La Havle By: saniyenur Date: 19 Temmuz 2011, 19:56:13
LA HAVLE
Ýsa ile bir ahmak yoldaþ oldu. Gözüne yol üstünde ölü kemikleri eriþince, “ Yoldaþ ölüleri diriltmek için okuduðun o yüce adý, bana da öðret de bir iyilikte bulunayým, o adý okuyup kemiklere can vereyim” dedi.
Ýsa dedi ki : “sus Bu senin sözünün harcý deðil! Nefesin yaðmurlardan daha arý, duru olmasý o nefes sahibinin melkelerden daha idrakli bulunmasý lazýmdýr. Adem ömürlerce yandý, yakýldý da arýndý; felekler hazinesine emin oldu. Sende sað eline bir sopa aldýn ama senin elin nerede, Musa’nýn eli nerede” O ahmak “ Benim sýrlara kabiliyetim yoksa o adý bu kemiklere sen oku” dedi.
Bir sofi seyahate çýktý, döne dolaþa bir gece bir tekkeye konuk oldu. Bir hayvaný, vardý ahýra baðladý. Kendisi dostlarla, sofanýn baþ köþesine geçip oturdu. Arkadaþlarýyla murakabeye daldý. Murakabede sevgilinin huzuru, adamýn önünde bir defter haline gelir (Tanrýnýn manevi huzuruna varýlýr, bütün hakikatler o huzurda okunur) Sofinin defteri, harflerin yazýlmasýndan meydana gelen karalama deðildir. Ancak kar gibi bembeyaz ve temiz gönüldür. Alimin azýðý ve sermayesi, kalemden meydana gelen eserlerdir. Sofinin azýðý ve sermayesi nedir? Ayak izleri!
Sofi; av peþine düþen, ceylanýn ayak izlerini görüp onlarý izleyen avcýya benzer. Bir müddet ceylanýn ayak izleri iþe yarar. Ondan sonra ise esasen ahudaki misk kokusu, yolu gösterir. Bu izlere, bu izlemeye þükreder de yol alýrsa nihayet o adým atma o yol alma yüzünden muradýna ulaþýr. Misk kokusunu duyup bir konak yol almak iz,izleyerek yüz konaklýk yol almadan yüz konaklýk yolu dönüp dolaþmadan daha iyidir. Ay ýþýklarýn doðusu olan gönül yok mu? O gönül, ariflere “kapýlarý açýlmýþtýr” sýrrýdýr.
Sana duvardýr ama onlara kapý. Sana taþtýr ama azizlere inci! Senin aynada açýkça gördüðünü pir, hem de daha önce bir kerpiç parçasýnda görür. Pir olanlar o kiþilerdir ki bu alem yokken onlarýn canlarý, kerem denizinde vardý. Bu tene düþmeden önce nice ömürler geçirdiler,ekmeden önce meyveler devþirdiler! Nakýþtan, suretten evvel canlandýlar,deniz yarýlmadan inciler deldiler!
Tanrý, alemi ve ademi yaratma hususunda meleklerle müþavere ederken onlarýn canlarý, boðazlarýna kadar kudret denizine dalmýþ bulunuyordu. Melekler,buna mani olmak istedikleri zaman, gizlice meleklere ýslýk çalýyorlar,onlarla alay ediyorlardý.
Bu nefsi Küll’ün ayaðý baðlanmadan onlar her yaratýlacak þeyin suretini biliyorlardý. Feleklerden önce Zuhal yýldýzýný, tanelerden önce Ekmeði görmüþler; Akýlsýz, gönülsüz fikirlerde dolmuþlar, askersiz, savaþsýz galip gelmiþlerdi. O apaçýk anlayýþ,onlara nispetle düþünüþtür. Yoksa haddi zatýnda, bu sýrdan uzakta kalanlara göre görüþün ta kendisidir. Düþünüþ; geçmiþe, geleceðe dairdir. Bu ikisinden de kurtulunca müþkül hal olur
“Ruh üzümden þarabý,yoktan varý görür” Onlar da Keyfiyete düþecek olan her þeyi keyfiyetsiz görmüþler,madenden önce saðlamla kapý fark etmiþlerdir. Üzüm yaratýlmadan önce þaraplar içmiþler, muhabbet sarhoþu olmuþlardýr. Onlar, sýcak temmuz ayýnda kýþý, güneþin ziyasýnda gölgeyi görür.
Üzümün gönlünde þarabý,tamam yoklukta bütün varlýðý müþahede ederler. Gök, onlarýn iþret meclislerinde ancak onlarýn cömertliðiyle bu sýrmalý libasý giyer. Onlardan iki dostu bir arada gördün mü bil ki onlar hem birdir, hem altý yüz bin! Onlarýn sayýlarý dalgalar gibidir. Onlar rüzgar,zahiren çoðaltýr. Halkýn can güneþi, halkýn pencerelere benzeyen bedenlerinde mahcup olan kiþi þüphededir.
Çokluk, ruhu Hayvanidedir, Ruhu insani ise birdir. Hak onlara madem ki nurundan saçtý, Hakkýn nuru artýk ayrýlmaz . Yoldaþ bir müddet usanmayý býrak da o güzelin tek benini sana anlatayým Onun güzelliði anlatýlmaz, iki alem de nedir? Onun yüzündeki benim aksi! Onun güzel benini anlatmaya baþladým mý söz, tenimi yarmak, parçalamak istiyor. Ben bu harmanda bir karýnca gibi memnun geçinip gidiyorum,hatta kendi cirmimden kendi haddimden fazla yük çekmekteyim
O aydýnlýðýn bile hasedettiði güzel, beni býrakýr mý ki söylenmesi lazým ve farz olan sýrlarý söyleyeyim. Deniz köpüklenir, köpükle örtülür, köpüðü ileri sürer. Sonra da köpüðünü çeker, açýlýr, kendisini gösterir.
Þimdi dinle, hikayenin içyüzünü anlatmama ne mani oldu? Dinleyenin gönlü baþka bir yere gitti. Hatýrýna o konuk olan sofinin hali geldi. Boðazýna kadar o sevdaya daldý. Onun için bu sözü býrakýp ona baþlamak hali anlatmak için o hikayeyi söylemek icap ediyor. Fakat ey aziz sofiyi,suret sofisi sanma! Ne vakte kadar çocuklar gibi cevize,üzüme düþüp kalacaksýn?
Oðul, bizim cismimiz cevizle üzümdür. Ersen bu ikisinden de geç! Eðer sen geçmezsen Tanrýnýn lütfu Tanrýnýn keremi seni dokuz kat gökten geçirir. Þimdi hikayenin zahirini dinle, fakat taneyi samandan ayýr ha!
O zevk ve huzur dileyen sofilerin zikir ve mürakabeleri, vecit ve þevkle sona erince. Konuða yemek getirdiler. Konuk o zaman hayvaný hatýrladý, Hizmetçiye”Ahýra git, hayvana saman ve arpa ver ”dedi. Hizmetçi dedi ki :“ la havle... Bu ne fazla söz! Eskiden beri bu iþler benim iþim.” Sofi “önce arpayý ýsla.
Çünkü eþek karttýr,diþleri saðlam deðil” dedi. Hizmetçi “ Lahavle Ey ulu bunu niye söylüyorsun? Bu hizmet usulünü, hep benden öðrenirler” dedi. Sofi “önce semerini indir,sýrtýna da ilaç koy” dedi. Hizmetçi “Lahavle ey hakim, benim senin gibi yüz binlerce konuðun geldi; Hepsi de yanýmýzdan razý olup gittiler.
Konuk bizim canýmýzdýr,bizdendir” dedi. Sofi “suyunu ver ama ýlýk olsun” deyince hizmetçi “ Lahavle. Artýk beni utandýrýyorsun” dedi. .Sofi “Arpaya az saman karýþtýr” dedi. Hizmetçi “ Lahavle. Bu sözü kýsa kes artýk” dedi. Sofi “Yerini süpür, taþ toprak kalmasýn. Islaksa biraz kuru toprak serp” dedi.
Hizmetçi “Lahavle a babam, lahavle de Bir iþe yolladýðýn ehil kiþiye az söyle! Dedi. süpür, taþ toprak kalmasýn. Islaksa biraz kuru toprak serp” dedi. Hizmetçi “Lahavle a babam, lahavle de Bir iþe yolladýðýn ehil kiþiye az söyle! Dedi. Sofi “Eþeðin sýrtýný týmar et” dedi.
Hizmetçi “ Lahavle. Baba, artýk utan.!” Dedi. Bunu deyip eteðini sýkýca beline doladý. “iþte gittim,önce arpa,saman getireyim”dedi. Gitti ama ahýr aklýna bile gelmedi. Yalnýz sofiyi aldattý. Birkaç hazelenin yanýna gitti, Sofinin sözlerine gülmeye onunla alay etmeye koyuldu.
Sofi uzun zaman yolculukta bulunduðundan gözlerini yumup daldý,rüya görmeye baþladý: Eþeði bir kurda sataþmýþtý. Kurt, sýrtýndan, oyluðundan onu paralýyordu Uyanýp “Lahavle. Bu ne biçim saçma rüya, Acaba o þefkatli hizmetçi nerede ki?” dedi.
Yine daldý. Bu sefer eþeðini yolda giderken gah, bir kuyuya, gah bir çukura düþüyor gördü. Türlü , türlü kötü rüyalar görüyordu. Rüyasýnda bazen Fatiha suresini, bazan Karia suresini okuyordu. “ çare ne ? Dostlar kalkýp gittiler. Bütün kapýlarý da kapadýlar” dedi. Yine “O Hizmetçiceðiz, bizimle tuz ekmek yemedi mi ki ?
Ben ona lütuftan baþka ne yaptým, yumuþak sözlerden baþka ne söyledim? Aksine o bana neden kinlendi ki? Her düþmanlýða bir sebep olur. Yoksa ayný cinsten oluþ insaný vefakar eder” diyordu. Sonra tekrar “ lütuf ve ihsan sahibi adem iblise bir cefada bulundu mu ki?
Ýnsan yýlana, akrebe ne yaptý ki onlar,daima insaný sokmak öldürmek isterler. Kurdun huyu yýrtýcýlýktýr. Bu haset de nihayet yaradýlýþta vardýr demekte”, Sonra yine “ Böyle kötü zanna düþmek hatadýr. Neye kardeþim hakkýnda böyle bir zanda bulunuyorum?” Diye söylenmekteydi, Yine dönüp diyordu ki: “ Bu kötü zanna düþmek de bir tedbire sarýlmaktýr. Þüpheye düþmeyen muvaffak olur mu?” Sofi vesvese içindeydi. Eþeðe gelince öyle bir haldeydi ki düþmanlarýn cezasý da, dilerim böyle olsun!
Zavallý eþek; taþ toprak içinde,semeri tersine dönmüþ, kuskunu kopmuþtur. Yol yürümekten ölmüþ, bütün gece yemsiz gah can çekiþmekte,gah ölüm haline gelmekteydi. Bütün gece “Yarabbi,arpadan vazgeçtim, bir avuçcaðýzdan da az saman olsa” diye sayýklýyordu. Hal diliyle “Ey þeyhler,bir merhamet edin,bu ham ve edepsiz hizmetçinin elinden yandým” diyordu. O eþeðin çektiði eziyeti duyduðu azabý ancak karada uçan kuþ,sele kapýlýrsa çeker duyar!
Nihayet biçare eþek açlýk illetinden o gece seher çaðýna kadar yan üstü yattý. Gündüz olunca, hizmetçi gelip hemen semerini düzeltti,sýrtýna vurdu. Eþekçiler gibi birkaç sopa indirdi. O köpek hizmetçiden ne umulursa eþeðe onu yaptý. Eþek dayaðýn,þiddetinden sýçradý,kalktý. Dili yok ki halini söylesin!
Sofi merkebe binip yola düzülünce merkep,her an yüzüstü düþmeye baþladý. Halk,merkep düþtükçe onu kaldýrmaya koyuldu. Herkes onu hasta sanýyordu. Birisi kulaðýný burmakta,öbürü yara var mý diye damaðýný yoklamakta, Diðeri nalýnda taþ aramakta, bir diðeri de gözünü puslu görmekteydi. Sofiye “ Ey Þeyh, bu ne hal? Dün,þükür olsun,bu eþek kuvvetlidir demiyor muydun?” dediler. Sofi (Geceleyin “lahavle” yiyen eþek, ancak böyle gider. Merkebin azýðý geceleyin “lahavle” olur,Geceleyin tespih çeker durursa gündüzün de secde eder) dedi.
Ýnsanlarýn çoðu insan yiyicidir. Onlarýn selam vermelerine pek emin olma! Hepsinin de gönlü Þeytan evidir. Ýnsan þeytanýnýn lafýna pek kulak asma! Þeytanýnýn aðzýndan çýkan “Lahavle”’ye kanan kiþi, savaþta o eþek gibi tepesi üstüne düþer. Dünyada Þeytancýn þeytanlýðýna uyan; dost yüzlü düþmanýn hürmetine, hissîne kanarsa. O eþek gibi arýklýktan ve sersemlikten Ýslam yolunda, Sýrat köprüsünün üstünde tepe taklak gelir.
Kötü dostun iþvelerine kulak verme; yeryüzünde tuzak gör,emniyetle yürüme. Yüz binlerce “ Lahavle” okuyan Þeytana bak; ey adem, iblisi gör,bak nasýl yýlanda gizlenmiþ! Dostun postunu yüzmek için kasap gibi sana “Ey can, ey sevgili” diye hitabe der. Bu suretle postunu yüzmek ister. Düþmanlarýn afyonunu tadan kiþinin vay haline! Aðlatýp inleterek kanýný dökmek için kasap gibi ayaðýn baþ kor,sana hitaplarda bulunur. Aslanlar gibi avýný kendin avla. Yabancýnýn yaltaklanmasýný da!
Aþaðýlýk kiþilerin hürmetini, hatýr saymasýný, o hizmetçinin hürmeti ve hatýr saymasý gibi bil. Kimsesizlik, Adam olmayan kiþilerin iþvesinden iyidir. Ýnsanlarýn arazisine ev kurma, kendi iþini,gör yabancý kiþinin iþini deðil! Yabancý kiþi kimdir? Senin toprak bedenin. Senin gama, eleme düþmen de onun yüzündendir.
Tene yaðlý, ballý þeyleri verdikçe cevherini,hakikatini semirmiþ göremezsin. Teni miskler içine yerleþtirsen yine ölüm gününde pis kokusu meydana çýkar. Miski tene sürme, gönüle sür. Misk nedir? Ululuk sahibi Tanrýnýn adý. O münafýk miski tene sürer de ruhu külhanýn ta dibine sokar. Dilin de Tanrý adý canýndaysa imansýz düþüncesi yüzünden pis kokular!
Onun zikretmesi külhanda biten yeþilliðe, aptes bozulan yerde yetiþen gül ve süsene benzer. O yeþillik orda ariyettir. O gülün yeri oturulan iþret edilen yerdir. Temiz þeyler temizlere aittir; pislere de pis þeylere... kendine gel! Kin yüzünden yol azýtanlara kin tutma. Çünkü onlarýn kabirlerini de kin tutanlarýn yanýna kazarlar.
Kinin aslý cehennemdir. Senin kinin o küllün cüzcüdür, dinin de düþmaný. Mademki sen cehennemin cüzcüsün; aklýný baþýna al cüzü küllünün yanýnda karar eder. Ey adý saný duyulmuþ kiþi! Cennetin cüzcüysen zevkin de cennet gibi ebedidir. Acý mutlaka acýlara katýlýr. Batýl söz nasýl olur da Hakka ulaþýr?
Kardeþ, sen ancak o düþünceden, o ruhtan ibaretsin. Mütebaki varlýðýn bakýmýndansa kemik ve deriden baþka bir þey deðilsin. Düþünceden, manevi varlýðýn gülse, Gül bahçesisin; dikense külhana layýksýn. Gül suyu isen seni baþa sürer, koyuna serperler; sidik gibiysen dýþarý atarlar.
Koku satanlarýn tabaklarýna bak her cinsi kendi cinsinin yanýna korlar. Cinsleri, kendi cinsleriyle karýþtýrýr, bu uygunluktan bir güzellik, bir süs meydana getirirler. Fakat mercimek,þeker arasýna karýþýrsa onlarý birer, birer ayýrýrlar. Tablalar kýrýldý,canlar döküldü de iyiyi, kötüyü birbirine karýþtýrdýlar.
Tanrý, bu taneleri ayýrýp tabaða koysunlar diye kitaplar verdi, peygamberler gönderdi. Peygamberler,gelmeden önce hepsi bir görünmekteydi. Mümin, kafir, Müslüman, çýfýt. zahiren hepsi birdi. Alemde kalp akçala saðlam akça bir yürümekteydi. Çünkü ortalýk tamimiyle geceydi, biz de gece yolcularýna benziyorduk. Peygamberlerin güneþi doðunca “Ey karýþýk, uzaklaþ! Ey saf, beri gel” dedi.
Rengi göz ayýrt edebilir; lali, taþý göz bilebilir. Ýnciyi, süprüntüyü göz anlar. Onun için çerçöp göze batar. Bu kalpazanlar, gündüze aþýktýr. Çünkü gündüz,kuyumcu ve sarraf,altýný fark etsin diye altýna aynadýr. Kýrmýzý yüzle sarý yüzü gündüz gösterdiðinden Tanrý kýyamete gün lakabýný taktý. Hakikatte gündüz, velilerin sýrrýdýr. Gündüz onlarýn aylarýna nispetle gölgelere benzer. Gündüzü,Tanrý erinin sýrrýnýn aksi bilin; gözü örten akþamý da onun ayýp örtücülüðünün aksi.
Tanrý onun için “Vedduha” buyurdu. “Vedduha”, Mustafa’nýn gönlünün nurudur. Tanrý kuþluk zamanýný sevdi derler ya. Bu söz de, kuþluk çaðý, onun aksi olduðundandýr. Yoksa fani olan þeye yemin etmek hatadýr. Böyle olduðu halde fani þeyin Tanrýnýn sözüne girmesi layýk olur mu?
Halil “ Ben fani olanlarý sevmem” dedi Halil böyle derse Ulu tanrý nasýl olur da fani þeyi diler, sever? “Velley!” den maksat yine Mustafa’nýn ayýp örtücülüðü, topraða mensup olan cismidir. Bu kuþluk çaðýnýn güneþi o, gökten doðdu da gece gibi olan tene “seni Rabb’in terk etmedi” dedi. Belanýn ta kendisiden vuslat meydana geldi; “ Sana darýlmadý da” sözü de o tatlýlýktan zuhur etti. Esasen her söz bir halete alâmettir. Hal ele benzer, söz de alete.
Kuyumcunun aleti, kunduracýnýn elinde kuma ekilmiþ tohuma döner. Çiftçinin yanýnda kunduracýnýn aleti, köpeðin, önünde saman,eþeðin önünde kemik gibidir. “Enel Hakký” sözü, Mansur’un aðzýnda nurdu. “Enallah”Sözü, Firavunun aðzýnda yalan! Sopa, Musa’nýn elinde doðruluðuna þahit oldu, sihirbazýn elindeyse bir þeye yaramadý. Ýsa, bu yüzden yoldaþýna Tek Tanrýnýn o yüce adýný belletmedi. Çünkü bilmez de alete noksan bulur. Taþý, topraða vur. Hiç ateþ çýkar mý? Elle alet taþla demire benzer. Çift olmasý gerek ki ateþ çýksýn. Çifti olmayan, aleti bulunmayan Tek Tanrýdýr. Sayýda þüphe olabilir, Fakat Tanrýda þüphe yoktur.
Ýki diyenler,üç diyenler daha fazla diyenler, bir olduðunda mutlaka ittifak ederler. Þaþýlýk gidince hepsi birleþir; iki üç diyenler de bir derler. Onun meydanýnda bir topsan, ona bir diyorsan durma, çevgehanýnýn etrafýnda dön dolaþ! Top padiþahýn elinin darbesiyle oynarsa, kemale ermiþ olur.
Ey þaþý; bunlarý can kulaðýyla dinle, gözüne kulak yoluyla ilaç ver! Temiz söz, hakikatten uzak olan gönüllerde karar etmez, nurun aslýna dek gider. Çarpýk ayakkabý, nasýl çarpýk ayaða uyarsa Þeytanýn afsun ve efsanesi de doðru olmayan gönüllere uyar. Hikmeti istediðin kadar tekrarla. ona ehil deðilsen hikmet, senden ne kadar uzak! Ýster yaz, beller. Ýster bahset, söyle! O, Ey inatçý senden yüzünü çeker, gizlenir; baðlarýný koparýr, kaçar. Fakat sen okumasan da hakikat ilmi senin yanýp yakýldýðýný görürse elinde,alýþmýþ kuþ haline gelir. Tavus kuþu, nasýl köylü evinde olmazsa, hakikat ilmi de her aceminin malý olmaz.!