Dinimiz Kime Emanet? By: reyyan Date: 27 Aðustos 2011, 13:02:06
Dinimiz Kime Emanet?
Mayýs 2008 - 113.sayý
Mehmet IÞIK kaleme aldý, DÝÐER YAZILAR bölümünde yayýnlandý.
Bir insanýn hoca ya da þeyh diye bilinmesi, isminin önünde profesör, doçent, doktor gibi unvanlarýn bulunmasý, dinimizi emanet etmek için yeterli mi? Sadece bu sýfatlara sahip olduklarý için her dediklerini dinin hükmü olarak kabul etmemiz doðru olur mu?
Saðlýðýmýz, paramýz, malýmýz mülkümüz... Þu üç günlük dünyada hayatýmýza anlam katan, bizi ayakta tutan þeyler olarak görürüz bunlarý, özen gösteririz, üzerine titreriz.
Peki ebedi hayatýmýzýn huzur ve mutluluk garantisi olan dinimiz konusunda ayný titizliði, ayný hassasiyeti gösteriyor muyuz? Herkese mal mülk emanet edilmezken dinimizi kime emanet ediyoruz? Yani kime güveniyoruz. Bu insanlar bu iþin ehli mi? Araþtýrýyor muyuz?
Etiket Güzel Ama...
Bir insanýn hoca ya da þeyh diye bilinmesi, isminin önünde profesör, doçent, doktor gibi unvanlarýn bulunmasý, dinimizi emanet etmek için yeterli mi? Sadece bu sýfatlara sahip olduklarý için her dediklerini dinin hükmü olarak kabul etmemiz doðru olur mu?
Yanlýþ anlaþýlmasýn, bu isimlere, bu sýfatlara hürmetsizlik kastýmýz yok. Sadece isimlerin unvanlarýn yeterli olmayacaðýný ifade etmek istiyoruz.
O halde dinimiz konusunda kime güvenebiliriz? Hangi özelliklere sahip hocalara, mürþitlere, profesörlere itibar edebiliriz?
Ýþte bu noktada da Yüce Mevlâ’nýn her konuda ölçü ve rehber olarak bize ikram ettiði Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’e baþvuracaðýz. O’nun hayatýndan ilacýmýzý alacaðýz.
Ebedi Örnek
Kýsaca hatýrlayalým: Hz. Muhammed Mustafa s.a.v., peygamberlik gelmeden önce kýrk yýl Mekke’de yaþadý. Anasý, babasý, dedesi, kýsaca soyu sopu herkes tarafýndan biliniyordu. Kýrk yaþýna kadar o toplumun içinde bulundu. Çocukluðunu, gençliðini, evlilik yýllarýný hep o toplumun içinde geçirdi. Komþuluk yaptý, arkadaþlarý oldu, ortaklýklar kurdu. Herkes O’nun hayatýný net bir þekilde biliyordu, gizli kapaklý hiçbir yaný yoktu. Saklama ihtiyacý duyacaðý bir ayýbý, bir yanlýþý da olmadý.
Sahabilerden Saib b. Ebi Saib, Rasulullah s.a.v. hakkýnda þunlarý anlatmýþtý: “O benim cahiliye devrinde ortaðýmdý. Ne iyi bir ortaktý o! Ne fitne fesat yollarýna sapar ne de boþ yere çekiþirdi.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned)
Herkes Peygamber s.a.v. Efendimize güvenirdi. Hatta bu güvenlerini ifade etmek üzere O’na ‘tam güvenilir insan’ anlamýnda “el-Emîn” diyorlardý. Haksýzlýða uðrayanlar O’nu bulurdu. Deðerli eþyalarýný O’na býrakýrlardý. Peygamberlik geldikten sonra bile Mekkeliler böyle yapmaya devam etmiþlerdi. Hatta Efendimiz s.a.v. Medine’ye hicret ederken yataðýna yatýrdýðý Hz. Ali r.a.’a yüklediði görevlerden biri de evdeki emanetleri sahiplerine teslim etmekti.
Rasul-i Ekrem s.a.v. kýrk yaþýnda Allah’ýn elçisi olarak insanlarý davete baþladýðýnda, Mekke’de yaþayan, O’nu tanýyan bütün insanlar þunlarý söyleyecek durumdaydý:
Biz O’nun hayatýný bütün yönleriyle biliyoruz.
Biz O’na güveniyoruz.
Hayatý boyunca sözüyle özü arasýnda bir çeliþki görmedik.
Þahsiyeti ve ahlâkýyla hepimiz için saygýdeðer bir insandýr.
Nasýl Dönüþtüler?
Yüce Mevlâ, elçisini kýrk yýl bu üstün özelliklerle o toplumda yaþattý ve bundan sonra peygamberlik göreviyle görevlendirdi.
O toplumun insanlarý katý bir putperestlik içerisinde hayatlarýný sürdürürken, Peygamber s.a.v. Efendimiz onlara kabul etmeleri çok zor olan bir imaný ve hayat tarzýný teblið ediyordu. Her bakýmdan onlarý tamamen deðiþtirecek bir dindi bu.
Buna raðmen o insanlar, bütün yönleriyle tanýdýklarý, kýrk yýldýr güvendikleri, dürüstlüðünden þüphe etmedikleri Muhammed Mustafa s.a.v. Efendimiz’e yöneldiler. Teker teker iman edip hayatlarýný tamamen deðiþtirdiler. Nice acýlara göðüs gerdiler.
Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’e tabi olanlar, peygamberliðin gelmesinden itibaren þu hali, O’nda her zaman görmüþlerdi: Rasulullah s.a.v. Efendimiz Yüce Mevlâ’dan her ne getirdiyse hayatý boyunca onlarý en güzel þekilde, en üst seviyede uygulamýþtý. Ýbadetinin güzelliðine gelince, onu anlatmaktan aciz olduklarýný söylerlerdi.
Gerçek Tebliðcinin Özellikleri
Þimdi bu temel bilgilerden hareketle dinimiz konusunda önümüze çýkan insanlarda en azýndan þu özelliklerin tamamýný aramak durumundayýz.
Hayatý bütün yönleriyle bilinmelidir. Gizli kapaklý bir iþi, bir yaný olmamalýdýr.
Ýnsanlara güven telkin etmelidir.
Sözleriyle iþleri birbirine uymalýdýr.
Aralarýnda yaþadýðý insanlar, onun þahsiyetli ve üstün ahlâk sahibi bir insan olduðuna þahitlik etmelidir.
Yaþantýsýna þýmarýklýk ve gevþeklik deðil, ciddiyet ve takva hassasiyeti hakim olmalýdýr.
Bildiklerini uygulamaya çalýþan, alçakgönüllü ve ibadetine düþkün olmalýdýr.
Ýþte bu saydýðýmýz özelliklerin tamamýna sahip olmayan kiþilerin ismi ve sýfatý ne olursa olsun, dinimiz konusunda onlara güvenemeyiz. Dinimizi onlara emanet edemeyiz.
Bahsi geçen özelliklere sahip olan insanlara, yani hocalara, mürþitlere gelince, onlar herkesin ihtiyaç duyduðu yeryüzünün en kýymetli varlýklarýdýr.
Yüce Mevlâ, böyle deðerleri içimizden, gönlümüzden eksik etmesin. Bizi de onlardan ayýrmasýn. Hem dünyada hem ahirette…