Mesnevide Geçen Hikayeler
Pages: 1
Bahis By: saniyenur Date: 15 Temmuz 2011, 14:57:14
5.BAHÝS


Arap beyleri toplanýp Peygamberin yanýna gelerek çekiþmeye baþladýlar. Dediler ki: Sen bir beysin... bizim de her birimiz birer beyiz! Þu beyliði bölüþelim, ülkenin sana düþen kýsmýný al! Her birimiz, kendisine düþen bölüðe razý olsun; sen de artýk bizim hissemizden el yýka.

Peygamber dedi ki: Bana beyliði Tanrý verdi... o, bana baþbuðluk ve mutlak bie beylik ihsan etti.

Buyurdu ki: Bu devir, Ahmed’in devridir, bu zaman, Ahmed’in zamaný... kendinize gelin de onun emrine uyun!

Kavim, biz de Tanrýnýn takdiri ile hükmediyoruz... bize de beyliði veren Tanrýdýr dedi. Peygamber fakat dedi... Tanrý, bana beyliði bir mülk olarak verdi, sizeyse bir vesileyle iðreti. Benim beyliðim kýyamete dek bakidir... iðreti beylikse çabucak geçip gider!

Kavim ey emir... çok söyleme; üstün olduðunu iddia ediyorsun, delilin nedir? dediler. Derhal Tanrýnýn kahýr emri ile gökyüzünde bir bulut peydahlandý. Sel bastý, bütün o civarý kapladý. O pek korkunç sel þehre yüz tuttu... þehirliler feryat ederek korkudan kaçýþmaya baþladýlar. Sýnama zamaný gelmiþti... þüphenin kalkacaðý hakikatin apaçýk ortaya çýkacaðý zamandý. Peygamber dedi ki: Her bey mýzraðýný atsýn da þu sel dursun! Hastalýkta da iyi gýdadan olur, kuvvet de! Beyliðinizi bir sýnayalým! Hepsi mýzraklarýný attýlar. Mustafa’da elindeki sopayý, o buyruklar yürüten inanmayanlarý aciz býrakan sopayý attý.

O coþkun inatçý ve þiddetli sel, bütün o mýzraklarý saman çöpü gibi önüne katýp sürükledi. Bütün mýzraklar kayboldu... sopaysa bir gözcü gibi suyun üstünde duruyordu! O sopanýn himmetiyle o þiddetli sel, þehirden yüz çevirdi, baþka bir tarafa akýp gitti.

Bu büyük iþi gören Arap beyleri, korkularýndan hep Mustafa’nýn beyliðini tasdik ettiler. Yalnýz hasetleri pek üstün olan üç kiþi inanmadý... inatlarýndan büyücü ve kahin dediler.

Ýðreti beylik böyle zayýf olur... Tanrý vergisi olan beylikse böyle yücedir iþte.

Ey soyu sopu belli kiþi, o mýzraklarla sopayý görmediysen o beylerin adlarý ile peygamberin adýna bak. Onlarýn adlarýný kuvvetli, þiddetli ölüm seli sildi süpürdü... fakat Ahmed’in adý ve devleti baki.

Onun nöbetini günde beþ defa vuruyorlar... bu, kýyamete kadar her gün böyle sürüp gidecek! Aklýn varsa sana lütuflarda bulundum... eþeksen eþeðe de asayý getirdim. Seni bu ahýrdan öyle bir çýkarýrým ki sopayla baþýný, kulaðýný kanlara boyarým!

Bu ahýrdaki eþekler de senin cefandan aman bulamýyorlar insanlarda! Ýþte sevilmeyen her eþeði yola getirmek, terbiye etmek için sopa getirdim ben! Seni kahretmek için o sopa, bir ejderha kesilir... çünkü sen de iþte ve huyda bir ejderha kesilmiþsin. Sen amansýz bir dað ejderhasýsýn ama gökyüzü ejderhasýna da bak!

Bu sopada cehennemden bir hisse var... kendine gel de aydýnlýða kaç. Yoksa benim diþlerimin arasýnda kalýrsýn... benim kahrýmdan seni kimse kurtaramaz demektedir. Tanrýnýn cehennemi nerede demeyesin diye bu, bir sopayken þimdi ejderha olmuþtur.

Tanrý, nereyi isterse orasýný cehennem yapar... gökyüzünün yücelerini kuþa ökse ve tuzak haline getirir. Diþlerine bir aðrý verir ki bu diþ aðrýsý cehennem, ejderha dersin. Yahut da tükürdüðünü bal haline kor... bu, cennet ve cennet elbiseleri dersin! Diþlerinin dibinden þeker bitirir... bu suretle kaderin hükmünü anlar bilirsin!

Þu halde diþlerinle suçsuzlarý ýsýrma... çekinemeyeceðin, kurtulamayacaðýn silleyi düþün. Tanrý Nil’i Kýpti’lere kan haline getirdi... Ýsrail oðullarýný da beladan korudu. Buna bak da Tanrýnýn yoldaki aklý baþýnda kiþiyle sarhoþu ayýrt ettiðini anla. Nil bu ayýrt ediþi Tanrýdan öðrendi de buna ihsanlarda bulundu, öbürünü sýkýca baðladý. Tanrý lütfu, Nil’e akýl verdi... kahrý ise Kabil’i sersemleþtirdi. Keremi ile cansýz þeylerde akýl yarattý... kahrý ile aklýnýn aklýný aldý. Lütfuyla cansýz þeyde akýl peydahlandý... kahrý ile bilgi akýllardan kaçtý. Emri ile oraya yaðmur gibi akýl yaðdý... bunun aklýysa Tanrý hýþmýný görüp kaçtý gitti!

Bulut, güneþ, ay ve yücelerdeki yýldýzlar... hepsi de bir nizamla gelirler, giderler. Her biri, ancak vaktinde gelir... vaktini ne geciktirir, ne de erken gelip çatar. Bunu nasýl oldu da peygamberlerden anlamadýn sen? Onlar, taþa sopaya bilgi ihsan ettiler. Bunlarý gör de diðer cansýz þeyleri de þüphesiz bir halde sopaya, taþa kýyas et! Taþla sopanýn itaati meydana çýkar, görünürde öbür cansýz þeylerin halinde de haber verir... onlar da “Biz, Tanrýyý biliriz, ona itaat ederiz... hepimiz de tesadüfen halk edilmiþ abes þeyler deðiliz” derler.

Nil suyuna bak da anla... boðarken iki ümmetin arasýný ayýrt etti ya! Yer, nasýl Karun’u kahredip sömürdü; onu nasýl bildiyse Nil’i de öyle bilgi sahibi bil. Ay da öyle... emri duyunca derhal gökyüzünde yarýldý, ikiye bölündü ya.

Nerede bir aðaç ve taþ varsa Mustafa’yý görünce apaçýk selam verdi ya! Ýþte cansýzlarýn hepsini de böyle bil, böyle taný!

Dün birisi, alem, sonradan yaratýldý... bu gökyüzü fanidir, varisi Hak’dýr diyordu. Bir filozof dedi ki: Sonradan yaratýldýðýný nasýl biliyorsun? Yaðmur bulutun sonradan yaratýldýðýný nasýl bilir? Bu deðiþip duran alemden sen, bir zerre bile deðilsin... öyle olduðu halde güneþin sonradan yaratýldýðýný ne bilirsin ki?

Pislik içinde gömülü olan bir kurtcaðýz, yeryüzünün evvelini, sonunu nereden bilecek? Sen bu sözü babandan duydun... taklitle aptallýðýndan ona sarýldýn? Sonradan yaratýldýðýna delil nedir? söyle; yoksa sus, fazla söylenmeye kalkma!

Adam dedi ki: Bu derin denizde bir gün iki bölük halkýn bahse giriþtiklerinin gördüm. Onlar çekiþir bahsederken halk onlarýn baþýna üþüþtü. Ben de kalabalýðýn arasýna karýþtým, onlarýn sözlerini, hallerini anlamak için durdum, bekledim.

Bir bölüðü alem fanidir... þüphe yok ki bu yapýnýn bir yapýcýsý var diyordu. Öbür bölüðün bu alem kadimdir, evveli yoktur, yaratýcýsý yapýcýsý da yoktur... varsa bile kendisidir diyordu.

Tanrýya inanan, yaratýcýyý inkar ettin... geceyle gündüzü getirip götüren ve rýzk veren Tanrýya münkir oldun, dedi.

Filozof ben dedi... delilsiz sözü dinlemem, taklide ancak ahmak olan kapýlýr! Hadi delilini göster... yoksa bu alemde delilsiz söz dinlemem ben!

Mümin dedi ki: Delil, canýmdadýr... canýmýn içinde gizli delilim var! Senin gözün zayýftýr, hilali göremezsin; fakat ben görüyorum, bana kýzma.

Dedikodu uzadýkça uzadý... dinleyenlerde bu bezenmiþ alemin baþýna, sonuna hayran olup kaldýlar. Mümin dostum dedi... gönlümde bir delil var... bence, bu, alemin sonradan yaratýldýðýna bir alamet! Ýyice inanmýþým... inancýmýn niþanesi de þu: Ýyice inanan ateþe bile girse, aþýlardaki aþk sýrrý gibi ona bir ziyan gelmez, yanmaz, mahvolmaz! Sözlerinin sýrrý, ancak yüzümün sarýlýðýndan, zayýflýðýndan anlaþýlýr. Yanaklara akan kanlý göz yaþlarý, sevgilinin güzelliðine delildir.

Filozof, ben halkýn hepsine de delil olamayan bu þeylere ehemmiyet vermem, bunlarý delil saymam, dedi.

Mümin dedi ki: Kalp akçe ile halis akçe bahse giriþseler... halis akçe, sen kalpsýn; ben halisim, iyiyim dese, son sýnama ateþtir... bu iki arkadaþ ateþe düþtüler mi. Halkýn ileri gidenleri de hallerini anlar, alelade olanlarý da... herkes, þüpheden kurtulur, onlarýn ne olduklarýný iyice anlar bilir.

Caným, su ve ateþ de gizli olan halis akçayla kalpý sýnamak, için yaratýlmýþtýr. Sen ve ben... ikimiz de ateþe girelim... bu iþe þaþýp kalanlara baki bir delil olalým! Ben de, sen de birden denize dalalým... çünkü ben de bu halka bir delilim sen de!

Öyle yaptýlar; ateþe girdiler... ikisi de kendilerini kýzgýn ateþe attýlar. Tanrý var diye iddia eden kurtuldu öbür haramzede yandý, mahvoldu. Bu haberi müezzinden duy... ham ruhun körlüðünü bir kat daha arttýrýr!

Ecelle ölümle Mustafa’nýn adý yanmamýþtýr... çünkü o adýn sahibi ileriden ileriydi uludan ulu. Bu devirde bahse giriþenlerin yüz binlercesi münkirlerin perdelerini yýrtmýþtýr.

Müminle filozof bu iþe karar verdiler... mucizelerin devam ettiði zuhur etti; doðru olan galip oldu... bu cevaptan anladým ki alemin evveli vardýr, bu gök kubbe sonradan yaratýlmýþtýr diyen haklýdýr. Münkirin getirdiði delilin yüzü daima sarýdýr... o inkarýn doðruluðuna nerede bir niþane?

Münkirlerin övüldüðü bir minare nerede? Alemde böyle bir minare göster bana da onlarýn doðruluðuna niþane olsun. Hani nerede bir mimber ki oraya birisi çýksýn da bir münkirin zamanýný ansýn. Paralarýn üstüne basýlan peygamber adlarý, kýyamete kadar onlarýn doðruluðuna alamettir.

Padiþahlarýn paralarý deðiþir duru... fakat Ahmed’in parasý, kýyamete dek sürer gider! Altýn olsun, gümüþ olsun... bir paranýn üstünde bir münkirin adýný gösterene!

Hadi bunu mucize sayma! Peki bir de güneþ gibi apaydýn olan ve adýna Ümmül Kitap denen yüz dilli Kuran’a bak! Kimsenin ondan bir harfi çalmaya, yahut sözüne bir söz katmaya ne haddi var, ne kudreti.

Üstünün dostu ol ki üstün olasýn... kendine gel be hey azgýn, maðluplara dost olma! Münkirin delili, ancak ve ancak þudur: Ben þu görünen yurttan baþka bir þey görmüyorum! Hiç düþünmez ki nerede bir görünen þey varsa o, gizli hikmetleri haber vermededir.

Her görünen þeyin faydasý, faydanýn ilaçlarda gizli oluþu gibi o þeyin içinde gizlidir.
 


radyobeyan