Hz.Muhammedin Ýslam Daveti
Pages: 1
Yoksulluk Ve Zenginlik By: seymanur K Date: 18 Temmuz 2011, 18:16:26
Yoksulluk Ve Zenginlik


Resulüllah'm odasýna girdim. Örtüsüne sarýlmýþ bir halde hasýrýn üzerine uzanmýþ yatýyordu. Altýnda hasýrdan baþka bir þey yoktu. Yanýna oturdum. Kalktý. Bir de ne göreyim, vücudu hasýrýn izleriyle doluydu. Merak içinde odayý incelemeye baþladým. Bir köþede bir kap içinde yemek için saklanan bir avuç arpa, bir baþka köþede de karaz yapraðý ve bir de duvara asýlmýþ tam tabaklanmamýþ bir deri vardý. Odada baþka bir þey görünmüyordu; ne bir yiyecek, ne de bir giysi vardý. Duygulandým; dayanamadým gözlerim ya­þardý. Üzüntüm çok aðýrlaþtý, kendimi tutamadým; aðlamaya baþladým. -Yü­züme baktý 'Ömer neden aðlýyorsun?' dedi. Düþüncemi saklamadan söyleme ihtiyacý hissettim; 'Ev Allah'ýn Resulü.' Neden aðlamayayým? Baksana hasýr her tarafýna iz yapmýþ. Üzerinde elbise, altýnda örtü olarak þu gördüðüm ku­maþtan baþkasý yok. Odada ise yiyecek olarak sadece þu gördüklerim var. Kay­ser ve Kisra zenginlikler içinde yaþarken, Allah'ýn resulü ve sevgilisi olmana raðmen senin evin ise iþte bu' dedim. 'Üzülme Ömer! Onlar kral, ben ise pey­gamberim. Ben ancak bir kulum. Kulun oturduðu gibi oturur, kulun yediði gi­bi yerim' dedi. (Hz. Ömer)

islâm davetine olumlu karþýlýk veren ilk Müslümanlarýn arasýnda ekonomik im­kâna sahip olmayan kölelerin yaný sýra, Hz. Ebubekir gibi Mekke'nin sayýlý zen­ginlerinden kimseler de vardý. Ancak bu zengin Müslümanlar da bir süre sonra mal varlýklarýnýn önemli bir kýsmýný kaybettiler. Çünkü Mekke eþrafý, insanlarýn Ýslâm'a giriþlerini önlemek veya Müslüman olanlarý islâm'dan vazgeçirmek için baþvurduklarý sayýsýz yöntemlerin arasýna, Müslüman tüccarlarýn ticarî faaliyetle­rini engellemeyi de katmýþlardý. Bu karar, geçimlerini ticaretle saðlayan Müslü­manlarýn yoksullaþmasýna neden olmuþtu. Ayrýca, zengin Müslümanlarýn mevcut mal varlýklarýný yoksul Müslümanlar için veya köle Müslümanlarýn özgürlükleri­ni satýn alýp onlarýn kölelikten kurtulmalarýný saðlamak için harcamalarý, bu bazý rengin Müslümanlarý daha da yoksul kýlmýþtý. Hz. Ebubekir bunun en önemli ör­neðiydi. O Müslüman olduðu zaman Mekke'nin en zenginlerinden birisiydi. Ama nsâletin Mekke döneminin sonlarýna doðru hem ticarî faaliyetlerde bulunamama ve hem de mal varlýðýný Müslüman kölelerin özgürlüðünü temin için harcama­sý nedeniyle büyük oranda yoksullaþmýþtý. Medine'nin ilk yýllarýnda ise oldukça kiþiydi. Medine döneminde onun zenginlikle bir ilgisi yoktu.

Mekke döneminin sonlan, tüm Müslümanlar için yoksulluðun had safhada ol­gu bir dönemi oluþturmuþtu. Medine'ye hicret ederken mal varlýklarýný Mek-e býrakmalarý ise yoksuýhklarmý hepten artýrmýþtý. Muhacirler yoksul kimseler olarak Medine'ye geldikleri zaman, tabiî olarak Medineli Müslümanlarýn eko­nomik durumlarý daha iyiydi. Zira, Mekke'den gelip kendilerine sýðýnmýþ Müslü­manlarýn çektikleri sýkýntýlarý yaþamamýþlar, ticarî engellemelerle karþýlaþmamýþ­lardý. Fakat mevcut mal varlýklarýný Mekke'den göç eden 'iman kardeþleriyle' pay­laþmalarý, peþ peþe gelen savaþlar nedeniyle yaptýklarý harcamalar ve düþmanlarla kuþatýlmýþ olmalarý nedeniyle ticaretten uzak kalmalarý, bir süre sonra 'Medineli Müslümanlarý da yoksullaþtýrdý. Böylelikle, yoksulluk neredeyse tüm Müslüman­lar için temel bir özellik haline geldi. Bu dönemde Müslümanlarýn durumunu gös­termesi açýsýndan þu olay önemlidir: Hz. Ebû Bekir bir gece evinden çýkýp dýþarý­da gezinmeye baþladý. Bu sýrada Haysem b. Teyhan'la karþýlaþtý. Haysem'e neden dýþarýda olduðunu sordu. Haysem 'Açlýktan1 dedikten sonra ayný soruyu Ebû Be­kir'e yöneltti. Ebû Bekir kendisini dýþarý çýkaran þeyi 'Seni dýþarý çýkaran þey' ola­rak açýkladý. Müslümanlarýn bu halleri uzun süre devam etti ve ancak fetihlerin baþlamasýyla kýsmen deðiþikliðe uðradý. Elde edilen ganimetler nedeniyle yoksul­luklarý bir parça olsun azalmaya baþladý.

Hayber'in fethi, Müslümanlarýn ekonomik gidiþatlarý için bir dönüm noktasý oldu. Bölgenin en zengin site devletlerinden Hayber'in fethi ile Müslümanlar çok büyük miktarlara ulaþan ganimet elde ettiler. Neredeyse hepsinin yoksulluðu önemli oranda sona erdi. Artýk Müslüman kitlenin ekseriyeti zengin deðilse bile, yoksul da deðildi. Hayber'in fethiyle, yýllardan beri ilk defa ekonomik yoksullu­ðun zorluðunu üzerlerinden atma, doyasýya yeme, üstlerini örtecek giysiler alma, evlerini donatacak eþyalara sahip olma imkânýna kavuþtular.

Hayber'in fethiyle Müslümanlarýn ekonomik durumlarý deðiþti, ancak bunun neredeyse tek istisnasý Peygamber ailesi oldu. Askerî harekâtlar sonunda elde edi­len çok miktardaki ganimetler, Müslümanlarýn imkânlarýný artýrmasýna ve hayat standartlarýný yükseltmesine karþýlýk, Peygamber ailesinin durumunda hiçbir de­ðiþiklik gerçekleþmedi. Hz. Peygamberin kendi evindeki ve baþta kýzý Fâtýma ol­mak üzere bazý yakýn akrabalarýnýn evlerindeki yoksulluk kesintisiz devam etti. Hz. Aiþe'nin ifadesiyle, kendisinin ve eþlerinin karný üç gün üst üste doymadý. [1] Öyle zamanlar oldu ki evlerinin ocaðý aylarca yanmadý. [2] Zaman geçtikçe yeni yer­ler fethedilip, savaþlar kazanýldýkça Müslümanlarýn eþleri ve kýzlarý giysileriyle, takýlarýyla, ev eþyalarýyla , yiyecekleriyle daha iyi ve güzel maddî imkânlara sahip olmalarýna raðmen, Resulüllah'm evi bir yoksul evi olarak kalmaya devam etti. Resulüllah'm evinde maddî zenginliðin iþaretleri hiç görülmedi. Çünkü, Resulüllah ganimetlerden elde ettiklerini hep yoksullara daðýtýyordu. Elde edilen ganimetle­rin önemli bir kýsmý devlet baþkaný ve baþkomutan sýfatýyla kendisine ait olmasý­na raðmen, evine hiçbir zaman ilâve yeni bir þeyin girmesine izin vermiyordu. Örneðin Hayber gibi verimli bir yerin ürünleri ile, Fedek ve Vadi'l Kurâ'dan alýnacak verginin 1/5'i devlet baþkaný sýfatýyla kendisine ve ailesine aitti. Ancak bunlardan eþlerinin zorunlu ihtiyacý için ayýrdýðý kýsým hariç diðer kýsmýný olduðu gibi hep yoksullara daðýtýyordu. Kendisine ve ailesine ayýrdýðý ise en yoksul kimsenin ha­yat standardýna uygun olan miktardý.

Deðirmen taþý çevirip un yapmaktan elleri nasýrlaþan Fâtýma, Müslümanlarýn ekonomik durumlarýnýn gözle görünür þekilde iyileþtiði bir zamanda, babasýna ge­lerek kendisine bir hizmetçi tahsis edilmesini rica etti. Zira, yoksulluða dayana­maz olmuþtu. Benzer isteði, yine ayný günlerde, benzer zorluklarý yaþayan iki ku­zeni; amcasý Zubeyr b. Abdülmuttalib'in kýzlarý Ûmmü'l Hakem ve Duba'a'da dile getirdiler. Ancak Resulüllah'm onlarýn bu isteklerine cevabý açýk ve kesindi: 'Suf-fedeki insanlar açlýk çekerken ve ben onlan doyuramazken nasýl olur da sizin bu is­teklerinizi yerine getiririm. Çünkü O, baþta Suffe topluluðu olmak üzere tüm yoksul Müslümanlarý, dullarý, yetimleri ailesinden kabul ediyor ve onlarý doyur­madan doymak, onlarý giydirmeden giyinmek istemiyordu. Hayber dönüþünde yaþanan bir durum Resulüllah'ýn maddî þeyler karþýsýndaki tavrýný göstermesi açý­sýndan oldukça önemlidir. Resulüllah, Hayber ganimetlerinden payýna düþenleri yoksullara daðýttý. Kendisine ise bu ganimet mallarýndan sadece bir kolye ayýrdý ve onu da kýzý Fâtýma'ya hediye etti. Ancak o gece sabaha kadar uyuyamadý. Sa­bah olunca kalkýp doðruca kýzma gitti. Kýzma, kolye kendilerinde kaldýðý sürece rahat edemeyeceðini, onun ihtiyaç sahibi birisine verilmesi gerektiðini söyledi. Ký­zý kolyenin yanýnda olmadýðým, bir yoksula hediye ettiðini bildirince, sevinip iç huzuruyla evine döndü.

Diðer tüm Müslümanlarýn maddî açýdan daha iyi hayat þartlarýna kavuþtukla­rýnýn alenen görüldüðü bir zamanda, kendi hayat þartlarýnda, yoksulluklarýnda hiçbir deðiþmenin olmamasý, Resulüllah ile eþleri arasýnda bazý küçük problemle­rin yaþanmasýna yol açtý. Eþleri kendisinden maddî þeyler istemeye baþladýlar. Re­sulüllah, iyi bir eþ ve anlayýþlý bir insan olarak eþleriyle arasýnda açýða çýkan prob­lemleri her seferinde çözdü veya çözmeye çalýþtý. Hiçbir zaman bu ailevî problem­lerin büyümesine izin vermedi. Ancak eþlerinin maddî istekleri kontrol edilemez þekilde büyüdü. Resulüllah ise eþlerinin istekleri ile hiçbir zaman deðiþtirmeyi dü­þünmediði hayat tarzý arasýnda sýkýntý yaþamaya baþladý. O, meþru olsa bile zengin bir hayat tarzýna sahip olmayý düþünmüyor; toplumun en yoksulunun sahip oldu­ðu hayat tarzýndan daha iyisine sahip olmayý istemiyordu. Zengin bir hayatýn ge­tireceði bilinç ve hassasiyet kaybýnýn bilincinde birisi olarak, yoksulluk içerisinde hayatlarýný sürdürmeye çalýþanlarýn dünyasýný terk etmeye yanaþmýyordu. Ýstese toplumun en zengini, en þatafatlý hayat tarzýna sahip ailesi olabilecekken, yoksul­luðu hayatýnýn deðiþmeyen özelliði kýlmýþtý ve böyle de kalmasýný istiyordu. O, yoksullarýn dünyasýnýn gönüllü üyesiydi. Ne var ki, eþlerinin çevrelerindeki in­sanlarýn durumlarýndan etkilenerek eþyalar, süsler istemeleri, kendisine, yoksul bir hayatýn zorluðundan daha aðýr, daha dayanýlmaz geldi. Ama sabretti; durumunu deðiþtirmedi ve eþlerini de kýrmamaya çalýþtý. Fakat eþlerinin maddî istekleri gün geçtikçe daha da yoðunlaþýrken, davranýþlarý da daha kýrýcý olmaya baþladý. Bir süre sonra, Resulûllah'm evinde yaþanan problemlerden Müslümanlar da ha­berdar oldular. Üzüldüler, ancak bir þey yapamadýlar. Çünkü Resulûllah'm terci­hini ve tercihindeki kararlýlýðýný biliyorlardý.

Peygamber evindeki problemden haberdar olanlar arasýnda Hz. Ömer ve Hz. Ebû Bekir de vardý. Çünkü onlar ayný zamanda Peygamberin kayýnpederiydiler. Konuyla ilgili olarak Hz. Ömer þunlarý anlatmýþtýr: 'BÝZ Kureyþliler eþleri üzerinde otoriter insanlardýk. MedÝneliler bizim, gibi deðildi. Medine'ye gelince kadýnlarýmýz Medine'nin kadýnlarýndan etkilendiler. Bize olur-olmaz þeylerde cevap vermeye baþ­ladýlar. Bir gün eþime kýzdým. Bir de ne göreyim, bana karþýlýk vermeye baþladý. Öf­kelenip karþýlýk vermesini önlemeye çalýþtým. Bunun üzerine 'Bana neden engel olu­yorsun? Eþleri de Resulüllah'a karþýlýk veriyorlar da O bir þey demiyor. Hatta eþleri bazen Resulüllah'a küsüp konuþmuyorlar bile dedi. Hemen kýzým Hafsa'nýn yanýna gittim. 'Sen Resulüllah'a karþýlýk veriyor musun?' diye sordum 'Evet karþýlýk veririm' dedi. Bunun üzerine 'Bunu nasýl yaparsýnýz? Sizlerden kim böyle yapýyorsa o büyük bir yanlýþlýk içindedir. Hüsrana uðramaya adaydýr. Hanginiz, Allah Resulünün size kýzmasýndan dolayý Allah'ýn da size kýzmayacaðýndan emin olabiliyor? Allah birisine kýzarsa o helak olmuþ demektir. Sakýn bir daha Resulüllah'a karþýlýk verme ve O'ndan olur olmaz þeyler isteme. Eðer Ýhtiyacýn olan bir þey varsa benden iste. Komþunun (Ai-þe'nin) yaptýðý þeyler seni aldatmasýn. Çünkü o senden hem daha güzeldir ve hem de Resulüllah onu senden daha çok sevmektedir' dedim. Ebû Bekir de benzer þekilde kýzma nasihatta bulundu. Kýzý Aiþe nedeniyle Peygamberinin çektiði sýkýntýya ra­zý olmadý, olamazdý. Bir keresinde Aiþe'nin Resulüllah'a baðýrdýðýný duyunca öfke­lendi ve kýzýný yakalayýp; 'Bir daha sesini böyle yükselttiðini duymayayým' diyerek azarladý. Bir baþka seferinde de Resulüllah'ý fazlasýyla üzdüðünü duyunca kýzýnýn boðazýna sarýlýp, 'Resulüllah'tan sahip olmadýðý þeyleri istiyorsun ha! diyerek kýz­gýnlýðýný açýkça ve þiddetli bir þekilde gösterdi. Fakat Peygamber evindeki prob­lem bitmedi. Hanýmlarýn Resulü ilah1 tan isteklerinin bir türlü sonu gelmedi. Resu­lüllah'ý fazlasýyla üzmeye, istemediði þeyi yapmast için zorlamaya baþladýlar. Ge­liþmelerle ilgili olarak Hz. Ömer anlatýyor: 'Evim Medine'nin dýþýnda idi. Her zaman Resulûllah'm yanma gidemiyordum. Komþumla aramýzda bir anlaþma yapmýþtýk. Resulüllah'ýn yanma bir gün o gider, bir gün ben giderdim. Hangimiz Resulüllah'tan ye­ni bir þey öðrenmiþ ise gelir diðerine anlatýrdý. Bir gün komþum 'Büyük olay oldu' di­yerek geldi. 'Ne oldu? Yoksa Gassanlýlar Medine'yi mi basacaklar?' dedim. 'Yok o de­ðil. Ama daha kötüsü oldu' dedi. 'Nedir?' dedim. 'Resulüllah bütün eþlerini boþadý' de­di. Bunu duyunca 'Eyvah Hafsa yanlýþ iþ yaptý ve hüsrana uðrayanlardan oldu' dedim. Hemen hazýrlandým. Medine'ye gidip mescide girdim. Bir grup Müslüman üzgün bir halde oturmuþ ellerindeki taþlarla zemindeki kumlarý eþeliyorlardý. Ne olduðunu sordum 'Resulüllah eþlerini boþamýþ' dediler'. Ömer'in anlattýklarý devam ediyor. Anlat­týðýna göre, mescitteki Müslümanlarla konuþup, Resulûllah'm nerede olduðunu sorar. Eþlerine küstüðü için odasýný terk edip yaklaþýk bir aydýr kalmakta olduðu hazine odasýný gösterirler. Ömer odaya yönelir ve odaya çýkan merdivene oturmuþ görevliden içeri girmek için izin ister. Görevli durumu Resulüllah'a bildirir. Ömer izin verilince içeri girer. Bundan sonrasýný yine Ömer'den dinleyelim: 'Resulül-lah'ýn odasýna girdim. Örtüsüne sarýlmýþ bir hâlde hasýrýn üzerine ulanmýþ yatýyordu. Altýnda hasýrdan baþka bir þey yoktu. Yanýna oturdum. Kalktý. Bir de ne göreyim, vü­cudu hasýrýn izleriyle doluydu. Merak içinde odayý incelemeye baþladým. Bir köþede bir kap içinde yemek için saklanan bir avuç arpa, bir baþka köþede de karaz yapraðý ve bir de duvara asýlmýþ tam tabaklanmamýþ bir deri vardý. Odada baþka bir þey gö­rünmüyordu; ne bir yiyecek, ne de bir giysi vardý. Duygulandým; dayanamadým göz­lerim yaþardý. Üzüntüm çok aðýrlaþtý, kendimi tutamadým; aðlamaya baþladým. Yüzü­me baktý 'Ömer neden aðlýyorsun?' dedi. Düþüncemi saklamadan söyleme ihtiyacý his­settim; 'Ey Allah'ýn Resulü! Neden aðlamayayým? Baksana hasýr her tarafýna iz yap­mýþ. Üzerinde elbise, altýnda örtü olarak þu gördüðüm kumaþtan baþkasý yok. Odada ise yiyecek olarak sadece þu gördüklerim var. Kayser ve Kisra zenginlikler içinde ya­þarken, Allah'ýn Resulü ve sevgilisi olmana raðmen senin evin ise iþte bu' dedim. 'Üzül­me Ömer! Onlar kral ben ise peygamberim. Ben ancak bir kulum. Kulun oturduðu gi­bi oturur, kulun yediði gibi yerim.' dedi. Sonra aramýzda konuþmaya baþladýk, Bir ara 'Ey Allah'ýn Resulü/ Eþlerin hangi konularda seni üzüyorlar. Eðer onlarý boþadýysan þüphe yok ki Allah seninledir, melekler de, Cebrail de, Mikail'de, ben de, Ebü Bekir'de, bütün müminler de seninle beraberdir. Hiç düþünme ve üzülme. Ey Allah'ýn Resulü eþ­lerini boþadýn mý?' dedim. 'Hayýr, boþamadým' dedi. 'Allahu Ekber' dedim. Çok sevin­miþtim. Yeminli olduðunu ve bir ay süresince eþlerinin yanýna gitmeyeceðini söyledi. Dýþarý çýkýp haberi Müslümanlara bildirdim. Herkes sevindi.

Resulüllah, eþlerinin isteklerinden ve kendi aralarýndaki çekiþmelerden bunal­mýþ ve onlarý bir süreliðine terk etmiþti. Mescidin köþesine inþa edilmiþ olan ha­zine odasýnda kalýyordu. Bir anlamda inzivaya çekilmiþti. Çünkü eþlerinin maddî istekleri ve çekiþmeleri nedeniyle sýkýlmýþtý. Yoksul halini deðiþtirmek istemiyor, ama eþlerinin isteklerine de engel olamýyordu. Resulüllah, eþlerinin istekleri ne­deniyle sýkýntýlý olduðu ve bir ay eþlerinden ayrý kaldýðý günlerde vahyolunan bir ayet problemi çözdü. Söz konusu ayet, aralarýndaki çekiþmeler ve istekleri nede­niyle Resulüllah'ý üzmelerinin yanlýþlýðýný gösteriyor ve çözümü de sunuyordu. Ayet þöyleydi: 'Ey Peygamber! Eþlerine þöyle de: 'Eðer dünya dirliðim ve süsünü isti­yorsanýz, gelin boþanma bedellerinizi verip, sizi güzellikle salývereyim. Eðer Allah'ý, Peygamberini ve ahiret yurdunu istiyorsanýz, bilin ki, Allah, içinizden güzel davra­nanlar için büyük bir mükafat hazýrlamýþtýr'. Ey Peygamber hanýmlarý! Sizden kim «Çýk bir hayasýzlýk yaparsa, onun azabý iki katýna çýkarýlýr. Bu, Allah'a göre kolaydýr. Sizden kim, Allah'a ve Resulüne itaat eder ve yararlý iþ yaparsa ona mükafatýný da iki kat veririz- Ve ona (cennette) bol rýzýk hazýrlamýþýzdý.[3]

Ayette, Müslümanlarýn anneleri olan peygamber eþlerine önemli bir hatýrlat­mada bulunuluyordu. Peygamber eþi olmanýn farklýlýðýna dikkat çekiliyordu. Bu farkýn kendilerine çok önemli sorumluluklar yüklediði, diðer kadýnlar gibi olama­yacaklarý açýklanýyordu. Kendilerinin peygamber eþi olmalarý nedeniyle diðer ka­dýnlar için model þahsiyetler olduklarý, bu nedenle yanlýþlýklarýnýn diðer kadýnla­ra da yansýyacaðý ve kolaylýkla yaygýnlýk kazanacaðý, doðru iþlerinin de yine ayný þekilde kolaylýkla yayýlacaðý, bu nedenle sorumluluklarýnýn büyük olduðu bildiri­liyordu. Sahip olduklarý sorumluluk nedeniyle yanlýþlýk yaparlarsa diðer insanlar­dan iki kat fazla cezalandýrýlacaklarý, ancak iyi iþleri nedeniyle de diðer insanlar­dan iki kaz fazla ödüllendirilecekleri açýklanýyordu.

Ayetin vahyolunmasý üzerine Resulüllah eþleriyle görüþmeye karar verdi. Ön­ce Aiþe'nin odasýna gitti. Aiþe, Resulüllah'm odaya girdiðini görünce heyecanlan­dý, sevinçle ama biraz da sitemle '29 gün oldu' dedi. Resulüllah 'Nereden biliyor­sun?' diye sordu. Aiþe 'Her gün sayýyorum'' dedi. Resulüllah, sevgi ve saygý ile ken­disine bakan eþine 'Sana bir þey soracaðým. Cevap vermekte acele etme, anne-baba-na danýþ ve ondan sonra kararýný ver' deyip vahyolunan ayetleri okumaya baþladý. Aiþe'nin, yaptýðý bütün yanlýþlýklara raðmen, yoksul bir kimse olarak peygamber eþi olmakla, peygamberden ayrýlýp zengin bir hayatýn mensubu olmak seçenekle­ri konusunda düþünmeye, düþünmek için zamana ihtiyacý yoktu. Çünkü bu, ka­rarýný vermekte zorlanacaðý bir konu deðildi. Kararýný hemen açýkladý: 'Ey Allah'ýn Resulü! Senin hakkýnda mý anne ve babamla konuþacaðým? Olmaz böyle þey. Ey Al­lah'ýn Resulü! Ben Allah'ý, Resulü'nü ve ahiret yurdunu tercih ediyorum' dedi. Sözle­rinin hemen arkasýndan da, kararýnda yalnýz kalmak arzusuyla Takat bu kararýmý diðer eþlerine bildirme' isteðinde bulundu. Resulüllah bu isteði kabul etmedi: 'On­lar bana sorarlarsa söylerim. Allah beni zorlaþtýrýcý ve þaþýrtýcý olarak göndermedi. Ben kolaylaþtýrýcý ve öðretici olarak gönderildim dedi. Daha sonra, ayný þekilde di­ðer eþleriyle görüþtü. Onlardan da, ayetin hükmü gereði, mal ve para alarak bo­þanma ile yoksul bir hayatý kendisiyle paylaþmaya devam etme tercihlerinden bi­risini seçmelerini istedi. Hepsi de tereddütsüz bir þekilde Resulüllahla yoksul bir hayatý yaþamayý tercih ettiler. 'Vallahi! Bir daha senden, sende olmayan bir þeyi as­la istemeyeceðiz' diyerek kararlýlýklarýný ve kararlarýndaki samimiyetlerini ifade et­tiler. Hayatlarýnýn sonuna kadar da hep bu kararlarýnýn gereðine göre oldular. Se­lâm onlarýn üzerine olsun.


[1] Etime 23; Müslim, Zühd ve Rekaýk 60.

[2] Et'ime 23, Rikflfe 17; Müslim, Zühd 20-27; Timüzî, Zühd 38,35

[3] Ahzab, 33:28-30





radyobeyan