Diðer Yazýlar
Pages: 1
Abdest Vermek By: reyyan Date: 16 Eylül 2011, 03:40:13
Abdest Vermek



Nisan 2007 - 100.sayý

Ali YURTGEZEN kaleme aldý, DÝÐER YAZILAR bölümünde yayýnlandý.

“Abdest vermek” ibaresi, kusurundan ötürü birini sert sözlerle azarlamak, tevbih veya tekdir etmek, iyice darýlarak haþlamak manasýna eski bir deyim. Ýyi de muhatabý üzmeyi göze alan böyle bir sertliðin abdestle ne alâkasý var?

Abdest, maddi olmaktan ziyade hükmî bir temizlik. Abdest almayý icap ettiren halleri hatýrlayýn. Hatta namaz, tavaf, tilavet secdesi, Kur’an-ý Kerim’e dokunma gibi, Cenab-ý Hakk’ýn huzuruna çýkmayý, O’nunla mülâki olmayý ifade eden ibadet ve hallerde þart koþulmasýndan hareketle, abdest ayný zamanda manevi bir temizliktir, demek mümkün. Bu meyanda bir Hadis-i Þerif’te “zahmetine raðmen abdesti tam almak”, Allah Tealâ’nýn “hatalarýmýzý silmesi”nin ve “derecelerimizi yükseltmesi”nin vesileleri arasýnda sayýlmýþtýr.

Malum, “abdest” kelimesi Farsçadýr; ayet ve hadislerde geçmez. Arapçada abdeste “vudû’” derler ki temizlik yanýnda “güzellik” manâsýný da taþýr. Kur’an-ý Kerim’de ise “taharet” kelimesi vardýr. Taharet, maddi temizlik kadar, mesela Efendimiz s.a.v.’in mezar-ý þeriflerinin bulunduðu mekaný adlandýrýrken kullandýðýmýz Ravza-i Mutahhera terkibinde görüldüðü üzere, “manevi temizlik” manâsýna da gelir. Hülasa “abdest” sadece maddi bir temizlikten ibaret deðildir. Ayný zamanda hükmî ve manevi bir arýnma demektir. Bu sebepledir ki Rasulullah s.a.v. müminleri devamlý abdestli bulunmaya teþvik etmiþtir.

Deyimler neler demiyor ki


Yazýnýn baþlýðýndaki “abdest vermek” ibaresi, kusurundan ötürü birini sert sözlerle azarlamak, tevbih veya tekdir etmek, iyice darýlarak haþlamak manasýna eski bir deyim. Ýyi de muhatabý üzmeyi göze alan böyle bir sertliðin abdestle ne alâkasý var? Yukardaki girizgâhla “abdest vermek” tabiri arasýnda nasýl bir münasebet kuracaðýz? Hilm ve þefkatle muameleyi esas alan bir dinin müntesipleri hýþým ihtiva eden bir tavrý, üstelik abdestle nasýl telif ediyor?

Bizler deyimlerin hangi hali yansýttýðýný bilmekle yetinir, neden böyle bir temsil yoluna gidildiðinin peþine düþmeyiz. Halbuki bugün unuttuðumuz birçok tabir medeniyet inþa eden eski bir anlayýþa dair ipuçlarý taþýr bakýp görebilenler için. Bu kalýplaþmýþ ifadeler, beþerî bir tavrý, bir durumu, bir muameleyi, benzer bir tablo ile müþahhaslaþtýrarak daha tesirli, daha kolay anlatmak maksadý yanýnda, arka planýndaki kabullerle de önemli ve deðerlidir.

Mesela insanlarýn farklýlýðýný anlatmak üzere kullanýlan “Beþ parmaðýn beþi bir deðil” deyimi, farklýlýk yahut benzemezliklerin en yakýn insanlar arasýnda bile olabileceðini, yaradýlýþtan geldiði için buna rýza gösterilmesini, hatta el bu beþ parmakla iþ görebildiðine göre farklýlýklarýn verimlilik açýsýndan gerekliliðini anlatýr. Deyimin temelinde, fýtrî farklýlýklarý tabii görmekten öte avantaj kabul eden, dolayýsýyla onlarý ortadan kaldýrmayý düþünmeyen bir zihniyet vardýr. Bunun gibi, “eli kulaðýnda” deyimi, “bir þeyin vukuuna az kaldýðýný, çok kýsa bir zaman sonra gerçekleþeceðini” anlatmakla kalmaz, bu deyimi kullanan milletin ezaný takipteki hassasiyetini ve gündelik hayatýný namaz vakitlerine göre düzenlediðini de ihsas eder. “Eli kulaðýnda” tabiri, müezzinlerin ezan okumaya baþlamadan önce, seslerinin iç kulaktaki yankýsýný kontrol maksadýyla ellerini kulaklarýna götürmekten mecazdýr, bilindiði üzere.

Nush ile uslanmayýnca


Eski deyimlerimizin bilinen manâlarýna ilaveten yedeðindeki inceliklere dikkat çekmek üzere, “abdest vermek” veya “abdestini vermek” þeklinde kullanýlan bu tabirin derinliklerindeki anlayýþý birlikte tahlile çalýþalým. Halk arasýnda “paylamak” þeklinde de söylendiðine göre, müstehak olaný hak ettiðiyle paylamak; abdest almayana, abdestsizlikte ýsrar edene abdestini vermek adaletin icabýdýr, meþrudur. Fakat abdest almak gibi bunun da maksadýna, usûl ve erkânýna, hangi þartlarda kime ve nasýl verileceði hususlarýna riayet gerekir.

Ziya Paþa’nýn meþhur “Nush ile uslanmayaný etmeli tekdîr / Tekdîr ile uslanmayanýn hakký kötekdir” beytinden de anlaþýldýðý gibi “tekdir”, münkerattan men için nush ile tazir, yani öðüt ile cezalandýrma arasýnda bir terbiye metodudur. Ancak zaruret halinde ve netice alýnabileceðine kanaat getirilirse müracaat edilir. Azarlayýp paylamanýn “abdest” olarak nitelenmesi, tekdir edenin yahut abdest verenin, hata ve günah iþleyen muhatabý arýndýrma maksadýna iþarettir. Zira abdest “hadesten taharet”tir. Dinen çirkin görülen bütün iþler, münker sayýlan bütün fiiller ve bid’atler de insaný kirleten birer “hades”tir. Kaldý ki emir bi’l-marûf ve nehiy an’il-münker, yani iyilikleri emredip kötülüklerden sakýndýrmak farz-ý kifayedir.

Þahit olduðumuz bir yanlýþýndan dolayý din kardeþlerimizi ikaz etmemenin vebali vardýr. Ebu Hureyre r.a.’dan rivayet edilen bir hadis-i þerifte Peygamberimiz s.a.v. þöyle buyurmuþtur: “Kýyamet günü kiþiyi tanýmadýðý biri yakalar ve der ki: Sen beni hata ve münker iþlerken görüyordun, fakat ondan men etmiyordun!” Ýþte bu sebeple tarihteki birçok Ýslâm devletinde ikaz ve hüsn-i tedbir için “hisbe” teþkilatlarý kurulmuþ; kendilerine “muhtesip” denilen ve belli þartlarý taþýyan vazifeliler, insanlarý gerektiðinde tekdir yoluyla yanlýþlarýndan men etmeye çalýþmýþlardýr.

Abdest nasýl verilir?


Buraya kadar anlattýklarýmýzdan, en küçük bir kusurunda dahi karþýmýzdakini sert sözlerle rencide edebileceðimiz ruhsatý çýkarýlmasýn. Fýkýh kaynaklarýnda muhtesiplerin münkerattan men etmek üzere yapacaðý iþlemlerin mutlaka uyulmasý gereken bir sýrasý vardýr. Evvela iþlenen fiilin gayr-i meþru olduðunu lütuf ve mülayemetle anlatýp; bilmediðini farz ederek doðrusunu izah edecektir. Bundan sonra, yanlýþlýðýný öðrendiði halde muhatabý o fiilde ýsrar ediyorsa nasihatte bulunacaktýr. Bu da fayda vermezse eðer, söz ile haþin davranmak ve aðýr konuþmak gerekebilir ki, mevzu ettiðimiz deyim iþin bu safhasýný karþýlar.

Sert konuþmak; sövüp saymak, yalan-yanlýþ ithamlarda bulunmak deðildir elbette. Geleneðimizde tekdir metodu daha ziyade karþýdakini tenhada yüzüne karþý techil etmek, yani cehaletini ve ahmaklýðýný dile getirmek tarzýndadýr. Bunda yalan ve yanlýþ yoktur; çünkü günahta ýsrar cehalete, ahmaklýða delalettir. Hz. Ýbrahim a.s.’ýn kavmini tekdir için sarf ettiði, “Size de, Allah’ý býrakýp taptýklarýnýza da yazýklar olsun! Siz hâlâ akýllanmayacak mýsýnýz?” sözleri (Enbiya, 67) bu husustaki üslup ölçüsünü verir.

Buna raðmen tatlýlýkla telkinde bulunmanýn þayan-ý tercih olduðunu, illa tekdir gerekiyorsa sözü fazla uzatmamanýn tavsiye edildiðini hatýrlatalým. Hatta bu gibi aðýr sözlerin fayda vermeyeceðine dair bir kanaatimiz varsa, hiç konuþmamanýn, buðz ettiðimizi davranýþlarýmýzla göstermenin daha doðru olacaðý söylenmiþtir.

Bu ölçüleri gözetmek kaydýyla masiyet sayýlmayan münkerlerden men etmek için de tekdir meþrudur. Malum, münker masiyetten daha þümullüdür. Mesela çocuklarýn veya delilerin bazý uygunsuz davranýþlarý günah sayýlmaz ama sakýndýrýlmasý gereken birer münker olabilir. Öte yandan her hata da masiyet deðildir.

Maksat arýndýrmak ise

Kiþi önce nefsinin abdestini vermelidir. Ýnsanýn nehyettiði þeyi yapmamasý, hem münkeratý nehyetme salahiyetinin hem de o sakýndýrmadan netice alabilmenin þartlarýndandýr. Nefsin abdestine daha ziyade “tezkiye” tabir edilir ki, bu da “temizleme, temize çýkarma” demektir.

Saniyen, mesuliyeti altýnda bulunanlara, evlad ü ýyaline, talebesine, maiyetine, hal icap ettiriyorsa abdest verebilir. Tekdiri gerektiren halin, izah ve nasihata raðmen münkerden kaçýnmamanýn yol açtýðý bir kirlilik olduðunu söylemiþtik. Sert sözlerle kýnamak, ayýplamak, hatta bazen aðýr ifadelerle incitmek; muhatabý manevi kirlerinden arýndýrmak, onu Allah Tealâ’nýn huzuruna çýkabilecek evsaf ve kývama getirmek içindir.

Bu sebeple maksadý bakýmýndan “nasihat” ile “tekdir” arasýnda fark yoktur. Zira “bir kimseye kalbini yumuþatacak, onu iyiliðe sevk edecek surette söz söyleme“ manasýna kullandýðýmýz “nasihat” yahut “nush” kelimeleri de kök itibariyle “temizleme, saflaþtýrma” demektir. Mesela “tevbe-i nasuh” terkibindeki “nasuh” ayný köktendir; tevbedeki halisâneliði, saflýðý, samimiyeti ifade eder.

Netice itibariyle nasihat de tekdir de te’dib etmenin iki vasýtasýdýr. Aslýnda “edeblendirme, terbiye, güzel ahlâk ve davranýþlarla teçhiz” manâsýna “te’dib”in zaman içinde “muaheze, sert bir üslupla haddini bildirme” manasýný da kazanmýþ olmasý, terbiyede tekdire de müracaat edilebileceðine, hatta bazen bunun gerekliliðine iþarettir.

Eskiler madem ki azarlayarak, muaheze ederek, paylayarak yapýlan bu iþe “abdest vermek” demiþ ve böylece bunu bir arýndýrma ameliyesi olarak görmüþtür; o halde muhatabýn iyiliðini, ebedi saadetini esas almýþlardýr. Belki “abdest vermek” deyiminin en mühim inceliði buradadýr. Tenakuz gibi görünse de abdest vermek kinin, düþmanlýðýn, gayzýn deðil, muhabbetin tezahürüdür. Nefsanî bir öfkeyle baðýrýp çaðýrmakla, haklý sebeplere dayansak bile abdest vermiþ olmayýz.

Tekdir ettiðimiz insaný sevmiyorsak tathir de edemeyiz. Eskilerin faikiyeti burada. Bizim bu kadar sözle izaha çabaladýðýmýz þeyi onlar iki kelimeyle, “abdest vermek” diyerek anlatývermiþ.


radyobeyan