Hz.Muhammedin Ýslam Daveti
Pages: 1
Sizin Dininiz Size... By: seymanur K Date: 29 Temmuz 2011, 15:21:32
Sizin Dininiz Size, Benim Dinim Bana


De ki: 'Ey kâfirler! Ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem. Siz de benim ibadet ettiðime Ýbadet etmezsiniz- Ben sizin ibadet ettiðinize asla Ýbadet etme­yeceðim. Siz de benim Ýbadet ettiðime ibadet edecek deðilsiniz. Sizin dininiz si­ze, benim dinim de banadýr.[280]

Müþrikler, alay ve aþaðýlama biçiminde baþlayan, hakaret ve tehditlerle devam eden ve en sonunda aðýr iþkenceler aþamasýna ulaþan tepkileriyle islâm davetini durduramayýnca, tekliflerde bulunmaya baþladýlar. Resulüllah'a, Mekke yönetimi­ni ve zenginliklerini paylaþabileceklerini söylediler. Hatta, geleneklerine aykýrý ol­makla birlikte, kendisini kral olarak tanýmaya hazýr olduklarýný da bildirdiler. Ýs­tedikleri tek bir þey vardý; tevhid gerçeðinin insanýn bireysel ve toplumsal haya­týnda karþýlýðý olan sorumluluklarý gözden geçirip, yeniden düzenlemek ve mev­cut hayat tarzýný meþru kabul etmek. Özellikle de bazý siyasî, ekonomik hassasi­yetlerine dokunulmasýný istemiyorlardý. Bu bazý hassasiyetlerinin meþruiyet daya­naðý olan ilkeler kabul edilmeli veya açýkça tepkide bulunulmamalýydý. Eðer bu gerçekleþirse, Ýslâm ile aralarýndaki her türlü ayrýlýðý, husumeti, kini, þiddeti sona erdirmeye razýydýlar. Hatta Ýslâm'ý birçok açýdan kabul etmeye, menfaatlerinin de­vamý için bazý sorumluluklar üstlenmeye razýydýlar. Ama yeter ki Resulüllah teb­lið ettiði dinde bazý deðiþikliklere razý olsun. Fakat, her seferinde, her türlü teklif­leri geri çevrildi; karþýlarýnda ilkelerinden ve gidiþatýndan hiçbir þekilde taviz ver­meyen bir dava ve dava lideri vardý.Müþriklerin anlamadýklarý veya anlamak iste­medikleri þey, Ýslâm'ý, birçok örneðine rastladýklarý veya hakkýnda bilgileri bulu­nan herhangi bir siyasî/dinî hareket olarak; Resulüllah'ý ise ilke ve gidiþatýný þart­lara göre kendisi belirleyen bir toplumsal hareketin lideri olarak düþünmeleriydi, islâm davetinin ilkelerini de, insanlara sunuluþ yöntemini de Allah'ýn belirlediðini, ilke ve yönteme uyma konusunda Resulüllah'm da diðer insanlardan farksýz ol­duðunu, herhangi bir ayrýcalýða, imtiyaza sahip olmadýðýný anlamýyor, anlayamý­yor, anlamak istemiyorlardý. Onlar, Ýslâm'ý Mekke dinine eklemlemenin çareleri­ni ararken ve bu amaçla kendilerince son derece cazip bazý tekliflerle Resulüllah'a gittikleri zaman, durumu baþta Resulüllah olmak üzere müminler açýsýndan ilke ve þartlara baðlayan ayetleri bilmiyor veya iþitmiþlerse de bunlarýn Resulüllah ta­rafýndan deðiþtirilebilecek þeyler olduðunu zannediyorlardý. Risâlet sürecinde tüm rehberlik ve kontrol vahiydeydi. Bu nedenle risâlet sürecinde önemli kýrýlma­lara, sapmalara neden olmaya aday müþrik tekliflerinin reddedilmesinde de kara­rý vahiy verdi. Allah vahyi ile her adýmda Resulünü kontrol etti ve yönetti. Örne­ðin, ilk tekliflerle ilgili olarak vahyolunan ayet grubunun birisinde Resulüllah'a 'boþ sözlerden, iþlerden, tekliflerden yüz çevirmesi gerektiði1 bildirildi. Müminlerin iþleriyle müþriklerin iþlerinin; müminlerin durumlarýyla müþriklerin durumlarý­nýn farklý olduðu açýklandý.[281] Bu Ýslâm ile þirk, müminlerle müþrikler arasýnda or­tak bir nokta tesis etmek amacýnda olan tekliflerin kabul edilmemesi gerektiðini bildiren ilâhî bir uyarýydý. Diðer bir ayet grubunda da özellikle 'farklýlýða' deðinil­di; Müminlerle müþriklerin farklý yollarýn yolcularý olduklarý ifade edildi. Yollar­dan birisi hakti, huzurdu, esenlikti; diðeri bâtýldý, cefaydý, azaptý. Ve her kim, han­gi yolu seçerse sadece kendisi için seçiyordu. Herkes seçiminin sonuna razý olmak zorundaydý.[282] Müminlerle müþriklerin inançlarý ve hayat tarzlarý farklýydý; bu hem bilinen ve görünen boyutuyla böyleydi ve hem de ayetler bu farklýlýðý sürek­li dile getiriyordu. Ancak buna raðmen, ortak bazý þeyler, en azýndan sorumluluk açýsýndan geçerli olan ortak bir alan olamaz mýydý? Kur'an bu yöndeki düþünceye ve bu düþüncenin neden olduðu teklife kýsaca ve en açýk ifadeyle 'Hayýf dedi: 'De ki: Bizim yaptýklarýmýzdan siz sorumlu deðilsiniz; biz de sizin yaptýklarýnýzdan sorumlu deðiliz. RabbimÝz hepimizi bir araya toplayacak, sonra aramýzda hah ile hükmedecektir. O, en âdil hüküm veren, her þeyi hakkýyla bilendir.[283] Kur'an açýkça diyordu ki, Ýslâm ile þirk hiçbir zaman ortak paydalarý olmayan iki ayrý inanç sistemi, iki ayrý hayat tarzýdýr. Bu nedenle, müminler bu farklýlýða göre davranmalý, müþriklerle olan iliþkilerini buna göre ayarlamalýdýrlar. Fakat bunun, hiçbir zaman, her ne kadar o anda þirk cephesinde yer alýyor olsalar da, bütün müþriklerin ayný olduklarý anlamýna gelmeyeceði de bildirildi. Müminlerin, bazý müþriklerin hakikate karþý tamamen kör ve saðýr olmadýklarýný bilmeleri ve onla­ra islâm davetini ulaþtýrmalarý gerekliydi. Yalnýz onlara daveti sunarken kalpleri­ni kazanmak için gerçeði eðip bükmenin anlamý yoktu; gerçek olduðu gibi bildi­rilmeliydi: 'Resulüm.' Onlar seni yalanlarlarsa de ki: 'Benim iþim bana, sizin iþiniz de size aittir. Siz henim yaptýðýmdan uzaksýnýz, ben de sizin yaptýðýnýzdan ufaðým'. Onlardan seni dinleyenler vardýr. Fakat saðýrlara üstelik akýllarý da ermiyorsa- sen mi duyuracaksýn?.[284] Þayet sana karþý gelirlerse de ki: 'Ben sizin yap­týklarýnýzdan muhakkak ki uzaðým'. Sen O mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.[285] Bütün bunlara raðmen, kendi cephelerinden baktýklarý zaman hâlâ Ýslâm'ý kendi inanç ve hayat tarzlarýna, Resulülîah'ý da ken­di topluluklarýna dahil edebileceklerini umanlar vardý. Eþraftan bazýlarý, çok cazip teklifler götürdükleri zaman Resulüllah'ýn istedikleri çizgiye çekebileceklerini dü­þünüyorlardý. Zaten Utbe b. Rabia'nm ve Velid b. Muðire'nin bazý teklifleri bildir­mek için Resulüllah'la görüþmelerinin veya Resulülîah'ý meclislerine çaðýrýp bazý tekliflerini tehditler eþliðinde sunarak kabulünü kolaylaþtýrmaya çalýþmalarýnýn nedenleri, ResulüUah'm taviz verebileceðine dair kanaatleriydi. Ýçlerinden birileri bu iþi biraz daha ileri götürerek, Resulüllah'a bazý putlarý kabul etme veya kabul etmiyorsa bile açýk tepki vermeme teklifinde bulundular. Bu Ýslâm daveti açýsýn­dan son derece garip bir teklifti. Bir ayet bu teklifi en ufak þüpheye yer vermeye­cek þekilde anýnda reddetti: 'De ki: 'Ey insanlar! Benim dinimden þüphede iseniz, bi­lin ki ben Allah'ý býrakýp da sizin taptýklarýnýza tapmam. Ben ancak sizi öldürecek olan Allah'a kulluk ederim. Ben müminlerden olmakla emrolundum.[286] Ayet açýktý, karar kesindi; ama yumuþak sayýlabilecek bir üslûp vardý. Eþraftan bi­rileri bundan cesaret almýþ olmalý ki, bir sonraki zamanda tekliflerini bir adým da­ha ileri götürerek tekrar sundular. Resulülîah'ý kendi ilke ve inançlarýna göre dav­ranmaya, bunun gereði olarak da putlarýna saygý göstermeye davet ettiler. Bu se­fer vahyin üslûbu sertleþti: öyle bir teklifin kesinlikle kabul edilemeyeceði sert ve her zaman olduðu gibi kesin bir ifadeyle bildirildi. Bu arada Resulüllah'a da bir uyarý da bulunularak, son derece kararlý olmaya davet edildi. Fakat esasýnda bu Resulüllah'tan çok müþriklere bir mesajdý; Resulüllah'ýn durumunu açýklayan ve tekliflerinin hiçbir þekilde kabul edilmeyeceðini gösteren bir dolaylý bildirimdi. Ayet þöyleydi: 'De ki: 'Ey cahiller.' Bana Allah'tan baþkasýna kulluk etmemi mi emre­diyorsunuz?' Resulüm.' Þüphesiz sana da senden öncekilere de 'Allah'a ortak koþarsan, Andolsun iþlerin mutlaka boþa gider ve hüsranda halanlardan olursun?' diye vahyolundu.[287] Günler bu þekilde geçmeye baþladý. Müþrikler her ne ya­parlarsa yapsýnlar islâm davetini durduramamýþ veya risâlet süresinde bir sapma­ya neden olamamýþlardý. Ne tehditleri, ne baský ve iþkenceleri ve ne de teklifleri iþe yaramýþtý. Daha baþka ne yapacaklarým düþünüyorlar, ama bir türlü yeni bir þey bulamýyorlardý. Sýkýntýlýydýlar. Problemleri gün geçtikçe büyüyordu. Bir þey­ler yapmalý ve Ýslâm davetini engellemeli; Resulüllah'ý saflarýna çekmeliydiler. Yo­ðun düþünceler içerisinde yeni bir taktik bulmanýn çabasýný yürütürlerken, Resu-lüllah için hayatýn ne kadar sýkýntýlý olduðunu, kendisini her açýdan yýðýnla sýkýn­týya sahip kýldýklarým düþündüler. Artýk ticaretle uðraþamýyordu. Eskiden de zen­gin deðildi, ama þimdi iyice yoksullaþmýþtý. Eskiden, Abdülmuttalib'in torunu ol­masý nedeniyle insanlarýn sevdikleri, takdirle andýklarý birisiydi; ama þimdi insan­lar ya onunla konuþmuyor ya da konuþmaktan korkuyorlardý. Konuþmuyorlardý çünkü inançlarý ve hayat tarzlarý farklýlaþmýþtý. Konuþmaktan korkuyorlardý, çün­kü müminlerin baþlarýna gelenlerin kendilerinin de baþlarýna gelmesinden çekmi­yorlardý. Müþrik liderler, kendi aralarýnda, Resulüllah'm ikbalini kendi elleriyle söndürdüðünü konuþtular. Kanaatlerince, Muhammed bütün nasiplerini yok et­miþti. Nimetler içerisinde yüzebilecek birisi olmasýna raðmen, yoksulluk, sýkýntý içerisinde bir hayat sürdürür olmuþtu. Bunlar kendilerinin hiçbir þekilde kabul edemeyecekleri zor þartlardý, zor durumlardý. Bu nedenle, kendilerince son dere­ce makul bir görüþ olarak, Resulüllah'la görüþüp durumunu gözden geçirmesini istediler. Ýyi niyetli olduklarým, tamamýyla kendisini düþündüklerini bildirip, olup-biteni bir kez daha düþünmesini söylediler. Kendisi Ýslâm daveti nedeniyle sýkýntý ve yoksulluk içerisindeyken, eski arkadaþlarý olan kendilerinin hâlâ zevk ve sefa içerisinde oluþlarýný; zengin, güçlü oluþlarýný düþünmeliydi. Kendileri ni­metler içerisindeydiler; para, kadýn, þan, ün, makam, itibar yarýþýnda hâlâ öndey­diler. Muhammed iyice düþünmeli ve hatalarýný fark etmeliydi. Eðer durumunu gözden geçirmez ve gidiþatýný deðiþtirmezse eþraftan birisi olmasý durumunda el­de edeceði nimetlere, nasiplere kavuþmasý bir daha mümkün deðildi; tüm bunla­rý kesip atmýþ olacaktý. Müþrik liderler, baþta Resulüllah olmak üzere müminlerin nimetlerden mahrum, sýkýntýlý bir hayat yaþadýklarýný, ikballerini kararttýklarýný, nasiplerini kesip attýklarýný konuþup, 'Bibimle birlikte olursanýz, davanýzdan vazge­çip bizim safýmýza geçerseniz nimetler içerisinde yüzersiniz' mesajlarýný dillendir­dikleri sýrada vahyolunan ayet gurubu durumu açýklýða kavuþturdu. Müþriklerin kanaatlerinin yanlýþlýðýný oraya koydu ve baþta Resulüllah olmak üzere müminle­re bir müjde verdi. Vahyolunan ayet grubu, Kevser sûresinin ayetleriydi. Bu kýsa sûrede nimetlerin asýl sahiplerinin müminler olduðu bildirildi. Müminlerin ölçü­lemez ve sayýlamaz miktarda nimete ebediyen sahip olacaklarý müjdelendi. Nasip­leri kesik olanlarýn, ikballerini karartanlarýn müþrikler olduðu açýklandý. Resulüllah'm ve diðer müminlerin hiçbir þekilde müþriklerin aldatýcý durumlarýna kan­mamalarý ve verdiði, vereceði nimetler nedeniyle Allah'a karþý sorumluluklarýnýn gereklerini yerine getirmeleri gerektiði bildirildi: '(Resulüm/) Hiç kuþkun olmasýn ki sana bol nimet (kevser) verdik. O halde sen yalnýzca Rabbine kulluk et ve(þührü-nün ifadesi olarak) O'nun için kurban kes. Þu bir gerçek ki, asýl sonu kesik olan, sa­na kin besleyendir.[288] Tüm bunlar Ýslâm davetinin lehine bir gidiþa­tý inþa eden, her seferinde müþrikleri mahcup ve periþan eden þeylerdi. Her sefe­rinde baþlarýný eðip, aþaðýlanmýþ bir halde durumlarýyla baþ baþa býrakýlanlar müþ­riklerdi. Her saman olduðu gibi, yeni bir þey bulmanýn, Ýslâm davetini istedikleri gibi durduracak veya deðiþtirecek bir þeyler bulmanýn çabasý içerisinde yine ken­di içlerine kapandýlar. Müþrik liderler, her zaman olduðu üzere, yine Kabe'nin ya­nýnda, Dâru'n Nedve'nin gölgeliðinde oturmuþ sohbet ediyorlardý. Sohbetlerinin konusu, yýllardýr devam ettiði üzere, yine islâm daveti ve Resulüllah idi. Daha baþ­ka ne yapabileceklerini, daveti nasýl durduracaklarým, 'eski problemsiz günlerine'' tekrar nasýl kavuþacaklarýný düþünüyor, konuþuyor ve tartýþýyorlardý. Tekliflerini deðiþtirmeliydiler; bütün mal ve makam teklifleri reddedilmiþti. Ayný türden tekliflerin bir iþe yaramayacaðý anlaþýlmýþtý. Acaba baþka ne yapabilirlerdi. O zamana kadar Resulüllah'a götürdükleri tekliflerinde hep Resulüllah'tan bîr þey istedikle­rini fark ettiler. Bir þeyler teklif ediyorlar ama deðiþikliði hep Resulüllah'tan isti­yorlardý. Kendileri inançlarýndan ve gidiþatlarýndan taviz vermeye hiç yanaþma­mýþlardý. Belki de bu durum Resulüllah'm tepkisini çekiyordu. Eðer kendileri de bazý tavizler verirlerse, tekliflerinin kabul görme ihtimali olabileceðini düþündü­ler. Görüþ makul görünüyordu. Madem ki Resulüllah Allah'a iman etmeye ve bu imanýn gereðine göre yaþamaya davet ediyordu; Allah'a inandýklarýný söyleseler ne olurdu? Zaten kendileri Allah'a bazý sýfatlarýyla inanan kimselerdi. Allah'a inan­dýklarýný söylerlerse, Muhammed'i yumuþatabilir ve saflarýna çekebilirlerdi. Bu düþünceler içerisindeyken Resulüllah'm Kabe'ye yaklaþtýðýný ve tavafa baþladýðýný gördüler. Düþündükleri þeyi uygulamaya koymak için Velid b. Muðire, Âs b. Vâ-il, Esved b. Muttalib, Umeyye b. Halef hemen yerlerinden kalkýp Resulüllah'a yak­laþtýlar. Velib b. Muðire 'Muhammed bizi dinle' dedi; 'Þimdiye kadar ne teklif ettiy­sek hepsini reddettin. Seni kralýmýz olarak tanýmaya, en zenginimiz kýlmaya, en gü­zel kýzlarla evlendirmeye ra£t olduðumuzu bildirdik; hiçbirisine iltifat etmedin. Ama durumunu da görüyoruz. Sýkýntýlýsýn, yoksullaþtýn. Sen bu kötü þartlara layýk birisi deðilsin. Senin aramýzda her zaman deðerli bir yerin oldu. Gel bir anlaþma yapalým. Umuyoruz ki bu senin de bizim de iyiliðimize olacak. Aramýzdaki anlamsýz kin ve düþmanlýðý sona erdireceðiz. Teklifimiz þu, biz senin Allah'ýna inanalým ve O'na tapam; sen de bizim putlarýmýzý kabul et; onlar hakkýnda ileri geri konuþmaktan vazgeç Böylelikle hem senin inancýn, hem de bizim inancýmýz geçerli olur. Bir süre böyle de­vam edelim. Eðer senin Allah'ýna tapmamýz hakkýmýzda daha fazla imkânlara neden olacaksa, bizler bu nimetlerden mahrum kalmamýþ oluruz- Sen de bizim ilâhlarýmý^ kabul ettiðin için, ilâhlarýmýzýn lütuflarýndan mahrum kalmamýþ olursun. Böylelikle sen de biz de mutlu olurum; istediðimize kavuþmuþ oluruz. Ne dersin, kabul ediyor mu­sun? Kabul et de þu aramýzdaki husumeti burada bitirelim.[289] Resulüllah duyduklarý karþýsýnda þaþýrdý. Müþrikler hâlâ kendi ilkelerini, inançlarýný koruyan bazý teklif­lerle karþýsýna çýkýyorlardý. Halbuki daha önce bu tür tekliflerine cevaplar bizzat vahiyle verilmiþti. Artýk bu tür tekliflerle karþýlaþmayacaðýný düþünüyordu. Ama bazý küçük deðiþikliklerle yine benzer teklifi önüne koymuþlardý. Bir þey demeden oradan uzaklaþtý. Evine gitti. Kendisi açýsýndan üzerinde düþünülecek, deðerlen­dirmeye gerek duyulacak bir durum yoktu. Bu nedenle söz konusu teklifi dikka­te bile almadý. Ancak o gece vahyolunan bir sûre artýk bu tür tekliflerin sonunu getirme kararlýlýðýnýn gereðini ifade eden bir üslûba sahipti. Allah, Resulüne 'De ki..' emriyle bu sûre ile bildirileni müþrik eþrafa açýkça söylemesini istiyordu. Re­sulüllah sabah erkenden Kabe'ye gitti. Eþraf yine toplanmýþ sohbet ediyordu. Muhtemelen önceki gün dile getirdikleri tekliflerini konuþuyorlardý. Resulüllah'm sessizce yanlarýndan uzaklaþmýþ olmasý nedeniyle, tekliflerinin kabul edilme ihti­mali olabileceðinin umudu ile düþüncelerini dile getiriyorlardý. Resulüllah'ý gö­rünce tekliflerinin kabul edildiðini, kabul edilmese bile en azýndan konuþacakla­rý bazý ortak noktalarýn dile getirileceðini düþünerek sevindiler. Fakat sevinçleri kýsa sürdü. Müþrik eþrafa yaklaþan Resulüllah vahyolunan son ayetleri okumaya baþladý: 'De ki: 'Ey kâfirler! Ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem. Siz de benim ibadet ettiðime ibadet etmezsiniz. Ben sizin ibadet ettiðinize asla ibadet etmeyeceðim. Siz de benim ibadet ettiðime ibadet edecek deðilsiniz- Sizin dininiz size, benim dinim de bana.[290] Sonra, Resulüllah dönüp evine gitti. Müþrik eþraf do­nup kalmýþtý. Þaþkýndýlar. Þaþkýnlýklarý kýsa sürede öfkeye dönüþtü. Teklifleri red­dedilmekle kalmamýþ, bir de 'Ey hakikati örtenler, nankörler (kafirler)' diye aðýr bir ifadeyle aþaðýlanmalardý. Bir kez daha kaybeden, mahcup olan kendileri olmuþtu.


[280] Kafirûn sûresi 109:1-6

[281] Daha önce kendilerine kitap verdiklerimiz, buna (Kur'an'a) da iman ederler. Onlara (Kur'an) okunduðu zaman: 'Ona iman ettik. Çünkü o RabbimÝzden gelmiþ hakikattir. Esasen biz daha önce de Müslüman idik' derler, iþte onlara, sabretmelerinden ötürü, mükâfatlarý iki defa verilecektir. Bunlar kötülüðü iyilikle savarlar, kendilerine verdi­ðimiz nzýktan da Allah rýzasý için harcarlar. Onlar, boþ söz iþittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve 'Bizim iþlerimiz bize, sizin iþlerini? si^e. Sise selâm olsun. Biz kendini bilmezleri (arkadaþ edinmek) istemeyi;:' derler.' (Kasas, 28:52-55)

[282] Andolsun ki onlara: 'Gökleri ve yeri kim yarattý?1 diye sorsan, elbette 'Allah' derler. De ki: 'Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ý býrakýp da taptýklarýnýz, O'nun verdiði zararý giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet diler­se, onlar O'nun bu rahmetini önlenebilirler mi? Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, an­cak O'na güvenip dayanýrlar. Ey kavmim} Elinizden geleni yapýn; doðrusu ben de yapa­caðým1. Artýk yakýnda bileceksiniz, kendisini rezil edecek azabýn kime geleceðini, ve sýî-rekli bir azabýn kimin ürerine konacaðým' (Resulüm!) Þüphesiz biz bu Kitab'ý sana, in­sanlar için hak olarak indirdik. Artýk kim doðru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmýþ olur. Sen onlarýn üzerinde vekil deðilsin.1 (Zü-mer, 39:38-41)

[283] Sebe, 34:25,26

[284] Yunus, 10:41-42

[285] Þuara, 26:216,217

[286] Yunus, 10:104

[287] Zümer, 39: 64,65

[288] Kevser, 108:1-3

[289] Ýbn Hiþam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 1/388; Fahreddin Razý, Tefsîr-i Kebîr, 23/498; Taberî, Câmiu'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân, XXX/331; Kurtubî, el-CamVu li Ahkâmi'l Kur'an, XX/225; Zemahþerî, el-Keþþâf, IV/292.

[290] Kafirün, 109:1-6




radyobeyan