Akla Uygunluk By: sumeyye Date: 15 Eylül 2011, 14:09:21
2- Akla Uygunluk
Sahabe döneminde, bazý hadis rivayetlerinin onlar tarafýndan, aklî deðerlendirmeye tabi tutulduðu bilinmektedir. Daha sonra da temas edeceðimiz gibi, Ýbn Abbas'ýn ve özellikle Hz.Aiþe'nin, Ebu Hureyre ile diðer bazý sahabilerin birtakým rivayetlerine itirazlarý bu kabildendir.[433] Mesela Hz. Aiþe, Ebu Hureyre'nin rivayet ettiði, "Sizden biriniz uykusundan uyandýðý zaman elini üç kere yýkamadan kaba daldýrmasýn" [434] hadisini duyunca:
"Ey Ebu Hureyre, "mihras"[435] la biz bunu nasýl yaparýz" diyerek itirazda bulunmuþtur.[436]
Yine Ebu Hureyre'nin rivayeti olan, "veled-i zina üç þerlinin en þerlisidir"[437] hadisi Ýbn Abbas'a ulaþýnca o:
"Eðer veled-i zina üç'ün en þerlisi olsaydý, annesinin recm edilmesi için çocuðunu doðurmasý beklenmezdi" demiþtir.[438] Görüldüðü gibi bu þekildeki itirazlar, makul olan'a kýyasla yapýlan aklî deðerlendirmelerdir.
Ebu Hanife'nin hadisleri deðerlendirmede böyle bir kýstasý dikkate aldýðýný gösteren, kendisinden menkul sarih bir haber yoktur. Ancak fýkhî meselelerde delil olarak kabul ettiði hadisler ve bunlarýn yorumlarý, bu konuda gerekli ipuçlarýný vermektedir.
1- Ebu Hanife, "boþ bir araziyi ihya ve imar eden kimse, ancak Sultanýn izniyle o mülke sahip olur" görüþündedir. Halbuki hadiste Sultanýn izni söz konusu olmaksýzýn, "her kim boþ bir araziyi ihya ederse o, onun olur"[439] þeklinde geçmektedir. Ebu Yusuf ta bu hadise uyarak sultanýn iznini þart görmez. Ebu Yusuf a, Ebu Hanife'nin bu konudaki delili nedir diye sorulunca o þöyle demiþtir:
"Bu hususta delil olarak þöyle der: Ýhya ancak sultanýn izniyle olur. Baþka türlüsü tartýþmaya sebep olur. Nasýlki iki adamdan herbiri ayný yeri seçseler ve herbiri diðerine mani olsa hangisi daha haklý sayýlýr? Bir kimse diðerinin evi etrafýndaki boþ bir araziyi imar etmek istese, arazi sahibi de:
"Onu ihya etme, çünkü o benim arazimdir, senin yaptýðýn iþ bana zarar verir" dese, bu durumda ne olacak?
"Ebu Hanife burada sultanýn iznini, insanlar arasýnda çýkabilecek çekiþmeyi önlemek için þart koþmuþtur. Boþ araziyi ihya için sultan kime izin verirse o ihya eder. Bu izin caiz ve doðrudur. Sultan bir kimseyi ihyadan menederse bu da muteberdir. Sultanýn izni veya men'i, insanlarýn bir arazi üzerinde çekiþmelerini ve zarara uðramalarýný önler. Ebu Hanife böyle demekle hadisi red etmiþ olmaz. Þayet "sultanýn izniyle ihya ederse onun mülkü olmaz" demiþ olsaydý, o zaman hadisi reddetmiþ olurdu. Ýhya ettiði yer onundur demek hadise tabi olmaktýr. Ancak sultanýn iznini þart koþmak insanlar arasýndaki çekiþmeyi kaldýrmak ve birbirlerine zarar vermeyi önlemek içindir.
Ben (Ebu Yusuf) ise þuna kaniim ki, bir kimseye zarar vermiyorsa, husumet te yoksa Resulullah'ýn izni kýyamete kadar geçerlidir. Zarar varsa o da, "baþkasýnýn arazisini haksýz ekip dikenin o toprakta hakký yoktur" hadisi ile menolunur".[440]
Ebu Yusuf, hocasýndan farklý bir görüþe sahip olmasýna raðmen, onun hadise getirdiði akýlcý ve maslahata uygun bir yorumu, makul bulmakta ve bunda hadise aykýrý bir husus olmadýðýný belirtmektedir. Bu konuda Ýmam Muhammed de, Ebu Hanife ile ayný görüþtedir.[441]
2- Ýmam Muhammed, bir hadise istinaden, Allah yolunda cihad edenin ayný zamanda oruçlu olmasý halinde cihadýnýn efdal olduðunu söylüyor. Çünkü Peygamber (s.a.v.):
"Amellerin en faziletlisi en güç olanýdýr" [442] buyurmuþtur. Fakat Ebu Hanife, makul bir yaklaþýmla Hac yolcusunun bile oruç tutmasýný hoþ karþýlamamýþtýr. Çünkü bu, Hac'da arkadaþlarýyla kavgaya yol açabilir ki bu yasaklanmýþtýr.[443]
3- Hz.Peygamber (s.a.v.)'e, Bidâa kuyusunun suyu ile hanýmlarýn cünüplükten temizlenmek için yýkandýklarý suyun kullanýlýp kullanýlamayacaðý sorulduðunda, Peygamber (s.a.v.)'in:
"Su temizdir, onu hiçbir þey pis yapmaz" [444]ve "Su cünüp olmaz" buyurduðu, ayrýca "iki külle [445]olan suyun pislik tutmayacaðýný" söylediði rivayet edilmiþtir.[446]
Ebu Hanife'nin görüþü ise suyun pislik tutacaðý þeklindedir.[447]
Bu hadisler sened itibariyle tenkid edilmekle beraber[448] burada önemli olan, suyun pislenip pislenmeyeceði hususudur. Akarsu dahi olsa suyun çeþitli sebeplerle kirlendiði bilinmektedir. Hz.Peygamber'in bu hadisleri sabitse, bu, muhtemelen Arabistan gibi su kaynaklarý kýt olan bir mekanda ihtiyaca binaen, suyun mümkün olduðu kadar israf edilmeden kullanýlmasýný saðlamak içindir. Þayet hadisler sabit deðilse -ki bu da mümkündür-bu durumda hadise muhalefet söz konusu deðildir. Ebu Hanife'nin yaþadýðý bölge olan Irak'taki bol su kaynaklarý göz önüne alýnýnca, onun yukarýdaki rivayetlere aykýrý hüküm vermesi ve küçük ve durgun bir suyun pislik tutacaðýný söylemesi makul bir yaklaþýmdýr. Ayrýca suyun pis olup olmadýðý tecrübe ile bilinebilecek bir husustur. Maksat temiz su kullanmak olduðuna göre, Ebu Hanife'nin görüþü, Hz.Peygamber'in maksadýna ve sünnetine uygundur. Nitekim "suyun renginin, kokusunun ve tadýnýn deðiþmesi halinde pis olacaðý" rivayeti, hadisçiler tarafýndan kabul edilmemekle beraber Þafif nin belirttiðine göre, fukaha arasýnda genel kabul görmüþtür.[449] Denizlerin bile içine girilemiyecek kadar pislendiði ve üç özelliði (tadý, rengi ve kokusu) deðiþmediði halde, suyun zaman zaman insaný öldürebilecek kadar kirlendiði (mesela radyasyonla) düþünülürse, Ebu Hanife'nin "su pislik tutar" görüþü, son derece makul, Hz. Peygamber'in fiilî sünnetine, dolayýsýyla Ýslâm’ýn temizlik anlayýþýna da uygundur.
4- Hz.Peygamber'den rivayet edilen bazý hadislerde, koyunlarýn yattýðý yerde namaz kýlýnabileceði, fakat develerin yattýðý yerde kýlýnamýyacaðý, çünkü develerin þeytandan yaratýldýðý belirtilmektedir. Yine rivayete göre,
koyun etini yedikten sonra abdeste gerek olmadýðý, fakat deve etini yedikten sonra abdest gerekeceði bildirilmektedir.[450]
Ebu Hanife'ye göre ise, bu durumda hiçbir þey gerekmez, yani bunlarda bir beis yoktur.[451]
Görüldüðü gibi hadisin manasý bu haliyle pek açýk deðildir. Nitekim Tahâvî þöyle der:
"Bu hadislerin manasý tartýþmalýdýr. Bundan dolayý, bazýlarý develerin yattýðý yerde namaz kýlmanýn mekruh olduðunu, hatta bazýlarý namazýn fasid olacaðýný söylediler. Bunun yorumu iki türlü yapýlabilir:
a) Deve sahiplerinin adetlerindendir ki, onlar develerini siper edinerek, büyük ve küçük abdestlerini bozarlar. Böylece develerin yattýðý yerler pislenmiþ olur. Halbuki koyun sahipleri böyle yapmadýklarý için koyunlarýn yattýklarý yerler temiz kalýr. Bu yorum Kadý Þerik b. Abdillah'tan nakledilmiþtir.
b) Yahya b. Adem'in izahý ise þöyledir:
"Develerin insanlara sýçramasýndan ve atlamasýndan korkulur. Koyunlar böyle deðildir. Develerin yattýðý yerde namaz kýlmanýn nehyedilmesi bunun içindir, yoksa pis olduðu için deðildir".[452]
"Hz. Peygamber'in, ganimet malý develerden birine karþý namaz kýldýrdýðý bildirilmektedir. Dolayýsýyla illet develerin yattýðý yer deðil, necasettir. Temiz olduðu lakdirde kýlmabilir. Necasetin deveden veya koyundan olmasý farkelmez. Ýkisinin de idrarlarý ve pislikleri ayný derecede necistir. Koyun eti ile deve eti temizlik bakýmýndan ayný hükümdedirler. (Dolayýsýyla deve etinden dolayý abdest almak gerekmez".[453]
Kevserî, hadiste geçen abdest, (vudû) kelimesini el yýkamak þeklinde tefsir ederek, et yemekle abdest alma arasýnda görülen ilgi kopukluðunu gidermiþ olmakta ise de [454] deve etini yedikten sonra el yýkandýðý halde, koyun etini yedikten sonra el yýkanmamasýnýn sebebini açýklamamaktadýr.
Ebu Hanife'nin, bu hadisle niçin amel etmediðini gösteren, kendinden menkul bir sebep bilmiyoruz. Ancak yukarýdaki açýklamalardan anladýðýmýza göre, neye delâlet ettiði kesin olarak bilinmeyen böyle bir rivayeti, makul sebeplerle terk ederek ve "bana yeryüzü temiz bir mescid kýlýndý" [455] gibi hadislere ittibaen, temiz olduðu takdirde her yerde namaz kýlýnabileceði görüþünü benimsemiþ olmalýdýr. Ayrýca hadiste "develerin þeytandan yaratýldýðý" gibi aklen izahý hayli güç olan bir ibarenin de yer aldýðýný gözden uzak tutmamak gerekir.
5- Daha sonra da temas edeceðimiz, "zekere (veya ferce) dokunmakla abdestin bozulup bozulmayacaðý" konusunda Ýmam Muhammed'in yürüttüðü aklî muhakeme þöyledir:
Ebu Hanife, avret yerine (zeker, ferc) dokunmanýn abdesti bozmayacaðýný, Medine ehli ise bu durumda yeniden abdest almak gerekeceðini belirtiyorlar. Ancak elin içiyle dokunulursa bozulur, dýþýyla dokunulursa bozulmaz diyorlar. Ýmam Muhammed onlara þu sorularý yöneltir:
"Þayet dokunmakla abdest bozuluyorsa, elin içiyle dýþý nasýl ayrýlýr? Bu durumda elin dýþýyla dokunulsa bozulmaz mý?" Ýmam Muhammed daha sonra Medinelilere "Dünüre ve göbeðe dokunulsa da abdest bozulur mu?" diye sormuþ, onlar da:
"Bunlarla ferc aynýdýr, çünkü Hz.Peygamber:
“Sizden birisi zekerine dokunursa abdest alsýn” [456]buyuruyor demiþlerdir.
Ýmam Muhammed der ki: "Onlara þöyle denilir: Resulullah’tan bu konu sorulduðunda:
"O, cesedinden bir parça deðil mi?" [457]buyurduðu ve abdesti gerekli görmediði bize ulaþmýþtýr".[458]
Görüldüðü gibi Ýmam Muhammed, Medine ehlinin görüþünü önce akýlcý bir deðerlendirmeyle tenkid etmekte, daha sonra kendi görüþlerini destekleyen hadisi zikretmek suretiyle bu konuda hadise tabi olduklarýna iþaret etmektedir.
6- Rivayete göre Hz.Peygamber, üzerinde zil veya çan bulunan bir binek hayvanýný görünce
"Bu, þeytanýn bineðidir" demiþ,[459] baþka bir hadisinde de "Ýçinde zil bulunan kafileyle meleklerin bir arada bulunmayacaðýný"[460] ifade etmiþtir.
Ýmam Muhammed bu hadislere getirdiði makul bir yorumla, bunu sadece harpte kerih gördüklerini, çünkü onunla düþmanýn uyarýlmýþ olacaðýný belirtmiþtir.[461]
Serahsî bunu biraz daha açýklayarak þöyle der:
"Bu hadislerin bize göre tevili þudur: Savaþçýlarýn dârü'l-harpte zil kullanmalarý kerih görülmüþtür. Zira onlar dârü'l-harpte gecelemek istedikleri zaman, düþman, zillerin sesinden onlarýn varlýðýný öðrenir ve onlardan önce hareket eder. Eðer bir seriyye olarak orada bulunuyorlarsa, düþman yine zil sesinden dolayý onlardan haberdar olur ve gelir onlarý öldürür. Bu durumda zil, müslümanlarýn yerini düþmana bildirmiþ olur, bu da mekruhtur. Dârü'l-Ýslâm'a gelince, bunda (yani zil kullanmada) binek sahibi için menfaat olacaðýndan kullanýlmasýnda bir beis yoktur".[462]
Görüldüðü üzere, hadislerde, dârü'1-harp ve dârül-Ýslâm gibi bir ayýrým olmamakla beraber maksada uygun ve makul bir izahla bu yasak dârü'l-harbe (veya savaþ haline) tahsis edilmiþ ve kiþinin menfaati sözkonusu olduðu takdirde, dârü'l-islâmda zil kullanmanýn mahzuru olmadýðý belirtilmiþtir.
7- Ýmam Muhammed, Ebu Hanife'ye sorar:
"Ýçinde balýk, kurbaða veya yengeç ölüsü olan kuyunun suyu hakkýnda ne dersin, ondan su içmekte ve abdest almakta bir mahzur var mýdýr?" Ebu Hanife:
"Abdest almak ve suyundan içmekte bir beis yoktur" der.
Ýmam Muhammed, sebebini sorunca, Ebu Hanife þu makul izahla karþýlýk verir:
"Çünkü bunlar suda yaþayan ve orada sakin olan hayvanlardýr. Görmüyor musun, kuyuda ölen balýðýn yenmesinde bir sakýnca yoktur, çünkü o temizdir".[463]
8- Ýmam Muhammed, cünüp olan bir kimsenin bir þey yemek istediði takdirde nasýl davranmasý gerektiðini Ebu Hanife'ye sorar. Ebu Hanife:
"Ýki elini ve aðzým yýkar, sonra yer" diye karþýlýk verir. Ýmam Muhammed:
"Eðer elleri temizse ve yýkamadan yerse ne olur?" diye sorunca Ebu Hanife þöyle der:
"Bunun bir zararý olmaz. Ancak bana göre en hoþ olaný ellerini ve aðzýný yýkamasýdýr".[464]
Burada Ebu Hanife, muhtemelen, konuyla ilgili hadisin[465] illetinin temizlik olduðundan hareketle, ellerin temiz olmasý halinde hadisin ibaha ifade edeceðim düþünmüþ, ancak hadise ittiba açýsýndan da, temiz bile olsalar ellerin ve aðzýn yýkanmasýný uygun görmüþtür.
9- Hanefiler, teyemmüm yapan kimsenin abdesti bozulana veya su bulana kadar, yeni bir teyemmüm yapmadan namazlarýný kýlabileceði görüþündedirler. Medineliler ise her farz namazda suyu araþtýrýp bulamazsa yeniden teyemmüm yapar diyorlar. Onlara göre, nafile veya vitir için yeniden teyemmüm gerekmez.
Ýmam Muhammed, Medinelilere yönelttiði tenkidinde þöyle der:
"Nafile ile farz arasýnda ne fark vardýr? Bunlarýn hepsi birdir. Teyemmüm ancak hades ile veya su bulununca bozulur. Ayrýca bu konuda eserler (hadisler) varid olmuþtur. Fakat sizin bu konuda bir tek hadis rivayet ettiðinizi bilmiyorum. Bize Ebu Hanife, Hammad'dan, o da Ýbrahim'den bildirdiðine göre;
"Bir kimse teyemmüm ettiði zaman, su bulmadýkça veya hades vaki olmadýkça, teyemmümü devam eder".[466]
Ýmam Muhammed, bu konuda Medinelileri tenkid ederken önce aklî yönden itirazýný yapmakta, ayrýca bunu teyid eden rivayeti de ekleyerek, onlarýn bu konuda dayandýklarý bir hadis bile olmadýðýný belirtmektedir.
10- Ýbn Teymiyye'nin belirttiðine göre, Ebu Hanife, "Hz. Ali'nin duasýyla, batan güneþin geri döndüðünü" ifade eden rivayeti, þeriata ve akla aykýrý gördüðü için reddetmiþtir.[467] Halbuki Ebu Hanife, Þia'nýn yurdu Irak'da yaþadýðý gibi, Hz. Ali ve ahfadýna karþý da büyük sevgi besleyen birisiydi.[468]
11- Hz.Peygamberin:
"Herhangi bir kadýn, cilbabýný (örtüsünü) kocasýnýn evi haricinde çýkarýrsa, Allah'ýn, meleklerin, insanlarýn laneti üzerine olsun"[469] buyurduðu nakledilmiþtir. Bunun üzerine Ömer b.Abdilaziz, sadece hasta ve nifaslý kadýnlarýn hamama gidebileceklerini belirterek bunun dýþýndakilerin gitmemesini emretmiþtir.
Serahsî sözkonusu hadisi makul ve illetine uygun bir þekilde yorumlayarak þöyle der:
"Bize göre kadýnlar þayet iffetli olarak dýþarý çýkarlar ve hamamda izarlý olurlarsa, hamama gitmelerinde bir sakýnca yoktur. Çünkü hamam zinet içindir. Zinet te kadýnlara erkeklerden daha layýktýr. Ayrýca kadýnlarýn yýkanma sebepleri daha çoktur. Erkeklerin havuz ve nehirlerde yýkanmalarý mümkünken, kadýnlarýn böyle bir imkâný yoktur. Bu hadisin tevili; ancak kocasýnýn izni olmadan çýkanlar için yasak variddir', þeklindedir".[470]
Hz. Peygamber zamanýnda umumi hamamlar olmadýðýna göre, mezkur hadis ancak böyle bir tevile müsaittir.
12- "Ayrýlmadýklarý müddetçe, satýcý ve alýcýdan herbiri diðerine karþý muhayyerlik hakkýna sahiptir, bundan satýþ muhayyerliði hariçtir"[471] þeklinde Hz.Peygamber'den nakledilen hadisteki "ayrýlma" tabirinden Ebu Hanife, satýcý ve alýcýnýn "sattým" ve "aldým" þeklindeki sözlü ayrýlmalarýný anlamýþtýr. Ýbrahim Nehaî'den nakledilen bu görüþe Ýmam Muhammed de katýlmaktadýr.[472]
Buradaki ayrýlmayý, alýcý ve satýcýnýn bizzat (fizikî olarak) ayrýlmasý þeklinde anlayanlarýn itirazlarýna karþý, Ebu Hanife'nin, "gemide olsalar veya hapiste olsalar, ya da seferde olsalar nasýl ayrýlacaklar?" þeklinde karþýlýk verdiði belirtilmektedir.[473] Bu rivayetin sýhhati tartýþmalý olmakla beraber,[474] böyle bir deðerlendirme, Ebu Hanife'nin hadis yorumuna uygundur.[475]
[433] Örnekler için bkz. Zerkeþî, el-Icâbe, 64 vd.
[434] Müslim, Tahâre, 87. Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 88
[435] Mihras, içi oyuk ve diktörtgen taþ oluk. (Bkz. Feyyûmî, el-Mýsbâhu'1-Münîr. 244)
[436] Ebu Hanife, Hz. Aiþe'nin bu tür düzeltmelerini genellikle kabul etmiþtir. Örneklerinin bkz. Ebû Yusuf, el-Asâr. 47; Þeybânî, el-Asâr, 31; Muvatta. 113,123-124; Zerkeþî, el-lcâbe, 67-68,101,102,107-108)
[437] Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 88
[438] Zerkeþî, el-Ýcâbe. 109. Hz. Aiþe'nin, Ebu Hureyre’nin bu rivayetini tashihi için bkz. age., 107-108.
[439] Buhari, Hars, 15; Ebu Davud, imâre. 37.
[440] Ebu Yusuf, Kitabü'l-Haraç, 64.
[441] Þeybânî, Muvatta, 295-296.
[442] Benzer bir rivayet için bkz. Aliyyü'1-Kari, el-Masnû. 57. Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 89
[443] Sefahsî, Þerhu's-Siyeril-Kebîr, I, II. Hac'da kavgayý yasaklayan ayet için bkz. Bakara, 197.
[444] Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 90
[445] Külle: Testiden biraz büyük su kabý; Bidâa kuyusu: Medine'de içine hayýz bezi, köpek leþi gibi þeylerin de atýldýðý büyük bir kuyu
[446] Ýbn Ebi Þeybe, Musannaf. XIV. 160. Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 90
[447] Age., XIV, 160.
[448] Bkz. Kevserî, en-Nüket, 33-35.
[449] Laknevî, el-Ecvibe, 231-232.
[450] Ýbn Ebi Þeybe, Musannaf, XIV, 149-151.
[451] Age., XIV, 151.
[452] Tahâvî, Þerhu Meâni'1-Âsâr, I, 384-385.
[453] Age., I, 385-386.
[454] Kevserî, en-Nüket, l 1
[455] A. Ýbn Hanbel, Müsned, I, 301. Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 91
[456] Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 92
[457] Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 92
[458] Þeybânî, el-Hucce, I, 59-60.
[459] Serahsî, Þerhu’s-Siyeri'l-Kebîr, I, 48. Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 93
[460] Þeybânî, Muvatta, 320. Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 93
[461] Age., 320.
[462] Serahsî, Þerhu's-Siyer, I, 48.
[463] Þeybânî, el-Asl, 1,32.
[464] Age., I, 54.
[465] Ebu Davud, Tahâre, 88; Tirmizi, Cum'a, 6.
[466] Þeybânî, el-Hucce, I, 48-51,52.
[467] Ýbn Teymiyye, Minhâcü's-Sünne, VIII, 197-198. Söz konusu rivayet ve geniþ bir tenkidi için bkz. age., VIII, 164-198.
[468] Age., VIII, 197.
[469] Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 94
[470] Serahsî, Þerhu's-Siyer, I, 36.
[471] Þeybânî, Muvatta. 277. Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 94
[472] Þeybânî, Muvatta, 277.
[473] Baðdadî, Tarih, XIII, 389.
[474] Bkz. Murtaza ez-Zebîdî, Ukûdü'l-Cevâhiri'l-Münîfe, II, 9-10.
[475] Dr. Ýsmail Hakký Ünal, Ýmam Ebu Hanife'nin Hadis Anlayýþý Ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý: 88-95