Mesnevide Geçen Hikayeler
Pages: 1
Tacirin Hikayesi By: saniyenur Date: 20 Temmuz 2011, 13:14:12
TACÝRÝN HÝKAYESÝ


Bir tacirin bir dudusu vardý, kafeste hapsedilmiþ, güzel bir duduydu. Tacir, Hindistan’a gitmek üzere yol hazýrlýðýna baþladý. Kerem ve ihsan dolayýsýyla, kölelerinin, cariyeciklerinin her birine “Çabuk söyle, sana Hindistan’dan ne getireyim?” dedi. Her birisi ondan bir þey diledi. O iyi adam hepsine, istediklerini getireceðini vad etti. Duduya da “Sen ne armaðan istersin, sana Hindistan elinden ne getireyim?” dedi. Dudu dedi ki: “Oradaki dudularý görünce benim halimi anlat. Dedi ki: Sizin müþtakýnýz olan filan dudu, Tanrý’nýn takdiriyle bizim mahpusumuzdur. Size selam söyledi, yardým istedi; sizden bir çare, bir kurtuluþ yolu diledi.

Dedi ki: Reva mýdýr ben iþtiyakýnýzla gurbet elde can vereyim. Sýký bir hapis içinde olayým da siz gah yeþilliklerde, gah aðaçlarda zevk ve sefa edesiniz. Dostlarýn vefasý böyle mi olur? Ben þu hapis içindeyim, siz gül bahçelerinde. Ey Ulular! Bir seher çaðý þarap meclisinde bu inleyen garibi de hatýrlayýn!

Dostlarýn sevgiliyi anmasý, sevgiliye ne mutludur. Hele anan ve anýlanýn biri Leyla, öbürü Mecnun olursa. Ey güzel endamlý sevgilinin mahremleri! Kendi kanýmla doldurduðum peymaneleri içmem reva mý? Sevgili! Bana da bir nasip vermek istersen beni anarak bir kadeh iç! Ýçerken bu yerlere serilmiþ düþkün aþýðý yad ederek topraða bir yudum þarap dök! Þaþýlacak þey! Nerde o ahit, nerde o yemin? Oþeker gibi dudaðýn verdiði vaadler hani? Bu kulun ayrý düþmesi, fena kulluktansa... kötüye kötülükle mukabele edersen aramýzda ne fark kalýr?

Fakat hiddetle, þiddetle senden gelen kötülük, sema’dan, çengin namelerinden daha zevkli, daha neþeli. Ey cefasý devletten daha güzel, intikamý candan daha sevimli dilber! Ateþin bu... acaba nurun nasýl? matem, bu olunca düðünün nice? Cevrinde öyle tatlýlýklar var ki...malik olduðun letafet yüzünden kimse seni hakkýyla anlayamaz. Hem inlerim, hem de sevgili inanýr da kereminden o cevri azaltýr diye korkarým.

Kahrýna da hakkýyla aþýðým, lütfuna da. Ne þaþýlacak þey ki ben bu iki zýdda da gönül vermiþim. Tanrý hakký için bu dikenden kurtulur, gül bahçesine kavuþursam bu sebepten bülbül gibi feryat ederim. Bu ne þaþýlacak þey bülbüldür ki aðzýný açýnca dikeni de gül bahçesiyle beraber yutar, ikisini de bir görür! Bu bülbül deðil ateþ canavarý! Onun aþkýyla bütün kötü þeyler, kendisine hoþ gelmekte! Güle aþýk, halbuki esasen kendisi gül, kendisine aþýk, kendi aþkýný aramakta!”

Can dudusunun hikayesi de bu çeþittir. Fakat nerede kuþlara mahrem olan kiþi? Nerede zayýf ve suçsuz bir kuþ ki onun içine Süleyman, askeriyle ordu kurmuþ olsun! Þükür yahut þikayetle feryat edince yere, göðe zelzeleler düþsün! Her demde ona Tanrý’dan yüz mektup, yüz haberci eriþsin; o bir kere “Ya Rabbi” deyince Hak’tan altmýþ kere “Lebbeyk” sesi gelsin! Hatasý, Tanrý indinde ibadetten daha iyi olsun; küfrüne nispetle bütün halkýn imaný deðersiz kalsýn! Öyle kiþiye her nefeste hususi miraç vardýr. Tanrý, onun tacýnýn üstüne yüzlerce hususi taç koyar. Cismi topraktadýr, Caný Lamekan Aleminde, O Lamekan Alemi, saliklerin vehimlerinden üstündür. (vehimlere sýðmaz.) O Lamekan Alemi, vehmine gelen bir alem olmadýðý gibi hayaline de doðmaz.(ne idrak edebilirsin, ne tahayyül!) Cennetteki ýrmak, nasýl cennettekilerin hükmüne tabi ise mekan alemiyle Lamekan Alemi de, o alemin hükmüne tabidir. Bu ilahi akýl kuþlarýna ait olan bahsi kýsa kes, bu sözden yüzünü çevir, sukut et! Doðrusunu, Tanrý daha iyi bilir. Dostlar biz yine kuþ, tacir ve Hindistan hikayesine dönelim: Tacir, Hindistan’daki dudulara, dudusundan selam götürmeyi kabul etti.

Hindistan uçlarýna varýnca kýrda birkaç dudu gördü. Atýný durdurup seslendi, dudunun selamýný ve kendisine emanet ettiði sözleri söyledi. O dudulardan birisi, bir hayli titredi ve düþüp öldü, nefesi kesildi.
Tacir, bu haberi verdiðinden dolayý piþman oldu, dedi ki: “Bir cana kýydým, Bu dudu, olsa olsa o duducaðýzýn akrabasý olacak, galiba bunlarýn cisimleri iki, canlarý bir. Bu iþi neye yaptým, o haberi neye verdim? Bu münasebetsiz sözle biçareyi yaktým, yandýrdým.” Bu dil, çakmak taþýyla çakmak demiri gibidir.

Dilden çýkan da ateþe benzer. Manasýz yere gah hikaye yoluyla, gah laf olsun diye çakmak taþýyla demirini birbirine vurma! Zira ortalýk karanlýktýr, her tarafta pamuk dolu. Pamuk arasýnda kývýlcým nasýl durur? Zalim onlardýr ki gözlerini kapamýþlar, söyledikleri sözlerle bütün alemi yakmýþlardýr.
Bir söz, bir alemi yýkar, ölmüþ tilkileri aslan eder. Canlar aslen Ýsa nefeslidir; bir anda yara, bir anda merhem olurlar. Canlardan perde kalkaydý; her canýn sözü, Mesih'i’ sözü gibi tesir ederdi. Þeker gibi söz söylemek istersen sabret, haris olma , bu helvayý yeme! Feraset sahiplerinin iþtahlarý sabradýr, onlar sabretmek isterler. Helva ise, çocuklarýn istediði þeydir.

Sabreden, göklerin üstüne yükselir; helva yiyense geriler, kalýr! “Ey gafil! Sen nefis ehlisin, toprak içinde kan yiyedur! Fakat gönüle sahip olan kiþi , zehir bile yese o zehir bal olur.” Gönüle sahip olan kiþi, apaçýk öldürücü bir zehir bile yese ona ziyan gelmez. Çünkü o, sýhhat bulmuþ, perhizden kurtulmuþtur. Fakat zavallý talip (kemale ermemiþ salik), henüz hararet içindedir.

Peygamber buyurdu ki:”Ey cüretli talip! Sakýn hiçbir matlup ile mücadele etme!” Sende Nemrut’luk var, ateþe atýlma, atýlacaksan önce Ýbrahim ol! Madem ki sen ne yüzgeçsin, ne de denizci... aklýna uyup kendini denize atma! Yüzgeç ve denizci, denizden inci çýkarýr, ziyanlardan bile bir hayli fayda elde eder. Kamil, topraðý tutsa altýn olur; nakýs, altýný ele alsa toz toprak kesilir. O gerçek er, Tanrý’ya makbul olmuþtur, bütün iþlerde onun eli Tanrý elidir.
Nakýs kimsenin eli ise Þeytan’nýn, ifritin elidir. Çünkü Þeytan’nýn teklif ve hile tuzaðýna tutulmuþtur. Kamile göre bilgisizlik bile bilgi olur, nakýsýn bildiði bilgi ise bilgisizlik kesilir. Ýlletli kimse, ne tutarsa illet olur. Kamil kafir bile olsa o küfür, din ve þeriat haline gelir. Ey yayan olduðu halde süvari ile yarýþa giriþen! Sen bu müsabakada kazanmayacak , onu geçmeyeceksin, iyisi mi, dur!

Melun Firavun’un zamanýnda sihirbazlar Musa ile kin güderek mücadeleye girdiler. Fakat onu büyük tuttular, öne geçirdiler, aðýrladýlar. Zira ona “Ferman senin. Ýstiyorsan önce sen asaný at” dediler.

Musa “ Hayýr, ey sihirbazlar, önce siz büyülerinizi meydana koyun” dedi.

Musa’ya karþý gösterdikleri o kadar hürmet , din sahibi olmalarýna sebep oldu; inat yüzünden de elleri ayaklarý kesildi. Sihirbazlar Musa’nýn hakkýný anladýklarýndan evvelce iþledikleri suça karþýlýk olarak ellerini, ayaklarýný feda eylediler.

Yemek yemek ve nükte söylemek, kamile helaldir; madem ki sen kamil deðilsin yeme ve sukut et! Çünkü sen kulaksýn, o dildir; o senin cinsinden deðil, Tanrý, kulaklara “Ansitü” buyurdu.

Çocuk önce, süt emme kabiliyetinde doðar, bir müddet susar ve tamamý ile kulak kesilir. Lakýrdý söylemeyi öðreninceye kadar bir zaman dudaðýný yummasý, söz söylememesi gerekir. Kulak vermezse “ti ,ti “ diye manasýz sözler söyler; kendisini alemin dilsizi yapar. Anadan saðýr doðan ise hiç dinlemediði için dilsiz olur; nasýl dile gelsin? Çünkü söz söylemek için önce dinlemek gerekir. Söze, kulak verme yolundan gir. Evlere kapýlardan girin; rýzýklarý, sebeplerine teþebbüs ederek arayýn! Dinleme ihtiyacý olmaksýzýn anlaþýlan söz, ancak tamahsýz ve ihtiyaçsýz olan Tanrý’nýn sözüdür.

Tanrý, yarattýðýný eþsiz, örneksiz yaratýr; üstada tabi deðildir. Herkes ona dayanýr; onun dayanacaðý bir varlýk yoktur. Ondan baþka bütün mahlukat; hem sanatýnda, hem sözünde üstada tabidir, örneðe muhtaçtýr. Bu söze yabancý deðilsen bir hýrkaya bürün, bir viraneye çekil ve göz yaþý dök! Çünkü Adem, Tanrý itabýndan aðlamakla kurtuldu; tövbekarýn nefesi ýslak göz yaþlarýdýr. Adem, yeryüzüne, aðlamak için, daima feryadetmek, inlemek ve mahzun olmak için gelmiþtir.

Adem, Firdevs’ten, yedi kat göklerin üstünden ayaklarý dolaþarak en adi yere, ta kapý dibine, özür dilemek için gitti. Eðer sen de Ademoðluysan onun gibi özür dile, onun yolunda yürü!

Gönül ateþiyle göz yaþýndan çerez düz. Bahçe, bulutla güneþ yüzünden yetiþmiþ, yeþermiþtir. Sen göz yaþý zevkini ne bilirsin? Görmedikler gibi ekmek aþýðýsýn! Bu karýn daðarcýðýndan ekmeði boþaltýrsan ululuk incileri ile doldurursun. Önce can çocuðunu Þeytan sütünden kes de sonra onu meleklere ortak yap.

Sen karanlýk, mükedder ve bulanýk oldukça bil ki melun Þeytanla süt kardeþisin! Nur ve kemali arttýran lokma, helal kazançtan elde edilen lokmadýr. Çýraðýmýza katýlýnca söndüren yaða yað deme, çýraðý söndüren yaða su de!

Ýlim ve hikmet helal lokmadan doðar; aþk ve rikkat helal lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan hasede uðrar, tuzaða düþersen; bir lokmadan bilgisizlik ve gaflet meydana gelirse, sen o lokmayý haram bil!

Hiç buðday ektin de arpa verdiðini gördün mü? Hiç attan eþek sýpasý olduðunu gördün mü? Lokma tohumdur mahsulü fikirlerdir. Hizmete meyletmek ve o cihana gitmek azmi, aðza alýnan lokmanýn helal olmasýndan doðar.

Tacir alýþveriþi bitirip muradýna nail olarak evine geri geldi. Her köleye armaðan getirdi, her halayýða ihsan da bulundu. Dudu “ Bu kulun armaðaný hani? Ne gördün ve ne dedinse söyle” dedi.

Tacir, “Söylemem, zaten elimi çiðneyip parmaklarýmý ýsýrarak, cahilliðimden, akýlsýzlýðýmdan böyle saçma haberi niye götürdüm diye hala piþman olup durmaktayým” dedi.

Dudu, “Efendim, piþmanlýk neden, bu hiddete bu gama ne sebep oldu?” dedi.

Tacir dedi ki: “Þikayetlerini sana benzeyen dudulara söyledim. Ýçlerinden biri senin derdini anlayýnca ödü patladý, titreyip öldü.” Ben “Ne yaptým da bu sözü söyledim” diye piþman oldum ama bir kere söylemiþ bulundum. Piþmanlýk ne fayda verir? Aðýzdan bir kere çýkan söz, bil ki yaydan fýrlayan ok gibidir. Oðul, o ok gittiði yerden geri dönmez, seli baþtan baðlamak gerek. Sel önce bir kere coþup da etrafý kapladýktan sonra dünyayý harap etse þaþýlmaz.

Yapýlan iþin gayp aleminde eserleri doðar, o meydana gelen eserler, halkýn hükmüne tabi deðildir. onlarýn bize nispeti varsa da hepsi, ancak tek Tanrý tarafýndan yaratýlmýþtýr. Mesela Amr’e Zeyd bir ok atar; o ok, Amr’i kaplan gibi yaralar. Yara, bir yýl kadar Amr’ýn vucudun aðrýlar, sýzýlar meydana getirir. O dertleri, Hak yaratmýþtýr, insan deðil.
Oka hedef olan Amr, o anda korkudan ölürse, yahut ölümüme kadar bedeninde yaralar, oluþursa, o aðrýlardan, o illetlerden ölürse Zeyd’e; ilk sebepten, ok attýðýndan dolayý katil de! Hepsi, Tanrý’nýn icadý ise de o aðrýlarý Zeyd’e nispet et!

Ekin ekmek, nefes almak, tuzak kurmak, çiftleþmek de böyledir. Onlarýn sesleri hep Hak’ka mutidir (eken, nefes alan, tuzak kuran, çiftleþen kuldur; bitiren, yaþatan, tuzuða düþüren, doðurtan yahut bunlarýn aksini meydana getiren Hak’týr).

Velilerde Tanrý’dan öyle bir kudret vardýr ki atýlmýþ oku yoldan geri çevirirler. Tanrý velisi, piþman olursa sebeplere eserlerin kapýlarýný kapar (fiilleri neticesiz býrakýr). Fakat bunu Tanrý eliyle yapar. Tanrý kudretiyle; söylenmiþ bir sözü söylenmemiþ hale getirir. Bir hale ki ne þiþ yanar ne kebap! Bütün kalplerdeki nükteleri iþitir, gönüllerden o sözü yok eder.

Ey ulu kiþi! Sana delil ve huccet gerekse “Min ayetin ey nünsiha” ayetini oku. “Ensevküm zikri” ayetini de oku velilerin kalplere nisyan koyma kudretini anla!

Veliler, hatýrlatma ve unutturmaya kadirdirler; þu halde herkesin gönlüne hakimdirler. Veli, unutturma kudretiyle bir kiþinin istidlal yolunu baðladý mý, o adamýn hüneri bile olsa bir iþ yapamaz.

Siz, yüce kiþileri alaya aldýnýz, bundan bir þey çýkmaz sandýnýz ama Kuran’da “Ensevküm” ayetini bir okuyun!

Þehir ve köye sahip olan, cisimlerin padiþahýdýr. Gönül sahibi ise gönüllerinizin sultanýdýr. Hiç þüphe yok ki iþler, görüþlerin ferridir. Þu halde insan, ancak göz bebeðinden ibarettir. Ben bunu, tamamý ile söyleyemiyorum, çünkü merkez sahipleri (Peygamberler) men ediyorlar. Madem ki halký unutmasý, ve hatýrlamasý onun elindedir, imdatlarýna da o eriþir.

O güzel huylarla huylanmýþ olan zat, her gece gönüllerden yüz binlerce iyi ve kötü hatýrayý giderir; gündüzün gönülleri, yine o hatýralarla doldurmakta; o sedefleri, incilerle dopdolu bir hale getirmektedir. Evvelki düþüncelerin hepsi, Tanrý’nýn hidayetiyle sahiplerini tanýrlar. Uyanýnca, sanat ve hünerin, sebepler kapýsýný açmak üzere yine sana gelir.

Kuyumcunun hüneri demirciye gitmez, bu güzel huylunun huyu, öteki kötüye mal olmaz. Hünerler ve huylar, kýyamet günü, çeyiz gibi sahibine döner. Güzel olsun, çirkin olsun... bütün huylar ve hünerler, sabah çaðýnda sahiplerine gelir; nitekim posta güvercinleri, gönderilen mektuplarý, yine uçtuklarý þehre getirirler.

Dudu, o dudunun yaptýðýný iþitince titredi, düþtü, kaskatý oldu. Sahibi, onun böyle düþtüðünü görünce yerinden sýçradý, külahýný yere vurdu. Onu, bu renkte, bu halde görerek yerinden fýrlayýp yakasýný yýrttý.

Dedi ki: “ Ey güzel ve hoþ naðmeli dudu! Sana ne oldu, niçin bu hale geldin? Vah yazýk, benim güzel sesli kuþum! Vah yazýk, benim gönüldeþim, sýrdaþým. Yazýk, benim güzel naðmeli kuþum; ruhumun neþesi, bahçem, çiçeðim! Süleyman’ýn böyle kuþu olsaydý hiç baþka kuþlarla uðraþýr mýydý? Vah yazýk; ucuz bulduðum kuþtan ne çabuk ayrýldým! Ey dil, sen bana çok ziyan veriyorsun! Söyleyen sen olduktan sonra ben sana ne diyeyim? Ey dil, sen hem ateþsin, hem harman! Ne vakte kadar harmaný ateþe vereceksin? Can, ne dersen onu yapmakla beraber gizlice yine senin elinden feryad etmektedir.

Ey dil, sen hem bitmez tükenmez bir hazinesin; hem dermaný olmayan bir dertsin! Hem kuþlara çalýnan ýslýk, yapýlan hilesin; hem yalnýzlýk ve ayrýlýk zamanýnýn enisisin!

Ey aman bilmez! Bana hiç aman vermiyorsun. Sen, yayýný beni öldürmek için kurmuþsun. Ýþte benim kuþumu uçurdun. Zulüm ve sitem otlaðýnda az otla! Ya bana cevap ver, yahut insafa gel, yahut da bana sevinç ve neþe sebeplerinden birini an! Eyvah benim karanlýðý yakýp mafeden nurum; eyvah, benim gündüzü aydýnlatan sabahým!

Vah benim güzel uçan; ta sondan baþlangýca kadar uçup gelen kuþum! Cahil insan ilelebet mihnete aþýktýr. Kalk, “Fikebed” e kadar “La uksimü” yü oku!

Senin yüzünü gördüm de mihnetten kurtuldum; senin ýrmaðýnda köpükten, tortudan arýndým. Bu eyvah demeler, bu acýnmalar onu görmek, peþin ve elde olan kendi varlýðýndan kesilmek hayali iledir.

(Bu kuþun ölümüne sebep) Tanrý’nýn gayreti (kýskanmasý) idi. Hak’kýn hükmüne çare bulunmaz. Nerede bir gönül ki Tanrý’nýn hükmünden yüz parça olmamýþ olsun!

Gayret (kýskançlýk) de her þeyden gayrý olan; vasfý söze ve sese sýðmayan Tanrý gayretidir (kendisinden baþka her þeyi kýskanýr).

Ah keþke gözyaþým deniz olsaydý da o güzel dilberimin yoluna saçaydým! Benim dudum, benim anlayýþlý kuþum; düþüncelerimin, sýrlarýmýn tercümaný! Rýzkýný vereyim, vermeyeyim... benim enisimdi. Ýlk söylenen sözlerden onu hatýrlarým benimle ezeli bir aþinadýr. O öyle bir duduydu ki sesi, vahiden gelirdi; varlýðý varlýk meydana gelmeden önceydi.

O dudu, senin içinde gizlidir. Sen, þunda bunda onun aksini görmüþsün. O, kuþ senin neþeni alýr, fakat yine sen ondan neþelenirsin. Onun yaptýðý zulmü, adalet gibi kabul edersin.

Ey can uðruna canýný yakýp duran! Canýný yaktýn, tenini aydýnlattýn. Ben yandým, kavýný tutuþturmak isteyen bana gelsin, benden tutuþtursun da çerçöpü alevlensin, yaksýn! Kav, ateþ alma kabiliyetindendir, þu halde ateþi cezbeden kavý al!

Vah vah vah; yazýklar olsun... öyle bir ay bulut altýna girdi!

Nasýl bahsedeyim? Gönül ateþi þiddetle alevlendi; ayrýlýk aslaný çýldýrdý, kan döker bir hale geldi. Ayýkken bile titiz ve sarhoþ olan, kadehi ele alýnca nasýl olur? Anlatýlamayacak derecede sarhoþ olan bir aslan, çayýrlýða gelince oraya yayýlmýþ yeþilliklerden neþelenir, sarhoþluðu büsbütün fazlalaþýr.

Ben kafiye düþünürüm; sevgilim bana der ki: “Yüzümden baþka hiçbir þey düþünme! Ey benim kafiye düþünenim! Rahatça otur, benim yanýmda devlet kafiyesi sensin.
Harf ne oluyor ki sen onu düþünesin! Harf nedir? Üzüm baðýnýn çitten duvarý.! Harfi sesi sözü birbirine vurup parçalayayým da seninle bu üçü olmaksýzýn konuþayým! Adem’den bile gizlediðim sýrrý, ey cihanýn esrarý olan sevgili, sana söyleyeyim. Halil’e bile söylemediðim sýrrý, Cebrail’in bile bilmediði gamý, Mesih’in bile dem vurmadýðý, hatta Tanrý’nýn bile kýskanýp biz olmadýkça kimseye açmadýðý sýrrý sana açayým.”

Biz (ma) kelimesi, sözlükte nasýl bir kelimedir? Ýspata ve nefye delalet eden bir kelime. Halbuki ben ispat deðilim; zatým, varlýðým yoktur ki ispat edilebilsin. (Varlýðým olmadýðýndan ) Nefiy de deðilim (yokun varlýðý nefiy de edilemez, esasen olmadýðý için yoktur da denemez).
Ben varlýðý yoklukta buldum, onun için varlýðý yokluða feda ettim. Padiþahlarýn hepsi kendilerine karþý alçalana alçalýrlar. Bütün hak, kendisine sarhoþ olanýn sarhoþudur.

Padiþahlar, kendilerine kul olana kul olurlar. Halk umumiyetle kendi yolunda ölenin yolunda ölür. Avcý onlarý ansýzýn avlamak için kuþlara av olmaktadýr.

Dilberler; aþklarý, canla, baþla ararlar. Bütün maþuklar aþýklara avlanmýþlardýr. Kimi aþýk görürsen bil ki maþuktur. Çünkü o, aþýk olmakla beraber maþuk tarfýndan sevildiði cihette maþuktur da. Maden ki aþýk odur, sen sus artýk. Maden ki o, kulaðýný çekmekte, sen tamamýyla kulak kesil.

Sel akmaya baþlar baþlamaz önünü kes, yolunu baðla. Yoksa alemi periþan ve harap eder, her tarafý yýkar. Fakat harap olmaktan niye gamlanayým? Harebenin altýnda padiþah hazinesi var! Hakka dalan kiþi daha ziyade dalmak, can denizinin dalgasý altüst olmak ister.

Denizin altý mý daha hoþtur, yoksa üstü mü? Onun oku mu daha ziyade gönül çekici ve güzeldir, o oka karþý siper tutmak mý?
Þu halde ey gönül! Neþe ve sefayý cefa ve beladan ayýrt edersen vesveseye zebun olmuþ olursun. Tutalým ki senin isteðinde þeker tadý var; sevgilinin isteði, isteksiz murat ve maksadý terk etmek deðil mi? Onun her bir yýldýzý yüzlerce hilalin kan diyetidir. Ona, alemin kanýný dökmek helaldir!

Biz deðeri de bulduk kan diyetini de. Ve o yüzden can vermeye koþtuk. Ey aþýk ! aþýklarýn hayatý ölümledir. Gönlü gönül vermeden baþka bir süretle bulamazsýn. Yüzlerce naz ve iþveyle gönlünü almak istedim; sevgili bana istiðna yüzünü gösterdi, bahaneler etti.

“Bu akýl, bu can, senin aþkýna gark olmuþ deðil mi ki?” dedim, dedi ki: “Git, git; bana bu efsunu okuma! Ben, senin ne düþündüðünü bilmez miyim? Ey iki gören! Sen, sevgiliyi nasýl gördün; buna imkan mý var? Ey aðýr canlý! Sen onu hor gördün; çünkü çok ucuz aldýn! Ucuz alan ucuz verir. Çocuk bir inciyi bir somuna deðiþir.

Ben öyle bir aþka gark olmuþum ki evvel gelenlerin aþklarý da benim bu aþkýma batmýþ, yok olmuþtur, sonra gelenlerin aþklarý da!
Ben, aþký kýsaca söyledim, tamamýyla anlatmadým. Anlatacak olsam hem dudaklar yanar hem dil! Lep (dudak) dersem maksadým leb-i derya (deniz kýyýsý) dýr; La (hayýr) dersem muradým illa (ancak, evet) dir.

Tatlýlýktan dolayý yüzümü ekþitmiþ olarak otururum; fazla sözden dolayý sükut etmekteyim. Ýsterim ki bu suretle tatlýlýðýmýz, yüzümüzün ekþiliðiyle iki cihandan da gizli kalsýn; bu söz, her kulaða girmesin. Onun için yüz ledün sýrrýndan ancak birini söylemekteyim.

Hak kýskançlýkta bütün alemlerden ileri gittiði içindir ki bütün alem kýskanç oldu. O, can gibidir, cihan beden gibi. Beden; iyiyi, kötüyü, canýn tesiriyle kabul eder.

Kimin namazýnda mihrap ve kýblesi Ayn (Tanrý’nýn zatý cemali) olursa onun tekrar iman tarafýna gitmesini ayýp ve kusur bil.

Padiþaha esvapçýbaþý olan kiþinin, padiþah hesabýna ticarete giriþmesi ziyankarlýktan ibarettir. Padiþahla birlikte oturan kimsenin padiþah kapýsýnda oturmasý yazýktýr, aldanmaktýr.
Bir kimseye padiþaha elini öpmek fýrsatý düþer de o, ayaðýný öperse bu, suçtur. Her ne kadar ayaða baþ koymak da bir yakýnlýktýr, fakat el öpme yakýnlýðýna nispetle hatadýr, düþkünlüktür. Padiþah, birisi yüzünü gördükten sonra baþkasýna meylederse kýskanýr.

Tanrý’nýn gayreti buðdaya benzer, harmandaki saman da insanlarýn kýskançlýðýdýr. Kýskançlýklarýn aslýný haktan bilin. Halkýn kýskançlýklarý, þüphe yok ki Tanrý kýskançlýðýnýn fer’idir. Bunu anlatmayý býrakayým da o, on gönüllü hercai sevgilinin cefasýndan þikayet edeyim. Feryadedeyim, çünkü feryat ve figanlar, hoþuna gidiyor. Ýki alemden de ona ancak feryed ve figan lazým. Onun macerasýndan acý acý nasýl feryad etmiyeyim ki sarhoþlarýnýn halkasýna dahil deðilim. Onun gözünden ayrý, güne gün katan yüzünün vuslatýndan mahrum bir haldeyken nasýl gece gibi kapkara olmam?

Onun hoþ olmayan þeyi de benim canýma hoþ geliyor. Ogönül inciten sevgilime caným fede olsun! Naziri olmayan tek padiþahýmýn hoþnut olmasý için ben, hastalýðýma da aþýðým, derdime de. Ýki deniz gibi olan gözlerimin incilerle dolmasý için gam topraðýný gözüme sürme gibi çekmekteyim. Halkýn onun için döktüðü gözyaþlarý incidir; halk gözyaþý sanýr. Ben canlar canýndan þikayetçi deðilim, hikaye etmekteyim.

Gönül,” ben ondan incindim” dedikçe, gönlün bu asýlsýz ve ehemmiyetsiz nifakýna gülmekteyim.

Ey doðrularýn medar-ý iftiharý! Doðrulukta bulun. Ey baþ köþe! Ben senin kapýnda eþiðim. Mana aleminde baþ köþe nerede, eþik nerede? Ey caný biz ve ben kaydýndan kurtulan! Ey erkekte kadýnda söze ve vasfa sýðmaz ruh! Erkek, kadýn kaydý kalkýp bir olunca o bir, sensin. Birler de aradan kalcýnca kalan yalnýz sensin. Kendi kendinle huzur tavlasýný oynamak için bu “ben” ve “biz”i vücuda getirdin. Bu suretle “ben” ve “sen” ler, umumiyetle bir can haline gelirler, sonunda da sevgiliye mustaðrak olurlar.(Ben, biz, ben ve bizim, varlýklarýn varlýðý ve yokluðu, hulasa) söylediklerimin hepsi vardýr, vakýdir. Ey kün emri, ey gel denmekten ve söz söylemekten münezzeh Tanrý, sen gel!

Ten gözü, seni görebilir mi; senin gamlanman, neþelenip gülmen hayale gelir mi? Gama, neþeye merbut olan gönüle, onu görmeye layýktýr, deme! Keder ve neþeye baðlanmýþ olan; bu iki ariyet vasýfla yaþar. Halbuki yemyeþil aþk baðýnýn sonu, ucu, bucaðý yoktur. Orada gamdan ve neþeden baþka ne meyveler var! Aþýklýk bu iki halden daha yüksektir; baharsýz, hazansýz terütazedir.

Ey güzel yüzlü! Güzel yüzünün zekatýný ver; yine pare pare olan caný þerh et, onu anlat (dedim!).Fettan gözünün ucuyla ve nazla bir baktý da gönlüme yeni bir dað vurdu. Kanýmý bile dökse ona helal ettim. Helal sözünü söyledikçe o, kaçmaktaydý. Mademki topraktakilerin feryadýndan kaçmaktasýn. Kederlilerin yüreðine niye gam saçarsýn? Her sabah; doðudan parlayýnca seni, doðu pýnarý (güneþ) gibi coþmak ta, zuhur etmekte buldu.

Ey þeker dudaklarýna paha biçilmeyen güzel! Divanene ne bahaneler buluyorsun? Ey eski cihana taze can olan! Cansýz ve gönülsüz bir hale gelmiþ olan tenden çýkan feryat ve figaný iþit!

Allah aþkýna olsun, artýk gülü anlatmayý býrak da gülden ayrýlan bülbülün halini anlat! Bizim coþkunluðumuz gamdan neþeden deðildir; aklýmýz irfanýmýz, hayal ve vehimden meydana gelmemiþtir. Nadir bulunur bir halettendir; inkar etme ki Hak’kýn kudreti pek büyüktür. Sen bu hali insanlarýn ahvaline kýyas etme, cevir ve ihsan menzilinde kalma!

Cevir ve ihsan, mihnet ve neþe, gelip geçicidir. Gelip geçenlerse ölürler; Hak onlara varistir.

Sabah oldu, ey sabahýn penahý Tanrý! (Ben özür serd edemiyorum), bize hizmet eden Hüsamettin’den sen özür dile! Aklý-ý Küll’ün ve canýn özür dileyeni sensin; canlarýn caný, mercanýn parýltýsý sensin.

Sabahýn nuru parladý, biz de bu sabah çaðýnda senin Mansur þarabýný içmekteyiz. Senin feyzin bizi böyle mest ettikçe þarap ne oluyor ki bize neþe versin! Þarap, coþkunlukla bizim yoksulumuzdur; felek; dönüþte aklýmýzýn fakiridir. Þarap bizden sarhoþ oldu, biz ondan deðil... Beden bizden var oldu, biz ondan deðil!

Biz arý gibiyiz, bedenler mum gibi. Tanrý, bedenleri bal mumu gibi göz, göz ev, ev yapmýþtýr. Bu bahis çok uzundur, tacirin hikayesini anlat ki o iyi adamýn ne hale geldiði, ne olduðu anlaþýlsýn.

Tacir, ateþler, dertler, feryatlar içinde, böyle yüzlerce karmakarýþýk sözler söylüyordu. Gah birbirini tutmaz sözler söylüyor, gah naz ediyor, gah niyaz eyliyor; gah hakikat aþkýný, gah mecaz sevdasýný ifade ediyordu. Suya batan adam fazla debelenir, eline geçen ota tutunur. O tehlike zamanýnda elini kim tutacak diye can korkusuyla þuraya, buraya elini sallar durur, yüzmeye çalýþýp çabalar. Sevgili, bu divaneliði, bu periþanlýðý sever. Beyhude yere çalýþýp çabalamak, uyumaktan iyidir.

Padiþah olan; iþsiz, güçsüz deðildir. hasta olmayanýn feryat ve figan etmesi, þaþýlacak þeydir! Tanrý, ey oðul, onun için “Külle yevmin hüve fi þe’n “ buyurdu.

Bu yolda yolun, týrmalan, son nefese kadar bir an bile boþ durma! Olabilir ki son nefeste bir dem inayete eriþirsin. O inayet, seni sýrdaþ eder. Padiþahýn kulaðý, gözü penceredir; erkeðin caný olsun, kadýnýn caný olsun... bir can neye çalýþýrsa, onu duyar, görür!

Tacir ondan sonra duduyu kafesten dýþarý attý. Duducuk, uçup bir yüksek aðacýn dalýna kondu. Güneþ, ufuktan nasýl süratle doðarsa o dudu da, o çeþit uçtu.

Tacir, hiçbir þeyden haberi yokken kuþun esrarýný bu iþe þaþýrýp kaldý. Yüzünü yukarý çevirip “Ey bülbül! Halini bildir, bu hususta bize de bir nasip ver! Hindistan’daki dudu ne yaptý da sen öðrendin, bir oyun ettin, canýmýzý yaktýn!” dedi.

Dudu dedi ki: “O, hareketiyle bana nasihat etti; “Güzelliði, söz söylemeyi ve neþeyi býrak; çünkü söz söylemen seni hapse týktý” dedi. Bu nasihati vermek için kendisini ölü gösterdi.

Yani “Ey avama karþý da, havassa karþý da naðme ve terennümde bulunan! Benim gibi öl ki kurtulasýn. Taneyi gizle, tamamý ile tuzak ol. Goncayý sakla damdaki ot ol. Kim güzelliðini mezada çýkarýrsa ona yüzlerce kötü kaza yüz gösterir.

Düþmanlarýn kem gözleri, kin ve gayýzlarý, hasetleri; kovalardan su boþalýr gibi baþýna boþalýr. Düþmanlar kýskançlýlarýndan onu parça, parça ederler; dostlar da ömrünü heva ve hevesle zayi eder, geçirirler.

Bahar zamaný, ekin ekmekten gafil kiþi, bu zamanýn kýymetini ne bilsin! Tanrý lütfunun himayesine sýðýnman gerektir. Çünkü Tanrý, ruhlara yüzlerce lütuflar döktü. Tanrý’nýn lütfuna sýðýnman gerek ki bir penah bulasýn. Ama nasýl penah? Su ve ateþ bile senin askerin olur.

Nuh’a ve Musa’ya deniz dost olmadý mý? Düþmanlarýný da kinle kahretmedi mi? Ateþ, Ýbrahim’e kale olup da Nemrut’un kalbinden duman çýkartmadý mý? Dað, Yahya’yý kendisine çaðýrarak ona kastedenleri taþlarýyla paralayýp sürmedi mi? Ey Yahya! Kaç, bana gel de keskin kýlýçlardan seni kurtarayým, demedi mi? “ dedi” diye cevap verdi.

Dudu ona hoþa gider bir iki nasihat verdi, sonra “Allahaýsmarladýk, artýk ayrýlýk zamaný geldi” dedi. Efendisi dedi ki: “Allah selamet versin git. Sen bana yeni bir yol gösterdin”.

Tacir kendi kendine dedi ki: Bu bana nasihatti. Onun yolunu tutayým, o yol aydýn bir yol. Benim caným neden dududan aþaðý olsun? Can dediðin de böyle iyi bir iz izlemeli.”



radyobeyan