Binbir Damla
Pages: 1
Edebali ve Osman Gazi By: reyyan Date: 27 Temmuz 2011, 16:27:08
Binbir Damla



Ekim 2009 130.SAYI


Yusuf YAVUZ kaleme aldý, BÝNBÝR DAMLA bölümünde yayýnlandý.

Edebali ve Osman Gazi

Zamanýnda Ahi teþkilatýnýn reisi olan Karamanlý Þeyh Edebali (ö.726/1326 - Bilecik), Þam’da yüksek dinî ilimleri tahsil etmiþ ve memlekete dönünce Bilecik (yahut Söðüt) civarýnda açtýðý bir zaviyede halký irþada baþlamýþtý. Rüya tabirini de iyi bilirdi. Osmanlý Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi ise (ö.724/1324 - Bursa), birçok kimsenin uðrak yeri olan, fakir fukaranýn ihtiyacýnýn karþýlandýðý bu tekkeyi zaman zaman ziyaret eder, çeþitli konularda Edebali Hazretleri’nin irþad ve görüþlerinden istifade ederdi.

Osman Gazi, Edebali’nin misafiri olarak dergâhta kaldýðý gecenin birinde þöyle bir rüya görmüþ: Þeyh Edebali’nin koynundan çýkan bir ay, gelip kendi koynuna girer. Hemen göbeðinden bir aðaç biter, büyüyerek dünyayý kaplar. Gölgesinde birçok daðlar görülür. O daðlarýn dibinden pýnarlar çýkýp akarsuya dönüþür. Bu sulardan kimi bað-bahçe sular, kimi çeþmeler akýtýr...

Ertesi gün rüyasýný anlatan Osman Gazi’ye Edebali þöyle demiþ: “Ey Osman Gazi, sana müjdeler olsun! Yüce Allah sana ve nesline sultanlýk verir ve bütün âlem, evladýnýn himaye gölgesinde olur. Mübarek olsun. Benim kýzým Malhan da senin helalin oldu.” Bu müjdeyi verdikten sonra kýzýný Osman Gazi’ye nikahladý. (Kýzýn diðer adý Rabia yahut Bâlâ Hatun’dur.)

Bu sýrada Edebali’nin müritlerinden Turud (Turgud) adlý bir derviþ de hazýr bulunmuþtu. O dedi ki: “Ey Osman Gazi! Yüce Allah sana padiþahlýk verdi, bize de þükrâne (bir hediye) gerek.” Osman Gazi: “Padiþah olduðum zaman sana bir þehir vereyim..” deyince derviþ: “Þehirden vazgeçtik, bize þu köyceðiz yeter.” dedi. Osman Gazi bu isteði kabul etti. Derviþ bunun üzerine: “Bize þimdi yazýlý bir belge ver.” deyince Osman Gazi: “Ben yazý yazmasýný bilmem. Atadan kalma bir kýlýcým ve maþrapam var. Bunlarý niþan olarak sana vereyim.” dedi ve onlarý derviþe býraktý.

Edebali hazretleri, yüz yirmi yýldan fazla yaþamýþ, biri gençliðinde, diðeri ihtiyarlýðýnda iki haným almýþ; ilk hanýmýndan olan kýzýný Osman Gazi’ye vermiþtir. Aþýk Paþazâde der ki: “Bu hikâyeyi Sultan Murad’ýn babasý Sultan Mehmet Çelebi zamanýnda Edebali oðlu Mahmud Paþa’dan iþittim. Mahmud Paþa, yüz yaþýndan fazla yaþamýþ idi.”

Aþýk Paþazâde, Osmanoðullarý’nýn Tarihi (haz. Kemal Yavuz - Yekta Saraç, Ýstanbul 2003), s.57-59; Mehmed Neþri, Kitab-ý Cihannüma (Ankara 1987), 1/81-85; Ý. Hakký Uzun Çarþýlý, Osmanlý Tarihi (Ankara 1988), 1/105, 560.


Emir Külâl’in Pehlivanlýðý

Bahaeddin Nakþibend hazretlerinin mürþidi olan Seyyid Emir Külâl (ö.772/1370), Buhara’nýn Süharî köyünde doðmuþ (683/1284) ve bütün hayatýný o bölgede geçirmiþtir. Çömlekçilikle meþgul olduðundan “çömlekçi” anlamýnda “Külâl” ismiyle tanýnmýþtýr. Rivayete göre annesi ona hamileyken, þüpheli bir lokma yediði zaman karný aðrýrdý. Bu durum birkeç kere tekrarlanýnca, annesi bunu karnýndaki çocuðun bir kerameti olarak kabul etmiþ, yediði lokmalarda daha dikkatli ve ihtiyatlý davranmaya baþlamýþ ve onun dünyaya gelmesini ümitle beklemiþtir.

Seyyid Emir Külâl, gençlik çaðýnda güreþ tutmayý severdi. Onun güreþini izlemek için birçok kimse toplanýrdý. Bir dün derviþin birisi de bu güreþi seyredenler arasýndaydý. O devirde Buharalýlar güreþi bid’at olarak görüyor ve bunu bilhassa bir seyyide yakýþtýramýyorlardý. Onun güreþini seyretmekte olan derviþ de aklýndan: “Nasýl olur da böyle muhterem bir seyyid güreþerek güç gösterisinde bulunur ve bid’at ehlini yolunu izler?” diye bir düþünce geçirmiþ. O sýrada onu bir uyku bastýrmýþ ve þöyle bir rüya görmüþ: Kýyamet kopmuþ, kendisi de bir çamurun içinde göðsüne kadar batarak çaresizlik halinde çýrpýnmaya baþlamýþ. O sýrada Emir Külâl çýkagelmiþ ve onu kollarýndan tutarak çamurdan çekip çýkarmýþ! O sýrada uykudan uyanmýþ ve Emir Külâl kendisine dönüp bakarak: “Ýþte biz bu çetin gün için güçlenmeye çalýþýyoruz.” demiþ.

Bir gün Râmiten köyünde güreþirken, Büyük mürþidlerden Muhammed Baba Semmasî’nin yolu oraya düþmüþ. Güreþçileri dikkatle seyrederken, yanýndakilerden birinin bu duruma hayret ettiðini sezmiþ. O da demiþ ki: “Bu güreþ meydanýnda sohbeti birçok kimseyi kemale erdirecek birisi var; ben onu seyrediyorum, onu avlamak istiyorum.” Bir ara güreþteki Emir Külâl ile göz göze geldikten sonra yoluna devam etmiþ. Ardýndan Emir Külâl hemen güreþi býrakarak Baba Semmasî’yi evine kadar takip etmiþ. Baba Semmasî onu evlatlýk olarak kabul etmiþ ve tarikat adabýný öðretmiþtir. O günden sonra Emir Külâl’in güreþ yaptýðý görülmemiþ; yirmi yýl boyunca Baba Semmasî’nin sohbetlerine devam etmiþ, haftada iki gün Suharî köyünden beþ fersah (yirmi beþ km.) uzaktaki Semmas köyüne gidip gelmiþtir.

Mevlâna Ali es-Safî, Reþehat (Ýstanbul 2005), s. 103-104; Diyanet Ýslâm Ansiklopedisi, 11/137.

Sübkî ve Keramet Meselesi

Büyük Ýslâm alimlerinden Mýsýrlý Taceddin Ýbnü’s-Sübkî (ö.771/1370), çeþitli konularda toplam yirmi beþten fazla eser vermiþ, Þafiî mezhebinde fýkýh ve hadis bilginlerinin ileri gelenlerindendir. Eserleri içinde altý cilt ve on cilt olarak baskýlarý yapýlmýþ “Tabakâtü’þ-Þâfiîyyetü’l-Kübra” isimli biyografi kitabý en önemlisidir. Bu kitapta, kendi zamanýna kadar gelip geçmiþ Þafiî alimlerinden 1419 þahsýn hayatýna yer verilmiþtir. Kitap yalnýzca bir biyografi kitabý deðil; baþta fýkýh ve hadis olmak üzere tarih, edebiyat, kelam ve tasavvuf gibi çeþitli ilim dallarýna ve önemli meselelere de yer veren bir eserdir.

Ýþte bu eserde 68. sýrada Ebu Turab en-Nahþebî namýndaki veli bir alimin bazý kerametlerini belirttikten sonra; kerametin gerçeði, onu inkâr etmenin tutarsýzlýðý ve keramet çeþitleri hakkýnda otuz sayfalýk bilgi verir. Bu meyanda Ashab-ý Kiram’dan farklý keramet örnekleri de anlatýr. Bunlardan Hz. Ali r.a.’ya ait olaný þöyledir:

Hz. Ali r.a. ve oðullarý Hasan ve Hüseyin, bir gece bir adamýn þöyle bir þiirini duydular:

“Ey karanlýkta yalvaran çaresize cevap veren / Ey zararlarý, bela ve hastalýklarý gideren... / Hata sahipleri affýný ummazlar ise eðer / Günahkârlara cömertlikle kim verecektir deðer?”

Hz. Ali,  oðullarýndan birini gönderip adamý yanýna çaðýrdý. Adam felçli idi, bir ayaðýný sürükleyerek geldi. Hz. Ali “Derdin nedir?” deyince adam dedi ki: “Bir zamanlar eðlence ve günahlara dalmýþtým. Babam bana öðüt veriyor ve: Allah’ýn intikamlarý vardýr. Bu intikamlar zalim ve fâsýklardan hiç uzak deðildir, diyordu. Öðüt vermeyi arttýrýnca ben de onu dövdüm. O ise, Mekke’ye giderek beni Allah’a þikayet edeceðine yemin etti. Gerçekten de öyle yaptý. Onun bedduasýyla sað yaným felç oldu. Ben de yaptýðýma piþman oldum, özür dileyip rýzasýný aldým. Bu sefer de gidip ayný yerde bana dua edeceðine söz verdi. Devesini hazýrlayýp onu bindirdim. Fakat deve yolda birden kaçarak onu iki kaya arasýna attý ve babam oracýkta öldü!”

Hz. Ali r.a.: “Baban gerçekten senden razý oldu mu?” diye sorunca, adam yeminle babasýnýn razý olduðunu söyledi. Hz. Ali kalkýp biraz namaz kýldý ve gizlice dua etti. Sonra adama: “Haydi kalk mübarek.” dedi. Adam kalktý, sapasaðlam olarak yürüdü. O zaman Hz. Ali: “Babanýn senden razý olduðuna yemin etmeseydin, sana dua etmezdim.” dedi.

Tabakatü’þ-Þafiîyyetü’l-Kübra, 1/516-17.


radyobeyan