Mihraptaki Yay By: reyyan Date: 27 Temmuz 2011, 15:43:49
Mihraptaki Yay
Kasým 2009 - 131.sayý
T. Ziya ERGUNEL kaleme aldý, DÝÐER YAZILAR bölümünde yayýnlandý.
“Secde-i sehv ile geçti ol kiþinin ömrü kim
Tâk-ý mihrâbý ânýn ebrû-yý dîdâr olmadý.” (Hamdî)
[(Namaz kýlarken yöneldiði) mihrabýn kemerini sevgilinin kaþý (olarak görmeyen) kiþinin, ömrü sehiv secdesi ile geçmiþ (demektir).]
Bizim cami mimarimizde mihraplarýn üst kýsmý genellikle kavislidir. Yarým daire þeklindeki bu tâk yahut kemer, namaza duran divan þairlerine sevgilinin “yay”a benzeyen kaþlarýný hatýrlatýr hep.
Mihrap kemeri ile ebru (kaþ) münasebeti eski þiirimizde çokça iþlenmiþ ve her defasýnda mutlaka secde-i sehivden söz edilmiþtir. Çünkü namazda iken mihrabýn kemerine dalan, oradan sevgilinin kaþýna gidip maþukunu aklýna getiren kiþinin, bu dalgýnlýðýndan dolayý sehiv secdesi yapmasý icap eder.
Malum, sehiv secdesi “yanýlma” veya “hata sebebiyle yapýlan secde” demektir. Unutarak namazýn vacip ve (bazý mezheplere göre) sünnetlerinden birini terk, tehir; bunlarýn yerini veya vasfýný deðiþtirmek, farzlarýndan birini geciktirmek yahut fazladan yapmak gibi hatalar böylece telafi edilir.
Çoðumuzun baþýna gelmiþtir; namazýn ortasýnda hiç olmayacak bir mesele aklýmýza takýlýr, tadil-i erkâna riayeti aksatýrýz. Rekâtlarý karýþtýrdýðýmýz, kýraat tertibine uymadýðýmýz olur. Böyle durumlarda ka’de-i ahireden yani son oturuþtan hemen sonra bir özür ifadesi olarak sehiv secdesine varýr, hatamýzý düzeltmeye çalýþýrýz.
Fakat dikkatinizden kaçmamýþtýr; yazýnýn baþýndaki beyitte söylenenler ile bizim þuraya kadar anlattýklarýmýz arasýnda bir uyumsuzluk var. Biz mihrap kemerine dalýp namazda sevgiliyi hatýrlayanlar için sehiv secdesi gerektiðini söylemeye çalýþýrken, þair tam aksini iddia edip namazda mihrap kemeri vasýtasýyla olsun, sevgiliyi hatýrlarýna getirmeyenlerin hata yaptýðýndan dem vuruyor. “Böylelerinin ömrü sehiv secdeleriyle geçmiþtir” diyerek mihrapta sevgilinin kaþýný görmemeyi geçici bir hata da saymýyor üstelik. “Ömrün sehiv secdesiyle geçmesi”, ya bütün namazlarda hata edildiðini ve sürekli bir gaflet halini ya da farz olan secdelerin hep yanlýþ yapýldýðýný, dolayýsýyla kýlýnan namazlarýn boþa gittiðini anlatýr.
15. asrýn ikinci yarýsýnda Bursa’da Çelebi Sultan Mehmet Medresesi’nde müderrislik de yapan Hamdullah Hamdi’nin ilmihal bilgisinden þüphe edemeyeceðimize göre, beytin bâtýnýna yol bulup asýl manayý aramamýz gerekiyor.
Namaz, aradaki bütün engelleri kaldýrarak kulun Allah’a yönelmesi, O’nun huzuruna çýkmasýdýr. Allah Tealâ’ya yaklaþmanýn, O’nunla mülaki olmanýn imkânýdýr. Gerçi bütün ibadetler Allah’a yaklaþmak içindir ama namaz, diðer ibadetlerin özü yahut özeti olmakla bu yakýnlaþmanýn daha hususi bir vesilesidir. Kur’an’da Alâk suresinin sonunda “(Allah’a) secde et ve yakýnlaþ” çaðrýsý vardýr. Efendimiz s.a.v. de “kulun Rabbine en yakýn olduðu anýn secde aný olduðu” haberini vermiþtir. Bu sebeple yine bir hadis-i þerifte “Namaz müminin miracýdýr.” buyurulmuþtur.
Miraç, bilindiði üzere Cenab-ý Hakk’ýn Peygamberimiz s.a.v.’i kendi katýna yükselterek, yaratýlmýþlar içinde baþka hiç kimseye nasip olmayan yakýnlýkla þereflendirmek suretiyle Efendimiz’e ikram ettiði büyük bir mucizedir. “Namaz müminin miracýdýr” buyurulmasý, kulun namazla Miraç’taki bu yükseklik ve yakýnlýða mahzar olabileceði imkanýna iþaret içindir.
Miraç’ta meleklerin dahi giremediði Sidre-i Müntehâ’yý Refref’le geçip doðrudan vahiy alacak kadar Alemlerin Rabbi ile mülaki olan Rasul-i Ekrem s.a.v.’in Allah Tealâ ile yakýnlýðý Kur’an-ý Kerim’de Necm suresinin 9. ayetinde “kâbe kavseyni ev-ednâ” yani “iki yay (aralýðý) kadar, (hatta bundan) daha yakýn” þeklinde tarif edilir.
Kavseyn “iki yay” demektir ki kavis kelimesi dilimize de geçmiþtir. Ancak ayetteki kavs (yay) ile kastedilen, ok atmaya yarayan alettir. Ýki yayýn ve bunlarýn yakýnlýðýnýn ne olduðuna dair birçok tefsir yapýlmýþ fakat netice olarak hepsinde de Allah Tealâ ile kulu arasýndaki ünsiyetin son haddine iþarette bulunulduðu hususunda ittifak edilmiþtir.
Bu meyanda merhum Elmalýlý Hamdi Efendi’nin naklettiði, Ýslâmiyet öncesi Arap kabilelerine mahsus bir ahitleþme þekli sanki kâbe kavseyn’in en uygun tefsirini vermektedir. Buna göre ittifaka karar veren iki tarafa ait birer yay üst üste konarak adeta birleþtirilmekte, ikisinin kabza ve kiriþi tek bir yaymýþ gibi kullanýlarak böylece bir ok atýlmakta imiþ. Bundan sonra ayný maksadý, ayný metodu paylaþacaklarý; ayný þeye razý olacaklarý, birlikte hareket edecekleri manasýna gelirmiþ bu.
Ayetin lafzýndaki “kavseyn”den hareket eden ceddimiz, mimarimizdeki kavisli her þekil, þiirimizde bu niteliði yansýtan her ifade ile mutlak sevgili Allah’a yakýnlýðý, O’nun rýzasýna tabi olmayý, O’nun katýna yükselmeyi simgelemiþtir. Nitekim iki yay gibi düþünülen kaþlar kâbe kavseyne iþarettir. Kaþlarý müþahede, “didar”ý, yani Cemal tecellilerini müþahede ile mümkündür; manevi yakýnlýðýn son raddesidir.
Mihrap kemeri kavseynin birinci kavisini sembolize eder. Cenab-ý Hakk’ýn kuluna bahþettiði yakýnlaþma imkanýna iþarettir. Ancak bu imkandan istifade, kulun kendi kavsýný bununla birleþtirmek suretiyle tahakkuk eder. Kulun kavsý “secde”dir. Secde halinde iken insan vücudu yay þeklini alýr. Ýþte kul tâk-ý mihrâbý (mihrabýn kemerini), ebrû-yý dîdâr (yüzdeki kaþ) olarak göremezse eðer, iki yay birleþmez, yakýnlýk “kâbe kavseyni ev ednâ” derecesine ulaþmaz, miraç gerçekleþmez.
Mihrap kemerini kâbe kavseyn mertebesinin iþareti olarak görmek, namazda huþûdur. Allah’ýn huzurunda olmanýn, O’nunla konuþuyor olmanýn getirdiði hürmet ve haþyettir. Alemlerin Rabbi’nin kudret ve azameti karþýsýndaki aczimizin idrakidir. Bunlar olmayýnca namaz namaz, secde de secde olmaz. Olsa olsa, þairin dediði gibi “ömrü secde-i sehv ile geçirmektir” bu.