Yirmibin altin By: hafizvuslat Date: 23 Haziran 2009, 19:56:36
Yirmibin Altýn
--------------------------------------------------------------------------------
Hazret-i Ebû Bekr 'r.a.' bütün mal ve mülkünü fîsebilillah sadaka verip, bir hýrka ile evinde otururken, bir kimse gelip, kapýyý çaldý. Hazret-i Ebû Bekr dýþarý çýkýp, kapýda duran kimdir diye bakdý.
- Ne istersin
- Yâ Ebâ Bekr! Onikibin akça borcum var. Bugün vermemin son günü. Muhakkak vermem lâzým. Þimdi, lutf ve kerem edip, benim bu borcumu ödeyip, beni kurtar.
- Görmez misin beni, bütün malýmý, giyeceklerimi Allahü teâlâ yoluna verdim. Hattâ arkamdaki elbisemi de bir fakîre verdim. Þimdi bir hýrka giyip, oturuyorum. Mal ve giyecek kalmadý. Senin borcunu nereden ödeyeyim.
- Biliyorum ve iþitdim ki, sende mal kaldý. Senin fadlýndan ümîd ederim ki, benim bu borcumu ödeyesin.
Hazret-i Ebû Bekrin yapacak bir þeyi kalmadý. Bir yehûdîye vardý. Onikibin akçe istedi.
- Ýnþâallahü teâlâ yarýn öðleden sonra malýný vereyim.
- Yâ Ebâ Bekr, yarýnki gün malýmý bulup vermez isen, ne olur.
- Eðer yarýn öðleden sonra senin malýný bulup, vermezsem, kendimi sana köle eyledim. Dilersen satýp, parasýný al, istersen beni köle gibi kullanýrsýn.
Bu sözleþme üzerine o yehûdî çýkarýp, hazret-i Ebû Bekre onikibin akçe verdi. Ebû Bekr-i Sýddîk 'radýyallahü anh' da o akçeyi o borçlu fakîre verip,
- Borcunu ver, dedi.
Kendisi, oturup, Allahü teâlâ hazretlerine tevekkül eyledi. Yarýn vaktinde ödemeði va'd etdiðim, bu borcu ben nereden alýp, ödeyeceðim, diye düþündü. Hiçbir çâre bulamadý. Varýp, o yehûdîye köle olayým diye kalbinden geçdi. Bu þekilde düþünürken, hazret-i Âiþenin evine vardý. Selâm verip,
- Yâ kýzým Âiþe. Bilmiþ ol ki, dün bir yehûdîden onikibin akçe alýp, bir fakîrin borcunu ödedim. Bugün öðleden sonra, akçeleri ödemem lâzým. Akçeleri bulup, ödemezsem, kendi nefsimi o yehûdîye verdim. Þimdi vâcib oldu ki, kendimi o yehûdîye köle eyliyeyim. Yâ kýzým, âhýret hakkýný halâl eyle. Sað ve asân ol. Ben gidiyorum.
Hazret-i Âiþenin 'radýyallahü teâlâ anhâ' kalbi mahzûn olup, aðladý. Ýkisi berâber aðladýlar. Hazret-i Ebû Bekr kýzýnýn yanýndan aðlýya aðlýya çýkdý, gitdi.
Hazret-i Âiþe annemiz aðlarken, mübârek gözünden bir damla yaþ indi. Yere düþdü. Hak Sübhânehü ve teâlâ hazretlerinin kudretinden bir nûrânî cevher halk oldu. Hazret-i Âiþe bu cevheri görüp, sevindi. Babasýný çaðýrdý. Hazret-i Ebû Bekr dönüp geldi.
- Ne dersin yâ kýzým!
- Allahü teâlâ bana merhamet eyledi. Gözümün yaþýndan bir cevher yaratdý. Þimdi var, bu cevheri alýp, pazara götür, satýp, borcunu edâ eyle.
Ebû Bekr-i Sýddîk da o cevheri alýp, pazara gitdi.
Hak Sübhânehü ve teâlâ, Cebrâîl aleyhisselâma emr eyledi ki,
"Yâ Cebrâîl, Habîbim ve Resûlüm Muhammed Mustafânýn zevcesi Âiþenin göz yaþýndan kudretim ile bir cevher halk eyledim. Kulum Ebû Bekr o cevheri, pazara satmaða gidiyor. Þimdi çabuk var. Cennetde, kudret hazînemden yirmibin altýn al. Bir nûrdan tabak içine koyup, Ebû Bekrin önüne var. O cevheri satýn al. Bana getir ki, o cevher bana gerekdir. Arþýma o cevheri koyayým ki, onun nûru arþýmda ýþýk saçsýn. Ve de mü'min kullarýmýn kabri o cevher ile münevver olsun [aydýnlansýn]."
Cebrâîl aleyhisselâm da yetiþip, Cennetin hazînesinden yirmibin altýný, bir nûrdan tabak içine koydu. Ýnsan sûretinde, hazret-i Ebû Bekrin pazar içinde önüne geldi.
- Yâ Ebâ Bekr! Elindeki nedir, satar mýsýn.
- Satarým.
- Kaça verirsin.
- Onikibin akçaya veririm.
- Bunun deðeri onikibin akça deðildir. Yirmibin altýn vereyim.
- Eðer o fiyâta alýr isen sen bilirsin.
- Þimdi aç eteðini.
Ebû Bekr hazretleri eteðini açdý. Cebrâîl aleyhisselâm eteðine altýnlarý dökdü. Hazret-i Ebû Bekr alýp, evlerine geldi. Gördü ki, akça aldýðý yehûdî kapý önüne gelmiþ. Çaðýrýp der ki,
- Yâ Ebâ Bekr, gel akçamý ver; yâhud kölemsin; seni hizmetde kullanýrým.
Ebû Bekr hazretleri, ardýndan varýnca; o yehûdî ayak sesini duyup, arkasýna bakdý. Gördü ki, gelen Ebû Bekrdir.
Yehûdîye dedi ki,
- Aç eteðini.
Açdý. O yirmibin altýný yehûdînin eteðine dökdü.
Yehûdî dedi ki,
- Bu altýn nedir.
- Yirmibin altýndýr. Borcuna tut.
- Senin bana borcun onikibin akçadýr.
- Bu altýn senin akçenin berekâtýdýr.
Sonra o yehûdî altýnýn birini eline aldý. Gördü ki, bir yanýnda, (Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah) yazýlmýþ. Diðer tarafýnda (Kulhüvallahü ehad sûresi.) yazýlmýþ. Kudret kalemi ile yazý yazýlmýþ. Yehûdînin kalbine bir hâl gelip, hidâyet-i rabbânî yetiþdi. Dedi ki,
- Yâ Ebâ Bekr! Bildim ki, senin dînin hakdýr, gerçek evliyâsýn. Muhammed aleyhisselâm da hak Peygamberdir.
Þehâdet kelimesi söyleyip, sadakatle müslimân oldu. O altýný din aþkýna cümle fakîrlere daðýtdý. Kendisi ehl-i havâsdan oldu 'radýyallahü anh'. Ma'lûmdur ki, Ebû Bekr 'radýyallahü teâlâ anh' hazretlerinin menâkýbý ve keþfi ve kerâmetleri nihâyetsizdir. Had ve hudûdu mümkin deðildir.
Kaynak:
Menakýb-i Çihar Yar-i Güzin
radyobeyan