Baþyazý
Pages: 1
Bilmek Yeter Mi? By: reyyan Date: 17 Eylül 2011, 07:32:49
Bilmek Yeter Mi?



Nisan 2007 100.SAYI


Mübarek EROL kaleme aldý, BAÞYAZI bölümünde yayýnlandý.

Mücella dinimizin meþru görmediði menfaatler üzerine kurulmuþ olan her türlü iþin sonunda muhakkak acý bir piþmanlýk vardýr. Elimizde geçici olarak bulunan, bir gün mutlaka bizden alýnacaðýný bildiðimiz bir þeye bel baðlamak ise açýk bir cahilliktir. Ne kadar gayret etsek de ulaþmadýðýmýz bir þeye sahiplik taslamak da abesle iþtigalden baþka bir þey deðildir.

Kiþinin dünyasýna ve ahiretine yaramayan ilim faydasýz ilimdir ki, Fahr-i Alem s.a.v. bu durumdan Cenab-ý Mevlâ’ya sýðýnmýþtýr. Hakikatin itibar etmediði her bilgi faydasýzdýr. Dünyevî konularla alakalý ilimler de ilâhi hakikatlerle irtibatlý olmalýdýr. Aksi halde dünyayý imara deðil, yýkýma sürükler.

Diðer taraftan zamana ve zemine göre kazanýlan, insanýn ve kainatýn ezeli ve ebedi hakikati ile baðlý olmayan fikirler, bilgiler yine zaman tarafýndan yok edilmeye mahkumdur. Ebedi kurtuluþ veya azabýn bahis mevzu olduðu bir hayatta, geçici, mevsimlik kimi öðretilere sarýlmak, yollara sapmak ateþle kucaklaþmak gibidir. Günü kurtarmak endiþesiyle takdim edilen her bilgi, fikir, öðrenilen ilim, yan tesiri öldürücü etkiye sahip ilaca benzer.

Kulu Mevlâsýndan habersiz, O’na karþý isyankâr hale getirmeyi amaçlayan bilgilere ilim denilmez. Adýna okullar yapýlmýþ olsa da insanýn hakikatini esas almayan, göz ardý eden her bilgi pek çok sorunun kaynaðýdýr. Ýlmin aslî vazifesi insana insanlýðýný bildirmek, dünya ve ahireti insana yaraþýr þekilde güzelleþtirmektir.

Ýlim Cenab-ý Mevlâmýz katýnda yüceltilmiþ ve “Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 9) buyurulmuþtur. Neleri ve nasýl bilmemiz gerektiði de en güzel biçimde tarif edilmiþtir. Bilgi kiþinin uhrevî saadete kavuþmasýna vesile olmalý, bununla birlikte dünya hayatýný da en güzel þekilde yoluna koymaya yardýmcý olmalýdýr.

Ýslâmî ilim söz konusu olduðunda, yalnýzca öðrenip bilmek deðil, öðrenileni de uygulamaya geçirmek esastýr. Öðrendiði ilimle âmil olan kiþi, insanlýðýn dünyasýna ve ahiretine faydalý olmak, yardýmcý olmak ister. Ýþte ancak bu düzeyde bir ilim gerçek deðerini bulur.

Rabbimiz, dinini kullarýna ulaþtýrmalarý için en sevdiði insanlarý, yani peygamberleri vazifelendirmiþ, onlar da bu uðurda her þeylerini feda ederek, murad-ý ilâhinin insanlýða ulaþmasýný hayatlarýnýn tek gayesi bilmiþlerdir. Buna raðmen onlar tebliðcisi olduklarý din adýna kendi heva ve heveslerinden hiçbir þey söylememiþ, katmamýþlardýr. Yaptýklarý kutlu teblið, sadece bilgi aktarýmý deðil, vahyi bizzat yaþayarak insanlara örnekleyerek göstermektir.

Peygamberlerin izinden giden, ilim ve amel bakýmýndan onlarýn vârisleri olan gerçek alimler de teblið vazifesini yerine getirmenin gayreti içinde olmuþlardýr. Ýþte ihsan mertebesine ulaþmýþ bu âlimler de olmasaydý, müslümanlar tamamen bir çýkmazýn içine girecek ve periþan olacaklardý.

Rabbimiz, Kur’an’ýn ve onun açýklayýcýsý Sünnet-i Seniyye’nin, dolayýsýyla dinin kendi muhafazasý altýnda olduðunu beyan buyurmuþtur. Kur’an’ý en iyi anlayan þüphesiz ki Fahr-i  Âlem s.a.v. Efendimiz olmuþtur. O’nu en iyi tanýyan ve anlayan da Ashab-ý Kiram’ýn baþta müçtehidleri olmak üzere, ilmî seviyelerine göre diðerleridir. Ashab’ý en iyi tanýyan ve anlayan da sonraki nesil olan Tabiûn alimleri ve onlarýn talebeleridir.

Tabiûn döneminden sonra Kur’an ve Sünnet mirasýný en iyi þekilde anlayanlar ve alýp aktaranlar, ayný þekilde müçtehid imamlar, kâmil mürþidler ve onlarýn talebeleri olmuþtur. Onlarýn hepsi Kur’an’ý ve Sünnet’i öðrenme, anlama ve yaþamaya hayatlarýný vakfetmiþlerdir. Dünyevî ihtiras peþinde deðil, Allah ve Rasulü s.a.v.’in rýzasý ve hoþnutluðu için aþk ve þevkle seferber olmuþlardýr.

Kur’an ve Sünnet, yani kýsaca Ýslâm dini iþte bu hassasiyet üzere bize ulaþmýþ, bundan sonra da Rabbimiz bu mirasý kýyamete dek gelecek nesillere, çaðlara, yukarýda bahsettiðimiz ilim ve gönül erlerinin sadýk takipçileriyle ulaþtýracaktýr. Yoksa üç-beþ kitap okuyup, iki-üç de kendi þahsî ihtirasý ve hevesine göre yazan, ilmin ahlâkýndan habersiz olan kiþilerle deðil.

Bütün dikkat ve enerjisini dünyaya teksif etmiþ, ilâhi irtibatlarýný koparmýþ ilim, sahibi için ve nihaî manada insanlýk için bir felakettir. Ýþte nebevî ilmin mirasçýlarý bu felaketin önündeki set gibidirler. Öteleri onlar hatýrlatýr, olgunlaþmanýn yolunu onlar döþerler, insanlýðýn vahþileþmesine onlar engel olmaya çalýþýr.

Diðer taraftan zamanýmýzýn yaygýn bir hastalýðý olarak pek çok bilgin ve alim, makam mevki hayraný, riya, benlik, menfaat ve kuvvet karþýsýnda eðilme gibi zaaflarýn sahibi de olabilmektedir. Bunlar gösteriþe düþkünlük, fakir düþme endiþesi, çeþitli kesimlerin gazabýndan korkmalarý, rahat bir hayat istemeleri gibi sebeplerle toplumun onlardan beklediði vazifeleri yerine getirmemektedirler.

Toplumsal krizlerin olduðu yerde hakiki çare, Kur’an’ýn ve Fahr-i Âlem s.a.v.’in emir ve yasaklarýna sýmsýký sarýlmaktýr ki, bu da ulemanýn üzerine düþen vazifeyi tam olarak yerine getirmesi ile mümkündür. Ne yazýk ki zamanýmýzda din adýna konuþmaya gerçekten yetkili, vazifeli insanlar yerine genellikle yetersiz insanlar konuþmakta, ahkâm kesmektedirler. Bu ehil olmayan kiþiler Cenab-ý Hakk’ýn dininden söz ederken, yazarken, sanki güncel basit bir meseleyi ele alýyormuþ gibi pervasýz ve edebe aykýrý hareket edebilmektedirler.

Din adýna konuþmanýn, yazmanýn baþýndan beri bir adabý ve ölçüleri vardýr. Buna Ýslâm’dan söz eden herkesin mutlaka uymasý gerekir. Ancak bu hassasiyet anlataný da dinleyeni de kurtuluþa erdirir.

Tebliðin özü, Cenab-ý Mevlâ’nýn bildirdiklerini inanarak ve yaþayarak insanlýða ulaþtýrmaktýr. Rabbimizin bildirdiklerinden maksat Kur’an ve Sünnet’tir.

Kur’an ve Sünnet’i doðru dürüst bilmeyen kimsenin, bilirim edasýyla dini anlatmaya ve taraflarý iknaya çalýþmasý, kendisi ve muhtaplarý için tam bir kaybetme halidir. Sözüyle halleri, yaptýðý çaðrý ile kendi gidiþatý birbirine uymayan kimseler zarar vermekten baþka bir þey yapmýþ olmazlar. Dindar görüntüsü altýnda yapýlan hatalar kadar dine zarar veren hiçbir þey yoktur. O halde bilen bildiðini yaþamalý, bilmeyen susmalý ve kendini ortalara atmamalýdýr.

Ýmam-ý Rabbanî k.s. Hazretleri’nin þu tespitleri sanki bugünler içindir:

“Hakikaten din iþlerinde baþ gösteren her zaaf, Ýslâm milletini üstün kýlma konusunda gösterilen her kusur, daima kötü alimlerin bereketsizliði ve niyetlerinin bozukluðu sebebiyle olmaktadýr. Bunun aksine eðer ilim ehli dünyaya düþkünlük göstermez ve makam, riyaset, mal ve üstünlük tutkularýndan selamet bulurlarsa, iþte onlar ahiret alimleri ve peygamber vârisleridir. Ayrýca onlar yaratýlmýþlarýn üstünleridir. Kýyamet günü mürekkepleri Allah yolunda þehit olan kimselerin kanlarýyla tartýlacak olan talihliler bunlardýr. ‘Alimin uykusu ibadettir’ kavli bu alimler için geçerlidir.”

Hiç þüphesiz takva mertebesi çok yüksek bir mertebedir. Takva, Allah aþkýyla dolu bir kalbin O’nun razý olmadýðý her þeyden yüz çevirmesidir. Takva sahipleri Allah’ýn dostlarýdýr. Dini en güzel biçimde yaþarlar. Onlar dini kusursuz yaþamak için baþkalarýný deðil, kendi nefslerini zorlarlar. Böyle müttaki alimler Mevlâ’ya güzel kullukta insanlýða örnektirler. Sözü dinlenecek, örnek alýnacak alimler iþte bunlardýr.

Rabbimizin tevfik ve inayeti ile...



radyobeyan