Kalp Huzuru Nerede? By: reyyan Date: 27 Aðustos 2011, 13:00:49
Kalp Huzuru Nerede?
Mayýs 2008 - 113.sayý
Mehmet ILDIRAR kaleme aldý, DÝÐER YAZILAR bölümünde yayýnlandý.
Dünyada iþlerimizin yolunda olduðu zamanlarda nefsimizin duyduðu huzur, diðer canlýlarýn da duyduðu huzur gibidir. Yeryüzündeki bütün canlýlar karýnlarý tok, kendilerini güvende hissettikleri zaman bu huzuru duyarlar.
Fakat biz insanlar yalnýzca bu huzur için yaratýlmadýk. Raad Suresi 28. ayette; “Bunlar, iman edenler ve kalpleri ALLAH’ýn zikriyle sükûnete erenlerdir.” buyurulan insanlarýn huzuruna ermek için yaratýldýk. Yani sadece maddi varlýðýmýzýn ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýyla yetinmek olmaz. Kalplerin de huzura ermesi gerekir. Ayný ayet-i kerimenin devamýnda ALLAH Tealâ bu huzurun nasýl gerçekleþeceðini de bildiriyor: “Bilin ki kalpler ancak ALLAH’ý anmakla huzur bulur.”
Peki, ALLAH’ý anmak nasýl olur? O’nun ismini zikretmek, dille tespih etmek O’nu anmaktýr. Yaratýlmýþlara bakýp O’nu düþünmek zikirdir. ALLAH’ýn boþ bir þey yaratmadýðýný, her þeyin yerli yerinde ve bir gayeyle yaratýldýðýný düþünmek zikirdir. Bunun gibi ALLAH’ý hatýrlatan, O’nu anlatan her þey zikirdir.
Ýþte kalp, kendisini yaratan, yaþatan Rabbini anar, her an O’nunla birlikte olursa kalýcý bir huzura erip kurtulur.
Bunun dýþýndaki huzur, þartlar bozulduðunda kaybolan huzurdur. Fakat insanlarýn çoðu yalnýzca bu huzurun gerçekleþeceði þartlarý elde etmek için uðraþýr dururlar. ALLAH Tealâ bu durumu “Dünya hayatýna aldanmýþlýk”la ifade buyurup kýnar. ALLAH’ý anmakla huzur bulanlar ise övülür.
Dünya zevkleri ile teselli olan kimse dünya için yaþayan kimsedir. Oysa dünyayý ahiretin tarlasý, ALLAH’ýn rýzasýna ulaþmanýn kapýsý olarak yaþayan insanlar Mevlâ ile yaþayan insanlardýr. Onlarýn huzuru ALLAH’ýn rýzasýnýn dýþýnda deðildir.
Teselli ve huzurun kula ulaþmasýnda iki yol vardýr. Birincisi, ALLAH’ýn lütfu ve keremi ile kula zahmetsiz gelen huzurdur. Peygamberlerin ve büyük evliyalarýn hayatýnda bu vardýr. Bizim böyle bir huzuru beklememiz uygun deðildir. Ýkincisi bizim huzurumuzdur ki biraz gayret edip çalýþmamýz sonunda elde edilir. Ýþte tasavvuf da bunun üzerine kurulmuþ, usulleriyle huzura nasýl ereceðimiz gösterilmiþtir.
Her þeyden önce kiþi mürþidine tâbi olmalýdýr. Mürþit talebesini alýþtýðý lezzetlerden alýkoyarsa isyan etmemelidir. Hangi hasta doktorun acý ilacýna veya iðnesine katlanmaz ki. Mürþid-i kâmiller de manevi doktorlardýr. Sofilerinin ALLAH yolunda ilerlemesine mani olan nefsani lezzetlere ulaþmayý engellerler. Sofi ise kendisinin hasta olduðunu unutup doktorla kavga etmeye kalkar. Bu yolun en problemli tarafý budur. Sofi bu durumu aþýp mürþidine teslim olursa geliþir, ilerler.
ALLAH Tealâ da “Uðrumuzda mücahede edenleri, gayret sarfedenleri elbette yolumuza eriþtireceðiz.” buyurmuþtur. Mücahede, nefsin arzularýna muhalefet ederek ona teslim olmamaktýr. Kim nefsinin arzularýna, özellikle gaflete yol açan ve haram olan arzularýna boyun bükmezse ALLAH Tealâ ona müþahede kapýsýný açar. Kalp gözü açýlýr. Nereye baksa Hakk’la görür, ne yapsa O’nunla yapar. Böylece kiþinin dinini yaþamasý kolaylaþýr. Dünya derdi azalýr, huzur bulur.
Fakat insanlar ALLAH’ý unuttuklarý nispette dertlere giriftar olurlar. Her ne onlara ALLAH’ý unutturuyorsa bu bir musibete dönüþür. Sevinçleri, neþeleri yarým kalýr. Halbuki kalbin huzurunun, kurtuluþunun, sahibi olan ALLAH’a dönmekten baþka çaresi yok.
Bu yüzden insan rahat etmek istiyor ve ALLAH’a dönüþ yolunun kapanmasýný istemiyorsa kalbini nefsten, dünyadan kurtarmak için çalýþmalý, kâmil bir mürþidin yolunu takip etmelidir.