Kur an By: seymanur K Date: 28 Temmuz 2011, 16:17:48
Hayatýn Kitabý: Kur'an
Ey iman edenler! Sizi yaþatacak þeylere çaðýrdýðý zaman Allah ve Resulünün çaðrýsýna koþun. [40]
Sizi karanlýklardan aydýnlýða çýkarmak için kulunu apaçýk ayetlerle gönderen O'dur. Þüphesiz Allah sizlere karþý çok þefkatli, çok merhametlidir. [41] Allah kullarýný esenlik yurduna çaðýrýyor. [42]
Þehir devletinin meclisi olan Dâru'n Nedve'de, yoðun katýlýmlý, sert tartýþmalý toplantýlardan birisi daha gerçekleþiyordu. Toplantýya katýlanlarýn ileri sürdükleri görüþlerden ve yapýlan konuþmalardan anlaþýldýðýna göre, bu tartýþmalý toplantýnýn da öncekilerden bir farký yoktu. Konu yine aynýydý: Þehrin idaresini ve toplumun deðerlerini temellerinden sarsan Ýslâm davetini durdurabilmek veya eðer bu gerçekleþtirilemezse, daveti normal seyrinden saptýrabilmenin çarelerini bulmak. Zira, Mekke þehir devleti îslâm daveti nedeniyle büyük bir tehlikeyle karþý karþýyaydý. Bir kiþi olarak Resulüllah'la baþlayan davet geliþmiþ, büyümüþ ve Mekke yönetiminin, ekonomik gücü elinde bulunduran Mekke eþrafýnýn baþ edemeyeceði bir güce eriþmiþti. Yürürlükteki sistemin ve deðerlerin savunucusu ve temsilcileri olan Mekke eþrafý hayatlarýnýn en sýkýntýlý dönemlerini yaþýyorlardý. Toplumsal sistemleri çökmek; sahip olduklarý ekonomik, siyasî, hukukî, kültürel, dinî statüleri yok olmak üzereydi. Mekke eþrafý için durumlarý vahimdi ve tez elden çözüm saðlayýcý hâl çareleri tespit edip uygulamaya koymalarý gerekiyordu. Bir süredir gerçekleþtirdikleri boykot hâlâ bir iþe yaramamýþtý. Müminler de Haþim oðullarýnýn müþrik kesimi de boykotun bütün zorluklarýna katlanýyor ve pes etmiyorlardý.
Meclisin en saygýn üyelerinden Nadr b. Haris, toplantýnýn amacýný, katýlanlara Þöyle açýkladý: 'Ey Kureyþ topluluðu! Vallahi baþýmýza öyle bir þey geldi ki, henüz onu çözüme kavuþturamadýk. Muhammed içimizde genç bir delikanlýydý; en sevilen, en doðru sözlü, en güvenilir olammýzdý. Ancak ne zaman ki, göz ile kulaðý arasýna ak düþtü ve bizi bir þeylere davet etmeye baþladý, iþte o zaman getirdiði þey karþýsýnda 'Bu sihirbazdýr' dedik. Hayýr! Biliyoruz ki, vallahi o bir sihirbaz deðildir. Çünkü biz sihirbazlarý ve sihirbazlarýn büyülerini gördük. 'O kâhindir' dedik. Hayýr, vallahi o bir kâhin deðildir. Çünkü biz kâhinleri ve hallerini gördük ve sözlerini dinledik. 'O þairdir' dedik. Hayýr, vallahi o bir þair de deðildir. Çünkü biz þiir çeþitlerini dinledik. Hecesiyle, receziyle ve karýziyla bütün þiir çeþitlerini biliyoruz. 'Delidir' dedik. Hayýr, vallahi! Biliyoruz ki o asla deli deðildir. Çünkü biz deli gördük. O, delilik boðuntusu ve vesvesesi içinde deðil. Ey Kureyþ topluluðu! Bu iþin çaresini bulun! Çünkü, vallahi baþýmýza büyük bir iþ gelmiþ bulunuyor.[43]
Mekke eþrafý, bütün gayret ve çabalarýna, uyguladýklarý baský ve iþkencelere, yaptýklarý tehditlere, sunduklarý tekliflere raðmen Resulüllah'ý davasýndan vazge-çiremeyeceklerini, Resulüllah'ýn yanýndaki müminleri dinlerinden döndüremeye-ceklerini anlamýþ durumdaydýlar. Ýslâm davetini durdurma noktasýnda ne yapacaklarýný bilememenin þaþkýnlýðýný yaþýyorlardý. Yýllardýr sürdürdükleri mücadelenin sonunda þunu anlamýþlardý: Ýslâm'ýn doðruluðu hakkýnda bir þüphe veya delil oluþ tura madýkça, problem kendileri açýsýndan hallolmayacak. Dikkatlerini islâm'a yönelttiler. Eðer Ýslâm'ýn, insanlarýn ona dahil olmasýný engelleyecek olumsuz bir özelliðini tespit edebilirlerse problemden kurtulabilirlerdi. Ancak içinde bulunduklarý þartlarda Ýslâm'ýn bir eksiðini veya yanlýþlýðýný kendilerinin bilebil-meleri veya bulabilmeleri mümkün görünmüyordu. Ýslâm hakkýnda bütün bildikleri, Resulüllah'ýn kendilerine bildirdiði þeyler olup, bunlar da hep olumlu ve güzel þeylerdi. Bunlarý amaçlarýný gerçekleþtirmede malzeme olarak kullanamayacaklarý açýktý. Yahudilerden yardým alabileceklerini düþündüler. Zira, islâm ile Yahudilerin dininin ayný temellere sahip olduðunu biliyorlardý. Her ikisi de Allah katýndan olduðunu ifade etmekteydi, islâm'ý insanlar açýsýndan sevimsiz, yanlýþ gösterebilmelerini saðlayacak bilgiyi Yahudilerden alabilirlerdi. Yahudilerden, yakýndan tanýdýklarý, bilhassa ticarî seyahatleri sýrasýnda sýklýkla görüþüp dost olduklarý birçok kiþi vardý. Yardýmlarýný esirgemeyeceklerine emindiler.
Mekke liderleri, islâm'la ilgili bir olumsuzluk, yanlýþlýk bulma arzularým gerçekleþtirebilmek için Yahudilerden yardým isteme kararýný, Dâru'n Nedve'deki bu son toplantýda aldýlar. Yapýlan toplantýda durumu ayrýntýlarýyla görüþtüler ve iki temsilci seçtiler. Temsilcilere, Mekke adýna yapacaklarý görevi þu þekilde bildirdiler: 'Muhammed'in durumunu Yahudi bilginlerinden sorun. O'nun özelliklerini ve sözlerini bildirin. Onlar peygamberlik hakkýnda bizden daha bilgilidirler. Çünkü onlar kendilerine kitap inmiþ bir topluluktur'.
Nadr b. Haris ve Ukbe b. Ebî Muayt'tan oluþan heyet, Mekke þehir devleti adýna kendileriyle görüþüp, yardým istemek için Medine'deki Yahudilere gittiler. Bu iki temsilci, Medine'de Yahudi kabilelerinin ileri gelenleriyle görüþüp, Resulüllah ve Resulüllah'ýn insanlara bildirdikleri hakkýnda bilgiler verdiler. Ýki temsilciyi dikkatle dinleyen Yahudiler þunlarý söylediler: ýÞu üç þeyi O'na sorun, eðer bunlarý bilirse O bir peygamberdir. Yok eðer bilemezse O bir yalancýdýr. O zaman O'na istediðinizi yapýn. O'na öncelikle bir maðaraya sýðýnan gençlerin durumunu sorun. Bunlarýn, ayrýntýlarýný ancak bir peygamberin bilebileceði ilginç bir hikayeleri vardýr. Ayrýca yeryüzünü doðusundan batýsýna kadar gezen adamýn durumunu sorun. Bir de ruhun ne olduðunu sorun. Eðer bunlara cevap verirse O'nu tasdik edip, O'na itaat edin. Çünkü O bir peygamberdir. Eakat eðer bu sorularýnýzý cevaplayamazsa bu durumda O yalancýlardan birisidir; ne istiyorsanýz onu yapýn.[44]
Yahudilerden, problemlerini çözebileceðine inandýklarý bilgilerle Mekke'ye dönen heyet, büyük bir sevinçle durumu eþrafa açýkladýlar: 'Ey Kureyþ büyükleri! Bizler sizinle Muhammed'in arasýndaki problemi halledecek þeylerle geldik. Yahudi bilginleri Muhammed'e bazý þeyler sormamýzý istediler. Bu sorularýmýzla Muhammed'in ne olduðunu açýða çýkaracaðýz'- Sonra hiç vakit kaybetmeden Resulüllah'ýn yanma giderek sorularýný yönelttiler. Sorularýný yönelttikten sonra da alaylý bir ifadeyle 'Eðer gerçekten peygambersen bunlarý bil bakalým! Eðer bilemezsen sen yalancýnýn birisisin' dediler.
Mekke eþrafýnýn sorularým dikkatle dinleyen Resulüllah, kendisine yöneltilen sorularýn cevabýný bilmiyordu. Bunlarý ancak vahiy ile öðrenebilirdi. Cevaplarýn vahyolunacaðmdan ise kuþkusu yoktu. Bu nedenle, her zaman olduðu gibi vahyin yine yardýmýna yetiþeceðinden emin bir halde 'Yarýn gelin sorularýnýzýn cevabýný vereyim' dedi. Müþrik liderler ertesi gün büyük bir merak içerisinde Resulüllah'ýn yanma gittikleri zaman sorularýna cevap alamadýlar. Resulüllah kendisine sorulan sorularýn cevabýný veremedi. Sorularýn cevabý vahyolunmamýþtý. Eþraftan bazýlarý bir sonraki gün tekrar Resulüllah'ýn yanma gittiler, fakat cevap yine yoktu. Bir baþka gün yine gittiler, cevap yine yoktu... Bu durum günlerce devam etti. Günlerce sorularýna cevap alamayan Mekke eþrafý, Resulüllah'ýn yalanýný açýða çýkardýklarýný düþünerek sevindiler, büyük bir keyifle insanlara durumu açýklamaya baþladýlar. Kanaatlerince artýk iþ bitmiþti. Problemleri sonra ermiþti. Ýstedikleri olmuþ ve Resulüllah'ýn yalan söylediðini açýða çýkarmýþlardý. Büyük bir mutlulukla, islâm'ýn Allah katýndan insanlar için belirlenen bir inanç ve hayat tarzý olmadýðýný, Resulüllah'ýn kiþisel düþünce ve fikirlerini Allah tarafýndan bildirilen þeyler gibi sunduðunu ilan etmeye baþladýlar. Karþýlaþtýklarý herkese 'Eðer o gerçekten bir peygamber olsaydý bu sorularý cevaplardý. Ama görüyorsunuz, cevaplayamýyor; o bir yalancý diyorlardý. Mekke müþriklerinin son derece sevinçli olduðu bu günlerde baþta Resulüllah olmak üzere tüm müminler üzüntülüydüler; ne diyeceklerini bilemiyorlar, periþan bir halde bekliyorlar, sýkýntýlarý her geçen gün daha da artýyordu. Bir toplumun gözünde yalancý konumuna düþmüþlerdi. Fakat durum on beþ gün sonra deðiþti. Resulüllah'ýn büyük bir üzüntü ve sýkýntý içerisinde beklediði, müþriklerin ise korktuklarý þey gerçekleþti. Söz konusu sorularý cevaplayan ayetler vahyolundu. Vahyolunan ayetler Kehf sûresinin ayetleriydi.
insanlarýn islâm'ý kabulleniþlerini durdurmak, islâm'a girenlerin ise islâm'dan uzaklaþmalarýný saðlamak maksadýyla Yahudilerle görüþen müþrikler, Resulüllah'ýn sorularýna bir süre cevap verememesiyle arzularýna kavuþtuklarýný düþünmüþ ve çok sevinmiþtiler. Nihayet istedikleri olmaya baþlamýþtý; daveti durdurmanýn bir yolunu bulmuþlardý. Ancak Kehf sûresinin vahyolunmasýyla, sorularýna cevap verildiði gibi, daha da fazlasý yapýldý. Þöyle ki; müþrikler bir müddet sorularýnýn cevabýný alamamalarý nedeniyle 'Muhammed eðer peygamber olsaydý sorularýmýzý cevaplardý' propagandasý ile konuyu tamamen vahyin üzerine odaklandýrmýþlardý. 'Muhammed eðer peygamber olsaydý sorularýmýzý cevaplardý' derken kendilerini mahkum ettiklerinin farkýnda deðillerdi ve vahiy ile cevap verilince ne yapacaklarýný bilemez oldular, itiraz da edemediler; cevap verilmiþti ve bizzat kendileri bu sorularýn ancak vahiyle bilinebileceðini söyleyip durmuþlardý. Müþrikler kendi silahlarýyla vurulmuþlardý; ama bunu anladýklarý zaman iþ iþten geçmiþti.
Vahyin bir süre gecikmesinde birçok hikmetler vardý. Bunu ilk zamanlar, o sýkýntýlý günlerinde ne Resulüllah ve ne de diðer müminler anlayabildiler. O zaman bilmiyorlardý ama sonradan fark ettiler ki, eðer cevap ilk anda vahyolunsaydi, böylesine etkili olmayacak ve hatta müþrikler daha baþka yalan iddialarda dahi bulunabileceklerdi. Ama müþrikler, on beþ gün süreyle 'eðer peygamber olsaydý bilirdi' ifadeleriyle kendilerini baðlayýp, iftira atamaz hale getirilmiþlerdi. Böylelikle Resulüllah'ýn peygamberliði müþriklerin iddia olarak ileri sürebilecekleri olumsuz bir neden ve tavýr býrakýlmaksýzýn ispat edildiði gibi; on beþ gün herkesin beklediði ve konusuna þartlandýðý ayetlerdeki Ashab-ý Kehf kýssasý ile Mekke'deki taraflardan hangisinin hak üzere, hangisinin cehalet üzere olduðu bir kez daha açýkça ifade edilmiþ, ügili-ilgisiz herkese durum bir kez daha açýkça gösterilmiþ oldu. Müþrik liderler henüz vahyolunmadan propagandasýný yaptýklarý ayetleri insanlarýn ilgi ve merakla dinlenmesini önleyemez oldular.
Yaþanan bu olaylarýn taraflarýndan birisini müþrikler oluþturmasýna karþýlýk, diðer tarafýný da baþta Resulüllah olmak üzere müminler oluþturuyordu. Dolayýsýyla, vahyin on beþ günlük kesintisi ve arkasýndan Ashab-ý Kehf kýssasýnýn vah-yolunmasý, sadece müþrikleri cevaplayan, onlarý periþan ve rezil eden bir süreci-oluþturmadý. Ayný zamanda Resulüllah'a ve O'nun þahsýnda müminlere de birçok mesajlar verildi; bazý ihtarlarda bulunuldu. Yaþanan sürecin müminleri ilgilendiren ve oldukça Önemli olan boyutu þuydu: Yahudilerden öðrenilen sorular kendisine yönetildiði zaman, bu sorularýn cevabýný hiçbir þekilde bilmeyen Resulüllah'm emin olduðu bir þey vardý; Allah her zaman olduðu gibi, bu seferde Resulünü ve O'nun þahsýnda müminleri zor durumda býrakmayýp, sorularýn cevabýný bildirecektir. Bu güven ve rahatlýk içerisinde Resulüllah'ýn müþriklere sözü 'Yarýn gelin cevabý bildireyim' oldu. Fakat umduðu gerçekleþmedi. Bir, iki, üç derken tam on beþ gün sorularýn cevabýný açýklayacak ayetler vahyolunmadý. Resulüllah ve müminler müþrikler karþýsýnda büyük sýkýntýlara girdiler, zor anlar yaþadýlar. Bir anda adeta dünyanýn baþlarýna yýkýldýðým hissettiler. Doðruluðundan hiçbir þekilde tereddüt etmedikleri dinleri nedeniyle sessiz kalmalarý, söyleyebilecekleri bir þey olmamasý kendileri için büyük bir azap oldu. Çaresiz, periþan bir duruma düþtüler. Haklý olup bunu ispatlayamamamn, doðru olup yalancý konuma düþmenin katlanýlamaz aðýrlýðým olanca þiddetiyle bütün varlýklarýnda hissettiler. Allah'ýn, Resulüllah'ý ve diðer müminleri böylesine büyük bir sýkýntý içerisinde býrakmasýnýn bir gayesinin olduðu ise kesindi. Bu, islâm'ýn kaynaðý ve dayanaðý olan vahyin önemiyle, yani Kur'an'm fonksiyonuyla doðrudan ilgiliydi. Müminler, biraz geç olmakla birlikte bunu anlamakta zorlanmadýlar. Þöyle ki: Gerek Resulüllah ve gerekse diðer müminler bütün hâl ve hareketlerini, hedef ve planlarýný ilâhî bilgiye dayalý bir þekilde belirliyorlardý. Vahyolunan her bir ayet, onlar için o andaki ve gelecekteki muhtemel problemlerini çözüp, durumlarýný açýkladýðý gibi, ne yapmalarý ve neler yapmamalarý gerektiðini de bildiriyordu. Onlar, islâm davetinin seyri konusunda yorulmuyor, sadece verilen ilâhî talimatlarýn gereðini yerine getiriyorlardý. Ancak þurasý açýktýr ki bütün hâl ve hareketlerin, yani islâm davetinin yöntem ve stratejisinin ilâhî irade tarafýndan belirlenmiþ olmasý, zaman içerisinde Resulüllah ve müminlerde bir alýþkanlýða neden olmasý gayet normaldir. Aynen çok hassas bir denge üzerinde yer alan hayatýmýzýn birçok özelliklerine alýþýp, o özelliklerin önemini fark edemeyecek duruma geldiðimiz gibi. Resulüllah ve diðer müminlerin de, zor bir durumda kalýnca, ne yapacaklarýný bilemeyecek bir duruma gelince, hiç gecikmeden tam zamanýnda imdatlarýna yetiþen ayetlerin Önemini, zamanla kavrayamaz hale gelmelerini beklemek gerekir. Veya hiç deðilse böylesi bir gidiþe yönelmiþ olmalarý mümkün görünmektedir. Zaten Resulüllah'ýn kendisinden emin bir halde, müþriklere 'Yarýn gelin sorularýnýzýn cevabýný vereyim' demesi de bunu göstermektedir. Halbuki Allah bir þey bildirmezse Resulüllah'ýn yapabileceði hiçbir þey yoktu. Risâlet sürecinde bütün zorluklarý aþmanýn, tamamýyla 'dosdoðru' olan bir gidiþatýn, her türlü olumsuz þartlara raðmen elde edilen baþarýlarýn, sahip olunan izzet ve þerefin yegâne nedeninin Kur'an olduðu açýktý. Kur'an olmazsa bunlarýn hiçbirisi söz konusu dahi olamazdý. O halde baþta Resulüllah'a ve bunun yaný sýra diðer bütün müminlere inançlarýnýn ve hayat tarzlarýnýn yegâne kaynaðý olan Kur'an'ýn önemini hiç unutmayacaklarý þekilde hatýrlatmak gerekiyordu. Bu ise vahyi bir müddet kesmekle gerçekleþtirildi.Vahyin bir müddet kesilmesi Resulüllah baþta olmak üzere müminleri çaresizlikler içerisinde býraktý. Ne yapacaklarýný bilemediler. Üzgün ve þaþkm bir halde vahyi beklemeye baþladýlar. Vahiy gelmediði sürece de durumlarýnýn çýkmaza girdiðini çok acý bir þekilde anladýlar ve yaþadýlar. O ana kadar elde ettiklerinin bir anda ellerinden uçup gittiðini fark etmeye baþladýlar. Bu durum Kehf sûresinde açýkça da bildirildi: 'Hiçbir þey için 'Bunu yarýn yapacaðým' deme. Ancak 'Allah dilerse yapacaðým' de. Unuttuðun zaman Allah'ý an ve 'Umarým RabbÝm beni, doðruya daha yakýn olana eriþtirir' de.[45] Ýþte Kur'an buydu. O, tamamýyla hayatýn içerisindeydi. Hayattan kopuk bir düþünce veya ütopyalar âleminin sözcüsü deðildi. Bizzat hayatýn içerisinde yerini alýyor ve fonksiyonunu olanca açýklýðýyla ve mükemmelliðiyle yerine getiriyordu. O, müminlere hayatlarýnýn her anýnda 'dosdoð-ru'yu bizzat hayatýn içinde yer alarak canlý, pratik þekilde gösteriyordu.
Ayrýca, Kehf sûresi ile davetin muhatabý olan tüm insanlara Ýslâm daveti tanýtýldý. Peygamberlik hakkýnda bilgiler verildi. Tevhid-küfür mücadelesinin deðiþmeyen temel özellikleri ve bu mücadelenin seyri hakkýnda açýklamalarda bulunuldu. Peygamber ve peygamberlikle ilgili ayetlerden birisi þöyleydi: 'Deki; 'Þüphesiz ben, sizin gibi bir beþerim, yalnýz bana ilâhýnýzýn bir tek ilâh olduðu vahyolu-nuyor. Kim Rabbine kavuþmayý umarsa artýk salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasýn.[46] Bu ayette, öncelikle vahyin kaynaðý ve dolayýsýyla risâletin sýhhati açýklýða kavuþturuluyordu. Resulüllah'm bir peygamber olarak insanlara bir þeyler bildirdiði ve bildirdiklerinin Allah'tan olduðu ifade ediliyordu. Hemen arkasýndan tarihsel olarak bilhassa Hýristiyanlarýn sapmasýna neden olan ve insanlýðýn hemen her zaman eðilimli olduðu Peygamberi beþer üstü kýlma inanç ve anlayýþý reddediliyor ve yanlýþlýklarý gösteriliyordu. Peygamberin kendi baþýna hiçbir þey yapamayan, fakat Allah tarafýndan görevlendirilmiþ bir kul olduðu bildiriliyordu.
Sûre kapsamýnda, risâlet sürecindeki geliþmeleri ve taraflarýn konumlarýný doðru deðerlendirmeyi saðlayacak ölçüleri tespit etmek amacýyla üzerinde özellikle durulmasý gereken konulardan birisi, maðaraya sýðman gençlerle ilgili anlatýlanlardý. Onlarýn durumlarým açýklayan ayetler, bu ayetlerin vahyolunduðu dönemdeki müminlerin durumlarým tespit etmekte yardýmcý olduðu gibi, müminlere o günün þartlan içerisinde nasýl davranmalart gerektiðini, muhtemel geliþmeler karþýsýnda nasýl bir tutum takýnmalarý gerektiðini de açýklýyordu. Maðaraya sýðýnan ve 'RabbÝmiz! bize katýndan bir rahmet ver ve bize þu iþimizde bir kurtuluþ yolu hazýrla [47] diye dua eden gençlerin durumlarý, Mekke müþriklerinin zorbalýk ve iþkenceleri altýnda büyük sýkýntýlar yaþayan müminlerin durumlarýna çok benziyordu. O gençler kendi kavimlerinin zorbalýgýyla karþý karþýya kalmýþ ve bu zorbalýktan kurtulabilmek için maðaraya sýðýnmýþlardý. Gençlerin 'Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabb'idir' [48] diyerek imanlarýnýn mahiyetini açýklamalarýný takiben 'Biz ondan baþkasýna ilâh deyip tapmayýz, yoksa saçma sapan konuþmuþ oluruz [49] demiþ olmalarý, kendilerinin þirke girmeleri için zorlandýklarým gösteriyordu. Ayný þekilde, Mekke'deki müminler de dinlerinden dönmeleri ve þirke girmeleri için zorlanýyor, iþkencelere uðratýlýyorlardý.Bir süredir de acýmasýzca uygulanan boykot kararýnýn maðdurlarýydý Bu gençlerle, Mekke'deki müminlerin durumlarý daha baþka yönlerden de birbirine benziyordu. O gençler Hakka iman etmiþler fakat imanlarýný gizlemeyip açýklamýþlar, hatta açýklamaktan da öte þirke karþý açýkça tavýr almýþlardý. Bu, 'kýyam ederek' rabb olarak sadece Allah'ý kabul ettiklerini ve Allah'tan baþkasýný ilâh kabul etmeyeceklerini söylemelerinden ve þirkin tutarsýzlýðým açýklayan sözlerinden anlaþýlýyordu: ýÞu bizim kavmimiz, Allah'tan baþka ilâh edindiler. Onlarýn ilâh olduðuna dair açýk bir delil getirselerdi ya! Allah'a karþý yalan uydurandan daha zalim kim olabilir?.[50]
Elbette ki o gençlerle, Mekke'deki müminlerin ve gençlere zulmeden müþriklerle, Mekke müþrikleri arasýndaki benzerlikler sadece bunlardan ibaret deðildi. O gençlerin, þirkin temsilcisi ve müþriklerin lideri olmasý nedeniyle Krala karþý kýyam ederek þirke karþý çýkmalarý ve mümin olduklarýný açýklamalarý üzerine, Ýslâm'ý terk etmeleri için zorba bir yönetim tarafýndan sorgulanmalarý ve üstelik bu sorgulanmanýn þehir devletinin meclisinde gerçekleþmiþ olmasý, benzerliklerden bir diðeri, hatta belki de en önemlisiydi. Mekke eþrafý da Ýslâm'a ve müminlere yönelik bütün kararlarýný þehrin meclisindeki toplantýlarýnda almýþlar ve hatta bu toplantýlarýnýn birisinde Resulüllah'ý sorgulayarak davasýndan vazgeçmesini teklif etmiþlerdi. Ayrýca, o gençler, açýkça þirke ve þirke dayanan bir yönetim tarzýna baþkaldýrmalardý; Mekke'deki müminler de. Gençleri sorgulayan ve imanlarýný terk etmeleri için zorlayan yönetim zorba idi; her zorbanýn temel özelliði olarak da iþkenceci idi; aynen Mekke'nin müþrik eþrafý gibi. Bütün bunlar Ashab-ý Kehf ile Mekke'deki müminleri aymlaþtýnrken, onlarýn karþýsýndaki müþrikleri de birbirleriyle aynýlaþtýrýyordu.
Kehf sûresinin sunduðu bir diðer konu ise, müþriklerin fiziki güçleri karþýsýnda bir þey yapamayacaklarýný anlayan ve sýrf imanlarým kurtarmak için bir maðaraya saklanan gençlerin gerçekleþtirdikleri hicretti. Onlarýn bu durumu Mekke müþriklerinin iþkenceleri altýnda can veren müminler için önemli bir mesajdý. Ashab-ý Kehf kýssasý ile Resulüllah'a ve diðer müminlere, 'Yiðit gençlerin yaptýðý gibi yapýn ve müþriklere hiçbir zaman boyun eðmeyin, hakka olan imanýnýzý açýkça ilan edin' mesajý verilmiþti. Bâtýlýn saçmalýðýný, hiçbir þekilde hakký eðip bükmeden oluðu gibi, anlaþýlýr bir netlikte açýklanmalý ve ilan edilmeliydiler. Ancak bu durumun belirli zorluklara neden olacaðý da açýktý. Bu durumda müminlere düþen sadece Allah'a sýðýnmak ve imanlarýnda sabýrla sebat etmekti. Ancak ne zaman ki müþrikler fiilen saldýrýya geçip müminleri katletmek isterlerse, bu durumda þirk toplumunu terk edip, hicret etmekte bir sakýnca yoktu. Hakkýn ilam ve bâtýlýn aþaðýlanýp yok edilmesi davasýnda karþýlaþýlan zorluklar müminlere belirli sýkýntýlar yaþatacaksa da müminler þunu unutmamalýydýlar; Allah'ýn yardýmý her zaman °nlarý kuþatmýþ durumdadýr ve bu yardým hiç ummadýklarý bir zamanda ve hiç ummadýklarý bir þekilde kendilerine gelecektir.
[40] Enfal sûresi, 8:24
[41] Hadid sûresi, 57:9
[42] Yunus sûresi, 10:25
[43] Ibn Hiþam, es-Siretü'n-Nebeviyye, 1/320; Zehebî, Tarihü'l îslâm, 11/91.
[44] Ibn Hiþam, cs-Siretü'n-Nebeviyye, 1/321; Taberî, Câmiu'l-Beyân fi Tefsîri'l-Kur'ân, XV/191, 192; Kurtubî, el-Cami'u li Ahkâmi'l Kur'an, X/347.
[45] Kehf, 18:23,24
[46] Kehf, 18:110
[47] Kehf, 18:10
[48] Kehf, 18:14
[49] Kehf, 18:14
[50] Kehf 18:15