Cemel olayýndan sonra Basra, Küfe, Mýsýr, Irak, Mekke ve Medine'de hakim bir duruma gelmiþti. Sadece kendisine biat etmeyen Þam bölgesi kalmýþtý ki buraya da tekrar bir mektup yazarak Muaviyeden biat istemiþti. Muaviye uzun uzun düþündükten soma Amr Ýbni As ile istiþare ederek savaþmaya karar vermiþti.
Muaviye Þam bölgesinde kendini bir imparator gibi görüyordu. Onun bu tutumunu hiç bir Ýslam alimi tasdik etmemiþtir. Hz. Osman (r.a)'ýn kan davasýný sahiplenecek ondan daha yakýn akrabalarý varken, onun Þamdan bunu bahane ederek ümmete savaþ açmasý tasvip edilecek bir tutum deðildi. Ýslam halifesi tarafýndan yerine vali gönderildiðinde itaatsizlikte bulunarak valiyi kovmasý ve arkasýndan, kendisinin vah olarak kabul edilmesi ve kendisinden biat istendiði halde halifeyi takmamasý, ona biat etmeyip savaþa karar vermesi neyin ifadesi olabilir? Kýsaca onun bu tutumu, cahiliye döneminde kabilelerin þahsi çýkarlarý uðruna sürekli birbirleriyle savaþmasýna benziyor ki Allah Rasulü bunu kökten silip atmýþtý. Ama gelin görün ki daha Rasulullah (a.s)'ýn vefatýndan onbeþ yirmi yýl geçmeden Ýslam'a cahiliye tekrar sýzdýrýlmaya baþlanýyor. Muaviye'nin tutum ve davranýþý, feodalite ve derebeylikten baþka bir þey deðildir.
Bu hadiselerin bu þekilde tekrar gündeme gelmesini istemeyebilirsiniz, ancak þunu hatýrlatalým ki, tarih insanlarýn ibret almasý gereken en önemli faktördü. Eðer olaylar tartýlýp ölçülmezse, gereði gibi tahlil edilmezse ümmet her asýrda da benzeri hatalara düþebilir. Bu nedenle saðlýklý bir harekete ve ümmetin birliðine sahip olmak istiyorsanýz, haklý veya haksýzý, hatalý veya hatasýzý mutlaka birbirinden ayýrmanýz gerekir. Aksi takdirde saðlýklý bir hareket yürütülemez. Burada Muaviyenin yapmasý gereken þey, ümmet tarafýndan seçilmiþ halifeye biat etmesi, katilleri bulmada ve ümmetin vahdetinin saðlanmasýnda ona yardýmcý olmasýydý. Artýk bunu getirip içtihadi manevralarla yamalamak doðru bir davranýþ olamaz. Hanginizin içtihadý yetmiþ bin küsur müslümanýn kanýný akýtmaya razýdýr. Bununla birlikte, kýyamete kadar, bir saltanat, bir ümmeti parçalama mezhebini oluþturmayý kim içtihat edebilir ve bu nasýl bir ictihaddýr? Biz Muaviye'nin haksýzlýðýný ortaya korkan bunu kendi indi görüþümüzden yararlanarak deðil, bütün Ýslam tarihçilerinin kaynaklarýndan esinlenerek bu tabloyu çiziyoruz. Hele Ammar b. Yasir'in öldürülme olayý halife Ali'nin haklýlýðýný ve Muaviyenin haksýzlýðýný ortaya koymaya yeterdir. Sahabelerin seçkinlerinden olan Ammar b. Yasir bir gün Rasulullah (a.s)'dan þu sözü iþitmiþti:
'Seni isyankar bir güruh katledecek.' Ammar, halifenin yanýnda savaþmýþ ve gerçekten isyankarlar tarafýndan þehid edilmiþti.
Ýki ordunun karþýlaþtýðý Sýffin vadisi, guruplarý anlaþma ve barýþ safhasýna getiremedi. Muaviyenin savaþý kaybedeceði bir anda kukla bir hakemlik kurulduysa da neticeyi selamete çýkaramadý. Çünkü temelde iþin içerisinde hile ve desiseler mevcuttu. Kur'aný mýzraklarýn ucuna takarak hakemlik isteðinde bulunmak iþin ciddiyetsizliðini baþtan gösteriyordu. Ama Ali (r.a), ümmet tarafýndan zorlanýnca hakemlik olayýna evet demiþse de aralarýnda baþka, dýþarýya baþka þekilde aksettirilen anlaþma bir çözüm getirememiþti. Muaviyenin hakemliðini yapan sekreteri Amr b. As, Muaviyeyi seçtik; deyince, Ali'nin hakemi olan Ebu Musa utancýndan Hz. Ali'nin yüzüne bakamaz olmuþ ve Mekkeye gitmiþti. [174]
Belirttiðimiz gibi, Hz. Ali baþtan beri Kur'anýn süngülerin ucuna takýlarak bir hakemlik olayýnýn fayda getiremeyeceðini biliyordu. Fakat, kendi askerleri de isteyince buna mecbur kalmýþtý. Netice de Amr'in dalavere ve hilesiyle Hz. Ali halifelikten azledilmiþ ve Hariciler diye yeni bir gurup ortaya çýkmýþtý. Bunlar da Hz. Ali'nin, hakem olayýna baðlý kalmayarak haksýzlýða teþebbüs ettiðini ileri sürmeye baþlamýþlardý.
Rasulullah (a.s) döneminden itibaren nifak hareketini üstlenen Yahudi ve münafýklar, Hz. Ali döneminde de çalýþmalara aðýrlýk vermiþ, müslümanlarýn vahdetini bölmüþ ve ümmeti bir kaç hizbe ayýrabilmiþti. Yahudi ve münafýklar bu davranýþlarda bulunurlarken dudak altýndan kýs kýs güldükleri halde Hz. Ali'nin muhalifleri bir türlü iþi anlamak istemiyorlardý. Zira çýkartan o doðrultudaydý. Yoksa Cemelde olsun, Siffin de olsun iþleri sürekli çýkmaza sokanlar bilinmiyor deðildi. Hele hakem olayýný ileri sürüp harici olarak yeni bir hizip teþekkül etmeleri bunu ne kadar doðrulamaktadýr. Yani bu ümmetin parçalanmasý kimin iþine yarýyor, kimler seviniyor, kimler býyýk altýndan gülüyor? Bunu bir türlü muhalifler anlamak istememiþti Hz. Ali'nin bütün nasihatlerine raðmen.
En son ortaya çýkan Hariciler yeni bir mantýkla hareket etmeye baþladýlar. Bu mantýða göre, hem Muaviye taraftarlarý, hem de Ali taraftarlarý kafirdir. Çünkü onlar Kur'an hakemliðini reddettiler. Bu þekilde ortaya çýkan
hariciler, mecusileri, murtedleri ve müslümanlýða yeni girenleri kendilerine kazandýrarak hükümet aleyhinde tahrike çalýþtýlar.
Hadiseler öylesine geliþiyordu ki, Muaviye bir taraftan özerkliðini kazanmýþ gibi saða sola valiler gönderirken, Hz. Ali de elinde tuttuðu bölgelere hakim olmaya çalýþýyordu. Ancak, Yahudi ve münafýklarýn çömezleri olan haricileri, yeni bir komplo hazýrlýðý içerisine girmiþ ve Hz. Ali, Muaviye ve Amr b. el-As'i ortadan kaldýrmayý amaçlamýþlardý. Neticede Ýbni Mülcem Hz. Ali'yi zehirli ok ile þehid ederken, Muaviye hafif yara ile kurtulmuþ, Amr da o gün camiye gitmediðinden yerine giden adam öldürülmüþtü. Bütün bunlarýn ne amaçla yapýldýðý ve kimler tarafýndan düzenlendiði gizlenemez.
Hz. Ali'nin þehadetinden sonra Muaviye'nin arenasý geniþlenmiþti. Kendi koltuðunu saðlama aldýktan sonra, oðlu Yezidi veliaht tayin etmek için her tarafa emirler gönderdi. Her taraftan olumlu neticeler almýþ, ancak Medine onun bu felsefesine katýlmamýþtý. Bunu görünce hemen kalkýp Medineye gitmiþti. Zira meselenin Medinede halledilmesi büyük ehemmiyet taþýyordu. Bölgenin ileri gelenlerini bir araya toplayarak görüþlerini sordu. Hz. Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Ömer ve Abdurrahman b. Ebubekir gibiler bu iþe yanaþmayarak, çekip Mekkeye gittiler. Bunlarýn çekilmesiyle Muaviye diðerlerine baský yaparak oðlu. Yezid’i kendi yerine veliaht tayin etti. Böylece ilk defa sultanlýðý, padiþah ve krallýðý Ýslam'a sokmuþ oldu. Ve o gün bu gün babadan oðula veraset yoluyla intikal eden bir emirlik devam etmektedir.
Muaviye'nin oðlu Yezid'i yerine veliaht tayin etmesi, siyasi alanda yerini Ýslam'ýn daha önce yýkýp kaldýrdýðý soy ve kabile esasýna baðlýyordu. Bu nedenle siyasi ve toplumsal hayatta artýk Kur'an ve Sünnet ölçüleri deðil, soy ve kabile, kan ve aile baðlarý geçerliydi. Artýk Rasulullah (a.s)'in þu sözünü hatýrlatmadan geçemeyiz:
"Halifelik otuz yýl devam edecektir, arkasýndan padiþahlýk baþlayacaktýr." Baþka bir sözünde: "Ýslam'ýn yýkýlýþý devletten baþlar, en son namazda biter." buyurmaktadýr.
Muaviye, Þam'da olsun veya daha sonra hakim olduðu bölgelerde olsun Ýslam adýna bir takým katkýlarda bulunmuþtur, bu hiç bir zaman inkar edilemez; ancak halifelik sistemini saltanat ve krallýða çevirmesi de affedilecek cinsten bir olay deðildir. Çünkü o günden sonra Ýslam, saltanatý koruduðu kadarýyla yürürlükte kalmýþ, saltanatý korumadýðý kadarýyla da ortadan kaldýrýlmýþtýr. Yani, Ýslam artýk bütünüyle deðil, kýsmen varolmuþtur. Bunun sorumluluðu hafife alýnacak bir sorumluluk deðildir. [175][171] Asr-ý Saadet, c.5, s.81.
[172] Hilafet ve Saltanat; s. 165.
[173] A.g.e.
[174] A.g.e.
[175] Beþir Ýslamoðlu, Ýslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayýnlarý, Ýstanbul, 1993: 169-176.