Medeniyet Derken By: reyyan Date: 16 Temmuz 2011, 08:00:33
Medeniyet Derken
Haziran 2010 - 138.sayý
Halil AKGÜN kaleme aldý, KAPAKTAKÝLER bölümünde yayýnlandý.
Medeniyet, günümüzün en çok kullanýlan kavramlarýndan biri. Siyasetten kültüre, eðitimden sanata kadar hemen her alanda medeniyet kelimesi karþýmýza çýkýyor. Fakat bu kelimenin anlamý konusunda bir netlik var mý? Medeniyetin ne olduðunu gerçekten biliyor muyuz?
Modern manada medeniyet kelimesi ilk defa 18’inci yüzyýlda Fransa’da kullanýlmaya baþlandý ve oradan diðer Avrupa dillerine geçti. O günden beri medeniyet; ilerleme, kalkýnma, askerî, ekonomik ve teknolojik üstünlük gibi anlamlarý ifade ediyor. Bugün de medeniyet dediðimizde, daha çok ileri sanayi toplumlarýnýn maddi yönlerine atýfta bulunuyoruz. Bunu da genellikle olumlu bir manada kullanýyoruz.
Fakat bu kelimenin tarihi sanýldýðý kadar masum ve temiz deðil. 18’inci yüzyýlda medeniyet kavramý, Avrupa sömürgeciliðinin anahtar mefhumlarýndan biriydi. Dünyayý hallaç pamuðu gibi atan ve her önüne gelen ülkeyi sömürgeleþtirmeye çalýþan yeni Avrupa devletleri, medeniyet kelimesini hem kendi üstünlüklerini ortaya koymak, hem de sömürgeciliði meþrulaþtýrmak için kullandýlar.
Avrupalý aydýn ve siyasetçilerin lügatinde tek bir medeniyet vardý ve o da Avrupa medeniyetiydi. Çoðul olarak “medeniyetler” kelimesinin kullanýlmasý yakýn zamanlarda baþladý. Fakat Batý’nýn mutlak üstünlüðüne inananlarýn nezdinde hâlâ tek bir medeniyet var, o da Batý medeniyeti...
Medeniyet ve sömürgecilik
Avrupa sömürgeciliði kendini meþrulaþtýrmak için medeniyet kelimesinin yanýnda bir de “medenileþtirme misyonu” kavramýný kullandý. Bu bakýþ açýsýna göre Avrupalý olmayan toplumlar geri kalmýþ, tutucu, yobaz, dogmatik, irrasyonel, baskýcý bir dünya görüþüne ve kültüre sahiptiler. Bu toplumlarý “karanlýklardan aydýnlýða” çýkartmak için dýþarýdan bir müdahale gerekiyordu. Avrupa emperyalizmi, iþte müdahaleyi yapacak ve bu zavallý geri toplumlarý medeni uluslar ligine taþýyacaktý.
Medeniyet, Avrupa’nýn sahip olduðu maddi üstünlük üzerinden tanýmlandýðý için, Batýlý olmayan toplumlarýn medenileþmek için Avrupayý taklit etmekten baþka þansý yoktu. Bu yüzden Avrupa emperyalizmi, ayný zamanda güçlü bir kültür ve eðitim boyutuna sahip olageldi. Fiilen iþgal edilemeyen ve boyunduruk altýna alýnamayan toplumlar, kültür emperyalizmi yoluyla “medenileþtirilecek” ve böylece Avrupanýn istediði kimliðe kavuþacaktý.
Üzücü olan, bu bakýþ açýsý kýsa zamanda bizzat Avrupa emperyalizmine muhatap olmuþ sömürge aydýnlarý tarafýndan da kabul edilir oldu. Bazý Osmanlý aydýnlarý “tek bir medeniyet vardýr, o da Avrupa medeniyetidir” diyor ve Osmanlý’nýn modern dünyada varolabilmesi için radikal bir þekilde Avrupalýlaþmasý gerektiðini savunuyordu. Medenileþmek adýna Avrupa’nýn giyim kuþamýna, müziðine, salon kurallarýna, balolarýna müptela olanlar, kültür emperyalizminin gönüllü taþýyýcýlarý olduklarýnýn farkýndalar mýydý acaba?
Ýslâm ülkelerindeki tepeden inmeci modernleþme projelerinin arkasýnda bu çarpýk zihniyet yatýyor. Bugün bile bazýlarý medeniyet kelimesinden Batý’nýn ürettiði bilim ve teknolojiyi anlýyor. Küresel kapitalizmi sorgusuz sualsiz kabul ediyor. Ýleri sanayi ülkelerinde iflas etmiþ politikalarý, muasýr medeniyet seviyesine ulaþmak adýna Ýslâm ülkelerine taþýmaya çalýþýyor.
Medeniyetler ve çatýþma
1990’lý yýllarda bu tartýþma, Huntington’ýn “medeniyetler çatýþmasý” teziyle farklý bir boyut kazandý. Huntington, farklý medeniyetlerin olduðunu kabul ediyordu, zira medeniyet kelimesini çoðul olarak kullanmýþtý. Fakat Huntington’ýn zihninde bir “medeniyetler hiyerarþisi” vardý. Yani bazý medeniyetler diðerlerinden daha üstündü. Bazýlarý ileri, bazýlarý geriydi.
Bu teze göre kültürler ve medeniyetler arasýndaki farklar, kaçýnýlmaz olarak çatýþmaya yol açar. Örneðin Ýslâm ve Batý medeniyetleri arasýnda temel deðerler konusunda köklü farklar vardýr ve bunlarý telif etmek mümkün deðildir. Dahasý, güçlü medeniyetler diðer medeniyetleri tahakküm altýna almak istediðinden, yayýlma ve çatýþma kaçýnýlmazdýr.
Huntington’ýn bu teziyle soðuk savaþýn sona ermesi arasýnda doðrudan bir iliþki var. Soðuk savaþ döneminde Amerika, komünist Rusya’ya karþý bir kalkan görevi görüyor ve böylece muazzam derecedeki büyük askerî ve ekonomik gücünü meþrulaþtýrýyordu. Rusyaya karþý Amerika’nýn korumasýna muhtaç olduðunu düþünen ülkeler, Amerikanýn bu hegemonik gücüne ses çýkartmadýklarý gibi, ona destek de oluyorlardý. Ýki kutuplu dünyada iþlevsel bir denge kurulmuþtu.
Sovyetler Birliði’nin çökmesiyle bu denge bozuldu. Amerika, sahip olduðu muazzam gücü dünya halklarý nezdinde meþrulaþtýrmak için yeni bir tehdite, yeni düþmana muhtaçtý. Ýslâm bu yeni düþman olarak takdim edildi. Medeniyetler çatýþmasý tezi, Ýslâm ile Batý arasýnda yeni bir mücadele projesi haline getirildi. Böylece bir tarafta Amerika’nýn aþýrý gücü, öbür tarafta Batýlý ülkelerin Ýslâm dünyasýna yaptýðý ve yapmayý planladýðý müdahaleler meþrulaþtýrýlmak istendi.
Bugün bu tablo artýk deðiþiyor. Ýnsanlar medeniyet kavramýnýn bu anlamlarýný sorguluyorlar. Dünyada tek bir medeniyetin olmadýðýný, hele bunun Avrupa ya da Batý medeniyeti olmadýðýný açýkça görüyor ve ifade ediyorlar. Medeniyetin teknoloji, kapitalizm, kitle imha silahlarý olmadýðý artýk aklý baþýnda herkes tarafýndan kabul ediliyor. Medeniyetin daha derin ve ulvî anlamlarý keþfediliyor. Böylece Batý’nýn tek ve üstün medeniyet olduðu fikri giderek anlamýný ve gücünü yitiriyor.
Bizim medeniyetimiz
Peki nedir medeniyet? Bizim medeniyet tasavvurumuz ne diyor?
Medeniyet kelimesi, Arapça’da “medine”den yani þehirli olmaktan geliyor. “Medine” ise, Hz. Peygamber Efendimizin þehridir. Kalabalýk kitlelerin yaþadýðý herhangi bir yer deðildir. “Medine”, ahlâkî ve manevi deðerlerin insanlarýn yaþamlarýna yön verdiði, istikamet kazandýrdýðý yerdir. Erdemli hayatýn mümkün olduðu yerdir medeniyet. Bu manada medeniyet, sadece maddi tezahürleriyle ölçülemez. Yüksek binalar, geniþ yollar, teknolojik icatlar tek baþýna medeniyetin ölçüsü olamaz.
Bir insaný, toplumu ve kültürü medeni kýlan, onun yüksek ahlâkî ve manevi deðerlerle olan baðýdýr. Bu bað ne kadar kuvvetliyse, medeniyet bilinci de o kadar saðlamdýr. Yüz katlý gökdelenlerin gölgesinde iþlenen cinayetler medeniyet deðildir. Kerpiçten yapýlmýþ bir evin gölgesinde susamýþ bir köpeðe verilen bir tas su ise medeniyettir. Yani medeniyeti sadece maddi imkanlarla ölçmek mümkün deðildir.
Medeniyet ve ahlâk
Medeniyetin asýl ölçütü, ahlâkî ve manevi deðerlerin yön verdiði þehir ve topluluk hayatýdýr. Bu deðerlere sahip olmayan bir toplum, ekonomik ve teknolojik manada ne kadar ileri olursa olsun, medeniyetten nasibini alamamýþ demektir. Bu açýdan bakýldýðýnda dünyanýn en medeni insanlarý büyük sanayileþmiþ þehirlerde yaþayabileceði gibi, küçük köy ve kasabalarda da bulunabilir.
Kendini diðer varlýklara ahlâk baðýyla baðlayan toplumlar iç huzura ve güvene sahip olabilirler. Hak, adalet, eþitlik, cömertlik, kardeþlik, nefsini tezkiye etme, merhamet ve affetme gibi erdemlere sahip olmadan insanî, dolayýsýyla da medeni bir dünya kurmak mümkün deðildir. Ýnsanýn heva ve hevesine, aç gözlülüðüne, aceleciliðine, kýskançlýðýna, hýrsýna, bencilliðine terk edilmiþ bir dünya, düzen deðil ancak kaos ve anarþi üretir. Böyle bir dünyada insan ne mutlu olabilir ne de güvende.
Ýslâm medeniyeti dediðimizde biz temel ve evrensel ahlâkî ve manevi deðerleri anlýyoruz. Müslüman bilim adamlarýnýn tarihte ürettiði büyük bilim, teknoloji, düþünce ve sanat eserleri, bu deðerlerin ve varlýk tasavvurunun bir tezahürüdür. Aksi halde ne Semerkand’ýn rasathaneleri, ne Sinan’ýn selâtin camileri, ne Ýbn’ul-Heysem’in optik sistemleri, ne de Baðdat’ýn hastaneleri tek baþýna Ýslâm medeniyetinin kurucu unsurlarý deðildir. Bunlar Müslümanlýðýn ortaya koyduðu dünya görüþünün ve ahlâk sisteminin maddi alemdeki tezahürleridir.
Ýslâm dünyasý bu varlýk anlayýþýný yitirdiði için bugün kendi medeniyetini üretemiyor. Kendi þehirlerini kuramýyor. Kendi köprülerini yapamýyor. Kendine ait varlýk tasavvuru ve ben-idraki perdelendiði için, baþkalarýný taklit ederek medenileþmeye çalýþýyor. Medeniyet diye takdim edilen sahte ve yapmacýk sistemleri, tutum ve davranýþlarý özümseyerek kendini bulacaðýný zannediyor.
Bunun beyhude bir çaba olduðunu defalarca gördük. Ýnsan baþkasýný taklit ederek kendini bulabilir mi? Baþkasýna öykünerek kendi olabilir mi?
Ýslâm dünyasý kendi medeniyetini yeniden üretmek için temel zihin kalýplarýný deðiþtirmek zorunda. Medeniyetin ne olduðu, ne olmadýðý konusunda zihnî bir berraklýða kavuþmak durumunda. Ýmanýn ve ahlâkýn teneffüs edildiði bir dünya kurabilmek için, klasik medeniyetimizi inþa eden deðerleri yeniden keþfetmek ve hayatýmýza dahil etmek zorundayýz.
Ýslâm dünyasý bu potansiyele sahiptir. Zira onu var eden temel deðerler hayatiyetini hiçbir zaman yitirmemiþtir. Emin olun, bundan sonra da yitirmeyecektir. Yeter ki biz neyi nerede aramamýz gerektiðini bilelim.