Tencere
Pages: 1
Kim bunlar? By: reyyan Date: 21 Aðustos 2011, 09:50:36
Tencere


Mart 2009 123.SAYI


Serhat ALBAMYA kaleme aldý, TENCERE bölümünde yayýnlandý.

Herkese selamlar. Ben Serhat Albamya. Adýmýn böyle deðiþik olmasýna bakmayýn, Ferzan Topatan benim abim. Biliyorsunuz abim bir süredir Tencere’de yazamýyor. Ýþleri çok yoðun, bir türlü fýrsat bulamýyor. Eminim onu özlemiþsinizdir, fakat onun yerine ben geldim. Ýnþallah beni de seversiniz. Bundan böyle hem onun selamýný iletmek, hem de kendi hikâyelerimi size anlatmak için burada olacaðým.

Haydi bismillah...


Kim bunlar?


Abimin vesilesiyle yola gelmemin üzerinden çok zaman geçti. O zamanlar üniversite ikinci sýnýfa yeni geçmiþtim. Ýlk sene okuduðum þehirde yabancýlýk çekmemek için kaldýðým teyzemlerin evinden ayrýlmýþ, kendime kalacak yeni bir yer arýyordum.

Abim sürekli arayýp “Serhat ne oldu, kalacak bir yer bulabildin mi? Bak okullarýn açýlmasýna az kaldý, elini çabuk tutup sana verdiðim adrese bir uðra..” diyerek aylardýr bahsettiði yurda gitmemi söylüyordu. “Bak orada güzel arkadaþlar var, sana yardýmcý olurlar, sen de onlarý seversin zaten..” diye de ýsrar ediyordu.

Baþkalarýyla ayný odada kalmak, onlarla eþyalarýmý paylaþmak, onlarýn düzenine uymak bana hiç cazip gelmediði için çeþitli bahanelerle abimi oyalýyordum. “Tamam abi, haftaya gidip bakarým, oldu abi, tam gidecektim bir iþim çýktý..” derken yaz tatilini de bitirmiþtim.

Okulun açýlmasýna az bir zaman kala tekrar yola koyuldum. Apartmanlarýn pencerelerine baka baka kalacak bir yer arýyordum. Binanýn birinde aradýðým yazýyý fark ettim: “Öðrenciye Kiralýk Odalar”

Bu tam da aradýðým þey, bir oda bana yeter de artar bile diyerek içeri girdim. Orta yaþlý bir abi bana buranýn apart olduðunu yani odamý, mutfaðýmý, çamaþýr makinesini baþkalarýyla paylaþmam gerekeceðini söyledi. Olsun,  fiyatý da çok deðildi. Kýsa sürede kararýmý verip döneceðimi söyleyip oradan ayrýldým.

Artýk baþka bir yere bakmama gerek olmadýðýný düþünüyordum, çünkü burasý benim için gayet uygundu. Fakat birden “Ya Serhat, gidip þu abinin aylardýr bahsettiði yurda da bir baksan, hiç deðilse sorduðu zaman baktým da beðenmedim dersin!” dedim ve üzerinde adres yazýlý kartý çýkarýp baþladým yurdu aramaya.

Yurdu bulup içeri girdiðimde birkaç yaþlý amca ranza taþýyor, bir yandan orta yaþlý bir abi çay daðýtýyor, köþede dedemin birisi de tütün sarýp kendisini dinleyenlere heyecanlý heyecanlý bir þeyler anlatýyordu. Kartta yazan ismi sorunca oradaki arkadaþlardan biri, “Siz þuraya oturun, hemen gelir.” dedi.

Beklerken kendi kendime “Yahu ben nereye geldim böyle, nasýl öðrenci yurduysa, öðrenci hariç her þey var kardeþim!” diye söyleniyordum. Bunlarý düþünürken karþý odadan çýkan bir abi ayakkabýlarýný giyip bana doðru geldi. “Selamün aleyküm, hoþgeldin.” dedi. Ben de “aleykümselam” dedim, keyifsiz bir þekilde “Yurdunuz nasýl bir yer diye bakmak için gelmiþtim.” diye karþýlýk verdim. Gülümsedi, sonra da “Yurdumuz bu gördüðün iþte, burada kalmak istersen bazý kurallara da uyman gerekir.” dedi.

Nasýl yani, nerden çýktý þimdi bu? Teyzemlerde kalýrken tek kural vardý, o da akþam eve dönmek. Neyse abimizi dinleyeyim de þu kurallar neymiþ öðrenelim dedim:

“Çevre sakinlerini rahatsýz etmek yok!” E, zaten böyle bir þeyi normalde de yapmam. “Yurtta kalanlar kiþisel temizliðe dikkat etmeli.” Çok þükür pis dolaþmamaya dikkat ederim. “Yüksek sesle müzik dinlemek yasak, mümkünse kulaklýkla müzik dinlenmeli.” Zaten ben de hep kulaklýkla müzik dinlerim. “Yurdun düzeni için haftada bir gün temizlik günü olarak belirlenecek, kalan herkes haftada bir gün nöbetçilik yapacak.” Hmm, galiba az sonra bana askeri üniformayý verecekler!

Ben bunlarý düþünürken karþýmdaki abi bana “Bu kurallar senin için de uygunsa yurtta kalabilirsin.” dedi. “Olur tabi neden olmasýn..” dedim ama zaten bir yer bulmuþ olmama raðmen neden bu cevabý böyle kolayca verdiðimi daha yeni anlýyorum.

Ne oldu, nasýl oldu da kendimi okul açýlmadan bir gece önce bu yurtta buldum? Birkaç gün kendime “Ben nerdeyim, ben ne diye buraya geldim?” diye sorular sorsam da, az bir zaman sonra buradaki arkadaþlarla gayet iyi anlaþtýk. Ýzmirli Mehmet, Adýyamanlý Onur, Trabzonlu Nihat hepsiyle kýsa zamanda can ciðer kuzu sarmasý olmuþtuk.

Bir süre geçtikten sonra da yurt yönetiminden bir duyuru geldi: “Kurban bayramýnda dileyen ilk gün kalýp kesimhanede hizmet edebilir.” Ne?!

Bayramýn en önemli günü, ilk gününde neden öðrenciler memleketine gitmeyip kesimhaneye gitsin ki? Bu merakla memlekete gitmeyip orada kaldým. Bayram sabahý gittiðimiz kesimhanedeki kalabalýk çok farklýydý. Öyle bir muhabbet ortamý vardý ki... Etler havada uçuþuyor, bir sürü insan sanki lunaparka gelmiþ gibi güle oynaya iþin bir ucundan tutuyor ve kimse kimsenin eðlencesini bozmuyordu. Heyecanla “Ben ne yapayým?” dedikten sonra elime verilen býçakla baþladým gelen parçalarý ikiye, üçe bölmeye. Zamanýn nasýl geçtiðini anlamadým. Kurbanlýk hayvanlar geliyor, kesiliyor, parçalanýyor, tartýlýyordu.

Birden “küt” diye bir ses duydum, sonra da alnýný elleriyle kapatan bir adam... Büyükbaþ bir hayvan onu kesim alanýna getirmeye çalýþan adamý tekmelemiþti anlaþýlan. Adamý hemen karþýdaki küçük bir barakaya götürdüler, biz de iþimize devam ettik.

Etleri taþý, kemikleri ayýr, parçalarý tart derken ikindi vakti gelmiþ geçiyordu. Abdest alýp namaz kýlmak için ben de küçük barakaya gittim. Ýçeri girip abdest sýrasýnda beklerken etrafý incelemeye baþladým. Yerlerde eski halýlar, yeni kesilmiþ etler ve ortalýkta ayný dilde konuþan bir sürü insan vardý. Birden salonda yemek masasýnda oturan adam dikkatimi çekti, ineðin birkaç saat önce tekme attýðý adamcaðýzdý. Alnýndaki morluk dýþýnda gayet iyiymiþ gibi görünüyordu. Sonra, ben ona bakarken karþýsýna biri gelip oturdu ve elini gösterip; “Eti keserken elime býçak girdi.” deyince adamcaðýz alnýndaki yarabandýný söküp adamýn yaralý parmaðýna yapýþtýrýverdi.

Bu hali görünce öylece kalakaldým. Yaþadýðýmýz dünyada insanýn bireyselleþmesi, bencilleþmesi filan gibi okuyup ezberlediðim bir sürü þey bir kez daha göremediðim bir çöp bidonuna boca oldu.

Þimdi kendime tekrar soruyorum: “Ben nasýl insanlarýn içindeyim?”

Bir porsiyon seçmen pusulasý


Geçenlerde Sabahattin abi ile birlikte akþam yemeði için dýþarý çýktýk. Her zaman gittiðimiz bir yer olan lokantaya girdik, kendimize göre bir köþe beðenip sipariþ vermek için garsonu beklemeye baþladýk. Fakat ortamda garip bir gerilim vardý. Karþý masada dört beþ adam oturmuþ bize bakýyordu ve ortada garson namýna hiç kimse yoktu. Karþýdaki siyah takým elbiseli tipler bize garip bakýþlar atmaya devam ederken Sabahattin abi dayanamayýp “Yemek yok mu, garson gelmeyecek mi?” diye sordu. Tipler önce birbirine baktý, sonra da “Yok, dediler, burasý artýk “x” partisinin seçim bürosu!” Soramadýk tabii, madem burasý artýk seçim bürosu, salonun ortasýndaki koca buzdolabý neyin nesi? Niye hâlâ lokanta tabelasý var. Neyse, þaþkýnlýðýmýz geçene kadar oturduk, sonra yemek için baþka bir yer aradýk. Bu arada Sabahattin abi birþeyler homurdandý ama ne dedi duyamadým.


radyobeyan