Su Gibi Aziz Olmak By: reyyan Date: 23 Aðustos 2011, 17:43:17
Su Gibi Aziz Olmak
Ocak 2008 - 109.sayý
Ali YURTGEZEN kaleme aldý, KAPAKTAKÝLER bölümünde yayýnlandý.
Su, hayat veren bir nimet olarak son derece kýymetlidir, azizdir. Ama su ayný zamanda tevazunun sembolüdür. Yeryüzünde hayatýn idamesini saðlayan unsurlardan biri olduðu halde yüzünü yerden kaldýrmaz.
Eskiden, ikram edilen suyu içtikten sonra, su veren kiþiye teþekkür makamýnda “Su gibi aziz olasýn!” diye niyazda bulunurdu büyükler. Son zamanlarda bu güzel duayý unutmuþ gibiyiz. Unutma sebebimiz, artýk ikram ve hizmeti angarya sayan yahut olur olmaz yerde ellerindeki pet þiþelerden kendi suyunu kendisi içen yeni yetmeler deðil. “Ýzzet”e yabancýlaþtýk.
Ýzzet Nedir?
Aziz olmak, izzet sahibi olmaktýr; izzet ise haysiyet demektir. “Haysiyet”, aslýnda kiþinin bir yere yahut bir varlýða mensubiyetiyle kazandýðý deðer, þeref, itibar, güç ve üstünlük manasýna gelir. Bütün bunlar insana bir yenilmezlik, hakimiyet veya hürmete layýk olma mevkii kazandýrýr ki “izzet”i ekseri bu tezahürleriyle tarif ederler.
Böyle tarif edilse de izzet, yenilmezliði yahut hakimiyeti saðlayan güç ve itibarýn sonucu deðil, sebebidir. Ýnsan maddi güç ve hükmetme makamý elde etmekle kendini aziz kýlamaz. Esas olan haysiyet, yani daha baþlangýçta kendini neye nispet ediyorsa o çerçevede varlýðýna yüklediði mana ve deðerdir.
Hakikatte olmayan, geçici ve fani varlýklara baðlanarak, bu baðlýlýða üstün bir deðer atfetmekle ulaþýlan þey haysiyet deðil, vehmiyyattýr, kuruntudur. Ýnsan ancak mutlak manada “aziz” ve “var” olan Allah’a iman ederse, kendisini Allah’ýn kulu, yeryüzündeki halifesi ve mahlukatýn en þereflisi görmek gibi bir haysiyete nail olabilecektir.
Bu sebeptendir ki izzet veya haysiyet Allah’ýn müminlere ikramýdýr. Cenab-ý Hak “Muizz” ism-i þerifi ile razý olduðu kullarýna izzet bahþeder. Nasýl ki bir ülkenin insanlarý, o ülkenin tek hakimi olan padiþaha yakýnlýðý, onun sevgisi, dostluðu, itimadý nispetinde þeref, itibar ve güç kazanýrsa, müminler de Allah’a yakýnlýklarý nispetinde izzet kazanýrlar. Zirveye ne kadar yakýnsanýz o ölçüde “yüksek”tesiniz demektir. Onun için Allah’ýn en aziz kullarý peygamberler, veliler ve zikirle, salih amelle O’nun rýzasýna talip olan samimi müminlerdir.
Demek ki “aziz olasýn” duasý, önce Allah katýnda yüksek bir dereceye nailiyet temennisidir.
Ashab: Azîzân-ý Kirâm
Ýzzet ve haysiyet bir bakýma kâmil imandýr. Çünkü insan ancak böyle bir imanla Allah’tan baþka hiçbir ilâhýn önünde eðilmez, dünyaya kapýlmaz, hevasýnýn peþinden sürüklenmez, fani þeylere karþý zaaf göstermez. Bilir ki yeryüzü kendisinin emrine amade kýlýnmýþtýr. Bu yüzden dünyanýn ve dünyalýðýn kendisini yönlendirmesine izin vermez. Hem kendi zatýna hem bütün ademoðluna hoþça bakar, zira “zübde-i âlem” olduðunun farkýndadýr.
Mümin, kendini bilmenin ve kendinde olmanýn yüceliðini tadan, dünyaya tenezzülle bu mevkiine halel getirmeyen insandýr. Hakikatini bilmenin rahatlýðý, onu cesur ve müstaðni yapmýþtýr. Gücü ve yenilmezliði buradadýr. Öldürülebilir, fakat maðlup edilemez. Böyle bir korkusuzluk ve istiðna, gönül rahatlýðýnýn, huzurun, sekinetin de kaynaðýdýr. Korkak ve muhteris insanlar ne kadar büyük bir güce, ne kadar yüksek bir makama sahip olurlarsa olsunlar, endiþeden, vesveseden, huzursuzluktan uzak deðildir.
Sahabe-i Kiram Efendilerimiz, yaþadýklarý onca sýkýntýya raðmen, imanlarýndan emin olmanýn huzur, rahatlýk ve sekinetiyle, dünyanýn gelmiþ geçmiþ en aziz insanlarýdýr. Onlarýn dönemi bu sebeple Asr-ý Saadet, yani en mutlu olunan çaðdýr.
Öyleyse “izzet duasý” ikinci olarak, muhatap için hem Sahabe’nin yaþadýðý hakiki bir dünya saadetini niyazdýr, hem de mutluluðun nasýl kazanýlacaðýna dair bir bilgi telkinidir. Nefs, sonu gelmez istek ve ihtiyaçlarý peþinde sürükleyerek, bunlarý temin uðruna alçaltarak insaný zelil eder. Katlanýlan zillete raðmen ulaþýlan imkan ve konfor ise asla mutluluk getirmez. Ne kadar uðraþýrsanýz uðraþýn, nefsin gözü doymaz, hýrsý sükûn bulmaz çünkü.
Ýzzet ve Kibir
Kur’an-ý Kerim’de müþrik ve münafýklarýn kibir yahut gururlarý ile, bu duygulardan kaynaklanan inatlarý da bazen “izzet” kelimesiyle karþýlanýr. Ulema böyle ayetlerdeki (mesela Bakara, 206; Sa’d, 2; Münafikûn, 8) “izzet”i ya doðrudan doðruya “kibir” olarak tefsir etmiþ, ya da izzeti müspet ve menfi diye ikiye ayýrarak, bunlarý menfi (olumsuz) izzet saymýþtýr.
Bu elbette vehmedilen bir izzettir, tekebbürdür. Halbuki yukarda izaha çalýþtýðýmýz gibi asýl izzet, insanýn kendi hakikatini bilmesi ve onu yüce tutmasýdýr. Kibir ise insanýn kendini bilmemesi, fani yanýný “var” zannedip ona mevkiinin çok üstünde bir deðer ve önem vermesidir.
Bu iki tutum, aralarýndaki zýtlýða raðmen bazý ayetlerde “izzet” þeklinde adlandýrýlmýþsa, bunda bir hikmet olmalýdýr. Allahu a’lem, izzet ile kibrin, zýtlýðýna raðmen birbirine çok yakýn iki kavram olduðuna, bunlarýn kolaylýkla birbirine karýþtýrýlabileceðine böylece dikkat çekilmiþtir.
Ýnsan; makamý, malý mülkü, parasý, gücü kuvveti, zekâsý, ilmi, þöhreti hatta taati ile kullar nezdinde büyük bir itibara sahip olabilir, toplum tarafýndan el üstünde tutulabilir. Bu itibarýn onu ucb ve tekebbüre düþürme tehlikesi her zaman vardýr. Burnu havada dolaþmasý, seçiciliði, elindeki imkanlarla yüksek bir standardý sürdürmesi, kimseleri beðenmemesi, çevresindeki insanlarýn etrafýnda pervane olup bir dediðini iki etmemesi… hem kendisinde hem toplumda onun izzetli bir insan olduðu kanaatini doðurabilir. Ýþte bu, öyle görünse bile izzet deðildir. Peki, izzet zannettiðimiz duygunun kibir olup olmadýðýný nasýl anlayacaðýz?
Aziz Olan Mütevazi Olur
Ýzzetin karþýtý zillet, kibrin karþýtý tevazudur. Nitekim izzet ile kibir gibi, tevazu ile zillet arasýnda da ince bir fark vardýr. Kibir, ne kadar “izzet” gibi görünürse görünsün, sahibini zilletten kurtarmaz. Tevazu da izzete mani olmadýðý gibi hakiki izzetin belki de en önemli niþanesidir.
Ýþte “su gibi aziz olasýn” duasý, son olarak bu sahte izzetten sakýndýrma temennisini yansýtýr. Su, hayat veren bir nimet olarak son derece kýymetlidir, azizdir. Ama su ayný zamanda tevazunun sembolüdür. Yeryüzünde hayatýn idamesini saðlayan unsurlardan biri olduðu halde yüzünü yerden kaldýrmaz. Adeta Yaradan karþýsýnda sürekli secde halindedir.
Öyleyse izzet, kendi nefsimizi baþkalarýndan üstün görme temayülünün ifadesi olmamalýdýr. Dünya varlýðýyla diðer insanlarýn fevkine çýkmamýz bizi aziz kýlmaz. Esasen dünyada kalan, dünyaya mahkum olan hiç kimse aziz deðildir.
Ýzzet, Ýslâm imanýndan, bu inancýn baðlandýðýmýz ve temsil ettiðimiz yüce deðerlerinden gelen bir güç ve þereftir. Ýman ve ibadeti, namazda olduðu gibi mümini dünyanýn üstüne çýkarýr, yüceltir; ona yetmiþ iki millete bir göz ile bakma imkaný kazandýrýr. Tevazu bu nazarýn icabýdýr.
Mümin bu sebeple baðýþlayýcýdýr. Ve elbette Ebu Hüreyre r.a.’ten gelen bir hadiste haber verildiði gibi “Allah, affedici kulunun izzetini artýrýr; Allah için mütevazi olan kimseyi yüceltir.”
Kýsaca, müslüman bu dünyada hakiki manada ancak su gibi aziz olabilir; baþka türlü deðil.