Esirler By: seymanur K Date: 26 Temmuz 2011, 12:11:31
Esirler
Ölülerin gömülmesini, yaralýlarýn tedavilerinin tamamlanmasýný takiben, Resûlüllah bazý Müslümanlarý toplayarak esirler konusundaki görüþlerinin ne olduðunu sordu, istiþare toplantýsýnda ilk konuþan Ebû Bekir oldu. Ebû Bekir, esirlerin Müslümanlarla kan baðýna sahip kimseler olduklarýný, bu nedenle hepsinin de fidyeleri alýnarak serbest býrakýlmalarýnýn iyi olacaðýný savundu. Ömer, Ebû Bekir'in görüþünü uygun bulmadýðýný, bütün esirlerin öldürülmesi gerektiðini, çünkü onlarýn hepsinin de Müslümanlarý öldürmek için gelmiþ kimseler olduklarýný söyledi. Ona göre, öldürülen müþrigin Müslüman akrabasýnýn o müþriði öldüren kimseye karþý olumsuz duygulara sahip olmamasý için, her esiri kendi akrabasý olan bir Müslüman öldürmeliydi. Bu düþüncesini ise isim vererek örneklendirdi: 'Akil'i Ali, Abbas'ý Hamza.... öldürmeli'. Abdullah b. Revâha müþriklere karþý daha büyük bir kine sahipti. Ýntikam istiyordu. Hepsinin yanan odunlarla dolu bir çukura atýlmalarýný teklif etti. Müþriklere dünyadayken cehennem azabýný tattýrmaktan yanaydý. Bütün görüþleri dikkatle dinleyen Resûlüllah, görüþ bildirenlerin çoðu esirlerin öldürülmesine taraftar olmasýna raðmen, Ebû Bekir'in görüþünü beðendiðini, esirlerin fidye karþýlýðýnda serbest býrakýlmasýnýn uygun olacaðýný söyledi. Bunun gerekçesini de 'Sizler yoksul kimselersiniz. Esirlerden kurtulma fidyesi alýnmasý iyi oluf diyerek açýkladý. Bu arada, TaÝf dönüþü büyük yardýmýný gördüðü Mu-tim b. Adiyy'i anmadan edemedi; 'Eðer Mutim b. Adiyy sað olup, bu esirleri salývermemi isteseydi, onun hatýrýna hepsinin serbest býrakýrdým [201] dedi.
Resûlüllah, esirlerin baþlarýndaki nöbetçilere emanetlerine iyi davranmalarýný, hiç birine eziyet etmemelerini bildirdi. Bundan sadece Nadr b. Haris ve Ukbe b. Ebî Muayt'ý istisna etti; ikisinin de öldürülmesi emrini verdi. Nadr b. Haris risâle-tin Mekke yýllarýnda Ýslâm'a ve Müslümanlara en acýmasýz düþmanlýkta bulunan kiþiydi. Ebû Muayt ise Mekke'de Resûlüllah'ý boðmaya kalkýþmýþ, hicret edildiði zaman da Müslümanlarýn aleyhine þiirler söylemiþ, Resûlüllah'ý muhakkak öldüreceðini dile getirip durmuþtu. Resulüllah'm isteði anýnda yerine getirildi. Böylelikle müþrik zorbalardan ikisi daha cehenneme gönderildi.
Müslümanlar, Resûlüllah'm emri gereði, esirlere oldukça iyi davrandýlar. Hatta Medine'ye dönerken kendisine emanet edilen esirle hayvanýna nöbetleþe binenler oldu. Her biri esirine yediðinden yedirdi. Esirler arasýna bulunan Mus'ab b. Umeyr'in kardeþi Ebû Aziz o zaman þahit olduklarýný þöyle anlatmýþtýr: 'Esirler Bedir'den Medine'ye götürüldükleri zaman, ben Ensardan bir ailenin payýna düþmüþtüm. Resûlüllah biz esirler hakkýnda tavsiyelerde bulunduðu için sabah akþam yemeklerinden bana da verirlerdi. Onlardan birisinin eline bir ekmek parçasý geçse onu bana verir, ben de utandýðýmdan iade eder, almazdým. Fakat o, ekmeðe dokunmadan bana tekrar verir ve yememi isterdi. [202]
Hz. Ömer, esirlere ne yapýlmasý gerektiðiyle ilgili gerçekleþtirilen istiþare toplantýsýnýn ertesi günü, sabah vakti, Resûlüllah'ýn yanma geldiðinde, Resûlüllah ile Ebû Bekir'in oldukça üzgün olduklarýný gördü. Merakla üzüntülerinin sebebini sordu. Resûlüllah 'Esirleri kurtuluþ fidyesi alarak baðýþlamamýz nedeniyle neredeyse helak olacaktýk. Fakat bu durumda sen kurtulacaktýn ey Ömer! [203] dedi. Sonra, yeni vahyolmuþ bir grup ayeti okudu: Yeryüzünde küfrün belini kýrýp, tam hakimiyet saðlamadýkça hiçbir peygambere esir almak yakýþmaz- Siz bu dünyanýn geçici kazançlarýný istiyorsunuz- Ama Allah, sizin için ahiretteki cenneti elde etmenizi istiyor. Çünkü Allah en yüce iktidar sahibi olup, yaptýðý her þeyi yerli yerince yapandýr. Allah tarafýndan, önceden buyurulmuþ böyle bir ilke olmasaydý, (fidye elde etmek için) aldýðýnýz bütün bu esirler yüzünden, baþýnýza mutlaka büyük bir azap çökerdi. Artýk savaþta elde ettiðiniz ganimetlerden, helâl ve temiz olanlarý kullanýn ve Allah'tan korkun. Þüphesiz ki Allah, çok baðýþlayan ve acýyandýr.[204] Bu ayetler önemli bir uyanda bulunuyordu. Hak-batýl, ilim-zan, tevhid-þirk... ayrýmýnýn gerektirdiði çatýþma ve savaþlarda müminlerin amacýnýn ne olmasý gerektiðini ifade ediyordu. Hakka raðmen batýlý tercih eden ve onun egemenliði için çalýþýp, çabalayanlarý; zan üzerinde inþa edilen inanç ve hayat tarzlarým; tevhid hakikatine sýrtýný dönüp þirke meyleden anlayýþ ve uygulamalarý yok etmek, bunlarýn egemenliðine son vermek için çalýþýp, çabalamak gerekirken; esir alýp fidye edinmek, ganimet elde etmek gibi bazý küçük dünyalýklarý gaye haline getirmenin yanlýþlýðýna deðiniliyor ve bunu yapanlarý; buna bilerek veya bilmeyerek meyledenler eleþtiriyordu. Resulüllah da eleþtirilenler arasýndaydý. Ve o an için deðilse bile, bu uyanlarýn ne kadar önemli olduðu Uhud'da yaþanarak anlaþýldý. Ayneyn tepesine yerleþtirilen okçularýn müminler için zaferle sonuçlanmak üzere olan bir savaþý kaybetmelerine ve yetmiþ þehit vermelerine yol açtý. Bu ayetler gereði müminler, gerçekleþen savaþlar nedeniyle ganimetler elde etme, esirler ele geçirip fidyelerini alma sürecine girdikleri bir aþamada asýl gayelerinin ne olduðunu tekrar düþünmeliydiler. Düþünüp, yanlýþ uygulamalardan, eðilimlerden, tavýrlardan uzak durmalýydýlar. Böylelikle bir kez daha anlaþýlmýþ oldu ki Ýslâm davetinin kaynaðý Kur'an'dý. Daveti rotasýna oturtan ve rotasýnda gitmesini saðlayan, rotadan çýkmaya veya sapmaya yönelik en ufak giriþime, hâl veya harekete müsaade etmeyen hep Kur'an'dý. Resulüllah ve O'nun çevresinde oluþan topluluk insanlýk için model niteliðini Kur'an sayesinde iþte böyle kazandý.
Resulüllah, savaþýn sonrasýnda Abdullah b. Revâha ve Zeyd b. Harise'nin hazýrlanarak Medine'ye müjdeci olarak gitmelerini istedi. Ýki müjdeci Medine'ye gittikleri zaman Resûlüllah'm kýzý Rukayye vefat etmiþ, savaþa katýlamamýþ erkekler ve kadýnlar onu kabre koymakla meþgul idiler. Rukayye çoktandýr hastaydý. Resulüllah, Rukayye hasta olduðu için kocasý Osman'a kervaný ele geçirmek için Medine'den çýkan birliðe katýlmama izni vermiþ, Osman'dan, karýsýnýn tedavisiyle ilgilenmesini istemiþti. Rukayye'nin ölümü nedeniyle üzüntülü olan Medine'deki Müslümanlar, savaþýn kazanýldýðý haberini alýnca sevindiler. Üzüntü ve sevinci bir arada yaþadýlar. Mekke eþrafýndan birçok kimsenin öldürülmüþ olmasý sevinçlerini bir kat daha artýrdý. Ancak münafýklar ve Yahudiler bu müjdeye inanmadýlar.
Müjdeci olarak gelenlerin akýllarýný yitirdiklerini, aslýnda Müslümanlarýn bozguna uðradýðýný, peygamberin ve seçkin ashabýnýn katledildiðini söyleyerek Müslümanlarý üzmeye çalýþtýlar. Çünkü aksinin mümkün olmayacaðýna inanýyorlardý.
Ýslâm ordusu Medine'de büyük bir coþkuyla karþýlandý. O gün Medine'de adeta bir bayram yaþandý. Üzgün olanlar sadece sevinçli gibi görünmeye çalýþan münafýklar ve Yahudilerdi. Bunun nasýl olduðunu, bu bir avuç Müslümanm doðru dürüst savaþ araç ve gereçlerine dahi sahip olmadan, kendilerinin üç katý büyüklükte ve üstelik hepsi de son derece iyi teçhizatlý bir orduyu nasýl bozguna uðrattýklarýný bir türlü anlayamadýlar.
Medine'ye gelinince esirler için ekonomik durumlarýna göre deðiþen kurtuluþ fidyeleri belirlendi. Fidyesini akrabalarý aracýlýðýyla ödeyen serbest býrakýldý. Müslümanlar Abbas b. Abdulmuttahb'in fidye miktarýný azaltmayý düþündüler. Müslümanlar onun fidyesini azaltmakla Resûlüllah'ý memnun edeceklerini düþünüyorlardý. Ne de olsa Resûlüllah'm amcasýydý ve risâletin Mekke yýllarýnda Resûlüllah'a yardýmý olmuþtu. Ayrýca Bedir'e de istemediði hâlde zorla getirilmiþti. Abbas tefecilikle uðraþan ve bu nedenle son derece zengin birisiydi. Amcasýnýn fidyesinin azaltýldýðýný duyan Resulüllah itiraz etti. Böylesi bir özel muameleye karþý çýktý; 'O zengindir. Fidyesini bir dirhem bile olsa indirmeyin [205] dedi. Dediði gibi yapýldý. Bazý esirler ise fidye veremeyecek kadar yoksuldular. Yakýnlarýnýn da bir zenginliði yoktu. Bunlardan okur-yazar olanlara on Müslümana okuma yazma öðretmesinin kurtuluþ fidyesi olarak kabul edileceði bildirildi. Zeyd b.Sabit bu þekilde okuma-yazma öðrenenlerden oldu. Hem yoksul olup, hem de okur-yazar olmayan esirler ise fidyesiz serbest býrakýldýlar.[201] Buharý, Meðazi 12, Farzu'l Humus 16
[202] Taberî, Tarihu'r-Rusûl ve1-Mutofe.il/287; îbn Kesir, e\-Bidaye ve'n-Nihâye, 111/373, 374.
[203] Müslim, Cihad ve Siyer 58; Tirmizî, Tefsir 8; Vakýdî, Meðazi, 1/82; Fahreddin Razî, Tefsîr-i Kebîr, Xi/369-373; El-Kadî, Abdulfettah, Esbâb-ý Nüzul, 195; Vahidî, Esbâb-ý Nü-Zülü'l, 257-259.
[204] Enfal, 8:67-70
[205] ibn Sâ'd, et-Tabahatü'l-Kübra, IV/14; Ahmed, Müsned, 1/353; Ibnü'i Esir, el-Kâmil fi't- Târih, 11/63.