Mesnevide Geçen Hikayeler
Pages: 1
Mescidi Aksa By: saniyenur Date: 14 Temmuz 2011, 15:43:12
20.MESCÝT-Ý AKSA

 
Davut iyiden iyi taþla Mescid-i Aksa’yý yapmaya niyetlendi, bu niyetle daraldý, bu iþe giriþmeyi iyice kurdu. Tanrý, “Bu iþten vazgeç... bu mescidi sen yapamazsýn. Ey seçilmiþ kiþi, Mescid-i Aksa’yý senin yapmaný biz takdir etmedik” diye kendisine vahiy etti.

Davut “Ey sýrlarý bilen Tanrý, suçum nedir? Neden mescidi yapma diyorsun bana?” dedi. Tanrý dedi ki: “Suçsuzsun, suçun yok ama kanlara girmiþsin... mazlumlarýn kanlarýný boynuna almýþsýn! Senin sesinden sayýsýz halk can verdi; sayýsýz halk, ona av oldu! Sesin bir hayli kana girmiþ, canlar yakan güzel naðmelerin bir hayli adamý canýndan etmiþtir!”

Davut dedi ki: “Senin maðlubundum, senin sarhoþundum... elim, senin kuvvet ve kudretinle baðlýydý. Padiþah maðlup olana acýnmaz mý? Maðlup, adeta yok demek deðil midir?

Tanrý buyurdu ki: Bu maðlup, öyle bir yoktur ki vara nispetle zahiren yok olmuþ deðildir, iyice anlayýn bunu! Bu çeþit yok olan, kendinden geçmiþ, var olanlarýn en iyisi, en ulusu olmuþtur.

O, Tanrý sýfatlarýna nispetle yoktur... fakat hakikatte ona yoklukta bir varlýk vardýr. Bütün ruhlar onun tedbirindedir... bütün cesetler onun hükmündedir. Bizim lutfumuza maðlup olan iradesiz, ihtiyarsýz ve aciz kalmýþ deðildir; o, bizim sevgimizde ihtiyar sahibi olmuþtur.

Zaten ihtiyar ve iradenin sonu da budur, yani insanýn mevhum irade ve ihtiyarýnýn bu makamda yok oluþudur. Zaten nihayet o, mevhum varlýktan mahvolmasaydý hiçbir ihtiyar ve iradeden lezzet alamaz, zevk bulamazdý.

Dünyada ister yenecek lokma olsun, ister içilecek bir þey... onun lezzeti, lezzetten kesilmesinin fer’idir. (Ýnsan, yediði, içtiði þeylerin lezzetini kaybetmedikçe yiyeceði ve içeceði þeylerden lezzet alamaz. Maddi lezzetlerden kesilmedikçe manevi lezzeti bulamaz) Lezzetten geçen gerçi bütün lezzetlere aldýrýþ etmez bir hale gelir ama hakikatte kendisi lezzet kesilir, lezzetten hiç ayrýlmaz olur!

Bu iþ senin zorunla, senin kuvvetinle olmayacak ama o mescidi, oðlun yapacak! Ey hikmet sahibi, onun yaptýðý senin yaptýðýndýr... evveline evvel olmayan bir zamandan beri inananlar, birbirlerinin aynýdýr, birdir onlar! Ýnananlar sayýlýdýr, çoktur ama iman birdir... cisimleri çoktur ama canlarý tektir.

Ýnsanda öküzün, eþeðin anlayýþýndan ve canýndan baþka bir akýl, baþka bir can vardýr. O deme eriþen, o makamda Tanrý velisi olan kiþide de, insandaki candan, akýldan baþka ve ayrý bir can ve akýl vardýr. Hayvani canlarda birlik yoktur... bu birliði rüzgarýn ruhunda arama!

Bu hayvani can, ekmek yese insani ruhun karný doymaz; bu yük çekse o, sýkýntý çekmez! Hatta onun ölümüyle bu hayvani ruh, neþelenir, sevinir... insani ruhun bir þey elde ettiðini görünce de hasedinden ölür!

Kurtlarýn, köpeklerin caný, hep ayrý ayrýdýr. Bir olan Tanrý aslanlarýnýn canlarýdýr. Canlarý diye cemi sýrasýyla söyledim... çünkü o bir tek can, cisme nispetle yüz olur! Gökteki bir tek güneþin bir tek nuru da ev içlerine vurunca yüzlerce nur olur ya!

Fakat ortadan duvarlarý kaldýrdýn mý hepsinin de nuru bir olur. Evlerin temelleri kalmadý mý müminler bir tek insana döner, bu sýr meydana çýkar. Bu sözden farklar belirir, müþküller doðar... çünkü hakikatte buna benzemez bu iþ ki; bu bir misaldir.

Aslanla yiðit bir Ademoðlu arasýnda sonsuz farklar vardýr. Fakat ey hoþ gün gören kiþi misal getirildiði zaman aradaki birlik, yiðitlik ve canla baþla oynama bakýmýndandýr. Çünkü o yiðit, her bakýmdan aslanýn misli deðildir, nihayet yiðitlik bakýmýndan aslana benzer.

Bu alemde her bakýmdan bir olan bir nakýþ, bir suret yoktur ki sana mislini göstereyim. Aklý þaþkýnlýktan kurtarayým diye yine nakýþ bir misale el atayým: Geceleyin her eve bir kandil, bir mum korlar ve onun ýþýðýyla karanlýktan kurtulurlar ya...O kandil, bu tene benzer, nuru da cana.

Kandil, fitile, þuna buna muhtaçtýr. Bu duygularýn o altý fitilli kandili, umumiyetle uykuya, yemeye, içmeye dayanýr... o kandilin temeli, bunlardýr. Yiyip içmeden, yatýp uyumadan yarým nefeslik bir zaman bile yaþayamaz... fakat yiyip yatmakla da yaþayamaz! Fitili, yaðý olmadýkça bakasý yoktur; fakat fitille, yaðla da vefasý yoktur.

Çünkü sebebe baðlý olan, sebepsiz meydana gelmeyen ýþýðý, ölümü arar durur... nasýl yaþayabilir ki aydýn gün, onun ölümüdür. Ýnsanýn bütün duygularýnýn da bakasý yoktur... zira mahþer günü, hepsi de yok olur gider!

Fakat atalarýmýzýn duygu ve can ýþýðý, tamamý ile de ot gibi bitip ot gibi yitmez... tamamý ile fani olmamýþtýr. Yalnýz güneþin nurunda yýldýzlarýn nuru ve ay ýþýðý mahvolur ve görünmez! Pirenin ýsýrmasýndan meydana gelen yanýþ, dert ve zahmet, yýlan ýsýrýnca mahvolur ya!

Çýplak adam arýlarýn sokmasýndan kurtulmak için suya atlar ya! Arýlar adamýn tepesinde dolaþýr dururlar... baþýný bir çýkardý mý hiç affetmezler, hemen sokarlar! Tanrý’yý anýþ sudur, zamanede þu kadýnýn, bu erkeðin anýlýþý da arý!

Tanrý’yý anýþ suyuna dal, nefesini tut, sabret de eski düþüncelerden, vesveselerden kurtul! Ondan sonra da sen, tepeden týrnaða kadar o arý duru suyun tabiatýna bürünürsün... Öyle bir hale gelirsin ki o kötü arý, sudan nasýl kaçar, çekinirse senden de öyle kaçar, öyle çekinir!

Sonra dilersen sudan uzaklaþ... içten suyun tabiatýna sahip olursun, hakikatte ondan ayrýlmamýþ sayýlýrsýn! Dünyadan geçen kiþilerde yok olmamýþlar, fakat Tanrý sýfatlarýna bürünmüþlerdir. Onlarýn sýfatlarý, Hak sýfatlarýna karþý, güneþin karþýsýndaki yýldýzlara dönmüþtür.

A inatçý Kuran’dan buna delil istiyorsan oku: “Onlarýn hepsi huzurumuzdadýr!” Haklarýnda “Huzurumuzdadýr” denenler yok olamazlar, iyi dikkat et de ruhlarýn bakasýný iyice anlayasýn! Bakadan mahcup olan ruh azaptadýr, Tanrý’ya vasýl olan ruhsa baka aleminde hicaplardan kurtulmuþ bir haldedir.

Ýþte bu hayvani duygu kandilinden ne murat edilmiþse, bu kandilin hakikati neyse sana söyledim... kendine gel de sakýn bu hayvani duyguyla ruh arasýnda bir birlik tasavvur etme! Çabuk, ruhunu, yolcularýn kutlu ruhlarýna ulaþtýr!

Yüz tane kandilin olsa ister sönsünler, ister yansýnlar, deðil mi ki hepsi ayrý ayrýdýr... bir olamazlar! Ýþte bu yüzden bizim ashabýmýz, hep savaþtadýr... fakat peygamberlerin birbirleriyle savaþtýklarýný kimsecikler duymamýþtýr.

Çünkü peygamberlerin nurlarý güneþtir; duygu ýþýðýmýzsa kandil, mum ve is! Biri söner, öbürü gündüze kadar kalýr... biri yanýp erir, öbürü parlar durur! Hayvani can gýda ile dirilir...her iyi kötü þeyle de ölüverir! Fakat bu kandil söndü, ortadan kalktý mý komþunun evi neden karanlýk kalsýn?

Madem ki o evin ýþýðý, bunun ýþýðý olmaksýzýn da duruyor... þu halde her evin duygu ýþýðý ayrý ayrýdýr. Bu hayvani canýn misalidir... Rabbani canýn deðil! Gece Hindusundan ay doðdu mu ýþýðý, her pencereden vurur, her tarafý aydýnlatýr!

O yüzlerce evin ýþýðýný sen, bir say... çünkü ay battý mý bu evin sönüp öbürününki kalmaz. Parlak güneþ tan yerinde durdukça ýþýðý her eve konuk olur. Fakat can güneþi battý mý bütün evlerin nuru kaybolur, gidiverir! Bu söz nurun misalidir, misli deðil... sana doðru yolu gösterir, düþmanýn da yolunu vurur!

O münkir, o kötü huylu, örümcek gibi kokmuþ aðlar kurar... Tükürüðü ile nura perde gerer; fakat kendi anlayýþ gözünü kör eder. Atýn boynunu tutarsa murat alýr, maksadýna eriþir... fakat ayaðýný yakalarsa tekmeyi yer!

Gemsiz ve serkeþ ata pek yaklaþma... kendine aklý ve dini kýlavuz et, onlara uy vesselam! Bu azmini sakýn hor görme, ehemmiyetsiz sanma... bu yolda sabýr lazým, çekilecek mihnetlere tahammül gerek!

Süleyman, Kabe gibi temiz, Mina gibi yüce olan o yapýya baþladý. Yapýsýnda tekellüflerde bulundu... öbür yapýlar gibi rasgele ve deðersiz ve deðersiz bir yapý deðildi o! Yapý için daðdan kesilen her taþ, apaçýk “Önce beni götürün” derdi.

Adem’in yoðrulduðu su ve toprak gibi o yapýnýn her kerpicinden nur parladý. Taþ, hammalsýz geliyordu... o kapý, o duvarlar, adeta canlýydý. Tanrý daima der ki: Cennetin duvarlarý, bu duvarlar gibi cansýz ve çirkin deðildir.

Ten kapýsý, ten duvarý gibi uyanýktýr... cennet evi de diridir; çünkü padiþahlar padiþahýna mensuptur orasý! Aðaç da cennet ehliyle konuþur, söz söyler, meyve de, akan duru sular da! Çünkü cenneti aletle yapmamýþlardýr ki... orasý amellerden, niyetlerden yapýlmadýr. Bu yapý ölü sudan, ölü topraktan yapýlmýþtýr; o yapý diri ibadetlerle kurulmuþtur. Bu aslýna benzer, daðýnýklýklarla doludur... o da aslý olan ilme, amele benzer!

Oradaki taht da, köþk de, taç da, elbise de cennet ehline sorular sorar, cevaplar verir! Döþemesi, döþeyen olmaksýzýn döþenmiþtir... o ev, süpürgesiz süpürülmüþ, temizlenmiþtir! Gönül evine bak! Gamla tozlandý mý süpürgeci olmaksýzýn tövbeyle süpürülür, arýnýr.

O yurdun tahtý, kimse taþýyýp götürmeksizin gider yürür... kapý halkasý da güzel seslerle þarkýlar söyler, çalgýlar çalar, kapý da!

Gönülde de o ebediyet yurdu olan cennetin diriliði var... fakat ne fayda, dilime gelmiyor ki, söyleyemiyorum ki! Süleyman her sabah çaðý halký irþad için mescide girdi mi, Gah sözle, gah nameyle, sazla gah iþle, yani rüku ederek, yahut namaz kýlarak halka öðüt verirdi.

Ýþle olan öðüt, halký daha ziyade çeker... çünkü bu öðüdü saðýrlarýn bile can kulaklarý duyar! Sonra bu öðüt de emirlik vehmi de az olur... bu yüzden halka adamakýllý tesir eder!
 


radyobeyan